Sultan Alâaddin Ali I.(1361-1398)

 

Sultan Alâaddin Ali Tahta geçtikten sonra, Moğol Beyleri Devlet Şah ve Babuk Han asker çeküb Lârendeye geldiler. Divana girüb Sultan Alâeddinle buluşdular, destimalların (yağlıkları’nı) boğazlarına dakub, tevbe ve istiğfar idüb özür dilediler. Gene Alâeddin mürüvvet (insanlık) idüb bunların suçun bağışladı, mansıblarını (memuriyetlerini) virdi.

Alâeddin bir gün buyurdu. Otağın sahraya kurdular. Münadi nida idüp (tellal çağırıp) Konya üstüne göçmeyi yararlı gördü. Alâeddin, Devlet Şah ve Babuk Han'ı yirmi bin Moğol askeri ile, karındaşı Davut Şahı dahi serdar idüb ve on bin er virüb, Ertana oğlu Mehmed Bey'in ardınca Kayseri'ye ve Sivas'a gönderdi. Bunlar menzil bemenzil gitme­de...Sultan Alâeddin otuz bin er ile, kona gö­çe gelüb Konya şehrine karşu kondu.

Ertana oğlu Mehmet Bey, Konya’yı kulu Ali Zerger’e bırakmıştı. Ali Zerger, Alâeddin Ali Beyin kale üzerine geldiğini görünce, Rum askeri ile Konya kapusun bağlayub cenge başladılar. Karamanîler aşağıdan Rumîler burcdan kütaküt cenk eylediler.

Davud Bey Kayseriye'ye gelince Ertana oğlu Mehmed Bey kaçub gitti. Ölümünü dirimini kimse bilmedi.

Da­vud Bey Sivasa bir Hakim kodu ve Kayseriyye'ye geldi. Kayseri etrafın bölük bölük Moğol beylerine bağışladı. Kendusı Kayseriyyede kalub, yirmi altı bin er ile Moğol Beylerin Konya'ya gönderdi. Moğol Beyleri Konya'ya ge­lüb Sultanla buluşub olan kıssayı beyan eylediler. Fe­tihnameler getürdiler. Sultan, mektubunu Devlet Şahla, Zerger'e gönder-di. Devlet Şah kal'a kapusına gelüb, açub içeri girüb, mektubu Ali Zerger'e virdi. Açub okudu. Dimiş ki: <Ey Zerger! Şah olamazsın. Malûmundur ki ced beced, Han İbni Han'ım. Konya benim tahtımdır. Kal’­ayı teslim idesin, sana küllî riayet idem>.

Zerger eyder: <Ey Şahı Moğol! Konya bana emanettir, emanete hiyanet eylemezem ve Konya gibi şehre malik olan bey, Sultan binefsihi (kendisi) gelse virmezem> didi.

Devlet Şah eyder: <Kimin kal’asına emanet dirsin, Mehmedi, hıyanet üzre olduğu için, Şah mı oldu sandın? Kal'a hod ezelden Sultan Alâeddin'indir> Zerger eyder: <Şimdi Şah benim, yirmi dört bin div gibi Kürde malikim, bildiğiniz ne ise anı eyleyin>.Kapuları bağlayub burca alâtı cenk çıkarub cenge başladı. Devlet Şah gelüb Sulta­na haber virdi.

Zerger nazar eyledi, sahra askerle dol­muş, ol kadar bargâh kurulmuştur ki, haddi adedi yokdur. Elhasıl kırk gün cenk eylediler, hisarı almak müm­kün olmadı. Bir gün cenk iderken Sultan, Lârende kapusuna geldi. Devlet Şah ta kapının altında durur idi. Yuka­rıdan Zerger mektub attı, mektubu Sultan okudu. Dimiş ki. <Bu şehre ivaz bana yüz deve yükü buğday, bal ve yağ ve kumaş ve yüz bin flori gönder ki, kal'ayı teslim idüb çıkub gideyim>.

Alâeddin eyder: <Varın, virin>.

Mah­mud Paşa, cümlesini birikdirüb bir katır, yüz deve, kırk yük kumaş, yüz bin flori alub kapuya geldi. Kapuyu açub, içeri alub Mahmud Paşa'yı habs eyledi, Devlet Şah'ı taşra atub kapuyu bağlayub cenge başladılar. Dev­let Şah gelüb Sultana eyder: <Padişahım! Mel'un yavuz hi­le eyledi>. Sultan eyder: <Gam değil, benim rızkım yabana gitmez>.

Sultan emr eyledi, asker serapa çinpulada gark oldular, hisarı çevirdiler, kırk yerde mancınık kurdular; her birin üç yüz yiğid çekerdi, her biri seksen bir bat­man (yaklaşık 200 Kg) taş atardı. Öyle taş atdılar ki, şehrin için doldurdu­lar, çok evler harabettiler.

Sultan yedi bin Bulgar taifesin sürüb, Kökez Bey ile bir gice Lârende kapusuna geldiler. Bir ağaçdan cami var idi, yıkub kapunun önüne yığdılar, ve ateş virdiler. Şöyle yandı ki, kapımun demir direkleri eri­di, burçlar kireç olub yıkıldı, Bulgar kavmi ateşi şehre atdılar, ve çok mahalle yakdılar. Sultan emr eyledi; cümle Moğol kavmi içeru yürüdüler, anın ardınca Karamanîler yürüdü.

Kürd taifesi karşu gelüb muhkem cenk oldu, sokaklarda su yerine kan akdı, şehir leşle doldu. Ertana oğlu Mehmed’in kulu Zerger, kaçub Ahmedek'e girüb kapuyu bağladı, burca çıkdı. Elhasıl Alâeddin cenk idüb, giderken Ahmedek ka­pusuna geldi. Yukaru bakub Zerger'i gördü; lıezan yap­rağı gibi titreyüb durur.

Alâeddin eyder: <Ey merdi ebter! Canını elimden nice kurtarırsın?>. Zerger eyder: <Ey Sultan! Hata benden, ata senden Lutf idüb günahım bağışla, inüb kal'ayı teslim ideyim> Sultan eyder: <Bi hakkı Huda  bağışladım, gel aşağı in> didi. Andan sonra Ali Zerger, Hisar kapusun açub taşra çıkdı, Sultanın ayağına düşdü. Sulta­nın merhameti galib idi, terahhüm (merhamet) idüb günahın bağışla­dı. Elhasıl Rum, Yunun Beyleri cem olub Sultan tahta geçüb oturdu. Ne kadar hazine koyup gitdi ise cümlesin buldu, tamam âyin ve erkânı divanı düzüb, bacu-haracı kaldurub, adalet eyledi. Cümle harabe yerleri mamur eyledi.

Ekseri musahabeti (sohbeti) ulema ile idi. Cümle Beyler ile gelüb Hazreti Mevlâna'yı ziyaret eyledi. Kon­ya'da ne kadar Evliya var ise hep ziyaret eyledi, kurban kesdi, fukaraya riayet eyledi, yedi ay sakin olub, bir gün göçüb, kû'sun çalub, yetmiş bin er  ile Lârende'ye geldi, tahta geçüb oturdu, divan eyledi.

Dört Vezir, kırk sekiz âlim, şeyh, müfti, vaiz, mirimiran ve pehlivan makam­larında karar eylediler. Davud Bey'i Konya'ya gönderdi. Melik Arslan oğlu Halil Bey'i gene Aksaray'a gönderdi. Yakub dirler bir küçük biraderi var idi, onu da Kayse­riye Hakimi eyledi. Devlet Şah'a Engürü'yi virdi, İsmail Ağa'ya Beyşehrini virdi. Her Beyi’ne bir diyar virdi, kendusı bir ay ibadet eyledi.

Bir gün Alâeddin ehli divanla sohbet idüb otururken: <Ey Beyler! Hacıbeyler evlâdından kim­se kalmış mıdır?> didi.

Mahmud Paşa  eyder: <Padişahım! Bir muhkem kal'a vardır. İskender zamanından kalmıştır (Büyük İskender-Aleksandros M.Ö.356-323’arasında yaşamış, M.Ö.336-323’te Makedonya Kralıdır.) Kaleyi Yunan kavminden Ümran bin Kitas namında bir Şah yap­mıştır. Dünyada bir böyle kal'a yokdur, her kapunun eşiğinden bir pınar çıkar ki, suyu şekerden tatludur. Üstad ol kal'ayı ilmi hendese kaidesince yetmiş dört burç üzerine bünyad eylemiş, yüz arşün mikdarı bülend eyle­miş ve bir köşk bünyad eylemiş, ol kadar san'at harç eyle­miş ki dünyada misli yokdur. Ol kal'anın karşısında bir dağ vardır, ne kadar şüküfe (çiçek, tomurcuk) var ise ondadır; sünbül, miski rumî, zambak, zağferan, gül, yasemin, erguvan... Amma dirler ki, Camasb Hakimin gördüğü kuyu andadır. Mihrü Vefanın gördüğü mağara ol dağdadır. Hükemayı Yunan hep ol dağda bir şey bulmuştur ve Daniyal’in ilmi hikmet tahsil eyledüği mekân ol dağdadır. Ana, Bedsiye kal’­ası dirler. Haki miskü abirdür. Hacı Beyler oğlu Süley­man Paşa senin havfinden (korkundan) ol kal'adadır, (Süleyman Paşa Hacı Beylerin oğlu değil Torunudur. Süleyman Paşa’nın Babası Halil, Hacı Beylerin oğludur. Süleyman Paşa’nın oğlunun adı ise Karaman’dır.) amma Padişah'ım helâk idecek adem değildir, ehli kalemdir, dünyada ne kadar ilim var ise tahsil eylemişdir> didi, ve ol kadar medh eyledi ki Padişahı, Süleyman Paşa'ya âşık eyledi.

Sultan eyder:<Var imdi getür, ol kadar ilme malik ise Vezir ideyim>. Muhabbet name yazub Mahmud Paşa'ya virüb gönderdi.

Nure Sofunun oğlu Karaman Bey'in, Lârende'yi zapd edüb, Hacıbeyleri katl eyledüği zaman, oğlu Halil yedi bin yiğitle kaçub, gelüb Bedsiye kal'asın mamur idüb sakin olmuşdı; oğlu Süleyman ol kal'ada doğmuşdu. Halil'i de Alâeddin katl eylemişdi. ol vakit Süleyman dahi yirmi yaşında yokdu.

Süleyman'a dideban (haberci) irişdi, didiler ki: <Ne durursun, Sultan seni helâk eylemeğe asker gönderdi, kaç> Süleyman eyder: <Emir Hudanındır. Dedem Hacı Beyleri Karaman helâk eyledi, babam Halil'i Alâeddin öldürdü, nihayet beni dahi öldüreler> deyüb, bin yiğid ile karşu çıkub, Mahmud Paşayı, istikbal eyledi. Mahmud Paşa Alâeddin'in muhabbetnamesini sundu. Süleyman Paşa, dahi Mahrnud Paşa'yı ve Kökez'i alub, Kasr-ı Ümrana götürdü, muhkem ziyafet eyledi ve didi ki: <Sultan Alâ-eddin'in kuluyum, kal'a dahi anındır, amma ab-ü havası; güzel yaylâkdır, Sultan tahsili mizaç içün bari gelüb, seyr itse ve hem bu diyarı müşerref eylese> didi.

Süleyman Paşa bir gün ol diyarın tuhfelerinden (turfanda meyvelerinden) alub ve Mahmud Paşa ile Lârende'ye gelüb kon­dular. İrtesi Sultan, divan idüb, Rum ve Yunan ve Moğol Beyleri, ülema ve fuzala (fazıllar, faziletliler) ve Şeyh, yetmiş sekiz âlim, iki yüz otuz yedi dilâver ve yitmiş bin Türkmen ve Kürd ve Bulgar ve Moğol ve Karaman askeri kapuda durdular. Dört Vezir ile Mahmud Paşa, Süleymanı alub, divana getürdi, Süleyman içeri girüb, ayını devlet ve erkânı sal­tanatı seyr eyleyüb, Sultana nazar eyledi. Gördü ki bir nevcivandır (genç, delikanlı), henüz irişmiş, edeb birle dizin öpüb, kenara çekildi. Anı gördü ki, bir gümüş sandalı kodular. Sultan işaret eyledi, Süleyman Paşa geçüb oturdu. Sultan başın kaldırub, Süleyman Paşa'ya nazar eyledi, gördü ki bir nüktedan rindi cihandır. Muhabbet eyledi ve didi ki: <Hoş geldin ey Süleyman! Pederin gibi serkeşlik eyle-medin>. Süleyman Paşa eyder: <Padişahım! eşiğinde kul olmak dehre Sultan olmadan yeğdir>. Bu söz Sultan'a hoş geldi ve anı Vezir eyledi.

Alâeddin, Süleyman Paşa'nın her ilimde kâmil idüğin bildi. Bir ilim yokdu ki bilmiye ve tamam istikamette görüb, cümle mülkü ana ısmarladı (ona emanet etti). Nice rüz­gâr hidmetinde oldu. Bir gün Vüzera ile meclis idüb, otu­rurken kal'anın ahvalinden sual eyledi. Süleyman Paşa eyder: <Ümran dirler bir şah var imiş, Silifke tahtı onun imiş, Bedsiye kal'ası yaylağı imiş, etrafında ol kadar pı­nar vardır ki hisabın Allah bilür. Hükemayı Yunan'dan dört yüz kişi medfundur (yatır) ve Dakyanus Tarsus'da iken an­da sakin olur imiş...> Sultan av bahane idüb, cümle Beyleri ile ol dağa çıkub ol kal’ayı seyr eyledi. Etrafı bağ ve bahçedir ki cennet misâldir. Ol kasrı Ümrana geldiler.. Yüz seksen ayak nerdübanı (merdivanı) var idi. Sultan ve cümle Beyler ol kasrın üstüne çıkdılar. Safi lâciverd ve altun ile muhalla (süslenmiş) bir kasırdır ki, bir günlük yoldan deryayı seyr ider, her kullesi asumana çıkmış. Kasrın mukabelesindeki (karşısındaki) taşın yarığından bir azim su çıkmış akar. Sultan eyder: <Bu su ne canibden çıkar?> Süleyman Paşa eyder: <Hak Tealâ'nın hikmeti çokdur, bu mağara teferrüc-gâhdır (gezinti ve ferahlama yeridir.), güz zamanı oldu-ğu vakit varub mağarada suyun çıkduğu yerde otururuz, suyun içinden envai dürlü nimet gelür; elma gibi, nar gibi, şeftali gibi. Kanden (nereden) geldüğin kimse bilmez. Ne bu dağın tepesine çıkmış vardır, ne de bu mağaranın dibine inmiş vardır>. Alâeddin teacüb ey­ledi (hayret etti).

***

<Görkes kâfirleri, İskenderun, Payas kâ­firleri cem olub, Mut lnar, Tarsus'a varınca yağma idüb, nice diyar harab idüb, çok müslüman esir eyledi­ler> deyü şikayetler dünyayı tutdu.

Alâeddin, Beyleri ile müşavere itdi; didiler ki <Yavuz kırımdır>. Sultan hazır olan beyleri alub Konya'ya geldi, Türbei Mevlâna'yı ziyaret eyledi, dahi ne kadar Evliya var ise ziyaret eyledi, divan idüb etrafa, eknafa mektub saldı. Aydın Oğlu, Hamid Oğlu İlyas, Menteşe Oğlu, Eşref Oğlu, bunlar hep askerlerin cem idüb Konya'ya geldiler. Moğol Beyi İsmail Ağa vefat eylemişdi. Oğlu Eminüddevle sekiz bin Moğol askeri ile Konya'ya geldi, Devlet Şah Oğlu Melik Nasır geldi, Ata Bey Oğlu Kalenca   geldi   ve Germeyan  Oğlu yardım virdi. Elhasıl kırk bin er cem oldu.

O gice Cuma gicesi idi. Alâeddin pâk pakize olub, Hazret! Mevlâna Türbesinde sabaha değin münacat eyledi (Allaha yalvarıp yakardı), sehar zamanında gözüne uyku gelüb rüya gördü:

Bir azim (büyük, kalabalık) cemiyetde nuranî pirler gördü, birisi aralarından kalkub, gelüb Alâeddinin kula-ğına yapışdı eyder: <Ben Mevlâna’yım. Anlar Peygamber-lerdir. Nice padişahlar kasd eylediler ol kal'ayı almağa ka-dir olmadılar. Hak sübhanehu ve Tealâ  sana nasib eyle-di. Anın içün senin adını ‘Ebülfeth’ kodular. Durma imdi senin maksudun hasıl oldu>. Alâeddin uyanub şad oldu, Taşra çıkub Mevlâna Oğlu Arif’le buluşub tâbir ve dua itdirdi.

Andan sonra cümle Beyler suvar olub alem (bayrak) açub, nekkare döğüb, kırk bin er ile Lâreadeye gelüb, Bulgar askerin cem idüb, Gökez Oğlun ve Kosun Oğlun alub Mut'a gel­diler.

Aydın Oğluyla, Hamid bin İlyas'ı on bin askerle mukaddem (önden) gönderdi, ardınca Bulgar askerin Kökez Oğlu ve Göcer Oğlu ile gönderdi. Ardınca Moğol as­kerin Emidüddevle ile gönderdi, andan sonra Karaman Beyleri ile Alâeddin, Silifke sahrasına irişdiler. Alâeddin ahd eyledi; <Eğer kâfiri kırub Görkes kal’asını alacak olursam gaza maliyle Mevlâna'nın üzerine bir yeşil türbe yaptırayım> didi, sonra yeşil türbeyi bünyad eyledi”.

*

Buradan itibaren, Karamanoğullarının Akdeniz bölgesinde bulunan Kal’aları feth edişlerini izleyeceğiz. Verdikleri mücadeleyi on ayrı bölümde yine Karaman Şehnamesinden sunacağım:

 

Birincide: kâfirler yiğin geldi.

“Kâfir, Alâeddin'in geldüğîn duyub, otuz bin kâfir baş-dan tırnağa varınca demire gark olub, derya gibi çalkan-dı. Bir yerden Aydın Oğlu, Germiyen as­keri, İbni Eşref irüşüb iki asker birbirine karışub Müs­lüman askeri bir kat cenk idüb, kâfir yiğin gelüb İslâm askerin dağıtdı”.

İkincide: kâfirler yiğin geldi.

“Heman bir canibden Moğol askeri irişüb, islâm askeri kuvvet bulub, gene yürüdüler ve bir fasıl cenk idüb, yine sındılar”.

 

Üçüncüde: yiğin gelen taraf seçilemedi.

“Ol saat Bulgar askeri irişüb, asker-i İslâmı zaif görüb, tekbir getirüb yürüdü. İki asker derya gibi çalkandı. Allahü ekber! Bir cenk oldu ki, dağ taş kanla lâ'l renk oldu, adem leşile sahra doldu, toz dünyayı bürüdü”.

 

Dördüncüde: kâfirler yiğin geldi.

“Ol halde Karamanoğlu irişüb, bir yüksek yerden cengi seyr eyledi. Bir hayhuydur ki sahra güm güm öter. Anı gördüler ki derya yüzünden dört dane ejder gibi gemi gelüb, on bin demür donlu kâfir safi ateş olub askere irişdi, öyle yürüdüler ki İslâm askerin bölük bölük koğmağa başladılar”.

 

Beşincide: kâfirler yiğin geldi.

“Karamanoğlu Alâeddin, anı görüb on sekiz bin davudi zırhlı dilâverle tekbir getirüb, tablü nekkare döğüb, badi sarsar gibi yürüdü. Kâfir askerine şöyle koyuldular, kırmağa başladılar, dağılan asker dahi bir yere gelüb yürüdüler, üç gün üç gice cenk eylediler. Kan ırmak olub akdı. Amma kâfir kati çok idi, gene islâm za'fa düşdü. Alâeddin anı görüb <Ah>, eyledi. Aydın Oğlu eyder: <Ey Sultan! mel'unlar safi demür, ne ok batar, ne kılıç keser, heman inayet Allah'a kaldı>. Alâeddin atından inüb, yüzün yere sürüb ağladı”.

 

Altıncıda: kâfirler yiğin geldi.

“Andan başın kaldırub atına bindi, gördü ki kâfir Tuğ'a yakın gelmiş. Ah eyledi, Bulgar Beylerinin yüzüne bakdı ve didi ki: <Ey Beyler! Kaçmak erlik değildir>. Bulgar aske­ri gayrete gelüb, yedi bin sapancı hep bir yerden, sapana taş koyub atdılar, darb ile kâfirin yüzün dönderdiler. Anın ardınca on bin Moğol tir (ok) atub yürüdüler, andan sonra Türkmen ve Kürd askeri yürüdü. Sultan, Karaman Beyleriyle ‘Tekbir’ getirüb, kılıç çeküb yürüdü, sahra kıyamet gününe döndü, toz dünyayı bürüdü, üç gün muhkem cenk oldu. Hikmet Hüdanındır; yine kâfir yiğin geldi, İslâm askeri kaçmağa başladı, Alâeddin ol hali görüb ağladı”.

 

Yedincide: yiğin gelen taraf seçilemedi.

“Alâeddin ne kadar ulema, fudala, kadı; müfti, şeyh, vaiz varsa cümlesini Beyleriyle alub, sehar vaktında Kâbeye karşu durdular. Feryad idüb didiler ki: <Ya Muhammed!.. Ya Ali!. Zebun ümmetine Hak Tealâ'dan meded ve fırsat dile; kâfir bizi muhkem zebun eyledi>. Böyle çağırışdılar ve anı gördüler ki derya yüzünden bir rüzgâr esdi, miskü anber kokular zuhur eyledi, dürlü, dürlü renkler göründü, yeşil, kızıl, eşkâller zahir oldu, zulmet islâm üstünden kalkub kâfir üstüne düşdü. Bildiler ki alâmeti hayırdır, heman atlarına suvar olub, ‘Tek­bir’ getürdiler. Alâeddin İbni Karaman, Beylerine: <Bugün şehid olana ne saadetdir, zira cümle ric’al bizimledir, fır­sat bizimdir> didi. El kılıca urub şöyle yürüdüler ki, kâ­firi bölük bölük eylediler. Bir saat içinde kâfir sınub, kal'aya düşdü. Gaziler Alâeddin'in bargâhın getürüb kal­’aya karşı kurdular, divan eylediler. Sağ olanlar geldi­ler, yaralu olanların yarasın bağladılar. Hisab eylediler sekiz bin üç yüz adem şehid olmuş. Defn eylediler ve yedi gün sakin olub dinlendiler. Bir gün taşra çıkub gördüler ki, derya içine bir iki mutena burç yapmışlar; öyle yüksekdir ki, her kulesi asumana irişmiş, üstünde adem teşahhus olunmaz; bir iki burç dahi kuruda yapmışlar, her kullesi asumana çıkmış, andan sonra bu kal'ayı ihata itmişler, dağ tarafına bir kal'a dahi peyda eylemişler, dibine bir hendek kesmişler, ‘Seddi İskender’ gibi derya içine salmışlar. Bir başından bir başına ok ilişmez. Ak mermerden san'at düzmüşler, kırk mermer direk sağına ve kırk mermer direk soluna dizmişler, cümle zencire almışlar. İki kal'a arasına üç yüz mermer direk dikmişler, cümlesine zencir çekmişler, iki sandık bağlamışlar, içeru girmeğe ve taşra çıkmağa, ol zencirler ve sanduklar ile giderler. Meğer bu kal'ayı İskender zamanında divler yapmış idi. Sultan temaşa idüb taaccüb eyledi. Aiâeddin eyder: <Meğer inayeti Hüda ve Muzicatı Muhammed Mus­tafa ola. Yoksa bu kal'a demürden muhkemdir (sağlamdır)>”.

 

Sekizincide: Müslümanlar yiğin geldi.

“Kurudan tarafa Küçük Görkes dirler idi. Cümle asker ile üzerine gelüb Kürd ve Bulgar üstüne havale oldular, Alâeddin emr eyledi; cümle Beyler aske­rin cem eyleyüb altmış bin er ile dağa çıkdılar. Minare gibi çam ve katran ve ardıç ağaçlarından, yirmi gün altmış bin sipahi kesüb, kal'aya yakın bir yere kaydılar (yığdılar). Bir gece şöyle siyah oldu ki göz gözü görmez. Ol gece askerin cem idüb sabaha değin kal’anın etrafını bağladılar, köşe köşe ateş kodular. Şöyle yandı ki ateş alevi göğe cikdı. Kâfirler içerudan ateş alub burca çıkdılar, okları yağmur gibi yağdırdılar. Bulgar kavmi aşağıdan sapan taşını öyle urdular ki iniltisi asumana çıkdı.

Alev gitdikçe yükseldi, üç gün üç gece yandı. Kal’anın yarısı yanub yıkıldı. İçinde olan kâfirin kimi yanub kül oldu ve kimi kaçub o bir kal'aya gitdiler. Beyler içeru girüb kalan esbabı yağma itdiler. Sultan di­van idüb o bir kal'ayı dahi çevirüb yedi yerde mancınık kurdular. Seksen batman taş atardı, iki yüz adem çeker­di, otuz gün döğdüler. Kâfir muhkem zebun oldu. Ne kadar ev var ise mancınık taşı yıkub harab eyledi.

Kâfirler Kıbrısa mektup gönderdiler”.

 

Dokuzuncuda: Müslümanlar yiğin geldi.

“Sultan barûdan (kale duvarı) içerü girüb derya tarafın­da iki yere mancınık kurdurub döğmeğe başlatdı. Yirmi gün döğdüler, alamadılar. Sultan mukabil bir burca vardı, üstüne çıkup hem cenk idüb hem seyr iderken anı gördüki derya yüzünden on pare ejder gibi gemi gelür, dahi yir­mi hürde (ufak) gemi gelüb, kâfirler hısar'a çıkmağa başladılar. Sultan Alâeddin, askeri ve Beyleri başına cem idüb ey­der: <Ey serverler! Lûtf idin, din aşkına gayret gerekdir>. Cümlesi: <Yoluna can ve baş feda olsun> deyüb safi demüre gark olub, kırk bin süvari, yirmi bin piyade tekbir getirüb, kâfire karşu yürüdüler, otuz bin dilâveri kal'aya cenge saldılar. Kırk bin er ile Şah karşu vardı.

Üç kâfir beyi var idi. Biri İskenderun Beyi ve biri Kıbrıs Beyi idi. Kırk bin demir donlu kâfir yürüdüler. Alâeddin, askeri dört bölük eyledi. Saruhanîlerle Aydın ve Menteşe ve Hamid ve İbni Eşrefi sağ kola ve Moğol as­kerin sol kola durdurdu. Kürd ve Türkmen ile Oğuz Han'ı arda (arkaya) aldı. Alâeddin, Karaman Beyler ile öne durdu. Bul­gar'ın sapan endazı (atıcısı), on bin sapanı bir yerden atarlardı. Öyle urdular taşı ki, frenk askerin bölük bölük kıldılar. Üç gün tamam cenk oldu. Dördüncü gün, kâfirin tuğun yıkdılar. On dört bin kâfir helâk eylediler. Hak Teala fır­sat virüb; kâfir sınub kaçdı, gemilere binüb Görkes'e var­dılar".

 

Onuncuda: Müslümanlar yiğin geldi.

“Sultan cümle askeri ile kal’a üstüne geldi. Bir ay tamam cenk eylediler. Bir gün kal'a içindeki kâfirler cümle rızıkları ile kaçub kal'ayı boş koyub gitdiler, cümle asker gelüb kal' ayı seyr eylediler, nice yerlerin harab idüb, o yerden gidüb LÂMSİ kal'asına geldiler, içinde olan kâfir­leri kırıb, kimes-ne kurtarmayub kal'ayı harab eylediler, ge­lüb bir sahraya kondular ve dilediler ki, üç gün oturub Lârende'ye gideler”.

*

“Ol diyarın müslümanları gelüb, feryad idüb didiler ki: <İskenderun'a varınca, bu kıyılar kâfir elinde olıcak, Müslümanlar huzur ve rahat idemezler. Eğer deniz kenarında olan kal'aları yıkmayasız (yıkmaz iseniz), kâfirler gene gelüb Görkes'i bize yapdırırlar> didiler.

Alâeddin, Beylerine <nice idelim> didi. Beyler eyder: <Her nice buyurursanuz öyle idevüz> didiler.

Alâeddin emr eyledi. Göçdiler, küs’u nek­kâre döğüb yetmiş bin er ile İskenderun’a varınca’(ya kadar) harab eylediler. OD kal'asına, NEMRİN kal’asına, EJDERHAN kal'asına, ENDUGİ kal'asina ve Payas'a irişdi. Payas kâfir­leri çıkub cenk eylediler. İbni Kosun anda (orada) şehid oldu, dahi yirmi bin er şehid oldu. Hahünahat (sonunda) kal'ayı aldılar. Süleyman Bey'in bir oğlu var idi. Adına Karaman dirler idi. Bu kala'yı ana virdiler. Andan geçüb İSKENDERUN kal’asına geldiler. Beyine ‘Aç’ dirler idi. On bir bin kâfir ile çıkub yirmi gün cenk eyledi. Karaman Beylerinden yedi yüz er esir eylediler, Alâeddin'in karındaşı Yakub'u anda şehid eylediler. Öyle mûhkem cenk oklu ki Alâeddin üç kerre sındı.

Bir gice konub otururken, kâfir kal'adan çıkub şebhun (gece baskını) eyledi. Ol gice çok asker kırıldı. Kâfirler öyle ikdam eylediler (canla başla çalıştılar) ki Sultan'ın bargâhına geldiler, Alâ­eddin sınup, bir karındaşını tutdular, amma Alâeddin Bulgar kavmile sürüb kal’aya geldi, gördü ki kapu açuk, cümle kâfirler, İslâm ordusuna yağma’ya gitmişler. Alâeddin on bin Bulgar kavmi ile kal'aya girüb zabt eyledi.

Sabah oluncadek kâfirler İslâm ordusunda gezdiler; Moğol ve Türkmen ve Kürd ve Rum ve Kara­man askeri, seharın (sabahın erinde) gördüler ki, Sultanın barigâhın kâfirler zabt eylemişler, anı görünce kaçmağa başladılar.

Amma Alâeddin tuğun burca dikmiş, gunagun kûsü sul­tanî çalınur. Karaman ve Moğol Beyleri Sultanın kûsü sadasın işidüb kal'aya nazar eylediler. Sultanın tuğun görüb bildiler ki, Alâeddin sağdır. Cümle gelüb kal'aya girdiler. Sultanın ayağına yüz sürdüler. Sultan mevcud olan askeri alub, tekbir getirüb kâfirler üstüne yörüdüler. Oğuz Han'ı bin yiğid ile kal’ada koyub gitdiler. Kâfi­rin dört canibin (yönden) bağladılar. Öyle urdular tiği (kılıcı) ki asla can kurtulmadı. Andan sonra  askerin alub kal'a üstüne geldi, emr eyledi, yere beraber eylediler, taş taş üstünde komadılar. Andan sonra göçüb menzil bemenzil Adanaya geldiler.

Bahtiyar Han karşıt gelüp ziyafet eyledi. Andan göçüb Tarsus'a geldiler. Bir kaç gün Yahşi Han ile safa idüb, andan dahi göçüb Lârerıde'ye gelüb, bir kaç gün sa­kin olup, gaza malinden Lârende'de Hisar kurbünde (yakınında) bînazir (benzeri olmayan) bir cami bina idüb, yanına bir türbe yapdırdı.Kendusı anda medfundur (Alâeddin Bey Türbesi).

*

Osmanoğlu, Sultan Mehmed İstanbulu kâfir elinden alduğu, zamandan yedi yıl sonra (1460) Gedik Ahmed Paşa'ya emre idüb Lârende'ye gönderdi. Gedik Ahmed Paşa gelüb altı yıl sefer idüb (1466-1472) âhir Lârende'yi Kara­manoğlu Kasım Beyin elinden alub, Saray yerine Hisar yapub, ne kadar azîm (büyük) bina var ise yikup Hisara (Karaman Kalesine) harç eyledi. Alâeddin'in yapdığı camii yıkub, andan gayri beş cami, dört medrese, otuz üç vakit mescidi yıkdı. Birine Camii Sultan, birine Camii Kâşî, birine Karaman Şah Ca­mii, birine Camii Kebir, birine Camii Hasanı Basrî, biri­sine Ak mescid ve birisine Nizam Şah mescidi dirlerdi. Cümlesin yıkup Hisara harç eyledi. Henüz türbesi durur, Hisar kapusu kurbundedir (yakınındadır);  Alâeddin anın içinde medfundur (yatır).

Andan gayri dört cami, üç medrese ve yirmi yedi zaviye bile yıkub Hisar’ı yapdı.

*

Geldik yine Alâeddin Şah kıssasına:

Diyarı Karaman’a dört tekye (Tekke), yirmi bir han yapmışdır.

Görkesi feth idüb cümle Beyleri ile gelüb Lârende şehrinde karar idüb, kâh hükmü Hükümetle, kâh iş, kâh şikâr (av) ve kâhü ibadetle meşgul olub otururken, bir gün Beylerin başına cem idüb, musahabet (sohbet), iderken bir Pir içeru girüb, Sultan önünde yer öpüb eyder:

<Padişahım! Konya'nın öte yanında iki kal'a vardır. Birisine EBU SAR dirler, birisine ENDUGİ dirler. Ben kuluna Hacı Mus­tafa dirler. ENDUGİ kalesi benim elimdedir. EBU SAR, Mukbil dirler bir haramînin elindedir. Öyle haramidir ki, bin yiğide malikdir. Yüz bin erden yüz çevirmez, ziyade bahadır kişidir. At üstünde iki yiği­di kapub kaldırır ve Vilâyet Beyleri şöyle korkar ki, her ne istese gönderirler. Yirmi yıldır yolları, belleri kesdi; men'ine kimse kadir değildir, Kal'ai Ebu Sar’ı, altun ve gümüş ile doldurmuşdur>. Sultan eyder: <İnşaallah anı biz yola getirürüz>. Mektub yazdı ve mührün urub Kökez Bey'i gönderdi.

Kökez Bey, Oğuz Han ile birlikde kırk ki­şi alub bir gün Ebu Sara geldi. Hisar kapusunun iç ya­nında Mukbül’in bin yiğid ile oturub musahabet (sohbet) ettiğin gördü, mektubu sundu, Mukbile nazar eyledi, gördü ki bir uzun boylu kara yağız, siyah sakallı, dilâver yiğidi­dir, beğendi.

Mukbil mektubu okuyub, dimiş ki: <Ben Sul­tan Alâeddin bin Halil bin Mahmud bin Karaman'ım. Ey Mukbil! mektubum sana vardıkda cümle askerin alub, tahtgâhım olan Lârende'ye gelesin, haramiliğe tevbe ve is­tiğfar eyleyesin>. Mukbil bu sözü duyub, gazaba geldi, gözleri kanla doldu. Hacı Mustafa bile gelmiş idi. Anı tutub haps eyledi. Kökez'e eyder: <Öyle bin Sultanı bir çö­pe saymazın, var bildiğinden kalmasun> didi. Kökez'e bir yay virdi, didi ki:<Bu yayı var Sultanına ilet, eğer çekebilürse beri gelsin, cenk idelim, eğer çekemezse, anın gibi Sultan bunda çok olur>.

Kökez Bey ve Oğuz Han yayı alüb Lârende'ye geldiler, divana girüb yayı Sultanın önüne kodular, geçen kıssayı bir bir hikâyet eylediler ve Hacı Mustafayı habs eyledüğin beyan eylediler. Sultan'ın yanında olan Bey­ler: <Bir harami senin gibi dilâver Sultanı saymayub bize yayın göndere ve ademimizi habs ide. bu ne dimektir? Varub kal'asin yere beraber idüb, kendusını helâk idelim> didiler. Sultan bir zaman sükûta vardı, andan sonra başın kaldırub. <Sabr  idelim, görelim Hak ne gösterir> didi.

Bir zaman sakin oldu, tamam bir yıl geçdi. Bir gün Sultan kırk dane bahadır ve dilâver yiğid alub, kendusı da tebdili suret eyleyüb Konya'ya geldi. Andan göçüb Çiğil dağlarına çıkdı, bir adem bulub Mukbil'in, yaylağın kangısında idüğin haber alub, kırk yiğitle ol makama gitdi. Bunlar gördüler ki, Mukbil cümle beyleriyle konub oturur, safa ile mukayyed. Alâeddinde mukabelesine (karşısına) kırk yiğid ile bargâh kurub safaya başladı. Anı görüb Mukbil'e didiler ki: <Karşunuza kırk adem kondu, amma ne kimesnelerdir bilemedik>. Mukbil, adem gönder­di, <Varın görün kimdir?> didi. Bir ademisi Alâeddin'in bargâhına gelüb sordu, <Kimlersiz, ya nereden gelürsüz?> didi. Alâeddin eyder: <Moğol Beylerindenim, adım Halil'dir, Sultan Alâeddin'in kuluyum. Sultanın bir hemşiresi var­dır, gayet güzellerdendir, anı istedim, didi ki ‘Her kim erlik ile Mukbil'in başını kesüb bana getirür ise hemşire­mi ana vireyim ve hem Vezir ideyim’ didi; ben dahi geldim ki, ya Mukbil'in başını alam, muradıma irem veyahud he­lâk olam> didi. Ol adem gelüb kıssayı, Mukbil'e tafsil üzre (açıkca) haber virdi. Mukbil kahkaha ile güldü ve <Alâeddin kendusı elimden halâs olur mu ola? deyüb, üç gün oturub dördüncü gün sehar vaktında bin yiğid ile suvar olub: Beru gelsun görelim, ne makule ademdir>. deyu ha­ber gönderdi. Sultan dahi kırk yiğid ile suvar olub meydana geldi. Mukbil, Alâeddin'i görüb beğendi. Dilâverliğin ve mehabetin ve kaddü kametin beğenüb atın sürdü.

Sultanın yanına vardı ve itdi; <Ey yiğid! Sen Moğola benzemezsin, niçün bir kızdan ötürü helâk olmağı ihtiyar idersin?> Alâeddin eyder: <Aşk yolunda nice kelleler paralanmışdır>. Mukbil eyder: <Bir nevcivan yiğidsin canım seni sevdi, gel var git, benim başım almağa gayet baha­dır er gerekdir>. Sultan eyder: <Gel beru, bir katca senin­le güreşelüm görelim Hak ne gösterir>. Mukbil kalkanın çevirüb yörüdü; Alâeddin gürzün çeküb yörüdü ve rikâb (özengi) üstüne kalkub şöyle urdu ki, kalkanın bendin (bağlantısını) kırub yere düşürdü. Andan sonra kılıç havale eyledi, sonra sünü (süngü) havale eyleyüb atın öldürdü, öğle zamanına varınca kütaküt cenk eylediler. Hak Sübhanehu ve Tealâ fırsat virüb Mukbil atdan yıkıldı.

Sultan dahi atından aşağa inüb kemer kemere, yaka ya-kaya bir zaman döğüşdüler. Heman Sultan fırsat bulub ke-merinden kapub yere urub, muhkem bağlayub Göcer'in eline virdi. Anı gören bin yi­ğid Alâeddin ile kırk yiğidi ortaya alub, akşama değin muhkem cenk eylediler; Mukbil'i alamadılar.

Karaman Beyleri Sultanın gayıb olduğun duyub, firasetle Mukbil'e gitdüğün bildiler, yedi bin yiğidle Bulgar askerin Kökez'e virüb, Sultanı aramağa gön­derdiler. Kökez Bey kona göçe Sultânın cenk eylediği yaylağa geldi.

Sultan, Mukbil askeri ile bir gün bir gece cenk kıldı. Mukbil askeri galebe idüb, Sultanın bendinden Mukbil'i kurtardı.

Sultan iki yerde yara yemiş idi, muhkem zebun olmuş idi.

Mukbil bentden kurtulub, atına binüb as­kerine <Bu nevcivan Sultan olmak gerekdir> didi. Askerin Sultanın üstünden kaldırdı ve gördü ki, yaralanmış ziya­de zebun olmuş. Mukbil, Sultanın yanına geldi, ve itdi: <Yiğidim gel; bu gice bende haneye gidelim, bizim müsafirimiz ol, sabahın ya başım kesüb alub gidesin, yahud beni diri alub Sultana iletesin> deyüb, izzed ve ikram ile alub sarayına geldi. Sultanın yarasın bağlayub taze li­baslar getürdi. Ol gice anda sakin oldular, cerrahlar getirüb yarelerin timar eylediler. Mukbil kâhi firasetledir di  ki: <Bu Sultan değildir, bir makbul ağası olmak gerekrektir>... Bir hafta Ebu Sar'da kaldılar. Bir gün Sultan ve Mukbil oturub musahabet (sohbet) iderken, tablu alem ve kûs sadası dünyayı tutdu. Sultan bildi ki, gelen kendu Beyle­ridir, şad oldu. Mukbil, Sultana bakdı, ider: <Ey Bey! bu gelen Karamanoğlu askeridir, bunlar yavuz taifedir, aman virmeyüb beni helâk iderler, bana düstûr vir gi­deyim> didi. Sultan eyder: <Ey Mükbil! Bunlar senin bir ­kılına hata getirmezler, yerinde sakin ol> didi. Amma Mukbil ıztıraba düştü. Altı bin er ile Kökez Bey irişdi, on bin er ile Davud Bey irişdi. Sultanı, Mukbil ile bir yerde oturur gördüler. Bu iki bey seğirdüb Sultanın haki payına yüz sürdüler, atın çekdiler, başına Tacı Şahi koyub, parmağına Mührü Şehinşahi takdılar, cümle halk el kavşırub hizmetine durdular. Mukbil ol hali görüb, Sultan idüğin bilüb, Alâeddin'in ayağına yüz sürüb öz­rün diledi. Sultan hil'at virüb, gene kal'asın kendusına bağışladı, Mukbil'i, mak-bul idindi. Hacı Mustafa'yı habsden çıkarub, yirmi iki yıldan beru tahsil eyledüği mali, rız­kı getirüb Sultanın nazarında kodu. Kal'aları Hacı Mustafa'ya virüb, Mukbil bahadır olmağla, Alâeddin yanına alub kapu ağası idindi.

Sultan askerin cem idüb, kona göçe Konya'ya geldi. Altı ay anda safada olub bir gün Beylerin cem idüb, Lârende canibine teveccüh eyledi.

Sultan Alâeddin yedi ay anda sa­kin olub, bir gün Süleyman Paşa, Bulgar dağının şikârın medh eyledi, av gereğin gördüler. Cümle Karaman Bey­leri suvar olub, şikâr idüb giderken bir alay Türk gelüb, Külek  Kal'a-sının kâfirlerinden şikâyet eyleyüb didiler ki: <Biz yaylağa çıkamaz olduk ve kârban geçemez oldu>.

Sultan em r eyledi, av  iderek kal’anın üstüne vardılar. Kâfirler Sultanın geldüğin duyub, kal'ayı muhkem bağladılar. Sultan, Kökez Oğluna buyurdu; On bin asker ile kal'ayı çevirüb cenge başladılar, üç gün cenk idüb kal'­ayı alamadılar, dördüncü gün nerdübanlar (merdi-venler) kurub burca çıkdılar, aşağa inüb kâfirin cümlesini kırdılar, içine müsmanlar koyub,  hisar erleri yazdılar. Andan Lârende'ye geldiler, safaya mukayyed oldular”.

*

Karaman Şehnamesine kısa bir ara verelim.

Eski günlerde Kayseriye Beyi Ertena oğlu Mehmed Bey’in, Sultanı zincire vurub, bütün Rum diyarını ele geçir-meye uğraştığını nakletmiştik. Sultan Alâeddin Ertana oğlu Mehmed’in elinden kurtulmaktan öte, askerini toplayıp Mehmed Beyle savaşmaya geri gelmiş, fakat Mehmed Bey Alâeddine yakalanmaktan ise kaçarak kaybolmayı uygun bulmuş idi. Mehmet Beyin sağlığından veya ölümünden hiçbir haber alınamamış, fakat Ertana adlı bir oğlunun Yavaş Karahisarına geldiği duyulmuştu.

Gelişen olayları yine Karaman Şehnamesinden aktar-maya devam devam edelim:

“Ertena bin Mehmed; bin yiğid ile gelüb, Yavaş Karahi-sar’ın mamur idüb, mekân idinüb haramiliğe başladı. Niğde nahiyesinde olan karyeleri yağ­ma iderlerdi.

Sultan Alâeddin’e, İbni Mehmed’den şikâyet eyledi-ler. Sultan on bin er ile Mukbil ve Rüstemi ve Kökez Oğlunu ve Oğuz Han'ı gönderdi.

Niğde Bey’i Kutlu Şah Lârende’ye gelüb, divana girüb, Sultana ider: <Padişahım! İbni Mehmed, Karahisarı Yavaş'ı muhkem idüb (sağlamlaştırıp), bin yiğid ile çıkub, Niğde etrafının koyunun, devesin, katırın ve sığırın cümle sürüb alub gitdi. Asker çoğaltmadan bir çare eyle, yoksa sonu güç olur> didi. Sultan eyder: <Ben asker gönderdim, sen kal'anı bekle bekle> didi. Hacı Kutlu Şah dört bin yiğid ile gelüb, Niğde kal'asın zabt idüb oturdu.

Asker ile Mukbil ve Rüstem ve Oğuz Han Kala'i Yavaş'a irişüb, bir gice konub sakin oldular, İbni Mehmed sabah olub, hisar'ın kapusın açub, sahraya nazar eyledi. Gördü ki asker ile dolmuş, heman askerin alub, taşra çıkub cenk eyledi. Mukbil zor ile kal'ayı alub, Ibni Mehmed firar idüp. Kal'ayı zabt idüb, rızk ve malin Sultan'a gönderüb kal'ayı yıkdılar.

İbni Mehrned yirmi ademle firar idüb, Moğol askerine geldi. Meğer Babuk Han vefat idüb. Esen dirler bir oğlu Bey olmuşdı. Esen, Mehmed Bey oğlun alub, kabilesine götürüb riayet eyledi. Alâeddin'den şikâ­yet idüb didi ki: <Dedem Ertenayı bunlar helâk eyledi. Sizin babalarınıza dahi çok cefalar itmişdir>. Esen eyder: <Benim dahi cenk itmek muradımdır>, diyüb heman yirmi bin er cem idüb, Esen ile ibni Mehmed, Niğde et­rafın yağma idüb yaylağa çıkdılar. Sultana şekvacılar (şikâyetciler) gitdi.

Bura Tatarlarının geçmişi şöyle:

Keykubad zamanında Nogay Tatarı, otuz bin er ile gelüb Ruma çıkmışlardı. Keykubad bunlara riayet idüb asker idinmiş idi. Bunlar yedi bölük idi. Her bir bölüğüne bu diyarların yaylağın ve otlağın virmişlerdi. Bunlar şehre girmezler idi. Heman etrafta olan yay­laklarda olurlardı. Zira konar göçer ulus idi. Her kim Rum'a Şah olsa bunları asker idinürdi.Ol zamanda bun­lardan yavuz asker yoktu.

Moğolun bir bölüğü, İshaklu etrafında olurdu. Ata Bey vefat idüb, oğlu Bahtiyar ve Melik Nasır, Bey olmuşlardı.

Babuk Han oğlu Esen, bunlara mektub gönderüb cüm-lesin başına aldı, didi ki: <İbni Mehmed, Han oğlu Handır, yine cehd idüb Rum'a Şah idelim> didi. Yedi bölük Moğol cem olub, cümle diyarı yağmaya başladı­lar. Yirmi bin Moğol, on bin Rum askeri ile Ertena, Niğde üstüne dü-şüb zor ile döğe döğe Niğde'yi Hacı Kut­lu Şah'ın elinden alub, Ertena bin Mehmed’i yani Mehmed’in oğlu Ertana’yı Şah eyle­diler. Kutlu Şah kaçub Lârendeye geldi.

Ertena, Karahisarı Yavaş'a gelüb, Esen ile Bahtiyar, hisarı mamur eylediler. İbni Mehmed geçüb Herakle kal'asını zor ile aldılar. Moğol askerine Esenle Bahtiyar serdar olub, Rum askerine îbni Mehmedi serdar idüb, didiler ki:<Sultan sana zulm eyledi. Eğer asker gönderirse sana arka virib muhkem cenk idevüz>. Hacı Kutlu Şah divana girüb, kıssayı Sul­tana haber virüb didi ki: <Moğol taifesini İbni Mehmed başına birikdirdi>.

Sivas Beylerinden Rüstem diye bir bey var, kati bahadır idi, zemanm Rüstemi idi, anın Sultanla dost idüğini kimse bilmez idi, nice yıl haramilik eylemiş idi, ol zamanda haramilik ile meşhur idi. Sultan asker gönderüb ele getürememiş idi. Hikmet Huda’nın, kendu iradesi ile gelüb, Sultana buluşub, özrün dilemiş idi. Bu mahalde, divande otururdu. Sultan, Rüstem'i tenhaya çağırub eyder: <Ey Rüstem! Benimle gelüb, buluşduğun kimse duymasın, gene haramî şekline girüb on bin davudî zırhlı yiğid ile var, her hangi yaylakda Moğol obası varsa şöyle yağma eyle ki üryan; büryan olalar>.

Bu reyi Sultana, Mukbil öğretdi. Rüstem, Mukbil ve Oğuz Han otuz bin Kürd ve Türkmen ve Ka­raman askerini haramî şekline koyub Ilgın ovasına ge­lüb, gice Moğol obasın basub, şöyle yağma eylediler ki atın, devesin, rızkı aldıkdan sonra, andan geçüb İshaklı'ya geldiler. Moğol kaçub Sultan dağına çıkmış idi. Çevirüb cümle Moğolun esbabın alub, bir mangıra muhtaç eylediler, andan sonra Niğde canibine yörüdüler.

Moğol Beylerine feryadcı geldi: <Ne durursuz, bir haramî peyda oldu, evlerimizi yağma eylediler, her kande kaçdıksa ardımıza geldiler, bir mangıra muhtaç eylediler> deyu feryad eylediler. Meğer Moğol Beyleri Sultanın as­kerin gözedür-lerdi, geleler cenk ideler, muradları İbni Mehmede yardım eylemek idi.

Avretleri ve oğulları üryan ve rüsvay ge­lüb buluşdular, bu rüsvaylığı görüb cümle avretleri yay­lağa çıkardılar. Kendileri Eseni serdar idüb, haramilere karşu cenge gitdiler. Bir ovada rast gelüb üç gün peyapey (peyderpey) muhkem cenk eylediler. Haramiler galebe idüb, Moğol taife­sin sındılar. Moğollar kaçub yaylağa çıkdılar. Haramiler ardınca irüşüb yağmaya başladılar, andan kaçub Niğde kal’asına geldiler. Bir alayı da Karahisarı Yavaş'a geldiler. İbni Mehmed anda idi. Bir alayı da Herakle (Ereğli) kal’­asına girdiler.

Moğul kavminin kaçdıkların Sultan Alâeddin'e bildirdiler. Sultan otuz bin Bulgar ve Rum ve Karaman askeri ile nakkare döğüb, alem şahla­rın açub, kona göçe menzil bemenzil gelmekde.

Beyşehri’nde olan Moğol İsmail Ağa oğul­ları Sultana âsi olmamışlar idi, Moğolların çekdükleri felâketi duyub, yirmi bin Moğol askeri ile Sultanın ar­dından yürümüşlerdi. Sultan, Niğdeye gelüb hisarı çevirüb cenge başladı. Bunlar aşağıdan, Moğol burcdan yir­mi bir gün muhkem cenk eylediler. Moğol zebun oldu.

Haramiler gelüb Sultana buluşub, cümle Moğoldan aldıkları rızkı arz eylediler. Nice bin deve, ni­ce bin at, katır, koyun ve sığır.

Moğol zebun olub aman, el'aman dileyüb feryad eylediler. Sultan Mukbil'e ve Rüstem'e eyder: <Hisarın kapusun açup çıkdıkları gibi heman kırın>.

Bu sırada İsmail Ağanın oğulları yirmi bin Moğol askeri ile irüb, haki payine yüz sürüb, Sultan kal’ada olan Moğol askerini kırmak istediğinde, Moğol Beyi İsmail Ağa oğlu Eminüddevle ge­lüb, Sultanın dizin öpüb eyder : <Padişa-hım! bunların suçu yokdur. Bu fitneyi peyda iden Babuk Han oğlu Esendir, ve Ibni Mehmeddir, lutf idüb bunları af eyleyesiz> didi. Cümle Karaman Beyleri <mâkul budur> didiler. Sultan sözlerin sımayub (dinleyip) cümle günahlarını bağışladı. Moğol bey­leri kal’adan çıkub, gelüb özürlerin dilediler. Sultan af  eyleyüb ne kadar rızıklan zayi oldu ise hep virdi ve mansıpları gene ihsan eyledi.

Sultan divan idüb cümle beyler cem oldu­lar.

Günahın bağışladığı Moğol Beylerinden birinin adı­na İsa, birisinin adına.Hacı Kösten, birine İmadüddin dirler idi. Sultan bunlara eyder: <Kavgayı iden ve bu fitneyi çıkaran kimdir?> didi. İmadüddin: <Biri Babuk Han oğlu Esen'dir ve biri Melik Nasırdır ve biri Devlet Şah oğlu Galencan oğlu Bahtiyardır, birisi dahi îbni Mehmed'dir>. Sultan ey­der: <Asker cem olsun, gidelim!>.

Rüstem ve Mukbil yirmi bin Kürd ve Türkmen ile Yavaş Karahisar'a irişdiler. Sultan Alâeddin, otuz bin Bulgar ve Karaman askeri ile yürüdü. Yirmi yedi bin asker ile de Moğol yörüdü. Herakle Kal­asını çevirdiler. Ibni Mebmed anı gördü ki, Sultan kal'ayı çevirdi. Eğer ele girürse aman virmeyüb helâk ider, bir gice fırsat bulub, yedi bin er ile kaçub, Yavaş Karahisar'ına geldi. Mukbil ve Rüstem ile muhkem cenk idüb hisar'a girdi. Esen ve Bahtiyar anda idi. Bırakub Mer'aşa kaçdılar. İrtesi, kal’a kavmi çıkup kal'ayı teslim eylediler. Mukbil, Hacı Kösten'i anda bey îdüb, göçüb Herakle Kal’asına geldiler. Sultan, Herakle kal’asını Mo­ğol Beylerinden Uzun Hasan'a virdi. Andan sonra asker çeküb kona göçer diyarı Meraş'a revan oldular.

İbni Mehmed Meraş'a gelüb, Zülkadir Oğ­lundan yardım istedi. Zülkadir Oğlu on bin er virdi. İbııi Mehmed'in başında yirmi yedi bin er cem oldu. Bir gün haber geldi ki: <Karamanoğlu azim asker ile Meraş'a geli­yor> didiler. Esen eyder: <Biz bunda Karamanoğlu ile cenk iderken, sen on bin er ile varub Kayseriye'yi zabt eyle>.

Ertena'yı on bin er ile Kayseriyeye gönder­diler, Moğol Beyleri Esen ve Bahtiyar yirmi bin Moğol ile, Zülkadir Oğlu yirmi sekiz bin Mer'aş askeri ile Kara­manoğluna karşu gelüb cenge başladılar.

Sultana haber oldu ki; <İbni Mehmed, Kaysariyye’ye gitdi. Mer'aş askeri ile Moğol askeri karşu gel­di, cenk ideyörür> didiler.

Sultan, yirmi bin Kürd ve Türkmen askerin Mer'aş kavmi ile cenge koyub, kendi otuz bin Karaman ve Bulgar ve Moğol askerle gelüp, şehri Meraş’ı zabt idüb oturadüşdü. Zülkadir Oğlu cenk iderken haber irişdi ki: <Şehrünü Karamanoğlu zabt eyledi> didiler. Can başına sıçrayub diledi ki, dönüb şehre ge!e. Sultan buyurdu, Eminüddevle, Mukbil ve Azududdevle yirmi bin Moğol askri ile karşu varub Meraş'a komadılar. Akibet neylesün, dönüb ibni Mehmed'e, Kayseriye'ye gitdi.

İbni Mehmed Kayseriye'ye gelüb, şehre karşu konub, Ercies Bey'i Evran Bey, yedi bin Türkmen ile gelüb, ibni Mehmed'e buluşub, hisara yürüyüş eyledi­ler. Kayse-riye’de Karamanoğullarından Hızır Bey Hakim idi. Dört bin kulu var idi. Ahvali duyub, kapuları bağlayub, burca cenge çıkdılar. Nice gün cenk olub kal’ayı alamadılar. Elhasıl Zülkadir Oğlu Melik Nasır Meraş'dan kaçub Kayseriyeye geldi. İbni Mehmed karşulayub, buluşub ahvalin sordu. Zülkadir Oğlu eyder: <Karamanoğlu hile idüb biz beride Beyleri ile cenk iderken o varub Meraş'ı zabt ey­lemiş Andan sonra kırk iki bin er ile üstüme gelüb cenk eyledi, Askerim takat getüremedi. Kaçub bunda geldim didi> Esen ve İbni Mehmed ider:<Karamanoğlu Meraş’da iken, biz Kayseriyeyi alub karındaşını helâk idelim> didiler. Cümle otuz yedi bin er oldu, Kayseri'nin et­rafını çevirüb cenge başladılar.

Şah Alâedddin yirmi gün Meraş'ı zabt idüb, bir Bey nasb  idüb (atayıp), kendusı Kayseriye canibine te­veccüh eyledi. Mukbil ve Rüstem ve Oğuz Han'ı otuz bin Kürd ve Türkmen askeri ile mukaddem (önceden) gönderdi.

İbni Mehmed ve Zülkadir Oğlu ve Bahti­yar ve Esen kal'a üstünde cenk iderken otuz bin Kürd ve Türkmen ile Mukbil ve Rüstem irişüb cenge başladı­lar, ibni Mehmed, asker geldüğin duyub dönüb Karamanîleri ortaya alub, muhkem cenk eylediler, Mukbil ve Rüstem zebun oldu. Ol saat yirmi bin Moğol irişdi Meraş askerin geru bırakdılar. İbni Mehmed ikdam (gayret) idüb cümle Erciyes Beyleri, Moğol Beyleri, Meraş Beyleri tiğ üryan îdüb yörüdüler. Karaman askeri gene zebun oldu.

Ol saat toz kopdu, nakkare sadası dünyayı tutdu, Tuğu Şahi göründü Yirmi bin davudî zırhlı dilâver ile tiğ çeküb ‘Tekbir’ getirüb Karamanoğlu, Zülkadir Beyleri­nin üstüne yürüdü. Yirmi altı bin Kürd ve Türkmen ile Mukbil ve Rüstem, Erciyes Beylerin iki bölüb kırmağa başladılar. Yirmi bin Moğol'u çevirüb ortaya aldılar. Bulgar'ın on bin cenk endazı (taş atıcısı) Sultan'ın önünde taş atarak Meraş askerinin dört yanın bağlayub üç gün muhkem cenk eylediler.

Dördüncü gün Meraş Beylerin tutdular, Zülkadir Oğlun zencir ile bağladılar. Erciyes Beyi Evran Beyi yirmi bin er ile Bulgar askeri tutup zencire çekdiler. İbni Mehmed ve Esen ve Bahtiyar kaçub gitdiler. Karamanîler cümlezık-ların yağma eylediler.

 Sultan emr eyledi; cümle Beyler gelüb sağ ve so­la oturdular.

Kayseriye kapuların açub, Moğol Beyi Hızır Bey gelüb Sultanla buluşdu. Sultan divan idüb, altmış ye­di bin er gelüb karar eylediler. Cümle ülema, fudala (fadıllar, faziletliler), fukaha (fakihler, İslâm hukukcuları), Beyler ve Vezirler Süleyman Paşa, Mahmud Paşa, İsa Paşa, Halil Paşa ve Emir Şah ve Kutlu Bey ve Oğuz Han, Mukbil ve Rüstem geldiler.

Alâeddin emr eyledi, Meraş Beylerin ve Ercies Beyin getürdiler, Sultan buyurdu; ellerinin bendlerin (bağlarını) çözüb hil’at virdiler. Sultan eyder:

<Ey Şahı Meraş niçün Mehmed'in sözüne uyub benimle cenk eyledin?> Melik Nasır ider: <Ey Şah! hata benden ata (atalık) senden>. Sultan kerem idüb, gene mülkin kenduya teslim eyledi. Erciyes Beyi Evran Bey’i de azad ey­ledi ve ahitnameler yazub Melik Nasırı gene Meraş'a gönderdi. Evran Bey ziyafet idüb, bir ay Kayseriyede safa eylediler.

Esen ve İbni Mehmed ve Bahtiyar kaçub Tarsus'a, geldiler. Yahşi Han'a ıstırab idüb, sekiz bin  asker dahi Bulgar'dan cem idüb, Esen ve İbni Mehmed ser­dar olub Lârende'ye geldiler. Etrafın yıkub yakub yağ­maya başladılar.

Sultan gitdüği vakit, Hacı Beyleroğlu Süleyman Paşayı beş bin er ile yerine koymuş idi. Sü­leyman Paşa çıkub, cenk idüb, sınub kal'aya girdi. Kon­ya'ya Davud Bey'e haber gönderdi. Davud Bey, Turgud Oğlun alub sekiz bin er ile Lârende'ye geldi. İbni Mehmed ve Esen şehrin üstüne gelüb, Davud Bey, Süleyman Paşa, Turgud Oğlu, Emir Musanın ‘Karaman’ namındaki dilâver oğlu çıkub, bunlarla yedi gün cenk eylediler.

Sultan, Lârendeye düşman geldüğin duyub ve heman derya gibi asker çeküb gelmeğe başladı. İbni Mehmed'e: <gafil olma, Karamanoğlu geliyor> diye haber irişdi. Bir gice kaçub Tarsusa geldi, Yahşi Hana geçen kıssayı haber virdi.

Alâeddin Lârende’ye gelüb düşmanı bula­madı. Beyleri istikbal idüb, İbni Mehmed'in gelüb, cenk idüb, gene kaçduğun didiler. Sultan ider <Ey Beyler! Dinmezem (durmam) ta düşman ile buluşmayınca> deyüb kırk yedi bin er alub, Mir Musa'yı şehirde koyub, İlgar idüb Tarsus'a geldi.

İbni Mehmed'e, Esen'e ve Bahtiyar'a ve Yahşi Han'a haber irişdi ki: <Karamanoğlu Alâeddin geldi, amma ejder gibi geldi> didiler. Ne kadar Varsak ve Bulgar askeri varsa cem idüb Bulgar dağı'nın dibin­de buluşdular. Öyle uğraşdılar ki sahra hayhuy ile dol­du. Üç gün üç gice cenk oldu. Zulmetde (karanlıkta) birbirini göre­mediler, toz cihanı bürüdü, yağmur yerine kan yağdı, güvdeler dağlar gibi yığıldı. Varsak taifesi sınub, Bulga­r'a çıkdılar. Sultan Tarsus'su zabt idüb, yetmiş bin er ile cümle bargâh kurub kondular. Sahra bargâhla doldu.

Sultan bir ay cenk eyledi. Bulgar dağı, kat’i sarb olmağla  düşmanın hakkından gelemediler. Akibet mudara idüb, Yahşi Han’a ve Esen’e ve Bahtiyar’a, Oğuz Han’a mektub yazub uğrun gönderdi, didi ki: <Vallahi size gene mansıbınız vireyim, benim düşmanım  İbni Mehmed’dir. Ben hakkından gelirüm, siz gidin> didi. Bu üçü bir yere gelüb müşavere kıldılar, dediler ki: <Alâeddin ahdine dürüstdür, İbni Mehmed, Devleti dönmüş kimesnedir; biz anda ötürü Karamanoğlu ile cenk idüb bozuşmak ne lâzımdır>. Bir mektub yazub Sultan’a gönderdiler, didiler ki: <Sen yerinden gitme, Lârende  yüzüne asker gönder, biz Moğol Beyleri ile İbni Mehmed’i tutub ele virelim>.

Alâeddin, Mukbil’i ve Rüstem’i ve Kökez oğlunu yirmi bin  er ile Lârende canibine gönderdi. Moğol Beylerin Muğa tara-fına gönderdi. Oğuz Hanla Mahmud Paşayı Ereğli üzerine gönderdi. Bulgar dağının ne kadar yolları varsa bağladılar.

Bir gün İbni Mehmed divan idüb, cümle Beylerin bir yere cem idüb, müşavereye başladılar. Yahşi Han eyder: <Ey Şah! Bu dağda ne zamana değin otururuz. Bundan göçüb Zengân Çeşmesine konalım, eğer Sultanın askeri gelüb, cenk iderse cenk idelim>. Bu yeri makul görüb göçüb Çeşmei Zengân'a gelüb kondular. Esen, uğrun (gizlice) Sultana haber gönderdi. <Tiz gelüb irişesin> didi.

Sultan askerin sekiz bölük idüb, Davut Beyin canibinden (yönünden) Ali Beyi bir taraftan gönderdi ve sair Beylerin her birin bir canibden göbderüb, Sultan dahi bir canibden bir sehar İbni Mehmed’in askerin çevirüb, hayhuy dünyayı tutdu. İbni Mehmed ani gördü, bölük bölük etrafını asker almış, cümle Rum asker ile süvar olub cenge başladı.

Anı gördü ki, cümle Varsak ve Bulgar askeri Sultan cani-bine geçüb ayağına düşdüler, özür dilediler. İbni Mehmed, Babuk Han oğlu Galenca’ya eyder: <Varsak Beyleri Yahşi Han ve Moğol ve Esen ve Bahtiyar bizden yüz çevirüb, Sultan canibine döndüler, hal nice olur?> didi. Babuk Han oğlu eyder: <Cümle Moğol askeri ile uğuruna çalışuriz>.

Elhasıl Karaman askeri tiğ çeküb, Rum askerin ortaya aldılar, iki asker derya gidi çalkandı. Kılıç yıldırım gibi yalpıdı, Kan ır­mak olub akdı. Ok ve taş yağmur gibi yağdı. Meydan haşr-ü neşre döndü. Üç gün üç gice cenk oldu. Leş dağlar gibi yığıldı. Dördüncü gün Mukbil, Rum askerin iki bölüb Rum Şahının tuğun yıkdı. Andan sonra Moğolu muhkem kırdılar. Babuk Han oğulları kaçdılar. Rum askeri kırıldı. Cümle rızk ve mal, at, katır ve deve kaldı. Tabl-ü alem yıkıldı. Sultan üstüne geldi. Kimin yağma idüb, kimin hazineye aldılar.

Andan sonra Sultan kerrü fer ile Lârende'ye geldi. Cümle halk şaduman oldu. Yirmi gün oturduktan sonra göçüb Konya'ya geldi. Tahta çıkub cümle Karaman Beylerin cem eyledi. Kalkub Hazreti Mevlâna'yı ziyaret eyledi. Ne kadar Evliya var ise ziyaret itdi. Sonra divan idüb, düşmana fursat bulub da­ğıtdığını, etrafta olan Beylere mektubla bildirdi. Cümlesi Konya'ya geldiler. Her birine yeni hüccet virdi. Ali Bey'i, Hamid Oğlu İlyas'a ve Teke Paşa'ya gönderdi. Sinan Bey'i, Osman'a gönderdi ve Firuz Oğlunu, Ibni Fşref'e ve İbni Menteşe'ye gönderdi. Şemşeddin Bey'in bir oğlu kalmış idi. Akil-ü dana (alim) idi. Mahmud Paşa dirlerdi. Sultan, Vezir eylemişdi. Sivas'a, Engüri'ye varınca anı gönderdi. Kay-seri’ye Beylerine, karındaşı Yakub'u gönderdi. Cümle Mo-ğul Beylerine Ha­lil'i gönderdi. Maraş'a, Kökez Oğlun gön-derdi, Germiyan’da İbni Alişir’a Kosun oğlun gönderdi. Birin birin (teker teker) gelub Konya'da cem olmağa başladılar.

Ali Bey bir gün Hamid oğlu İlyas'a gel­di, İlyas İstikbâl idüb şehrine götürüb kondurdu. Meğer gayetle badeperest (içkiye düşkün) idi, ve hem bir kal'a yapmış idi, yir gök ortasında misli yoğdu, kati bînazir (eşsiz, benzersiz) kal'a idi. Namını Felek Âbâd (Eğridir) komuş idi.

Hamid oğlu, Ali Bey'e ziyafet eyleyüb, Ali Bey Hamid oğluna Sultanın mektubun sundu, okuyub mefhumun bildi. Kendini Konya'ya davet eylemiş idi. İbni Hamid eyder: <İnşaallah varub Sultanın hakipayine yüzler sürelim>.

Ol zamanda âdet bu idi ki, Sultanın mektubun getüren ademe bin altun, bir at virirlerdi. Eğer virmezlerse âsi dirler idi. İbni Hamid mest-ü-dam (devamlı esrik, sar-hoş) olmağla Ali Bey'e temam hizmetin ( hizmetinin âdet olan karşılığını) virmedi, az vir­di. Ali Bey kakıyub (kızıp) andan geçüb Teke Paşa'ya geldi. Teke Paşa istikbâl idüb, Ali Bey'i Istanoz'a götürüb, muh­kem ziyafet eyledi, Ali Bey, İbni Hamid'den şekva eyledi.

Teke Paşa, Hamid oğlunu sevmez idi. Ali Bey'e eyder: <Ey Ali Bey! Sen İbni Hamid'den nice riayet umarsın. Kendi namına hutba okutdu, ve sikke urdu, .Sul­tana âsi oldu> didi. Ali Bey eyder: <Varub Sultana bu macerayı bildirmek gerek> Gitmeği uygun gördü. Teke Pa­şa, Ali Bey'e ve Alâeddin'e çok peşkeş (armağan) virüb, gön-derdi. Ali Bey’e eyder: <Ben dahi ardınca varırum, sen varub Hamid oğlun ahvalin bildir> didi.

Ali Bey, Teke diyarından geçüb kona göçe Konya'ya geldi. Gördü ki cümle etraf Beyleri hep gelmiş. Konya sahrasına bargâh kurmuşlar. Ali Bey doğru divana geldi, içeru girdi, gör­sağ ve sol dolmuş. Moğol  Beyleri, Babuk Han oğulları gelüb, Sultan günahların bağışlayub yine mansıbların virmiş idi.

Aydın oğlu gelmiş, Saru Han oğlu gelmiş, İbni Eşref, İbni Menteşa, İbni Bayburd, İbni Turgud, İbni Koson, İbni Elvan, İbni Kaya hep gelmişler, Meraş Beyi Melik Nasır, Kayseriyye Beyleri, Sivas Bey­leri cümlesi gelmişler.

Sultan Alâeddin dört yüz bey ile oturub, musahabet (sohbet) iderken, Sinan Bey içeru girüb Sulta­na mektub sundu, Süleyman Paşa alub okudu. Dimişki: <Padişahım! Bendene virdiğin üç Vilâyeti Germiyan oğlu elimden aldı ve beni tokuz gün habs eyledi, ben didim ki: ‘Sultandan korkmaz mısın’, didi ki: ‘Muradım Sultanla cen­ge sebeb olsun’ Hamid oğlu ile bir olub namlarına hutbe okudub, sikke urdular>.

Sultan: Alâeddin mektubu dürüb eyder: <Bu mektub garazdir. Osman, Germiyan ile aramıza ada­vet (düşmanlık, yağılık) bırakmak ister. Ancak ben İbni Germi-yan'dan bu fiil ummazın. Bizim anınla dayı-yiğen dâvamız vardır ve hem anınla hem-zad’ız (aynı günde doğ-muşuz), dedem Mehmed Han, onun babasına ol diyarı bağışlamıştır. İbni Germiyan bizim eylüğümüze kemlik eylemeye derim> didi. Mahmud Paşa eyder: <Padi­şahım! Eğer onda dostluk olaydı cümle Beyler geldi, ol dahi gelürdi> didi. Bunlar bu kelâmda iken .Ali Bey dahi Teke Paşa'nın mektubun sundu, açub ani dahi okudu, mefhumun bildi, taaccüb eyledi .

Sultan yirmi gün fikre düşüb (düşünüp), bunlara cevab virmedi. Zira mektubları düzme an­ladı. Bir gün divan idüb, otururken Teke Paşa geldi deyü haber geldi. Sultan emr eyledi, cümle Karaman Beyleri istikbâl eylediler. Ol gün sakin olub irtesi divana gelüb çok peşkeş çekdi.

Hamid diyârında bir maldar kimesne var idi, Sinan Naib dirlerdi. Teke Paşa ile geldi. Sultan önünde yir öpüb, İbni Hamid'den şikâyet eyledi. Teke Paşa eyder: <Padişahım! bu sözlere inan. Hamid oğlu hain olmuşdur ve Diyarı, fethe muhtaç olmuşdur>.

Nahak (boş) yere bunlar, Hamid diyarının harab olmasına sebeb oldular. Komşu hakkın yerine getürmediler, nice hileler eylediler. Sultanın gönlü olub, asker cem eyledi.

Bir sebeb dahi bu oldu ki, İbni Hamid’in bir eyu atı var idi. Ona  bir çavuş gönderüb atı reca ey­ledi. Çavuş, bade ider-ken bir söz eyledi, bu söz güç gelüb, çavuşu bıçakla urub helâk eyledi. Sultan anı duyub gazaba geldi. Kırk bin er ile göçüb Karaağac'a otağın kurdu, yedi gün sakin oldu. Di­van eyledi. Sağ ve sol Karaman ve Sivas Beyleri, Türk­men, Moğol, Bulgar Beyleri, dört dilâver, kırk Müfti, Şeyh ve âlim ve abid ve Vezirler oturdu. Cümle yetmiş bin er cem olmuştu. Süleyman Paşa eyder: <Ey Şah! Derya gibi asker cem idüb bu diyara geldik. Korkarım nahak yere diyar-ı Hamid'i harab idevuz. Teke Paşa bunları sevmez> didi. Sultan eyder: <Kati makul söyledin. Ben tebdili suret idüb (kılık değiştirip) Hamid oğluna varayım. Eğer izzet iderse eyledi (ne alâ), eğer eylemezse cenkimiz bakidir> didi. Heman tenhaca tebdili suret idüb, kırk dilâver ile kapucu şeklinde azm eylediler.

Bir gün Felek Âbad’a (Eğridir’e) geldiler. Sultan Felek Âbad’ı seyr idüb beğendi. Doğru atların sürüp Hamid oğlunun sarayına yakın geldiler. Kapucular görüb içeru girüp haber virdiler. Meğer kendusı, Sultanın cenge gele­ceğin duymuş idi. Kethüdasına sordu: <Gelen kim­dir?> didi. Kethüdası eyder: <Gelenler Alâeddin'in kapucu başısı imiş> didi. İbni Hamid eyder: <Neye gelmişler?>, Ket­hüda eyder: <Şöyle anladım ki sen Sultanın çavuşun helâk eyledin. Belli ki bunlar âl (hile, tuzak) ile içeru girüb seni helâk ideler. Zira seni Sultana hain anlatdılar>. İbni Hamid eyder: <Ya nice idelim?> Kethüdası eyder: <Bunların elinde helâk olmanın aslı (gereği) yokdur. Irgeç Sultan seninle cenk ider. Heman şehürliye emr idelim, bunlara taş ursunlar. Sonu nice olursa çekavüz> didi.

Takdirin işi var idi, anın içün reyi muha­lif eylediler, zira ezeli âzâlde (Dünya kurulduğunda) bu diyar haber olsa gerek idi. Hasılı kelâm İbni Hamid emr eyledi. Alâeddin kırk adamıyla dururken, şehirli bir uğurdan öyle taş urdular ki Alâeddin üryan dört adamıyla kaçdı, kalanın hep he­lâk eylediler. Sultan askere geldi. Olan macerayı bildirdi.

Sehari hatta geçdi. Cümle Moğol, Türkmen, Kürd ve Karaman Beylerile Ulema ve Fuzela ve Müfti ve Şeyhleri cem eyledi. Sultan eyder: <Dedem Mehmedbey, Hamid'i tabl-ü alem sahibi eyledi. Ben bunların Veliyyi-nimeti’yim. Şehirli ve köylü cümle bana âsi olub taş urdular. Bir diyâr, Şahına asi, ne lâzım olur?> didi. Ulema fetva virdiler, <Katliâm idesin, cümle diyarın harab idesin> didiler. Heman emr eyledi; yetmiş bin Kürd, Türkmen, Moğol, Bulgar, Gülnar ve Karaman askeri menzil bemenzil derya gibi akub Felek Abâd'a geldiler. Bir ziba kal'adır ki her burcu asumana ulaşmış.

İlyas bin Hamid yirmi bin erle cenge çıkdı. Bulgar kavmi ileri varub bir fasıl cenk eylediler. Bulgar sındı. Anı görüb yirmi bin Moğol yürüdü. Kati muhkem cenk eyledi. Mukbil beş bin er ile ikdam idüb (gayret edip), İlyas'ın alemi dibine varub didiki: <Ey Hamid Oğlu! Varan kapuculara niçin taş urdun. Anın birisi hod Sultan (Sultanın kendisi)> idi.

İbn Hamid eyder: <Bilemedik Takdir böyle yazmış tedbirin faydası yokdur> didi. Mukbil eyder: <Gel şimdi yine Sultanla buluş, yazık bu diyarın harabına sebeb olma> didi. İlyas işitmeyüb cenge mukayyed (kayıtlı, bağlı) oldu, bir hafta  cenk iddiler. Sekiz bin adem toprağa düşdü. Hamid oğlu, cenge tâkat getüremeyüb kaçdı. Sultan emr eyledi: On iki bin bina, hisarı Felek Abad'ı dibinden yıkdılar, yere beraber eylediler, şehri muhkem harab kıldılar. Diyarı Hamid şöyle harab eylediler. Dünya dünya olalı böyle zulüm olmamış idi. Hamid diyar’ın harab olmasına sebeb, Sinan Naib dirler bir lâin oldu.

Alâeddin dönüb Konya'ya teveccüh eyledikde; diyarı Hamid'i harab eyledüğine muhkem peşiman oldu.

Sultan Alâeddin ağladı ve <Ömrümde bir böyle ha­ta eylemedim> didi. Döndü, Sinan Naib'e: <Sen  eyledin bunu, Allahü Tealâ senin canını ala> didi. Hikmetî İlâhi sa­atine rast geldi. Bindüği at Sinan Naib'i yere urüb helâk eyledi. Hasılı kelâm Sultan Konya'ya gelüb, bir ay sakin olub, andan Lârende'ye gelüb işe başladı.”

*

Osmanlının kuruluş ve öncesi ile ilgili bir anı’yı Şikâri’den aktarıyorum:

“Keykubad oğlu Alâeddin'in, Osman Şahna’sı (Subaşı, Zaptiye, Bekçisi) idi. İnönünde Keykubad oğlu Alâeddinin sürüsü gezerdi. Koyun, at deve beslenürdü. Osman anlara müvekkel (vekil tayin edilmiş) idi. Zira kâfir ol tarafa yakîn idi. Gelüb almasın deyu, Osmanı müvekkel kılmışdı. Ol zaman ki (ne zaman ki), Alâeddin (derken, Selçuklulardan yani, Selçuk Sultanlarından Gıyaseddin Kuyhüsrev III.ten bahsediliyor) firar eyleyüb, Karamanoğlu Mehmedbey, kendi Beylerine Vilâyet tevzi eyledi, Osman gelüb, hurmet idüb, Selçuk Sultanı’nın ne kadar sürüsü varsa getürüb verdi, muhalefet eylemedi. Mehmed Bey dahi Osman'a üç pare şehir bağışlayub, ‘Tabl-ü Âlem’ virüb, ‘Bey eylemiş’ idi.

Germiyan Oğlu Alişar bir gün Os­manı tutub oğlu Orhanla birlikte habs eyleyüb, sonra yirmi bin altı­nın alub, kendin azad idüb, oğlun itmeyüb Âlemin (Sancağın) alub, cümle Vilâyetin zâbt eyledi. Osman firar idüb, yedi nefer ademle Lârendeye gelüb, Divane girüb, dua idüb eyder: <Ey Şahı cihanbaht! Deden Mehmed Han bana Tabl-ü Âlem virüb, üç şehir bağışladı idi. O zamandanberi hoş geçerdim. Şimdi Germiyan oğlu gelüb, cümle diyarım yağma idüb, oğlum haps idüb, yirmi bin altunum alub, kılıcımla kâfirden aldığım Diyar’ı bile elimden aldı> didi.

*

Süleyman Paşa eyder: <İbni Germiyan üç senedir bunda gelmedi, Hamid oğlu gibi o dahi hutbe ve sikke sahibi ol­muş ve hem dahi Osman senin deden çırağıdır (çırağı, yardıncısıdır), bunun diyarında Germiyan oğlunun medhalı (giriş hakkı) yokdur> didi. Sultan eyder: <Ya nice idelim? Birisinin diyarın harab eyledik. Dahi acısı yüreğimizden çıkmaz>. İbni Germiyan ile hemzadis (birlikte büyüdük) diyüb bir mektub yazub, biraderi Davud Bey ile Manmud Paşaya virüb gönderdi. Osman'a eyder: <Yörü, var sen diyarına git görelim nice olur. Senin diyarın alıvirub, oğlun halâs ideriz (kurtarırız)> didi. Osman, diyarına gitdi.

Davud Bey Kütahya'ya geldi. Germiyan oğlu Alişar duyub istikbâle çıkdı. Davud Bey'i bir saraya kondurub zi­yafet etdi, Davud Bey mektubun sundu. Dimişki: <Ey İbni Germiyan! Bizimle muradın cenk ise bildir. Eğer değilse Osman'ın cümle esvabın ve rızkın ve oğlun ve yirmi bin altun almışsın bunları geri veresin. Osmanla bizim aramızda hakikat üzere dostluk vardır. Eğer inad idersen, Diyarı Germiyanı cümle harab iderim, şöyle bilesin> dimiş. Alişar eyder: <Ey Davud Bey! Osman'ın muradı bizi Sultan ile hasım eylemekdir. Vallahi benim Sultana hiyanetim yokdur. Osman'dan ötürü bizi incidirse Sultana lâyık değildir. Osman biasıldır (asılzâde değildir). Kimseye hayrı dokunmaz deyüb, heman Osman'dan aldığı altunu esvabı ve oğlun ve tabl-ü- âlemin ve cümle diyarın Davud Bey'e teslim idüb, Davud Bey andan geçüb, Osman diyarma gelüb, Os­man cümle Beyleri ile istikbâl idüb, Davud Bey cümle emaneti teslim idüb, bir kaç gün ziyafet idüb, bir gün musahabat (sohbet) iderken Osman (Sultan I. Murad), Davud Bey'e eyder: <Bir mahbube (çok güzel) kızım vardır. Adı Mihir Âliye'dir (Nefise Sultan-Melek Hatun); muradım Sultan'a virmekdir, lütfeyle var bir tarik ile (yoluyla) arzeyle, cariyeliğe kabul itsünler ve hem Moğol Beylerinden Engürü Bey'i Galenca bizi azîm incidir, senede yedi yüz akça alur, lütfidub Sultan'a söyle bu belâyı üzerimizden kaldur-sun> didi. Davud Bey, gitmek uygun görüb, Lârende'ye gelüb, divana girüb, Sultana Osman'ın mektubun virdi ve kızı arzeyledi. Vüzera makûl (uygun) gördüler. Sultan kırk katır mal ve kumaş ile Süleyman Paşa'yı ve Mahmud Paşa'yı gönderdi. Bunlar Osman diyarına gelüb, Osman (Sultan I.Murad) istikbâl idüb, Saraya kondurub ziyafet eyledi. Kırk gün cihaz düzüb andan Sivrihisar'a geldiler”.

Karaman Şehnamesi burada, olayların başlangıç bölümünün Osman ile Karamanoğlu Mehmetbey arasında ceryan ettiğini, sonunda oğlu Orhan’ın hapisten kurtarılmasının yanı sıra altunlarının ve elinden alınan iki Vilâyetinin kendilerine iade edildiği gibi, Germiyan oğlundan ayrıca üç Vilâyet daha alıverildiğini anlatır. Şeh-namede aktarılan bu kıssa, büyük olasılıkla, Karaman Şeh-namesini Türkçe’ye tercüme eden Şikârî, daha doğrusu Osmanlı şairlerinden Germiyanlı Ahmed Daî tarafından, Germiyan ile Osmanlı arasında tekrarlanan geçimsizlikten doğan huzursuzluğun Sultan Alâeddin Ali’yi zor duruma düşürdüğünü belirtmek için, anıları tekrar canlandırır.

Biz tarihi olayların akışına, yine ‘Karaman Şehnamesi’ yani ‘Tevarih-i  Ali-Karaman’dan sunmaya devam edelim:

“Kâfir azim galebe idüb ve bir taraftan Moğol gelüb, yağma idüb, firar idüb Sivrihisar'a girdiler. Alâeddin'e mek-tub gönderdiler. Açub okudu. Dimişki: <Varmağ'a yol virme-diler. Bir taraftan kâfir, bir taraftan Moğol gelüb hayli rızkı-mız yağma eylediler. Firar idüb Sivrihisar'a düşdük: Germi-yan oğlu dahi üzerimize gel­mek murad idermiş> dimiş. Sultan ahvali duyub gazaba geldi. Kırk iki bin Kürd ve Türkmen ve Moğol ve Gülnar ve Karaman Beylerin cem idüb, menzil bemenzil Turguda geldi. Yedi bin er ile Turgud oğlu istikbâl idüb, Seydi gaziye geldiler.

Germiyan Oğlu, Sultanın geldiğin duyub, istikbal idüb Seyidgazi'de buluşdu. Peşkeş çeküb (armağan verip) özür diledi. Andan Eskişehir önüne kondular. Sahra, bargâhla doldu. Sultan Alâeddin, İbni Germiyan ile yedi gün safa eyle­di. Mukbili ve Rüstemi ve İbni Turgud'u yirmi yedi bin er ile gönderüb yağmaya gelen Moğol kavmin Beypazarı önünde şebhûn (gece baskını) idüb, dört dilâver ile derzincir idüb (zincire vurub), Sulta­nın nazarına getürdiler. Divan idüb, İbni Germiyan on yedi Beyle divana geldi. Osman dahi cümle tevabi ile di­vana geldi. Cümle Karaman Beyleri dahi gelüb, Moğol Beyleri ile Osmanı sulh kıldılar. Bir dahi diyarı Osmana gelmeyeler. Bir hafta safa idüb, Alâeddin, Mihr Âliye'ye ivaz (Âliye Sultanın Mihrine ödün, karşılık olarak) İbni Osman'a (Sultan I.Murad’a), üç sancak Vilâyet ve tabl-ü alem virüb kılıç kuşattı.

Eğer Germiyan ve eğer Moğol, Alâeddin huzurunda ahd eylediler ki, bir dahi İbni Osman'ın Vilâ­yeti üzerine varma-yalar. Sultan cümle Moğol'u azad eyledi.

Andan sonra Lârende'ye geldiler, İbn'i Germiyan'ı da Lârendeye getirüb kırk gün düğün eyledi.

Cümle etraf Beyleri geldiler. Saruhan oğlu, Aydın oğlu, Menteşa ve Eşref ve Kayseri Beyleri ve cümle Moğol Beyleri Lârende sahrasın bargâh ile doldurdular.Kırk gün düğün ve eğlencelerin ardından, bir ‘Saat-i Mûbareke’de Sultanı gerdeğe koydular”.

*

Vakti gelince, bir oğlu doğdu. Adına Mehmed dediler.

Yıllar yılları kovaladı...

“Sultan Alâeddin Ali’nin, Osman oğlu kızından doğan oğluna Mehmed Şah dirlerdi. Kati bahadır oldu. On al­tı yaşında dünyada ne kadar hüner varsa tahsil itmişdi. Okuyub yazmada kâmil idi.

İbni Germiyan'ı ıdlâl itdiler (yanıltılar, azdırdılar). Beyleri ve Vezirleri didiler ki: <Sen Karamanoğlunun, kulu değilsin. Sen de bir Padişah oğlusun. Diyarında, Karamanoğlu namına niçün hutbe okudursun, ve dahi İbni Osman, Karamanoğluna kızın anın içün virdi ki, senin diyarını elinden ala. Başın kaydın gör (tedbirini önceden al), sonra cefa çekersin> didiler.

Muhkem idlâl itdiler (yanıltmak için çok fazla baskı yaptılar). Heman Germiyan oğlu Alişar başı­na on bin er cem eyledi (topladı). Diyarı Osman'a varub cenk eyledi. Bir oğlun tutub habs eyledi. Çok rızkın yağma eyledi, Hamid oğlu İlyas, Germiyan oğlunu, Sultanla adavet (düş-manlık) eyledüğin duyub, çünkü, mukaddem (önceden) kendusunu Alâeddin, Vilâyetinden sürüb çıkarub cümle diyarın harab eylemişdi. Ol dahi on beş bin er cem idüb Karahisar'a geldi. Ger­miyan oğlu dahi kona göçe Karahi-sar'a geldi. Meğer Sahib Ata vefat eyledikden sonra, Ka-ramanoğlu zabt eylemişdi. Hamid oğlu gelüp, Germiyan oğlu Alişar'a buluşub Alâeddin’den şekva (şikâyet) eyledi.

Germiyan oğlu ider: <Varub İshaklu'yu alalım>didi.

Sultan Alâeddin, İshaklu'yu Galenca dirler bir Moğul beyine virmiş idi. Germiyan oğlu ve Hamid oğlu, yirmi bin er cem idüb, gelüb, Galenca karşu çıkub cenk eyledi. Germiyan oğlu yiğin gelüb, Moğol askeri sınub kaçdı, Akşehir'e geldi.

Akşehir'de Alâeddin'in amca oğlu İmadeddin ve Sadeddin otururlardı. Kıssayı duyub, on bir bin er ile karşu çıkub İshaklu ovasında rast gelüb cenge başladılar.

İbni Eşref  ile Turgud oğlu bir yere ge­lüb bir maslahat içün Sultan'a, Lârende'ye gitseler gerek idi. Gemiyan'ın Akşehir üstüne geldiğin duyub, cümle askerlerin cem idüb Akşehir'e cenge gitdiler. Germiyan oğlu Alişar, cenk iderken Saded­din sınub kaçmakda iken, Turgud oğlu ve İbni Eşref askerlerile irüşüb, tiğ çeküb Germiyan oğlu askerin üstüne bırakdılar. İbni Eşref bin yiğid ile Germiyan oğluna yakın irişdi. Çağırub ider: <Ey Germi-yan oğlu! Kaçan (kaç keredir) Şaha âsi oldun, diyarına kasd eyledin> didi. Germiyan oğlu ider: <Anın içün âsi oldum ki, Osmanı bir geda (kimsesiz, fakir) iken Şah eyledi. Aslı, cinsi yok bir Yürük oğlu iken Bey oldu, Beyzadeleri beğenmez oldu, ocak erlerin incidir oldu, Karamanoğluna kızın vireli diyarlarımıza el uzatır oldu. Ey İbni Eşref! Gel, var; Sultan'a nasihat eyle. Ortamuzdan Osman oğlun kaldırsun, Vallahi bu yıldan sonra kendusunun diyarına bile kasd ider.

Sultan bilsun, anlasun Aydın oğlu ve Saruhan oğlu ve Menteşa oğlu ile ittifak eyledik. Osman’dan ötürü Sultan Alâeddin’e adaved (düşmanlık, yağ’lık) iderüz, zira bir biasıldır didi.

İbni Eşref eyder: <Osman, Karamanoğlu ile Ata-oğul dava­sın iderler ve üç pare şehir bağışladı; sizin sözünüz gârazdır>.

Germiyan oğlu ider:<Karamanoğlu Alâeddin,bildüğinden kalmasun. Biz İbni Osman'ı tutub helâk ide­rüz Ve cümle diyarı harabu ederuz> didi. Heman kılıç çeküb cenge başla-dılar. Bir taraftan Eşref ve İbni Turgud ve Atabey ve Sadeddin muhkem cenk kıldılar. Yedi gün­den sonra Karaman askeri sınub, kaçub Konya'ya geldiler.

İbni Germiyan, Sultan Alâeddin’in amusi oğullarının diyarı Akşehir'i zabt idüb, bir kaç gün Sakin oldu, İlgın'ı bile zabt eyledi.Lârende'ye şekvacı irişdi. Didiler ki: <Ne yatursun, İbni Germiyan, diyar-ı Osman'ı yağma idüb, beş bin er ile Akşe-hir'i ve İshaklu'yı ve llgın’u alub, Sadeddin geru Konya'ya ge-liyor> didiler. Heman Alâeddin, karındaşı Davud Bey'i Lârende’de koyub kendusı Konya'ya geldi. Moğol Beyleri ve İbni Turgud gelüb, İstikbal idüb, Sultan konub ahvali sordu. İbni Eşref sınub kaçdıkların ve Osman hakkında İbni Germiyan 'ın söylediklerini didi. Süleyman Paşa ider: <İbni Germiyan bu sözü yerinde dimiş>.

Elhasıl Sultan Alâeddin gazaba gelüb, <ahdim olsun, diyarı Germiyan'ı at ayağı altında koyayım, harab ideyim> didi. Mahmud Paşa ider: <Padişahım eğer Osman hatırı için idersen eyleme; zira Osman'da hakikat (sadakat) yokdur. Osman'ın zuhuruna sen sebep oldun. Fırsad bulduğu gibi senin diyarına kasd ider, eğer itmeyecek olursa başıma ‘Şart olsun’> didi. Cülme Beyler: <Bu söz hakdır> didiler. Sultan fikre vardı.

Bunlar bu sözde iken İbni Osman (1362-1389 yıllarında Padişahlık yapan İbni Osman, yani Osmanoğlu: Sultan I. Murad Hüdavendigâr’dan bahis edilmektedir.) içeru girüb yir öpüb, Germiyan'dan, şekva eyledi. <Benim diyarım aldıkdan sonra senin dahi üç pâre şehrin aldı, benimle husumet ider; se­nin kulun iken sana dahi kasd eyledi. Lütf eyle, Allahın buyruğu üzre kızım virdim, oğlumsun, benim acımı bun­dan alıvir>, didi, ağladı.

Sultan Alâeddin Ali emreyledi. Mukbil ve Rüstem, otağı on bin asker ile alub gitdi. Oğuz Han ve Emir Şah, Gülnar ve Bulgar askeri ile gitdiler. Andan sonra Moğol Beyleri Atabey, Emidüddevle, Şah Nasır, Cafer, Galenca, Bahtiyar ve Esen; andan sonra Karaman Beyleri İbni Kökez, İbni Göcer, İbni Fîruz ile Sultan Alâeddin yirmi iki bin Karaman askerin alub yürüdüler.

Germiyan oğul kardaşın gönderüb, diyarı Osman'ı harab eylemiş idi. Sultan duyub muhkem bihuzur (rahatsız) oldu.

Sultan, İbni Osman'a Mukbil, Rüstem ve Oğuz Han.'ı yirmi bin er ile katub, tabl-u âlem virüb ve kılınç kuşadub eyder:

<Ben Germiyan ile cenge başlayın­ca sen var, diyarunı zabt eyle, harabın mamur eyle> didi. İbni Osman diyanna gitdi. Alâeddin otuz sekiz bin er ile Akşehir'e geldi, Şehir halkı istikbâl idüb, Germiyan'dan şekva eylediler.

Andan geçüb; Ishaklu'ya gelüb, Çay'a kondu. Berçinli nahiyesini ve Bolavadın'ı İbni Osman'ın bir oğlu var idi (Yakup Çelebi veya Savcı Bey) ana virdi, ve Karamuk nahiyesinin dahi bağışladı.

Germiyan oğlu, on yedi bin asker ile Karahisar'da otururdu. Sultanın Çay'a konub, oturduğun duyub, asker çeküb cenge başladı. Sultan otuz sekiz bin er ile mukabil cenge başladı, bir siyah gice idi, cenk ey­ledikleri gice. Kılıçlar yıldırım gibi şule virdi. Yirmi gün mahkem cenk eylediler. Germiyan oğlu, sınub Karahisar'a kaçdı. Alâeddin otuz sekiz bin er ile ardınca geldi. Germiya oğlu, Karahisar kal'asına girdi, iki ay beklediler. Germi­yan oğlu, zebun oldu. Zahiresi kalmadı. Ahir araya adam­lar girüb, sulh kıldılar.

Germiyan oğlu gelüb destmalin (yağlığını) bo­ğazına takub özrün diledi. Sultan, cümle Karaman Beyleri ile oturub didi ki:

<Ey İbni Germiyan! İbni Osman benim çırağımdır ve hem dünya ve ahiret baba idinmişimdir. Şimden sonra İbni Osman'ı incitmiyesin ve senin diyarından: Karamuk nahiyesin, Berçinli nahiyasin ve Bolavadın'ı bu üç diyarı İbni Osman'a bağışladım, elinden almayasın> didi. Ahdü eman eylediler. Yirmi gün Germiyan Beyleri Karaman Beyleri ile karuşub safa eylediler. Ahidnameler yazdılar. Oradan, Sultan Alâeddin Konya'ya ve Germi­yan oğlu Kütahya'ya gitdi. İbni Osman, diyarın yine zabt itdi. Mukbil cümle, maslahatın görüvirüb (zapt edilen yeri geri alıp, iki tarafı sulh edip) andan kalkub Lârende'ye gelüb, Sultan'a Osman'ın muhabbetnamesin virüb, Sultan şad olub safaya başladı.

İki yıl sulh üzre oldu. Bir gün Germiyan şikâre bindi (ava çıktı). Dağların şikarın idüb (avlanıp), giderken Hamid oğ­luna rast geldi. Gördü ki, altı yüz atlusu var. Alişar ider:

<Ey Hamid oğlu! Ahvalin nice oldu?>. İbni Hamid Karamanoğlundan şekva (şikayet) eyledi: <Cümle diyarım harab eyledi> didi. Germiyan oğlu eyder: <Pederimden kalma mülküm­den üç pare diyarı Osman oğluna bağışladı>. İlyas İbni Hamid eyder: <Sen bana yar olsan ben Karamanoğlu ile söyleşirdim>.

Germiyan oğlu ve İlyas, bu iki Bey ittifak idüb, yirmi iki bin er cem idüb, Germiyan Beylerinden Sarı Mustafa dirler bir kimseyi Serdar eylediler. Dört bin er ile gönderdiler. Os­man oğlun, Berçinlide bulub, Kütahya'ya götürüb habs eylediler.Osman oğlunun habs olduğun duyanlar Alâeddine bir mektub ile bildirdiler.

Meğer Şam'dan Kaytebe taifesi zuhur idüb, Abdürreşid dirler bir kimse Kayseriye'ye gelince (kadar) zabt eyledi. Sivas'ı aldı. Anden geçüb Kayseriyye'de sakin oldu.

Karamanoğlu Alâeddin Beyin kardeşi Davud Bey Kayseriyye'de idi. Kaçub Lârende'ye geldi. Şamilerin, Rum'u (Kayseriyyeyi) zabt eyledüğin Alâeddin'e takrir eyledi. Sultan melül oldu. Cümle Beylerin cem idüb, sefer gereğin gördü. Otuz sekiz bin er cem eyledi. Divan idüb, iki yüz on Bey gelüb oturdular. <Şamilerle ahval nice olur, deyu müşavere itdiler (görüşüp konuştular). Alâeddin, Beylere eyder: <Emir Hüdanındır. Heman göçelim>.

Bunlar sohbet iderken Osmanın mektubun sundular, Mahmud Paşa okuyub mef­humun(kavramı) bildiler.Dimiş ki:

<Ey Oğlum Alâeddin! Düşman elde iken helâk eyleme-din. Şimdi iki düşman bir oldular. Eğer geç gelürsen anlar senin üzerine varır, şöyle bile­sin> dimiş. Sultan eyder: <İki canibimiz düşman. Ey Beyler! Evvel kangı tarafa (hangi yöne) gidelim?>. Süleyman Paşa eyder: <Şamiler alduğu diyarı an-cak zabt ider, üstümüze gelmezler. Germiyan oğlu tarafına gidelim> didi.

Sultan Alâeddin otuz sekiz bin er ile göçüb, karındaşı Davud Beyi on bir bin er ile, Kayseriyye yolların beklemeğe gönderdi ki, Lârendeye kimse gelmiye.

Alâeddin Konyaya gelüb, Hazreti Mevlânayı ziyaret idüb, kurban kesüb, andan Akşehir'e geldi. Menzil bemenzil Ishaklu'ya gelüb, Çay arasında olan ma­halle kondular. Mabeyinlerinde (aralarında) mektublar gönderüp sulh olamadılar, bir gün iki taraf gelüb, cenge başladılar. Yedi gün azîm cenk oldu, leşler dağ gibi yığıldı. Toz yerden şöyle kalkdı,Karamanîlerle Germiyanlılar fark olunmaz oldu.

Hamid oğlu cenkden yorulub, altı yüz er ile askerden çıkub, göl kenarında üstünün kanın yuyub, bir miktar meks (ara verde durma, oyalanma) idüb yatdı.

Aksaray Bey’i Halil Bey, bin yiğid ile Konya'ya geldi. İbni Turgud ve İbni Bayburd altı bin yiğid ile Konya'­da muhafız kalmışlar idi. Halil Bey, Turgud oğlunu alub, iki bin sekiz yüz ademle Akşehire göl kenarına irişdiler. Me­ğer Hamid oğlu anda yatur idi. Osman oğlu bile zincirde bir ağaca bağlı idi. Halil ve İbni Turgud, yatanın Hamid oğ­lu idüğin bilüb, altı yüz er ile cümlesin bend itdiler (bağladılar), Os­man oğlun halâs itdiler (kurtardılar).

Germiyan oğlu firar itdi. Turgud oğlu ve Halil Bey gelüb, Alâeddin önünde yir öpüb, Hamid oğlun arzeylediler. Sultan şad olub eyder: <Ey hain! niçün hiyanet eyledin?>. Hamid eyder: <Padişahım! ben kemlik eyle­dim; cürmüm af eyle, helâk eyleme, cümle diyarım senin olsun. Bir ademin benimle bile koş, Felek Abâd'a varub, rızkımı ve avretimi alub, çıkub, gidüp, cümle mülkü tes­lim ideyim, benim kanıma girme> didi. Cümle Beyler dahi şefaat itdiler. Sultan, İsmail namında bir Türkmen Bey’ini dört bin er ile yanına koşub, Hamid oğlun azad idüb, Felek Abâd'a geldiler. Hamid oğlu şehre girüb, İsmail Ağa şehir önün­de kondu. Üç gün İbni Hamid görünmedi. Heman şehirlû ile Hamid oğlu ittifak idüb, kimi taş ve kimi tiğ çeküb, Ağanın üstüne yörüdüler. Çok ademin helak eylediler, İsmail Ağa kaçub, Sultan'a geldi. İlyas'ın eyledüği hileyi beyan eyledi. Alâeddin eyder: <Sabr eyle, evvel Germiyan oğlunun hakkından gelelim. Andan sonra İbni Hamidi bulalım> didi.

Alâeddin gelüp, Karahisar'ı zabteyledi. Ka­raman Beyle-rinden birine virüb, andan geçüp Kütahya'ya geldi, anı dahi zabt eyledi. Germiyan oğlu nabedid (kayıp, bilinmez) oldu., bulamadı.Yirmi gün sakin olub, andan geçüb Akşehir'e geldi.

Hamid oğlunun, Mustafa dirler bir kethü­dası var idi. Alâ-eddin, Mustafa’ya haber gönderdi. <Eğer Hamid oğlu İlyas'ı tutub, getürürse cümle Hamid diyarın ana vireyim> didi.

Sultan, Mustafa ile ahdi muhkem idüb, bir gün fır­sat bulub, İlyas'ı tutub, bin yiğid ile alub, Alâeddin'e götürdü. Alâeddin kerrüferle Lârende'ye gelüb, Hamid oğlunu zindana koyub, karındaşı oğlu Halil Bey'i Kütah­ya'ya, on bin Moğol askerile gönderdi. Halil gelüb, Kü­tahya'yı zabt eyledi.

Osman oğlu Mustafa’ya, yine mansı­bın ( makamını) virdi, gönderdi. Ve Hamid oğlunun kethüdasına, Eğridere Borlusun virdi. Hasılı kelâm, Sultan Alâeddin evveli baharedek (bahar başlangıcına kadar) sakin olup, Nevruz günü emr eyledi. Karaman Beylerin cem idüb, yirmi bir bin dilâver safi demüre gark olub, on bin dahi Bulgar'ın senkendazları (taş atıcıları), on bin dahi Türkmen ve Oğuz ve Gülnar askeri, yirmi bin dahi Moğol askeri, Atabey, Eminüddevle, İmadüddin, Galen-ca ve Bahtiyar ve Esen cümle Moğol Beyleri gelüb, cem oldular. Sultan divan idüb, Beylerile musahabet (sohbet) idüb, otururken kırk dane pir (yaşlı) çıka geldiler. Didiler ki:

<Mustafa kethüdanın zulmü, teaddisi (saldırısı), Diyarı Hamid'i harab eyle­di. Lûtf idüb bize gene Hamid oğlun Bey eyle. Şimden, sonra sana hiyanet itmeyelüm> deyu Kelâmı Kadime and içdiler ve hem kırk dane hüsrevanî küp mal bulmuşlar, anı dahi virdiler. Sultan, Hamid oğlun azad eyledi, hil'at virdi. Eyder: <Ey İlyas! Seni helâk eylesem gerek idi, Ecelin irişmemiş. Amma şimdengeru âsi olursan cümle aslını ve cinsini bile kırarım> didi. Tabl-ü- alem ile on bin er virdi, İlyas Ibni Hamid, Felek Âbâd'a geldi.

Mustafa, diyarı Sultanın gene Hamid oğluna virdiğin duyub, askerin cem idüb, kırk küp mal alup, bir dağa çıkdı. İlyas gelüb, Felek Âbâd'ı görüb cümle harab yerlerin mamur idüb, geçüb oturdu, Mus­tafa'ya haber gönderdi, <Cümle malı Sultan'a gönderesin belki sana bir mansib vire riayet eyleye> didi. Mustafa mektubu pare pare eyledi. <Kırk küp mala kudreti olan hiç Sultan'a baş eğer mi?> İlyas sözü duyub, Beyleri­ne eyder: <Karaman Oğlu bu malı bizden alur, vacib olan oldur ki, zor ile Mustafa elinden bu malı alavuz>. Hemen yirmi bin er ile geçüb Mole önünde irişüb, azim cenk­ ile,Mustafa'yı helâk eyledi, askerin kırub, malı Sultan'a gönderdi. Lârende'ye gelüb Beylere bahş eyledi ve bir kaç gün safa eyledi,

Şamîler Kayseriyye, Sivas ve bunlara münasıb ne denlû kasaba var ise alub, zabt eylediler idi. İki yıl geçdi. Kara-manoğlu varub, cenk eylemedi. Kayseriye kavmi Şamilerin zulmüne takat getiremeyüb Kayseriye Beyleri bir mektub yazub, Karamanoğlu'na gönderdiler. Dimişler ki: <Ey Kara-manoğlu! Biz senden incinmedik, sen bizden neye incindin? Bizi bir alay <tat>ın elinde esir eyledin. Lûtf idüb, asker cem idüb gel, bizi bunların elinden halâs eyle, yahud on bin adem gönder, bize yardım eyle. Biz bunlar ile cenk idelim, yahud cümle kırılalım, yahud halâs olalım> Beyler eyder: <Padişahım! lâyık olur ki, bunları zalim elinden halâs idevuz>.

Sultan emr eyledi. Kırk dört bin er cem idüb, men­zil bemenzil varmağa başladılar. Mukbil, önden on bin er ile o gice gitdi.

Şehirli Alâeddin'in geldiğin duyub ve Ahi namındaki sipa-hiyi serdar idüb, Şamilerle cenge başladılar. Abdürreşid, şe-hirlinün gülüv (tuğyan, ayaklanma) eyledi­ğin duyub, yirmi bin Şam askeri ile cenge çıkdı. Şehir kavmi taş urdular. Taşın biri Abdürreşid'e rast gelüb, helâk eyledi. Oğlu Ali Kaytebe, Bey olub cenge başladılar. Etrafu eknaf (her yer), Karaman-oğlunun geldiğin duyub, on dört bin köylü ve şehirli er cem olub, yedi gün muhkem cenk eylediler. Şehirli bir miktar zebun olub, hısar'a kaçacak mahalde, on bin er ile Mukbil irişdi. Anın ardınca Mehmed Şah irişüb, badehu on bin er ile Rüstem ve Oğuz irişdi. Kayseriyye’li anı görüb, şad oldu­lar. Tiğ çeküb Şamileri şöyle kırdılar ki, Şamiler sınub kaçdılar.

Sultanın otağın kurdular, Devlet Tuğun bürce dikdiler. Sultan dahi yirmi bin er ile çıkageldi. Gördü ki, düşman sınub kaçmış, şâd oldu. Şehirli gelüb, ayağına düşüb, arzı muhabbet eylediler. Alâeddin bac ve haracı kaldırub, muhkem riayet eyledi. Kayseriyye Beyleri ziya­fet idüb, Sultan Sivas'ın zaptına adem gönderdi. Badehu Sultan altmış bin er cem idüb, Erciyes Beyi Evran Bey'i, Ahu Beyi cem idüb ve Bektaş Beyi alub, şikâre  bindiler (ava çıktılar). Ol gün bir dağda şikâr eylediler.

Ol zamanda bir ayı peyda olmuş idi. Yir­mi yıl yolları kesmiş idi. Nice ademler helâk eylemiş idi. Sultan şikâr idüb, giderken bu ayının vasfını haber virdiler. Sultan, Evran Bey'e eyder: <Ayının mekânı her kande ise varub, seyr idelim>. Emr eyledi; altmış bin demür donlu çeri ile dağı ortaya aldılar. Sürüb çok canavarlar helâk eylediler. Askerin hayhuyundan bir dağ paresi (parçası) gibi bir canavar zuhur eyledi. Dünya dünya olalı böyle bir büyük canavar peyda olmamış, asker anı görüb vehme (korkuya) düşdüler.

Askerler çabuk çabuk çekilüb, öne geçdiler. Ayı askerden ürküb yürüdü. Altmış bin erin sadası dağ­lara zelzele virdi. Ayı çığırub yürürken rast geldüği ademi atıyle, donuyla getürüb aşağı aldı. Yüz adem helâk eyledi.

Asker her canibin bağlayub, Alâeddin'in önüne uğratdılar. Sultanın ol mahalde, bir edhemî (karayağız) atı var idi. Ana binerdi. Siyah kutasdan nişanı var idi. Kırk yıl olmuş idi, ana binerdi. Heman ayı'nın üstüne atın sür­dü, eline okun yayın alub çeküb atdı, bir gözünü çıkardı. Ayı çığırub yürüdü, Sultanı pençe ile şöyle çeldi ki, atıla tekerlendi. Alâeddin'i Allah sakladı. Bir kılına hata gelmedi. Sultan yerinden arslan gibi sıçrayub, kılıcın çe­küb çaldı, ayının bir kolun düşürdü. Ayı sıçrayub, yıkıldı. Alâeddin gayret idüb gene irişdi. Muhkem bir dahi çaldı, kellesin gövdesinden ayırdı.

Üstad Şehnamede şöyle yazmış ki, Üç yüz rıtıl başı geldi. Rıtıldan murde vekıyyedir ve postu kırk yiğide oturmağa kabil olur dimiş. (Vakiyye, dört yüz dirhem agırlık yani bir okkadır. Rıth, rath, 130 dirhem sıvı ölçüsüdür. Kırk dirhem bir kıyye sayılmıştır. Dirhemin değeri muhtelif yerlerde gram olarak farklı değerdedir.)

Alâeddin Şah, altmış bin er ile bir pinar kenarında kondu. Kayseriyye Beyleri ile üç gün sa­fa idüb, dördüncü gün gö-çüb, menzil bemenzil Develi Karahisar'a geldiler. Lü'lü dirler bir dizdarı var idi. Karşu çıkub Sultana ziyafet eyledi. Kırk gün anda safa ile meşgul olub, andan göçe kona Lârende' ye geldiler. Bir kaç gün oturub, Şah göçüb Konya'ya geldi.

Hasılı kelâm, ol zamanda adet bu idi ki: etrafda olan Beyler yılda bir kerre üç gün gelüb, Lârende'de sakin olur-lardı. Sultandan yeni hüccet alub, gene diyar­larına giderler-di. Yahud Sultan çıkub, etrafı devr iderdi. Ellerine hücceti nev (yeni hüccet) virirdi. Zira azil ve nasb (ta’yin) yokdu.

Alâeddin kırk bin er ile devre çıkub, Kon­ya'dan kalkub Akşehir'e geldi. Beyine hüccet virüb an­dan göçüb, Hamid diyarına geldi. Eğirdir şehrine kondu. Hamid oğlu, ziyafet idüb, kırk bin altun virüb, hüccet al­dı. Andan geçüb Mente-şeye geldi. Ol dahi kırk bin filori virüb hüccet aldı. Otuz bin filori dahi Teke oğlu verdi. Andan Saru Han kırk bin filori virdi, hüccet aldı. An­dan Aydın oğluna geldi, otuz bin filori virüb hüccet al­dı. Andan İbni Eşrefe andan geçüb, Osman oğlu Murad Bey'e geldi. Yirmi bin altun virüb hücced aldı. İbni Osmanın Mustafa dirler bir oğlu var idi. (Şeceresi: Ertuğrul Bey oğlu, Savcı Bey oğlu, Süleyman Bey kızı, Hatice Hatun oğlu Mustafa) Alâeddin anı muh­kem severdi. Üç sancağı mansıb virmişdi. Alâeddin ile bile konar göçerdi.

Sultan cümle diyarı devr idüb, harcın alub, yeni hüccet virüb, kona göçe Lârende'ye geldi, safaya başladı.

Şamîler Kayseriyyeden kaçub, gittikleri zamanda, Sultan Lârende'ye dönüb, gideceği esnada Ha­lep ser haddine on bin Türkmen ve Kürd askeri ile Rüstem ve Mukbil'i koyub dimiş idi ki: <Eğer Şamîler zuhur iderse cenk idesiniz>.

Yirmi bin er ile Moğol Devlet Şah oğlu Melik Nasır, Haleb'den ge­çüb bir azim ovada Mukbil'e ve Rüstem'e ve Moğol Be­yi Atabey'e rast gelüb, muhkem cenk eylediler. Moğol askerin kırdılar. Mukbil ve Rüstem kaçub, Adana'ya ge­lince (ulaşıncaya kadar) koğdular. Lârende'ye feryadcı irişüb, heman Alâed­din kırk bin asker ile kalkub, yeğeni Pir Ahmed ile Kökez oğlunu beş bin er ile Lârende'de ve oğlu Mehmed Beyi Konya'da, Davud Beyi Kayseriyyede, Ali Beyi Sivas'da koyub, Alâeddin otuz bin er ile, süvari ve yayak kalkub, nakkare döğüb, alem şükkaların (küçük bayrak, filama) açub, askerin safi demüre gark idüb, yürüdü. Menzil bemenzil Tarsusa gelüb, Daniyal Peygamberi ziyaret idüb; andan geçüb, kona gö­çe Haleb üstüne irişdi.

Melik Nasır'a: <Ne durursun, kırk bin Kara­man askeri diyarın yakub, yıkub geliyor> deyu haber iriş­di. Heman otuz bin Haleb ve Şam askeri karşu çıkmağa başladılar, iki asker karışub cenge başladılar. Kâh sulh kâh cenk... bunlar bunda.

Veledi Esen, Alâeddin’in Haleb'e gitdüğin duyub, Var-sak taifesin cem idüb, Karataş'dan zuhur idüb, Tarsus'a gelüb; Yahşi Han'ı idlâl idüb (yerinden edip), Bahtiyar'ı idlâl idüb (yerinden edip), yirmi bin er cem idüb, Salta-nat davasına kalkub, Tarsus'da hutbe okudub, Karataş içinde alem (bayrak) kaldırub, Mut üstüne varub, Mut'u zapt eyledi. Namına sikke urub (para basıp), Bahşayış Han'ı (Yahşi Han?) Şah idüb, Sadeddin ve Esen Vezir olub, Mut şehrinden geçüb, Gülnar'ı zabt idüb, Karabağ ve Alâiye'ye varınca ya (kadar) zabt eyledi. Şeyh Zekeriyya bin mürid ile gelüb buluşub, Bahşayiş Han'a eyder: <Eğer azim Şah olayım dirsen Karamanoğlu Alâeddin, Silifke kal’asında Mehmed oğlu Ertena'yı habs eyledi. Sekiz yıldır zindandadır. Varub çıkarub halâsına kasd eyle ve çağırdığın gibi tahta geçirüb Şah eyleyesin, evvelden Şah oğlu Şahdır, cümle Rum muhibdidir, çıkduğın duydukları gibi başına yüz bin er cem olur>.

Bahşayiş, Şeyhden bu sözü işidüb, on iki bin er ile Silifke’ye gelüb, zindandan Mehmed oğlu Ertena’yı çıkarub, tahta geçürdi. Ertena’nın zindandan çıkdu­ğın duyub, dört bin ademle Bulgar Bey’i geldi. Ve iki bin yiğid ile Bozdoğan oğlu Yusuf geldi. Elhasıl yirmi dört bin er cem olub, Küme yaylağına çıkub bargâhlar kırub işrete başladılar.

Emir Şah, Gülnar’da hakim idi. Mehmed oğlu Ertena'nın zuhurun duyub, kaçub Lârende'ye geldi. Şehzade Pir Ahmed’le buluşdu: <Gafil olma düşman zuhur eyledi> didi. Pir Ahmed duyub, beş bin er cem idüb, Ermedsun'dan Mirza Bahadır oğlu Yakub dahi dört bin er ile geldi. Kökez Beyin dahi iki oğlu var idi. Birine Meh­med ve birine Ömer dirlerdi. İkişer bin er ile anlar da geldiler. Göçer oğlu, geldi bin yiğid ile, Firuz oğlu geldi bin yiğid ile, Yakub Han'ı serdar idüb, on iki bin yiğidile Küme yaylağına gönderdiler.

Yakub Han, on iki bin er ile Küme'ye geldi. Bir siyah gice idi, göz gözü görmezdi. Düşman askerin şebhun (gece baskını) eylediler. Bahşayiş Han’ la Esen, sekiz bin Varsak, yedi bin Gülnar askeri, Yakub Hanla mukabil olub, muh­kem cenk eylediler. Düşman galib geldi, Karaman askeri hem kaçub hem cenk eylediler, ta Zengan Çeşmesi'he gelin-ce... Pir Ahmed Bey, Lârende'de bin yiğit ile Kökez oğlun koyub, kendusı dokuz bin yiğid ile cenge irişdi. Yakub Han, Pir Ahmed Beyin geldiğin görüb, tek­bir getirüb düşmanın üstüne yürüdü.

Bahtiyar Han, Ertena Ibni Mehmed'i on bin er ile Lârende üstüne gönderdi. Kendusı Zengân'a geldi, cenge başladılar. Çok adem helak oldu. Ertena Lârendeye irişdi. Kökez oğlu du­yub, şeherlüden dört bin adem cem idüb, karşu çıkub cenge başladı. Ertena eyder: <Ey Kökez oğlu! gel şehri bana vir, sana riayet ideyim. Bilürsün ben Padişah oğlu Padişahım> didi. Kökez oğlu iltifat eylemeyüb, muhkem cenk eyledi. Amma gayet zebun oldu. Murad itdi ki, şeh­ri koyub kaça. Heman anı gördü ki, tabl-ü nakkare sadası peyda oldu. Meğer Şehzade Mehmed Bey düşman galebe eyledüğin duyub, on sekiz bin er ile irüşüb, ‘Tekbir’ getürüb yürüdüler, şöyle urdular kılıcı ki, düşman, sınub dağa kaçdı.

Pir Ahmed Bey düşmanı kaçırub, kendusı şehre geldi, biraderinin geldüğin duyub şad oldu; gelüb buluşub iki Şehzade şehir önüne kondular. Ölenlere ağladılar, yaralı olanların yarasını bağladılar. Bunlar bunda... Bizim kıssamız Şah Alâeddin'e gelsün.

Halep sahrasında yirmi yedi gün cenk eylediler. Sonra Tahir Hasan dirler bir karındaşı var idi. Şama hüküm iderdi, mabeyne girüb iki Şahı sulh eyledi. Sınur kesdiler, ahitnameler virüb, bir ay iki Şah bir yere gelüb, dost oldular. Andan sonra veda idüb, anlar Haleb'e gittiler. Alâeddin Lârende'ye döndü. Gelüb yirmi gün Ayıntab'da oturdu. Andan menzil bemenzil gelmekde...

Ertena bin Mehmed, Veledi Esen, Bahşeyiş ve Bahtiyar; Babuk Han oğluna adem gönderüb didiler ki: <Bize yardım idesin; Alâeddin Haleb'de iken oğulların­dan Lârende'yi alalım> Moğol bu sözü işüdüb, yirmi bin er ile Tarsus'a geldi. Andan sonra Şeyh Yunus ve Bozdo­ğan Oğlu ve Hoca Yunus Tarsus’a geldiler. Cümle otuz, bin adem olub, Lârende'ye azim kıldılar (yola çıktılar).

Mirza Bahadır'ın bir oğlu dahi var idi, Ali Paşa dirlerdi, Ereğli'de otururdu, Ertena otuz bin er ile Ereğli'ye gelüb, Ali Paşayı zincire çekdi. Ertena ve Esen ve Bahtiyar ve Bahşayiş Ereğlide oturub, yirmi bin er ile Moğol'un ardınca, dört bin er ile Hoca Yunus ve Bozdoğan oğlun gönderdiler. Moğol askeri Lârende önüne irişdi.

Şehzade Mehmed Bey, on sekiz bin Kara­man erleri ile Moğol Beyleri Galenca ve Kutlu’ya karşu, çıkub, muhkem cenk eylediler. Moğol sındı. Heman dört bin er ile Bozdoğan oğlu irişüb, iki gün cenk kıldılar.. Üçüncü gün Ertena Beyleri ile Ereğli'den göçüb, bir sehar Lârende önüne irişüb, Moğol askerin zebun görüb, kılınç üryan idüb yürüdüler. Karaman Beyleri muhkem zebun oldu.

Hoca Yunus, Bozdoğan oğlu, Mehmed'e eyder: <Niçün biz haine yârdım ideriz? Bizim Şahımız Alâeddin'dir. Sonra yüzüne nice bakanız, nice ihsanın gör­dük, insaf mıdır, Şahımız oğlu düşman elinde zebun, biz düşmana yardım iderüz>. Heman bu iki bey cümle kabilesi, ile Karamanoğlu tarafına geçdiler. Gelüb Şehzadenin, dizini öpüp, cenge gitdiler. Mehmed Bey, Kökez'e eyder: <Bunlar kimdir, düşman iken dost oldular>. Kökez eyder: <Bunlar Boy Beyleridir. Asilzadelerdir, üçer bin obadır>. Mehmed Bey bunlar gelmekle gene cenge başladı. Ertena bunların Karaman askerine döndüğün görüb, bu iki Beyi ortaya alub, muhkem zebun eyledi. Mehmed Bey gördü ki, yirmi sekiz bin düşman askeri bu iki Bey'i ortaya al­dılar, helâk eylemek kasd eylediler, on sekiz bin er ile ikdam idüb (gayrete gelip) ellerinden alub, üzerlerinden düşmanı savdı. Ol mahalle Pir Ahmed Bey sekiz bin er ile gelüb, düşmanı iki bölük idüb, karındaşına irişdi. Çok cenk kıldılar. Bunlar cenkte....

Sultan Alâeddin azîm asker ile Tarsus'a geldi, şe­hirli istikbâl idüb, Yahşi Han'ı ve Bahtiyarı görmedi. Sultan Yahşi Han'ı sordu. Asi olduğun haber virdiler. Alâeddin gazaba geldi, emreyledi. Nedenlû akrabası ve muhibbi (yakını) var ise tutub habs eylediler. Sultan eyder: <Hayin oğlu hayindir, yedi kerre asi oldu, bağışla­dım. Allah nasib iderse bu  kerre helâk ideyim> dedi. Sultan heman İlgar idüb, kırk bin er ile Lârende'ye irişdi. Düş­man iki Şehzadeyi ortaya almış idi. Yedi gün yedi gice cenk idüb, muhkem zebun olmuşlar, .kaçmağa kadir ola­mamışlar ve dört yanların bağlayub zebun eylemişler idi. Heman anı gördüler; bir sehar tabl-u nakkareler ça­lındı, alem pervazları (sancakları) açıldı, kırk bin er ile Sultan çıka geldi, oğulların zebun görüb, gözleri kan ile doldu. Kılıç üryan idüb yürüdüler. Emreyledi, düşmanın dört yanın bağladılar. Şöyle kılınç vurdular ki, Lârende sahrası kan ile doldu. Leş dağlar gibi yığıldı. Yarısın kırdılar, yarısın kadı. Mukbil ve Rüstem ve Oğuz Han yirmi dört bin er ile ardlarınca gitdi, Sultan kendusu oğulların alub şehre geldi. Her biri kırmızı kana boyanmış. Yaraların sardılar şehid olanları defn etdiler.

Hoca Yunus ve Bozdoğan oğlu, Sultanın dizin öpdüler. Mehmed Bey bunların iyiliğin haber virdi. Sultan bunlara istedikleri mansıbları virüb riayet eyledi. Mukbil, hayinlere irişüb, kimini kırdı ve kimini esir eyledi, Ali Paşayı kurtardı, hayinlerin cümle rızıkların yağma eyledi. Tarsus'u Ali Paşa'ya virdi, kendusu Lâren­de'ye geldi. Sabah Alâeddin divan eyledi. Cümle Beyler gelüb sağ ve solunda karar eylediler. Mukbil dört bin esir ile düşmanın ne denlû esba-bın aldı ise Sultana tes­lim eyledi, o da askerine başışladı.

Ertena ve Esen ve Babuk Han oğulları Kutlu ve Galenca kaçub Payas tarafına gitdiler.

Sultan Alâeddin, oğlu Mehmed'i Kon­ya'ya gönderdi. Pir Ahmed'i Ermenâk'e gönderdi ve bira­deri Davud Bey'i Kayseriye'ye Hâkim eyledi. Ammisi Mir Şah'a Mut ve Gülnar'ı virdi, Oğuz  Han'a Silfkeyi virdi, Mahmud Paşa’ya Sivas'ı virdi, Mir Hasan'a Akşehir'i virdi, Halil Bey'e Aksaray'ı virdi, Ali Paşaya Tarsus'u virdi. Ali Beye Niğdeyi virdi, İsmail Bey'e Beyşehri'ni virdi, Yakub'a Herakliye'yi virdi, Hızır Bey'e. Enduğı Kal'asın virdi. Kendusı Lârende'de tahta geçüb işe başladı.

Sultanın ammisi Mir Musa’nın bir oğlu var idi. Adına Karaman dirler idi. Sultan riayet idüb, Adana'yı Payas'a varınca virüb Bey eylemiş idi. Karaman varub Payas'da üç yıl sakin oldu. Bir hadimi var idi, Lâl Âğa dirler idi. Karaman'ın hem lâlası ve hem kethüdası idi.

Ertena ve Esen ve Bahtiyar ve Bahşayiş ve Moğol oğulları, Sultan'ın elinden kaçub Payas'a geldiler, Karaman'la buluşdular, bir ay anda sa­kin oldular. Gene başlarına on bin er cem idüb, Karaman'a gelüb didiler ki: <Biz müneccimleriz, senin taliin tutduk, Alâeddin elinden mülkü alacaksın ve hem mülk evvel senin baban Mir Musa'nın idi, gel imdi seni Padişah idelim, varub evvel Niğde'yi Ali Bey elinden alalım>. Nice hile idüb, Karamanı azdırub, Karaman bunların sözü­nü gerçek sanub, yirmi bin er cem idüb, on bin dahi hayinler cem idüb, otuz bin er ile Niğde üstüne geldiler.

Sultan Niğde'ye ikikim nasb eylemişti. Birisi Ali Bey ve biri Hoca Yakub idi. Bir gün gaflet ile basub Ali Bey'i tutub habseylediler. Hoca Yakub kaçub, Lârende'ye gitdi. Elhasıl Karaman'ı Şah eylediler. Veledi Esen Vezir oldu, Yahşi Han Kethüda oldu, Galenca'yı ve Kutlu'yu Ser asker eylediler. Niğde'den geçüb. gafil Aksa­ray'ı basub, Halil'i habs eylediler, Lâl Ağa'yı Niğde'de dizdar idüb, koyub gitmişlerdi.

Hoca Yakup Lârende'ye gelüb, divana girüb, Alâeddin'e Karaman kıssanın haber virdi, meded taleb eyledi. Alâeddin, Beylere eyder:<Ey Beyler! Dünyada benim Esen ve Ertena gibi yavuz düşmanlarım vardır, nice yıldır çalışırım, hakla-rından gelemedim>. Aske­rin cem idüb sahraya çıkdı, otuz iki bin er ile gitdi.

Karaman, Veledi Esen ve Ertena gafil, Ak­saray'da otururken bunların dört yanın bağladı, kaçmağa yol komadı. Hisarı çevirüb cenge başladılar. Sultan Alâeddin aşa­ğıdan bunlar yukarıdan cenk kıldılar. Veledi Esen ze­bun oldu, kaçamadı. Karaman'a eyder: <Bu kerre Alâeddin beni helâk eyler; zira çok irenk itdim>. Andan sonra bur­ca çıkub cenk iderken, Veledi Esen'e Sultanın gözü rast geldi. Sultan eyder: <Ey hayin! Şimden geru elimden nice kurtulursun?> Veledi Esen eyder: <Ey Sultan! Ben sana yir­mi kerre hiyanet eyledim, aceb bu kerre dahi günahım bağışlasan, senin diyarında durmasam, çıkup gitsem, ba­na kıymasan olmaz mı?> didi. Sultan eyder: <Ya bu oğlanı niçün azdırdın?> Veledi Esen eyder: <Mürüvvet eyle, lütf eyle> Vüzera eyder: <Eski düşman dost olmaz, fırsat elde ilen helâk eylemek gerek>. Sultan mürüvvet ve kerem idüb azad eyledi. Veledi Esen cümle askerin ve rızkın alub çıkub gitdi. Aksaray hisarın yıkub, Karaman’ı tutub habseyledi. Sonra Beyler dilek idüb, Sultan affeyledi, yine mansıb virdi, nasihat itdi. Halil'i habisden çıkarub yine Aksaray'a Bey eyledi. Andan geçüb Niğde'ye geldi­ler. La1 Ağa hisarı açub, gelüb Sultan'a özrün diledi. Ali Bey'i dahi zindandan çıkarub Niğde Beyliğin virdi. An­dan sonra Sultan cümle Beyleri ile Lârendeye geldi. Nice zaman kaldı.

Sultan Alâeddin, Germiyan Vilâyetin nıs­fın (yarısını) karındaşı oğlu Halil'e virmişdi. Altı bin Karaman asker ile Kütahya’da altı sene sakin oldu. Üç pare şehrin de Osman oğlu Mustafa'ya virmişti. Ve Hamid diyarın gene Hamid oğlu İlyas'a virmişdi. Germiyan oğlu altı sene diyarın terk idüb gezerdi. Bir gün başına on bin er cem idüb, Hamid oğlu İlyas'a geldi. Karamanoğlu Alâeddin'den şekva (şikâyet) eyledi. Didi ki: <Şehrim elimden alub Ka­rındaşı oğluna virdi. Üç pare kasabamı Osman oğluna virdi>. Hamid oğlu eyder: <Bana eyledüği cefayı kimseye eylemedi. Bir nice yıl dağlarda gezdim. Sonra beni tutub habseyledi. Diyarımı Mustafa’ya virüb, sonra insafa gelüb, bana geri virdi. Üç pare şehrim kenduya has eyledi, Eğirdir'de altı bin Karaman askeri ile iki subaşı kodu>. Alişar eyder: <Gel Osman oğlu Murad Bey'e varalım, (Murad Hüdavendigâr:1362-1389) yardım isteyelüm> İlyas ve Alişar yirmi bin er cem idüb, Osman diyarına gelüb, Murad Bey’le buluşdular. Didiler ki: <Bize yardım eyle, diyarımız Sultandan alıvir, seni Padişah idelim, şimdengeru Konya'yı taht idelim>.

Murad Bey'in gönlü oldu. iki kâfir Beyi var idi. Anı dahi bile aldılar. Birisine Kutlu ve birisine Timurtaş dirler. Otuz bin asker cem idüb yirmi bin er ile Germiyan ve on bin er ile Hamid oğlu evvel Kütahya üstüne geldiler. Şehri alub Karaman Beylerin kaçırdılar. Gene tahtını Germiyan oğlu zabteyledi. Andan geçüb Hamid diyarına geldiler. Eğridir'i muhasara idüb, altı ay cenkeylediler. Sonra Karaman askerin kırub Umur Bey'i ve İsa Subaşıyı habs eylediler. Diyarı Hamidi cümle zabt eylediler. Andan sonra gelüb, İshaklu önünde kondular.

Murad Bey, Timurtaşı ve Kutlu otuz beş bin er ile gelürken karındaşı Mustafa gelüb, Murad Bey'e buluşdu. Didi ki: <Lâyık mıdır, buların sözüne uyub Ka­ramanoğlu ile cenk edesin. Bizim kuvvet bulmamıza sebeb Karamanoğludur. Bunlar bizi tutub, habseyleyüb Ka­manoğlu halâs eylemedi mi (kurtarmadı mı)? Karamanoğlu olmasa bunlar bizi ortadan çokdan kaldırırdı>. Murad Bey, Mustafa' nın sözüne iltifat eylemeyüb, otuzbin er ile İshaklu'ya kondu.

Aydın oğlu'na, Saru Han oğluna, İbni Eş­refe mektub gönderdiler:<Siz dahi gelüb yardım idesiz, Karamanoğlu Alâeddin'i tutub diyarın Osman oğlu'na virevüz>. Bunlar dahi mektuba cevab yazub gönderdiler. <Karamanoğlu bizim Şahımız oğludur, veliyyi nimetimizdir biz ana karşu komazız> dimişler. Bunlar İshaklu'da cenge hazır olub oturdular.

Osman oğlu Mustafa Bey, Lârende'ye gelüb, Sultanla buluştu, cenge hazır olan Beylerin ahvalin hikâyet eyledi. Beyler duyub teaccüb kıldılar (hayret ettiler). Alâeddin eyder: <Germiyan oğlu ve Hamid oğlu bizimle adavet (düşmanlık, husumet) eylese aceb değil; Zira anlara çok cefa eyledik, amma Murad Bey'e iyilikden gayri nesne eylemedik. İyiliğe iyilik olsa öküze biçak olmazdı>. Heman emr eyledi, hazırda ve gaibde olan Beylerin cem idüb, Bulgar ve Gülnar ve Türkmen ve Türk ve Karaman askerin cem eylediler. Cümle gelüb Konya'da dernek eylediler. Moğol Beyi Ata­bey, Sultanın otağın götürüb Akşehir önüne kurdu. İki asker mukabil bir hafta oturdular. Mabeyinlerine sulh için Beyler gidüb geldiler. Sulh kabil olmadı. Cenki gerekli, görmeğe başladılar. Bir gün sabah alay bağladılar, iki taraftan çarhacılar (galeyana getiriciler) meydana girdi. Azîm cenk eyledi­ler.

Turgud oğlu Ali Bey meydana girüb, Murad Beyi çağırdı. Didi ki: <Ey Murad Bey! Karamanoğlu değil midir ki, senin pederini Germiyan oğlu habsinden çıkardı. Tabl-u Alem ve nakkare virdi, Şimdi nice cenk idersin ve Tekfur Kostantinden iki kâfir Beyin neye yar­dımcı aldın, Müslüman üstüne geldin, Müslüman olan kâ­fir askerin yardımcı mı idinür?>.

Alâeddin Moğol Beylerine eyder: <Kutlu ve Timurtaş'ı ortaya alın>, Yirmi bin Moğol tığ çeküb kâfir çerisin ortaya aldılar, muhkem cenk kıldılar, Timurtaş'ı yaraladılar. Anı görüb Germiyan oğlu yürüdü. Karaman tarafından on dört bin er ile Bulgar ve Gülnar askeri yürüdü. Kökez oğlu ve Oğuz oğlu muhkem cenk kıldı­lar. Germiyan oğlun yıkdılar, muhkem yara urdular. Anı görüb, Hamid oğlu İlyas yürüdü, Alişar'ı kurtardı, ata bindirdi. Andan sonra Karaman askerinden Kayseri Beyi Evran Bey yürüdü, anı görüb Murad Bey yürüdü. Üç gün azim cenk oldu. Dördüncü gün Davud Bey ve Kosun oğlu Kürdistan askeri ile tiğ çeküb yürüdüler. Hayhuy asumana çıkdı. Dörd gün muhkem cenk oldu. Sultan cenge girmedi. Taşradan Karaman Beyleri ile seyir iderdi. Osman oğlu muhkem zebun oldu, dört yerde yara aldı. Ol gün dönüb kondular. Beyler ortaya sulh itmek içün girdiler. Davud Bey eyder: <Niçün sulh olursun, düş­man zebundur, emreyle; askerin çok etrafın bağlasunlar cümlesin kırsunlar> didi. Alâeddin makul görmedi.

Yılda arpa akçası virecek oldular, bir oğlan rehin aldılar. Beyşehir'e habseylediler. Kendusı dö­nüb diyarına gitdi. Mabeyinden (aradan) iki yıl geçdi.

Germiyan oğlu; Veledi Esen, Galenca, Ata­bey, İsa. İsmail gibi ne denlû Moğol Beyleri var ise cem idüb didi ki: <Eğer Sultan'a yardım eylemeyüb bizden ta­rafı tutar-sanız Karaman'ı cümle size virelim>. Bunlara Sultan Alâeddin, İbni Mehmed' den ötürü çok cefa eylemiş idi. Yedi kimesne olan bunlar, didiler ki: <Siz tedarik görün, biz size yardım idelüm ne denlû Moğol Beyi var ise Sultan'a düşman idelüm>.

Murad Beye dahi vaki olan kıssayı bildirdi­ler. İbni Osman otuz yedi bin er cem idüb, Kutlu'yu ve Timurtaş'ı alub, diyarı Germiyan'a geldi. Germiyan oğlu, İstik­bâl idüb, Kütahya önüne kondular. Cümle iki Şah elli beş bin er, cem kıldılar. Kütahya'dan göçüb menzil bemenzil Akşehir önüne kondular. Moğol beylerine haber gönderdiler, ahdinizde durasız, vakti hacetde (gerektiği vakit), bizden canibe (yana) dönesiz> didiler.

Sultan'a haber Irişdi, <Ne durursun, gene İbni Osman ve İbni Germiyan ahdini bozub, cenk tedari­kin idüb, Akşe-hir üstüne geldiler> didiler. Alâeddin, Beylere eyder: <İbni Osman'ın ne ahdi dürüstdür, ne imanı>. Emreyledi:

Karaman Beyleri, Bulgar ve Gülnar ve Ermenâk ve Niğde ve Kayseri otuz sekiz bin er cem idüb, kona göçe Akşehir'e arka virüb, mukabelesinde (karşısında) kondular. Şah Alâeddin mektub yazub ve fetva idüb gönderdi. Mek­tubu Murat Bey'e sundular, Alub mektubu okudular. Ne denlû ulema var ise kulak tutdular, Dimiş ki: <Müslüman, Müslümana kılınç çekmek kangı kitabda vardır. Müslüman, Kâfir askerinden yardım alub, Müslümanları kırmağa gel­mek kangı mezhebde vardır? Fetvaları yanında olan ule­malara okudasın, göreler, dini Muhammed'e eyledüği fiiller varmıdır?> dimiş. Murad Bey iltifat eylemeyüb, mek­tub fetvaları pare pare idüb cenge ağaz (başla emri) eyledi.

Gelüb kıssayı Sultan Alâeddin'e haber virdiler. Emreyledi; Cümle Karaman Beyleri cin bulada gark olub alay bağladılar. İki asker mukabil olub meydana çarhacılar (çığırtkanlar) girüb, bir fasıl cenk eylediler. Elli beş bin as­ker ile İbni Osman ve ibni Germiyan yürüdü. Alâeddin askerin üçe böldü. Mukbil ve Rüstem ve Oğuz Han on bin er ile evvel yürüdü. Ve Turgud oğlu ve Kökez oğlu on bin er ile yürüdü. Alâeddin ve Safer Bey on yedi bin er ile yürüdü. ‘Tekbir’ getirüb muhkem cenk oldu. Huda fırsd virüb Mukbil, Bulgar askerile ikdam (gayret) idüb, İbni Os­man'ın tuğun yıkub aldılar. İbni Osman sınmağa başladı.

İbni Osman'dan Moğol Beylerine mektub varmış idi: <Ahdinizde durub gelesiz> deyu. Şah Alâeddin dahi gön-dermiş idi. Moğol'un yedi bölüğü bir yere gelüb, didiler ki: <İbni Osman'a yardım ideruz>. Galenca ve Esen ve İsa bun-lar Alâeddin'i sevmezler idi. Anlar yirmi bin ere emr idüb: <Biz Karamanoğlu'nun çokdan fırsatın gözlerüz> deyüb yürüdüler. Dört bölüğü <hakkı’nan> gözleyüb gelmediler.

Murad Bey; askeri sınub, tuğu yıkılub, kaçmak mahalinde iken yirmi bin Moğol irişüb, İbni Os­man kuvvet bulub yine yürüdüler, Yedi gün cenk eyledi­ler. Hikmeti İlâhi, askerî Karaman sındı. Sultan gördü ki, düşman galibdir, akşama dek cenkeylediler. Akşam irişince cümle çargâhların (dört yanlarını) divşirüb, İlgar idüb Konya şehrine geldiler. Hisara girüb hapuyu bağladılar. Oğullarına, kardaşlarına mektub gönderdiler.

Bunlar bunda, asker cem itmekde...  İbni Germiyan ve Murad Bey ve Moğol Beyleri Sultanın gitdüğin duyub, yetmiş bin er ile gelüb, Konya şehrin ihata idüb cenge başladılar.

Bir gün sehar vakti bir toz peyda oldu (belirdi). Otuz bin er ile Davud Bey ve Kaya Bey'in oğlu Erdoğdu ve Kosun oğlu irişdi. Konya kapusına yürüdüler, ibni Germiyan kırk bin er ile karşu vardı ki, hısar'a komıya. Anı görüb içerudan Sultan otuz bin er ile taşra çıkdı. Şöyle kırdılar ki, on bin er helâk oldu. Germiyan oğlu kaçdı. Murad Bey'i ortaya aldılar, dört yanın bağladılar, üç gün, üç gice cenk eylediler. ibni Osman muhkem zebun olub, aman diledi. Süleyman Paşa eyder: <Fırsat demidir Padişahım, hemen kıralım. Zira. bunlar biasıldır, Han oğlu değildir, iyilik nedir, mürüvvet nedir bilmezler, fırsat bulsalar babaların katl iderler, zebûn olsalar kul olurlar>. Sultan eyder: <Zebuna kıymak mürüvvet değildir; eğer yine hıyanet iderse yine bula> didi, Alâeddin emreyledi, yol virdiler, çıkub kaçdılar. Akşehir önüne geldiler, Sul­tan Dağı'na çıkub, Konya'ya didebanlar (gözcüler) saldılar.

İbni Osman cebehanesin ve cümle ağırlığıyla rızkın, esbabın bırakdırmış idi. Alâeddin hepsini cümle askerine tak-sim eyledi. Maadası (gerisi) yirmi yük akça kalmış idi. Anı hazinesine zabteyledi. Davud Bey'i Konya'da koyub, kendusı Lârendeye geldi. Cümle Karaman Beyleri ile safaya başladılar.

Ali Selçuk neslinden Keyhüsrevin kızı kızından, bir kız kalmış idi. Huten  Banu dirler idi. Aksarayda Sarayları var idi. Alâeddin, Mehmet Bey’e  alıverüb, kırk gün düğün eylediler. Lârende Sahrasın nimetle doldurdular. Kırk gün iş-ü safaya meşgul oldular. Bir oğlu vucuda geldi adına İbrahim Bey dirler.

Murad Bey dideban (gözcü) göndermiş idi, kendi Sultan Dağı'nda karar itmiş idi. Dideban gelüb eyder: <Karaman-oğlu,oğlu Mehmed Han ile safada; amma askeri çokdur.> Timurtaş eyder: <Karaman Oğlu üsdüne varmak-dan Bey-şehrine varub, kardaşını habsden kurtarmak yeğdir>. Murad Bey; Timurtaş ve Kutlu'yu serdar idüb, sabah na-mazında Beyşehrine geldiler. Hisar kapusın açık bulub içerü girüb, kal'ayı zabt idüb, kardaşın zindandan halâs eylediler.Karamanîler kaçub, Osmanîler zabteylediler. Yanında dört kal'a dahi aldılar. Murad Bey; Timurtaş ile Kutlu'yu on yedi bin er ile Beyşehrinde koyub, kendusı Bursa'ya geldi.

Alâeddin Şah düğünü tamam idüb, Beyleri ile bir gün oturub, musahabet (sohbet) iderken haber geldi ki; <Os­man Oğlu, Beyşehri ile üç pare kal'anı alub zabteyledi>. didiler. Alâeddin eyder: <Bu ademin sözünün mefhumu yoktur, bilmem ne milletdir, zebun olsa kulun olur, aman diler, yine kurtulsa bildiğin işler> deyüb gazaba geldi. Emreyledi; Cümle askerile göçüb, menzil bemenzil Bey­şehrine karşu bargâhlar kurub oturdular. Sabah olub Ti­murtaş ve Kutlu gördü ki, sahra bargâh ile dolmuş. Cenk idemiyeceklerin bilüb, bir gice kal'ayı bırakub kaçub git­tiler.

Sultan'a Timurtaşın kaçub, gitdiğin ha­ber virdiler. Gelüb kal’aları sapteyledi. Sultan, Beylerin cem idüb eyder: <Osman oğlu, bizim diyarımıza nice gelür? gerek görür, biz dahi anın diyarını ata çiğnedelim; zira biz anı tabl-u alem sahibi eyledik; ana ivaz (karşılık), bizim diya­rımızı harap eylemek istedi>. Elhasıl kırk yedi bin er cem idüb, Karahisar önüne kondular. Alâeddin kırk gün oturub, Mir Şah'a ve Aydın'a ve Saruhan'a ve Menteşe'ye ve Eşref oğlu'na haber gönderdi.

Bunlar Sultanın mektubun görüb, askerin cem idüb, cümlesi Karahisar önüne gelüb, Alâeddine buluşub, peşkeşlerin çekdiler (armağanlarını verdiler). Alâeddin eyder: <Osman Oğ­lu ve Hamid oğlu bize kast eylediler. Biz anları diyar sahibi eyledik, anlar bizim diyarımıza kasd iderler, hele siz eylemedüniz> didi. Aydın ve Saruhan eyder: <Haşa!.. Ba­bamız baban, kuludur ve biz, Sultanımızın kuluyuz>. Sul­tan bunlara riayet idüb, hil'at virdi. <Osman oğlu hep bi­zim diyarımıza dahi kasd ider, nice idelim?> didiler. Sul­tan eyder: <Anı tabl-u alem sahibi eylemek bizden oldu; yine cefasın biz çekelim> didi. Hemen göçüb diyarı Germiyan'a geldiler. Germiyan oğlu istikbâl idüb, buluşub görüşdüler. Geçen maceraların haber virüb, özrün dilediler. Kız virüb kız aldılar; ta ezeli dayı yeğen, davaları var idi. Kütahya önüne koyub ziyafet kıldılar, cemiyet eylediler. Aydın oğlu ve Saruhan ve Menteşe ve Hamid ve İbni Eşref ve Germiyan oğlu ve Alâeddin, İbni Osmandan şikâyed itdiler. İbni Germiyan eyder: <Sultanım! Bu hususda suç senindir; bir çoban iken, bir yürük oğ­lu iken tabl-u alem virdin. Ben dört kerre habs eyledim; muradım helâk eyle-mekdi. Sen benimle anın için cenk eyledin. Anın hatırı içün Vilâyetimi elimden aldın, bana nice cefa eyledin, ben sana ‘biasıldır’ (asaletsiz) dimezmiydim. Sonra cefasın sen çeker-sin, ‘ko helâk ideyim’ didim, komadın, sana mükâfat  Vilâye-tine kasdeyledi> didi. Elhasıl Alâeddin emreyledi; kırk dört bin Karaman, Bul­gar, Kayser ve Turgud ve Bayburd ve Türk-men ve Kürd ve Moğol askeri Eskişehir üstüne gelüb, sahra-yı bargâh ile doldurdular. Germiyan ve Aydın ve Saruhan ve Hamid ve Menteşe ve Eşref otuz bin er ile gelmekde..

Edirne ile İstanbul arasında Murad Bey kâfir elinde şehid olmuş idi (1389). Oğlu Bayezid Han ye­rine Şah olmuş idi., Karamanoğlu Alâeddin'in Eskişehir önüne geldiğin duyub, otuz bin er cem idüb, Timurtaş ve Kutlu'yu evvel gönderdi. Yirmi bin er ile kendusı dahi menzil bemenzil gelmekde.

Şehzade Mehmed Han, on yedi bin davudî zırhlı dilâver ile otuz bin Osmanlı askerine karşu varub, iki asker karışub, dört gün muhkem cenk kıldılar. Mehmed Şah, cenk idüb giderken Timurtaş'a rast gelüb, topuz ile döğe döğe atından yıkub, bağlayub habs eyledi. Osmanlı askeri sınmağa başladı. İsa Bey dirler bir Beyi var idi. Altı bin er ile irişdi. Osmanlı askeri bir mikdar kuvvet buldu. On bin Bulgar askeri sapancısıyla Kökez oğlu iriş­di. Osman askerin bölük bölük eyledi. Bu tarafa yirmi bin er ile Bayezid Han irişüb, üç gün miktarı muhkem cenk oldu.

Şah Alâeddin, kırk beş bin Rum ve Yu­nan ve Moğol ve Türkmen askeri ile irişüb, ‘Tekbir’ getirüb, tiğ çeküb yürüdü. Cenk gittikçe ziyade oldu. Bir hafta cenk kıldılar, iki tarafdan sekiz bin adem düşdü. Bayezid Han, İbni Karaman ile cenge takat getiremeyüb, Germiyan oğluna adem gönderüb sulh taleb eyledi.

Germiyan ve Aydın ve Menteşe ve Saruhan ve Hamid ve Eşref bu altı Bey yirmi bin er ile gelüb, konub, iki Şah'ın mabeynine (aralarına) girüb sulh eylediler. Timurtaş'ı ve Kutlu'yu otuz bin altuna satdılar. Andan sonra kat'ı-niza ve faslı-husumet idüb, diyarına gitdiler. Sul­tan Alâeddin kerrü fer ile Konya'ya geldi, Beyleri ile safaya başladı.

Bayezid Han gayret ateşiyle bağırın yakub, evvel Germiyan ile sulh oldu. Hoca dirler bir karındaşı var idi. Onunla Kutlu'yu ve Timirtaş'ı otuz bin er ile Karaman'a gönderdi. Otuz bin er ile kendusı Saruhan üstüne vardı. Diyarın zabt eyledi. Dahi Aydın ve Men­teşe ve Hamid diyarın cümle zabt eyledi. Bunlar Kara­manoğluna kaçub geldiler. <Bayezid gelüb mülkümüzü elimizden aldı> deyu şekva kıldılar. Alâeddin asker ce­mine başladı.

Hoca, Timurtaş ve Kutlu, Akşehir önüne konub oturdular. Akşehirli bunlar ile imtizaç idemeyüb cenge başladılar.

Mehmed Han, Moğol Beyleri ile Sultan Dağında safada idi. Şehirli mektub gönderüb, Mehmed Şah muktubu görüb diledi ki cenge kalka. Moğol Beyi  Ata Bey eyder: <Akşehiri bana vir, vatan ideyüm ve hem Osman askeri ile söyleşeyim> didi. Mehmed Bey; Atabey'e hüccetle şehri virdi. Heman on bin Moğol askeri ile Ata Bey İshakluya indi. Mehmed Han dahi ardlarınca sekiz bin Karaman dilâverleri ile İshaklu'ya indiler.

Hoca ve Timurtaş otuz bin er ile mağ­rur olub, iş-ü safaya başlamışlardı. Atabey ve Mehmed Han geçüb, Akşehire yakın irişdiler. Hoca ve Timurtaş nakkare sadasın duydular, alem şukkaları (filâmaları) gördüler, hman asker cem kıldılar. <Aceb kim ola?> deyu teferrüc iderken (gezinip, gözetirken) Mehmed Han sekiz bin server ile Hoca'nın üstü­ne yürüdü. Moğol askeri Osman askerin ortaya alub cen­ge başladılar. Osman askeri cenge tedarik idemeyüb, Karamanîler galebe idüb, dokuz bin er helâk kıldılar, iki Beylerbeyisin helâk eylediler. Hoca'ya dört yerde yara urdular. Bir yüğrün ata binüb kaçdı. Osman askeri kaçub, rızkın Beyler yağma kıldılar. Şehri zabt eylediler. Mehmed Han malın ve cebehanesin alub, Karaman Beyle­ri ile Konya'ya geldiler. Alâeddin karşu çıkub, oğlunun arkasın sığayub, alub Konya'ya geldi. Hazreti Mevlâna Türbesin ziyaret idüb, kurban kesdiler. Cümle Evliyayı ziyaret kıldılar.

Mehmed Bey Konya'da sakin olurdu. Pir Ahmed'e Kayseriyye'yi virmiş idi. Hızır Bey Aksaray'da sakin olurdu Ermenak'i Halil'e, Niğde'yi Ali Bey'e, Gül­nar'ı Emir Şah'a, Silifke'yi Oğuz Han'a virüb, Mehmed Bey'i Lârende'ye gönderdi. Kendusı Konya'da oturdı. Cümle Karaman Beylerin cem idüb, Divan eyledi. Oturub musahabet (sohbet) iderken, iki adem Divana girüb feryad idüb, didiler ki: <Yine Osmanoğlu asker çeküb üstümüze geliyörür,diyarlarımızı harab eyledi>. Sultan eyder: <Bu adem and içer, tutmaz, ahd ider tutmaz>. Bunlar kelâmı şöyleşürken Aydın oğlu ve Saruhan oğlu ve İbni Eşref ve İbni Menteşe ve İbni Hamid bunlar dahi gelüb şekva (şikayet) kıldılar. Didiler ki :<Osman oğlunun ne dostluğu belli, ne düşmanlığı belli>. Sultan, Moğol askerin cem idüb, bun­lara yirmi bin Moğol koşub Akşehir'e gönderdi. Alâeddin dahi on yedi gün oturub, on sekiz bin er ile kalkub gitmeğe başladı.

Alâeddinin beş oğlu var idi; ikisi Osmanoğlu kızından; Mehmed Bey ve Orhan Bey. Pir Ahmed ve Ali Bey ve Kasım gayriden idi. Mehmed Bey'i ve Oğuz Han'ı  Konyada koyub, kendusı menzil bemenzil Ak­şehir'e geldi ve otuz bin er ile Akşehir'e sakin oldu.

Osman Oğlu Bayezid yirmi yedi beyle, altmış iki bin er ile Beyşehri yüzünden aşub, Konya'ya gelüb, şehri ihata eyledi. Alâeddin şehirde Mahmud Pa­şayı, Orhan'ı ve Mehmet Bey'i sekiz bin er ile bekçi komuş idi. Mehmed Bey, Osman oğlu-nun geldiğin görüb, şehrin kapuların bağlatdı. Cenge başladı-lar. Mahmud pa­şa ve Mehmed Han burç üstüne top, tüfenk çıkarub, aşa­ğıdan Osman askeri on bir gün muhkem cenk kıldılar. Alâeddin didi ki: <Osman oğlu hile idüb, mukabil gelmeyip Konya'ya gitmiş>. Kendusı otuz bin Moğol ve Karaman askeri ile dönüb gelmekde...

Kayseri'den Pir Ahmed Bey Konya'ya düşman geldüğin işidüb, yedi bin er cem idüb, Aksaray'a geldi. Halil Bey karşu çıkub, alub şehre geldi, ziyafet eyledi, Musahabet iderken: <Ey Şehzade! kande gidersin?> didi. Pir Ahmed Bey: <Konya üstüne düşman gelmiş, anda cenge giderim> didi, Halil Bey: <Ey Şehzade! düşmanın altmış bin askeri var. Sen bu denlû adem ile nice cenk idersin> didi. Pir Ahmed Han güldü: <Duymadın mı, az ateş çok odunu yakar dirler> didi. Heman yedi bin cenk görmüş dilâver safi demüre gark olup, menzil bemenzil yürüdüler. Bir gice dünya zulümat ile dolmuş, alem siyah olmuş idi. Pir Ahmed Han, yedi bin dilâver ile ol siyah gicede Osman askerin Şebhun (gece baskını) eyledi. Heman kılıç çekub, ‘Tekbir’ getirüb, öyle urdular ki; Osman askeri birbirin kırdılar, kıyamet kopdu sandılar. Bayezid Han ol hali görüb taşra çıkdı. Gördü ki, asker derya gibi çalkalanmış, kılıçlar yıldırım, gibi şule verir. Pir Ahmed Bey şöyle ikdam (gayret) eyledi ki Bayezid Han'ın tuğun yıkdı. Sabah olunca dek Osmanlı ve Karamanlı erlerinden dokuz bin er toprağa düşdü. Sabah olub Osman ve Karaman askeri teşhis (ayırt) olunub, Hısar'dan on bin Moğol askeri, Orhan ve Mehmed Bey ve Mahmud Paşa ve Atabey çıkub, tekbir getirüb, anlar dahi yürüdüler. Sahra kan ile doldu, oklar yağmur gibi yağdı, iki asker üç gün, üç gece azim cenk kıldılar. Os­man oğlunun bir Vezirin tutdular. Pir Ahmed Han, or­dusun bozub, otağın üstüne geldi. Bu mahalde iken otuz bin er ile Alâeddin çıka geldi, emreyledi; Moğol Beyleri düşmanın dört canibin bağladılar. Alâeddin eyder: <Bu ah­dine durmazların nice kerre fırsatın buldum, kıymadım, bu kez helâk itmeyince komayam>, didi.

Bayezid Han, muhkem zebun oldu. Meğer Alâeddin'in iki Vezirin tutmuşdu. Habsden çıkarub azad ey­ledi, hil'at virdi. Birisine Fazlullah dirler, birisine Gıyas dirlerdi, mektub virüb Sultana gönderdi. Fazlullah Paşa mektubu, Alâeddin Şah'a getirüb virdi. Vezir alub okudu, dimiş ki: <Ey Şah Alâeddin! Ben seninle cenge gelmedim. Aydın ve Saruhan hasmım idi. Anları kovarak geldim. Oğulların çıkub benimle cenk itmeğe başladılar>.

Pir Ahmed Han eyder: <Ey Sultan! Bayezid yine zebun oldu, yalvarmağa başladı. Selâmet olduğu vakit yine fırsatı-mız gözedir. Ko (bırak), kıralım. Bir can kurtarmıyalım> didi.

 Sultan: Zebun öldürücü değilim, yol virin varsun gitsün.

Tabl-ü-alem çaldılar. Cümle Karaman askeri gelüb yer öptüler. Osman oğlunun çok askeri kırıldı. Kendi dahi iki yerden yaralanmış idi. Sultan adem gönderdi. Kelâmullaha and virdiler ki, bir dahi Aydının ve Saruhan’ın ve Mente-şe'nin ve Hamid'in ve İbni Eşref’in diyarına şimden geru kasd eylemeye. Andan sonra yol verdiler. Kaçub Bursaya gitdi. Saruhan ve Aydın oğlu varub, diyarlarına gidüb, zabt idüb, safaya başladılar.

***

Alâeddin Şah vefat idinceye dek, Osman oğlu bir daha Aydın'a ve Saruhan'a söylemedi (dil uzatmadı).

Mehmed Han, Şah olduğun duyunca, Osman oğlu Aydın'ı ve Saruhan'ı elinden alub, andan sonra Timur zuhur eylese gerektir.

Osman oğlu Bursaya gidtikten sonra, Alâeddin Şah tahta geçüb, Devlet işleri ile uğraşıya başladı. Oğlu Mehmed Bey ve Pir Ahmed Han kati gürbüz yiğidler idi.

Bir gün karındaşı Davud Bey'e Meraş Bey­leri Dulkadır oğullarından kız istediler, onlar dahi ver­diler. Düğün gereği görüb, iki tarafdan düğüne ve safaya başladılar.

Ol asırda iki haramî peyda oldu, birisine Dızman ve birisine Kumran dirler idi. İkisi ancak üç yüz yiğide malik idi. On bin ademle cenk iderlerdi.

Davud Bey Sivas'da otururdu. Bir kethüdası var idi, Ali dirlerdi. Otuz bin akça ve kumaş virüb, Meraş'a gönderdi. Bin yiğit ile Ali Meraş'a gelüb, cümle ku­maşı ve akçayı teslim itdi. Dulkadır oğlu cümle cihazın düzüb kızı virdi.

Yüz yük cihaz ile iki bin er koşub Si­vas'a gönderdiler.

Kız kati güzellerden idi, meşhur idi. Hara­miler Ahsus Kal'ası dirler bir kal'ada olurlardı. Kızın bunca rızkıyla gelüb, geçeceğin duyub, beş yüz atlû tedarik idüb, Dızman bir sehar (seher) irişüb, iki bin eri kaçırub, kızı cümle rızkıyla, malile alub, kal'ai Ahsus'a, gitdiler, Zamanı Yunan'dan kalmış bir azîm ve muhkem kal'a idi .

Sivas'a Davud Bey'e hader irişdi ki: <Ne du­rursun? kızı haramiler aldılar, cümle rızkı ve malile>. Heman Davud Bey on dört bin Kürdistan askerile ilgar idüb, kal'ai Ahsus'a geldi, gördü ki, bir münteha dağın üstünde bir kal'adır, her burcu, çenberi asumana çıkmış.

Dızman ve Kumran asker geldiğin görüb, dört yüz hara-mî ile kal'a kapısın açub, taşra çıkub, on dört bin Kürd ile iki gün mukabil cenk eyledi. Dört yüz haramî, on bin Kürd askerin dağıtdı. Dızman başlı başı­na bin Kürd helâk eyledi.

Dızman'ın atdığı okun temreni (ok ucu) cepenin bir yanın-dan bir yanına geçerdi.Okunun temreni yüz yirmi dirhem idi.

Elhasıl, on dört bin Kürdü dört yüz adem ile dağıdub, Davud Bey'i tutub habseyledi. Davud Bey'in Ali Bey dirler bir kethüdası var idi, bir mektub ile Dız­man'ın okunun temrenin Lârende'ye, Alâeddin'e, gönder­di. Bir gün Lâren-de'ye gelüb, divana girüb, Şah Alâed­din'e mektubu sundu, okun temrenin önüne kodu. Süley­man Paşa mektubu oku-yub, Karamanîler teaccüb itdiler, temreni elden ele gezdir-diler. Cümle Karaman Beyleri Dızmanın bahadırlığını alkış-ladılar. Sultan emreyledi,. yirmi iki bin er cem idüb, Mukbil ve Rüstem ve Oğuz oğlu ve Turgud ve Kökez oğlu geldiler.

Sultan eyder: <Ey Beyler! Bu haramînin eyledüği dilâverliği Rüstem dahi itmemişdir>.

Süleyman Paşa'yı Lârende'de koyub, kendusı yirmi iki bin er ile karındaşı Davud’u kurtarmağa gitdi.

Pir Ahmed Bey ve Mehmed Bey Konya'da otururlardı. Sultanın iki ağası var idi. Birine Lâ'l Ağa ve birine Server Ağa dirlerdi. Bunlar Konya'ya geldiler. Şehzadelerle buluşub, haramînin kıssasın ilâm idüb (anlatıp) ve temrenin alub bile gelmişler idi. Konya'da Beyler seyir idüb, herkes beğendi ve haramînin bahadırlığına aferin idüb tahsin itdiler (alkışladılar). Bu iki şehzade kemankeşlik de ve gürz salmakda pehlivan idiler. Mehmed Han eyder: <Ey birader! Gel bir iş idelim, cihanda söylensün>. Pir Ahmed Han eyder: <Ne kılalım?>.Mehmed Han: <Tebdili suret ile varub haramiyi görelim, azîm kemanlar götürelim, haraminin diyarına varalım, bir iş idelim kim cihanda söylensin>.

Mehmed Han'ın İbrahim Han dirler oğlu var idi, ahvallerin ana deyüb, yerlerine kodular, kendiler birer yüğrük ata binüb gitdiler. Nure Sofî oğlu Karaman Bey’in bir muhkem yayı var idi, halk içinde meşhur idi, asla kimse çekme­ğe kadir olamamışdı, Pir Ahmed Han anı çekerdi. Hasılı kelâm; yedi kişi olub, pek yaylar alub gitdiler. Bir gün Ahsus kal'asına geldiler, anı gördüler ki, altı yüz atlı giderler. Mehmed Han ileru varub, <Bunlar kande (nereye) gideler?>, deyu sordu. Birisi eyder: <Bunlar haramiler­dir, Karaman oğlu Sultan Alâeddin askeri ile cenge gi­derler>.

Mehmed Bey Dızman'ı görüb tamâm beğendi, he­men dive benzer. Dünüb yarenlere gelüb, kıssayı haber virdi. Pir Ahmed Bey: <Gelin varalım, bunların cengini seyridelim> deyüb, varub bir yüksek yere çıkub, seyr eylediler.

Ol gün azîm cenk kıldılar. Sultanın askerinden çok adem helâk kıldılar, akşam olunca kal’alarına dön­düler. Şehzadeler dönüb, bile gelüb, hisara girdiler.

Yol­da gelürken Dızman bu iki Nevcivan’ı görüb, beğendi ve sordu ki: <Nereden gelürsüz, ne kimlersiz, sanatinüz nedir?> didi. Pir Han eyder: <Kemankeşleriz, Arab, Acem seyyahlarıyüz, bir yayımız vardır, dünyada kimse çekmeğe kadir değildir. Bir şartımız vardır, eğer bizim yayımız her kim çekerse bir elimiz kesüb, yahud kulu olayuz, eğer çekmez ise elin kesüb kul idevüz>.

Dızman kahkahayla güldü, ider: <Ey civanlar, bu kavle razi olur mısız?>. Pir Ahmed Han eyder : <Beli (evet) oluruz>.

Hüccet eylediler. Heman Pir Ahmed Han, Karaman'ın ya-yın meydana getirüb, yetmiş kerre çeküb, kab­zasın öpüp Dızmanın önünde kodu. Dızman eline alub gördü, bir pulad yaydır. Yetmiş kerre kullab virdi (kanca attı), çekemedi. Gazaba geldi, eyledüği ahde peşiman oldu, dönüb yaya bakdı, gördü Karaman'ın ismi yazılmış. Dizman eyder: <Bu yay, Şah Karaman'ın>. Pir Ahmed Han eyder: <Beli anundur>.

Dızman bin altun virüb eyder: <Bir pehlivansın, ancak var uğrumuza harçlan, bu davadan feragat eyle>. Pir Ah­med Han eyder: <Biz seni kati dilâver istima eylerdük (duyardık), sen hod (fazla) dilâver değilmişsin>. Dizman gazaba gelüb ider: <Karamanoğlu Alâeddin'in bir kemankeş oğlu var imiş, yoksa sen o mısın?>. Pir Ahmed Han eyder: <Beli (evet), Şeh­zadeyim, Sultanı Karaman’ım>. Dızman: <Hay nabekâr (haylaz)! Korkmadın, bunda nice geldin?> deyüb hamle kıldı. Bu yedi dilâver tiğlerin çeküb, cenge başladılar. Altmış adem (kişi) helâk idüb, kal'a kapusundan taşra çıkdılar.

Meğer Dızman lâin alâtı cengin geyüb (zırha bürünüp), atı­na binüb, taşra çıkdı. Gördü ki, Karamanoğulları cenk içinde pelenge (kaplana) dönmüşler. Heman irişüb, Pir Ahmed Han ile mukabil cenge başladı, bir nice hamleden sonra Pir Ahmed Han, Dızman'a bir ok urdu, kalkan'dan ve zırhın­dan geçüb, bir karış mikdarı sinesine işledi. Heman lâin çağırub, beni aldın deyüb bir ok atdı. Pir Ahmed Han dönüb bakayın dirken takdiri ilâhî lâin'in oku gül yüzünün bir yüzünden bir yüzüne geçdi. Ah idüb, at boynuna düşüb gitti. Atı onu cenkden çıkarub, bir ırmağın kenarına düşüb, canı azizin Hudaya ısmarladı.

Dızman'a, Pir Ahmed Han'ın urduğu ok gayet kâr idüb, lâin iki kat olmuş idi. Mehmed Han, ol hali görüb, irüşüb, döğe döğe yıkub, başını kesüb, eline alub gitdi. Askeri ardınca seğirdüb irişmediler. Gelüb Karaman askerine ulaşdı. Sultan Alâeddin'e haber irişdi. Alâeddin işidüb aklı gitdi. Cümle Beyler yirmi iki bin er ile suvar olub yürüdüler. Mehmed Han gelüb, geçen macarayı haber virdi. Sultan; Pir Ahmed Han içün ağlayub, asker çeküb yürüdü. Gelüb Pir Ahmed Han'ın meyyitin buldular. Yas ve matem idüb, tabuta koyub Lârende'ye gönderdiler. Andan sonra cümle Beyler gelüb, kal'ai Ahsus'u yere beraber idüb, harab eyleyüb, Davud Bey'i bulub zindandan çıkardılar, cümle kal'a halkını helâk kıldı­lar. Dönüb Lârende'ye azm idüb, cümle Beyleri ile gelüb, şehir önüne konub, yedi gün Pir Ahmed Han'ın, matemin tutub ağladılar. Sekizinci gün divan olub, Karaman Beyleri <Ey Şah! dünyanın hali böyledir, kimseye bakî değil­dir> deyüb yasdan çıkardılar.

Osman oğlu Bayezid Han'ın iki dilâveri var idi. Birisine Kutlu ve birisine Demirtaş dirler idi. Kut­lu Eskişehir'de sakin idi. Demirtaş İznik'te otururdu. İki Bey, Germiyan oğlu elinden Karahisar'ı alub, milk idindi­ler ve etrafını incitmiye başladılar. Hamid diyarını muh­kem incitdiler. Hamid oğlu Lârende'ye gelüb, Sultan'a muhkem şekva kıldı (şikayet etti). Osman oğlu ile Alâeddin'in mabe­yinleri (araları) beş senedir muhabbet üzere idi. Alâeddin Şah mektub yazub, Bayezid Han'a gönderdi. Bayezid Han mektubun mefhumun bilüb, Demirtaş'a mektub gönderdi; didi ki: <Kimseyi incidüb aramıza adavet (düşmanlık) bırakmıyasız> Hasılı kelâm mabeyninden (aradan)bir yıl geçdi.

Alâeddin Şah, Akşehri, oğlu Mehmed Bey'in oğlu İbrahim'e virmişdi. On beş yaşında bir civanbaht idi. Ekseri İshaklu'da sakin olurdu, her gün Sultan dağı'na çıkub şikar (av) iderdi. Kutlu ve Demirtaş meğer Karaman-oğlunun, Bayezid Han'a mektub gönderdiğine bihuzur olmuşlar, daima fırsat gözedirler imiş. Bir gün İbra­him Han altı yüz yiğit ile Kökez oğlun alub, Sultan Da­ğı'na şikâre (ava) binüb, yedi gün dağlarda şikâr eyledi.

Demirtaş ve Kutlu dört bin er ile azm idüb, Eber Gölü- nün kenarına irişdiler, daima Şehzadenin fırsatın gözlerlerdi.

İbrahim Han altı yüz dilâver ve üç yedek atıyla dağdan inüb, geçüb giderken bin yiğid ile Demir­taş irüşüb, yolların bağladı (kesti). Cenge başladılar, İbrahim Han Kökez oğluna eyder: <Ben Han Oğlu Han'ım. Bu bir Şah'ın kulu, gayret değil midir böyle har (hırlayıp), benim üstüme gele>. Karaman Beyleri gayrete gelüb, altı yüz dilâver tekbir getirüb, kılıç çeküb yürüdüler. İbrahim Han yüz yiğid ile bir yüksek yere çıkub, cengi seyir iderdi. Demirtaş, İbrahim Han'ı görüb, iki yüz er ile üstüne yürüdü. İbrahim Han ol dilâverler ile ileru varub, Demirtaş ile bir fasıl cenk eyledi. Heman İbrahim Han, Demirtaş'a bir ok gönderdi, uyluğundan urub, atın böğrüne mıhlandı, at yıkıldı. Şahı civanbaht mecal virmeyüb yıkub bağladı. Bin erden otuz üç adem kurtuldu. Maadasın (kalanını) helâk kıldılar. Demirtaş'ı Akşehir'e götürüb, İbrahim Han kethüdasıla Konya'ya Mehmed Han'a gönderdi, olmuşuna göre ilâm kıldı (bildirdi). Mehmed Han, Demirtaş'ı zindana koyub, Sultana macerayı bildirdi. Alâeddin, İbrahim Han'ın bahadırlığına aferin ey­ledi. İbrahim Han'ın yanına Moğol askerinden on dört bin er gönderdiler, hazır baş oldular. Mehmed Han dahi yedi bin er ile hazır baş olub, Bulgar'ın sekiz bin senkendazi ile Oğuz oğlun serdar idüb, gönderdiler.

Kutlu, İbrahim Han kıssasın Bayezid Han'a bildirdi. Bayezid Han, Sinan Paşa dirler bir Vezirin serdar idüb, yirmi yedi bin er ile cenge gönderdi. Gelüb Karahisar önüne kondular. Dört bin er ile Kutlu gelüb, bunla­ra buluşub, Karahisardan geçüb, Ishakluya konub oturdu­lar.

İbrahim Han, Osmanın askeri geldüğin duyub, pederi Mehmed Bey'e ilâm idüb (haber verip), kendusı on dört bin er ile bir gice irüşüb, şebhun (gece baskını) eyledi. Âlem kavga ile doldu. Sabahadek çok adem helâk oldu. Sabah olub Si­nan Paşa gördü ki, cenk iden on altı yaşında bir Nevcivan imiş, amma Rüstemlere darbı topuz ile cevab virir. Bir gün ve iki gece İbrahim Han cenk idüb, kırk ademle Sinan Paşa'nın başına dünyayı dar eyledi. Sinan Paşa eyder: <Bu oğlan şimdi böyledir, yarın bununla bin kimesne cen­ge kadir olamaz>. Hasılı kelâm, sekiz bin Bulgar askeri irişdi, dört bin er ile Turgud oğlu irişdi, yedi bin er ile Mehmed Han irişdi, üç gün cenk oldu. Cenk içinde Kökez oğlu, Kutluya rast gelüb, tutub, habs eyledi. Yedinci gün Osman askeri sınub kaçdı. Karamanîler dönüb, Akşehir'e geldiler. Yirmi yedi bin er ile Kosun'u, Oğuz Han'ı ve Turgud'u İbrahim Han ile anda koyub, Mehmed Bey, Demirtaş'ı, Kutlu'yu dört er ile alub Lârende'ye gelüb, Divana girüb Sultan'a arzeyledi. Demirtaş'ı ve Kutlu'yu Sultan azad itdi. Kutlu'nun dört yerde yarası var idi, Lârende'de helâk oldu. Demirtaş, Diyarı Osman'a çıkub gitdi.

İbrahim Han'ın on altı yaşında eylediği bahadırlığa, cümle Karaman ve Osman Beyleri aferin kıl­dılar.

Hasılı kelâm, bir gün İbrahim Han bin yiğid ile Lâ­rende'ye gelüb, Divana girüb Sultanın dizin öpdü. Sultan görüb şad oldu. Ermenâk'i mansıb virüb gönderdi. Mehmed Bey Konya'da sakin idi. Halil Bey, Aksaray'da olurdı. Sultanın bir ammusi (amcası) oğlu var idi. Namına Hoca Paşa dirler idi. Kayseriyye'yi ana virmiş idi. Davud Bey Sivas'da sakin idi.

Kıssa evvelinden zikr olunmuşdur: Ertena Bey oğlu, Mehmed oğlu Ertena'nın iki oğlu kalmış idi. Birisine Esen, birisine Kadı dirler idi ve dahi Babuk Han'ın bir oğlu var idi, adına Teberrük dirlerdi. Mahmud dirler bir oğlu dahi var idi.

Esen ile Kadı, Karamanoğlu Alâeddin'in elinden kaçub, Ermenistan'a gitmişler idi. Bir gün yirmi bin Ermeni ile Herakliye (Ereğli) Diyarına gelüb, Babuk Han oğullarına mektub salub, yanına getürtdi, didi ki: <Ey Teberrük! Karaman oğlundan diyarlarımızı alub zabt idelim>. Teberrük eyder: <Nice idelim?>. Kadı eyder: <Karın­daşım Esen'le Ermeni askerin alub, siz bunda sakin olun, ben Kıbrıs'a geçeyim, Frenkden yardım isteyeyin>. Bu dört lâin (melun) müşavere idüb, Kadı'yı Kıbrus'a gönderdiler.

Kadı Kıbrus'a geçüb, Beyine buluşub yar­dım istedi. Şu şartla ki, (Görkez ve Silifke ve Gilindir ve Payas'a varınca -ya kadar- Frengin olacak). Frenk Bey'i otuz bin Frenk virdi. Bodos dirler bir kâfiri serdar (baş) eyledi. Elhasıl gemilere binüb, Payas önüne çıkdılar. Kadı, Esen'e ve Mahmud'a ve Teberrük'e haber gönderdi. Bunlar dahi duyub, yirmi bin Ermeni, on bin Moğol, Türkmen ve Varsak cem idüb, geçüb Antakıyye şehrinde cemiyet kıldılar (toplandılar). Bunlara otuz bin Frenkde katıldı, cemiyetleri altmış bin er oldu. Antakiyye şehrinde bir kaç gün sakin olub otur­dular.

Alâeddin Şah'a haber irişdi ki; <Gafil olma. Ertana oğulları Esen ve Kadı altmış bin Frenk, Ermeni, Moğol ve Türk cem idüb; senden atalarının tahtın taleb iderler> didiler. Sultan dahi etrafa name perakende idüb (mektup dağıtıp),  kırk bin adem cem idüb, İbrahim Han ve Ishak ve Kasım ve Orhan  ve Emir Şah ve Oğuz oğlu ve Kökez oğlu hazır olub durdular.

Esen, yirmi bin Ermeni askeri ile Kayseriyyenin üstüne düşüb, cenge başladı. Kadı, dahi yirmi bin Frenk askeri ile Niğdenin üstüne düşüb, yağmaya başladı. Teberrük, on bin Moğol, Türk askerile Sivas'a gitdi. On bin Frenk ile Mahmud bir canibe yürüdü.

Sultan düşmanın bölük bölük oldu­ğun duyub, Mehmed Han ve Mukbil ve Rüstem ve Oğuz Han'ı yirmi bin dilâver ile Kayseriyye'ye gönderdi. On sekiz bin davudî cebeli dilâver ile İbrahim Han'ı Kökez oğlun, Kosun oğlun Niğde'ye gönderdi. Kendusı on dört bin dilâver ile menzil bemenzil yürüdü.

Mehmed.Bey Kayseriyye'ye varub, Erciyes Dağı’nın dibine kondu. Sabah Frenk, hisarı çevirüb, cenge başladı. Heman Mehmed Bey ol gice Bulgar'ın yedi bin senkendaz (taş atıcı) dilâverin gönderdi. Üç yüz dahi tüfenkendaz gön-derdi. Andan sonra on dört bin er ile ‘Tekbir’ getürüb, ken-dusı dahi yürüdü. Frenk askeri dönüb, iki asker karışub, muhkem cenk kıldılar. Hisardan dört bin er ile Hoca Paşa dahi çıkub, üç gün cenkeylediler. Frenk muhkem ze­bun oldu.

Kadı yirmi bin Ermeni askeri ile Niğde et­rafın yağma idüb, andan geçüb, Develi ovasın yağma kıldılar, andan geçüb Kayseriyye'ye irişüb, anı gördüler ki, Frenk askeri Mehmed Han elinde zebun olmuş. Kadı bu­yurdu; yirmi bin Ermeni yürüyüb, iki gün muhkem cenk oldu. Mehmed Bey zebun oldu. Heman Sivas askeri ile Davud Bey irişüb, Karamanîler kuvvet buldu. Bir hafta cenk kıldılar. Heman on iki bin Moğol kavmi ile Teberrük irişdi, on dört gün cenk kıldılar. Karamanîler sınub, kaçub Aksaray'a gelüb, Hasan Dağı'na çıkub, bir iki gün sa­kin olub, yaraların bağladılar. Hiç güçleri ve gidecek yerleri kalmamışdı. Sultan'a mektub gönderüb, hali ilâm kıldılar. Alâeddin duyub melûl oldu. Aydın'a Saruhan'a, Menteşe' ye, Germiyan'a, Hamid'e, Eşref’e ve Zülkadırlı'ya mektublar gönderüb yardım istedi. Cümlesi miktarınca yardım virdiler .

Kadı, Mehmed Bey kaçub, gitdikden sonra kal'ai Kayseriyye'yi sardı, çok cenk eyledi, alamadı. Ho­ca Paşa, Davud Bey içeru girmişler idi. Muhkem cenk idüb, kal'ayı virmediler, amma etrafın tamam harab eyledir.

Bir gün Kadı, Teberrük ve Esen, kırk sekiz bin Ermeni ve Frenk ve Moğol askerin cem idüb, otururken bir kimesne gelüb Kadı'ya eyder: <Ne durursun, Karamanoğlu Mehmed Han, Hasan Dağın'da yaralı, zebun oturur>.

Kadı kıssayı duyub şad oldu. Esenle Frenk askerin Konya'ya gönderdi. Mahmud Han'ı on bin Moğol askeri ile Kayseriyye'ye koyub, kendusı Teberrük'ü, ve yirmi bin Ermeni, on bin Frenk, on bin Moğol askerin bi­le alub, Aksaray'a doğru gitdi.

İbrahim Han on sekiz bin dilâver ile Kay­seriyye'ye irişüb, haber aldı ki Kayseri etrafinda oturan Mahmud Han'dır. Ol gice şebhun (baskın) eyledi, Moğol kavmini şöyle kırdı ki, on bin erden bin adem kurtulmadı. Davud Bey, Hoca Paşa kal'adan çıkub, istikbâl idüb, riayet kıldılar. Reaya gelüb dua eyledi. İbrahim Han, Hoca Paşa'ya babası, Mehmed Bey'i sordu, Davud Bey  ider: <Ciğer  köşem! Pederin Mehmed Han muhkem sıngun idüb, kaçub Aksaray’a Hasan Dağına gitdi; amma  Kadı lâin Mehmed Han'ın zebun olduğun duyub ardınca gitdi, pek zebundur, eğer varub, bulursa aman virmez> didi. İbrahim Han duyub, ah eyle­di, heman yirmi bin er cem idüb İlgar eyledi.

Kadı lâin ve Teberrük kırk bin kâfir ile Aksaray'a gelüb, Hasan Dağ'ın çevirüb, Mehmed Han'ın ol halde üzerine yürümüşlerdi. Mehmed Han dahi Bulgar sapancıların ileri sürüb, yirmi bin er ile cenge başladı, am­ma zebun oldu. Halil Bey, Mehmed Han'ın zebun olduğun duyub, dört bin er ile Aksaray kal’asından taşra çıkub, cenge geldi. Kadı lâin, Halil'in hısar'ı koyub, taşra çıkdığın görüb, fırsat bulub, kapuyı açub, içeru girub, kal'ayi zabt eyledi.

Halil Bey kal'ayi aldıkların duyub, game düşdü. Cenk iderken gelüb, Mehmed Han'a irişdi, kal'a ahva­lini haber virdi. Mehmed: <Hikmet Hüdanındır, emir kendünündür> deyüb cenge başladı.

İbrahim Han irişüb, Kadın'ın ardından koyulub Frenk askerin kırmağa başladı. Mehmed Han ve Halil Bey, İbrahim Han'ın geldiğün görüb, dağdan inüb, an­lar dahi ‘Tekbir’ getirüb yürüdüler. Bunlar bunda cenkde...

Konya halkı Alâeddin Şah'a, Kasım Bey ile mektub yazub gönderdiler. Kasım Bey, Sultan'a bir sahra­da irişüb, mektubu sundu. Sultan açub okudu. Dimişler ki: <Lütfü ihsan idüb bizi Frenk elinden halâs idesin; eğer gelüb irişmezsen Konya'yı Frenk zabt ider>. Heman Kara­manoğlu, otuz bin er ile Konya canibine teveccüh idüb, iki gün İlgar idüb, bir sehar Konya şehrine irişdi. Anı gör­dü ki, Frenk kavmi kal'aya nerdübanlar (merdivanlar) kurmuş, Konya halkının, feryadı asumana çıkmış. Sultan tabl-ü nakkare döğüb, otuz bin dilâver er tiğ çeküb yürüdüler, kâfiri bö­lük bölük eylediler. Üç gün cenk kıldılar; dördüncü gün kâfir sınub, Aksaray tarafına kaçdı. Sultan şehre girmeyüb, kâfirin ardınca ta Aksaray'a irişdi. Mehmed Han ve İbrahim Han meğer Kadı ile cenk iderlerdi. Anı gördüler, heman toz peyda oldu, yirmi bin sıngun kâfir ile Esen irişdi. Gördüler ki asker azîm cenk iderler, bunlar dahî yürüdüler, İbrahim Han kâfir geldiğin görüb game düşdü.

Ol halde iken otuz bin Karaman askeri ile Sultan irişdi, oğulların görüb şad oldu. Sultan emreyledi, Yollan bağladılar, yirmi bir gün cenk eylediler. Kılınç sadası âlemi tuddu, sahra güm güm gümledi. Kâfir askerin dağıtdılar. Kadı, Teberrük ve Esen kâfir askeri sınduğın görüb, kaçub kal'aya girdiler, kapuları bağladılar, burç­lara çıkdılar. Yukarıdan aşağıdan yedi gün cenk oldu.

Sultan emreyledi, Hendeği toprak ile taş ile doldurub, nerdübanlar kurub, üç yerden birine Mehmed Han çıkdı, birine İbrahim Han ve birine Orhan çıkub ol gün akşamadek cenk oldu. Hikmet Hudanın; ol gice öyle siyah gice oldu ki, göz gözü görmezdi. Heman Kadı fırsat bulub, kaçub Karahisar'a geldi, kapusın bağlayub oturdu

Sultan, sabah olub Kadı'nın ve Esen'in Mahmud'un ve Teberrük'ün kaçduğun duyub, Orhan ve Halil'i Aksaray'da koyub kendusı, Mehmed Han ve İbra­him Han, dört bin dilâver ile ardına düşüb Karahisar'a geldiler. Hısar'ı çevirüb sekiz gün cenk eyledi­ler. Kadı fırsad bulub, andan dahi Herakliye'ye kaçub, kal’asına düşdü. Yedi gün sakin oldu. Sultan Herakliyye kal'asın ihata idüb (çevirip), dört gün cenk eylediler. Kadı zebun olub, bir gice fırsat bulub, kaçub Sivas'a geldi. Mukbil bir sahraya konub bir cum'a günü alay bağlayub, iki asker cenge başladı; dört gün karışma cenk oldu. Sapan ile okla. zemberek ile sağın İbrahim Bey bağladı, solun Mehmed Han bağladı, sekiz bin adem toprağa düşdü.

İki tarafdan dahi tüfenk atarlardı. Hikmeti Rabbanî Sul-tanın buduna tüfenk dokundu. Hasılı kelâm İbrahim Han yo-rulub, Kosun oğlu ile cenkden taşra (dışarı) çıkub, bir miktar sakin oldular. Meğer lâin, İbrahim Han'ın ardına düşüb fırsad gözlerdi, heman İbrahim Han’ı tenha yerde görüb eline kılınç alub, irişdi ki; gafil ardından çalub, helâk ide. Kökez oğlu ırakdan İbrahim Han'ı gözedüb gelürken ol hali görüb atın sürdü, elinde cıda (mızrak) var idi, Kökez evvelce irüşüb şöyle urdu Kadı'ya cıda'yı ki, bir yüzden bir yüzüne çıkub, canını cehenneme ısmarladı. Başun kesüb, cıdaya diküb Sultan’a götürdüler. Ol gün Ermeni ve Fırank ve Moğol kavmin şöyle kırdılar ki, kimi kaçdı, kiminin rızkını yağma eylediler.

Sultan hi­sar önüne kondu. Sivas'ı Davud Beye virüb, kendusı asker çeküb; Lârendeye gelüb, bir yıl dört ay sakin olub, yaraları muhkem artıb, ahirülem ahirete intikal itdi. Allahü Tealâ ruhun şaz eyleye, mekânı âlisin Firdevsi âlâ eyleye. Yıl : 1398

Ebul-feth Sultan Alâeddin Ali’nin, Baş Şehri Konya’dır. Lârendede de bulunmuştur. Osmanlı Sultanı I. Murad’ın kızı Melek Hatun (Nefise Sultan) ile evlidir. 1398 de Yıldırım Bayezid ile yaptığı Akçay savaşında yenilip öldürülmüştür. Bir kızı (Hüsnüşah Hatun), sekiz oğlu olmuştur. Oğulları:

Sultan II. Mehmed Han (1398-1423 Şubat 16), II. Alâeddin Ali (Bengi Ali)(1399-1402;1418-1419),Hüsameddin Mahmud, Mir Musa, Pir Ahmed, Oğuz Han, Karaman Bey (iki yaşında vefat etti), Keyhusrev (1405’te ölmüş, Mezarı Akşehir Maruf köyündedir.)

Sultan I. Alâeddin Ali döneminde (1361-1398) içte ve dışta gelişen bazı olayların kronolojik dizilişi:

1361 Osmanlı Sultanı I. Murad Edirneyi Baş şehir yaptı.

1362 Orhan Gazi öldü, yerine I. Murad geçti.

1362 Ankara’da Ahiler Osmanlı muhafızlarını kovdu.

1363 Osmanlı Sultanı I.Murad, Ahilerden Ankara’yı aldı.

1363 Osmanlı Sultanı I.Murad, Sazlıdere’de Bizans ve Bulgarları yendi.

1363 I.Murad’ın emriyle Lala Şahin Paşa Filibe’yi, Evra-nos Bey Gümülcineyi aldı. Anadolu’dan göç ettirilen Türkler yeni alınan yerlere yerleştirildi. (II. Zorunlu Göç)

Sultan I.Murad, Çandarlı Kara Halil’e (Hayreddin) <Yeni-çeri Ocağı>’nı kurdurdu.(Yaya ve Müsellemlerden ayrı)

1364 Bulgar Kralı Susmanus (Şişman İvan), Sırp Kralı V.Uroş, Papa V. Urbanus, Macar Kralı Lajos Hıristiyan birliği kurdular. Eflak Voyvodası ve Bosna Kralı da bunlara katıldı. Makedonya’da toplanıp Edirne’ye yürüdüler. Sultan I. Murad Anadolu’da idi. Edirne muhafızı Lala Şahin Paşa, Murad’ın emriyle eski Karesi Beyi Hacı İlbey’i, on bin kişilik kuvvetle düşman üstüne gönderdi. Edirne’nin 25 Km. batısında Sırpsinuru (Sırpsındığı)’ında düşmana baskın yaptı. Hepsini bozguna uğrattı. Macar Lajos kaçtı.

1365 Sultan I. Murad Karabigayı aldı. Bursa’ya döndü.

1367 Sultan I. Murad Rumelide Dimetoka’yı aldı.

1367 Sultan Murad Edirne’yi Osmanlı Başkenti yaptı.

1367 Kara Timurtaş, Kızılağaçla Yanboluyu; Lala Şahin paşa Samakov’u ele geçirdi. Sultan Murad Aydos, Karinabat, Süzebol kalelesini Bulgardan; Hayraboluyu Bizanstan aldı.

1368 Pınarhisar, Vize, Kırklareli Osmanlılarca zapt edildi.

1369 Bulgar kralı Susmanus, kız kardeşi Mara’yı Sultan Murad ile evlendirdi. Sultan Murad’ın desteği ile kardeşi Straşimir’in üzerine yürüyüp ele geçirdi.

1370 Sultan I. Alâeddin Ali, Sultan Seyfettin Süleyman Şahın Aktekkedeki kabrini yaptırdı.

1371 Eylûl 26, Makedonya Prensleri ve Sırp Prensliği Meriç-Çirmen’de yenildi. Batı Trakya ile Makedonyanın bir kısmı alındı. Gümülcine, Kavala, Dırama, Serez, Karaferiye,  Sofya ve Niş şehirleri Türklerin eline geçti.

1371-1372 ANADOLUDAN Türkler getirilerek, Balkan-lar’da yeni alınan yerlere yerleştirildi. (III.Zorunlu Göç)

1374 Sırp Despotu Lazar, yılda elli okka gümüşten ayrı olarak asker vermeyi kabul edip Türklerle anlaştı.

1375 Bizanslılar Vize’ye saldırdılar. Sultan Murad Ça-talca’ya yürüdü. İnceğiz ve Çatalburgaz kaleleri alındı. Bura-lara Anadolu’dan Türkler yerleştirildi. (IV.Zorunlu Göç)

1375 Voynuk teşkilatı, Kapıkulu Süvarisi kuruldu.

1375 Sultan I.Murad kızı Melek Hatun’u Karamanoğlu Alâeddin Ali Bey ile evlendirdi.

1375 Sultan Murad, Germiyan oğlu Süleyman Şah’ın kızı Devlet Hatun’u(öl:1413)oğlu Şehzade Bayezid ile evlendirdi.

1382 Sultan Murad’ın kumandanı Balaban, Sofya’yı aldı.

1385 Timurtaş Paşa oğlu Yahşi Bey, Niş’i aldı.

1385 Çandarlı Hayreddin Paşa, Mamastır ve Ohri’yi aldı.

1385 Y. Bayezid, kardeşi Savcı’nın isyanını bastırıp onu katletti.

1386 Yıldırım Bayezid, Sultan Murad’ın Karaman seferi-ne katıldı. Bu seferdeki hızı ile <YILDIRIM> adını aldı.

1386 Çandarlı Hayreddin Paşa, Dıraç Lâtin Prensini, Arnavutlar karşısında destekledi. Savaşta Arnavutluk Prensi öldü. Türkler Arnavutlukta Kureje (Akçahisar) ve İşkodra kalelerini zapt etti. (Sonra bu kaleler Venekle bozuşmamak için  iade edildi.)

1386 Sultan Murad’ın küçük oğlu, 14 yaşındaki Savcı isyan etti. Bizans İmparatorunun oğlu Andronikosla birleşti. Sultan Murad oğlunun gözüne mil çektirdi. Andronikos da İstanbulda kendi oğlunu cezalandırdı.

1387 Karamanoğlu Alâeddin Ali Bey, Osmanlının Hamid oğlundan satın aldığı yerlere saldırdı.

1387 Sultan Murad ile Köstendil Beyi Konstantin, İmpara-tor İoannes, Candar oğlu Süleyman Paşa ve Sırp despotu kuvvetleri Karamanoğulları üzerine Konya’ya yürüdükler.

1387 Konya önünde Karamanoğlu kuvvetleri; Osmanlı, Bizans, Sırp birleşik ordusu karşısında bozguna uğradı. Karaman Bey’i Konya’ya sığındı Konya hisarı kuşatıldı.

1387 Konya’ya giren Sırplar yağma yapınca, Sultan Mu-rad bazı Sırpları idam etti. (Bu idamlar daha sonra Kosova şavaşının çıkması sebepleri arasında yer alacaktır.) Kara-manoğlu Alâeddin Bey’in Eşi Melek Hatun’un babası nez-dinde af dilemesi sonucu Alâeddin Bey affedildi. Sultan Mu-rad’ın elini öpen Alâeddin Bey, aldığı Beyşehri de iade etti.

1387 Ploşnik Osmanlıların eline geçti.

1388 Sultan Murad, Candarlı zade Ali Paşayı Bulga-ristana gönderdi. Kosova tekfuru, Ali Paşanın kendisine yaptığı Osmanlı himayesine girme teklifini reddetti. Bunun üzerine Yaralı Doğan Bey Kosovayı yağmaladı.

1389 Kosova, kuzey Sırbistan Kralı Duşanoğlu V. Uroş hakimiyetine, sonra da Türklere  vergi vermeye ve daha sonra Sırp Prensliğine geçti.

1389 Rumelinde Sırp Kralı ve bütün Hıristıyanların birliği ile oluşan düşman cephesine karşılık, Sultan Murad, Yıldırım Bayezid, Germiyan, Menteşe, Saruhan ve Hamid oğulları bir araya gelerek Osmanlı cephesini oluşturdular. Savaşın kazanılmasında bu birlik içerisinde Yıldırım Bayezid’in rolü büyüktür.

1389 BİRİNCİ KOSOVA SAVAŞI kazanıldı. Ve Sultan I. Murad öldü. (İkinci Kosova Savaşı: 1448)

1389 Kosova savaşı kazanılınca düşmanla birlikte here-ket etmiş olan kardeşi Yakub, Yıldırım Bayezid tarafından çadırda boğdurtuldu. Aynı savaşta Sırp Lazar da öldü.

1389 Ağustos 24: Yıldırım Bayezid Osmanlı tahtına geçti.

Üsküp ve dolaylarına Menemen ovasından Türk boyları ve Anadolu’dan Tatarlar getirilip yerleştirildi. (V.Zorunlu Göç)

1389 Karamanoğlu Alâeddin Ali Bey Beyşehiri zapt etmiş, Eskişehir üzerine kadar yürümüş; Candar, Germiyan, Saruhan, Menteşe, Aydın, Hamid oğlu Beylerini de yanına almış; diğer taraftan kadı Burhaneddin Kırşehir’i ele geçirmişti. Yıldırım Bayezid Sırplarla anlaştı. Lazar’ın kızı Olivera (Despina) ile evlendi. (Çelebi I.Mehmed’in annesi), karşı çıkan Vuk Buronkoviç üzerine Paşa Yiğid’i gönderdi.

1390 Sultan Yıldırım Bayezid, Alaşehir’i (Filadelfiya) aldı.

1390 Sultan Yıldırım Bayezid, Aydın, Menteşe, Hamid ve Germiyanı, Osmanlı topraklarına kattı. Afyonkarahisar’da Karaman seferine hazırlandı. Mayıs 1390 da Beyşehiri ele geçirdi, Konya’yı kuşattı ise de Candaroğlu Süleyman ve Kadı Burhaneddin Karamanoğluna yardım edince, Sultan Alâeddin Ali ile barış imzaladı.

1390-1391 Karamanoğulları ile Osmanlı barışnamesinde Çumra Çayı batısı Osmanlının, doğusu Karamanlının oldu.

1391 Bayezid Candaroğlu Süleyman’a saldırdı alamadı.

1391 Mehmet Çelebi, Amasya Sancak Beyi oldu.

1392 Yeniden hazırlanıp saldıran Sultan Bayezid, Sinop hariç Candaroğlu’nun bütün topraklarını işgal etti.

1392 Kadı Burhaneddin’in tüm karşı koymasına rağmen Sultan Bayezid, Osmancığı zaptetti.

1392 Evranos Bey, Tesalya’da Kitror ve Vodenayı aldı.

1392 Firuz Bey, Eflaka akın yaptı.

1392 Şahin Bey, Arnavutlukla yakın ilşki kurdu.

1392 Eflak Beyi Mircea, Macar Kralı Szigmond ile birleşip Silistireyi geri almaya uğraştı. Yıldırım Bayezid Rumeliye geçince, tümü birden geri dönüş yaptılar.

1393 Nisan: Yıldırım Bayezid Anadoluya dönünce, Vene-dikliler ile Macarlar birleşip, Türkler üzerine saldırıya geçti.

1393 Temmuz: Bulgar Çarı Şişman’a karşı, Şehzade Süleyman Tırnova’yı aldı.

1393 Sultan Bayezid: Amasya’yı, Taceddin oğulları elinde bulunan Çarşamba havalisini, Taşanoğulları elindeki Merzifonu ve Bafra Beyliğini Osmanlı topraklarına kattı. Bu fetihlerden sonra Bizans, Bayezid’in yardımcısı durumuna girdi. İmparatorlar, Osmanlının genişlemesini onaylar tavır takınmak  zorunda kaldılar.

1393 Bayezid oğlu Çelebi Mehmed, Amasya’ya Vali oldu.

1394 Bayezid Rumelindeki Prensleri kendine tâbi etti.

1394 Bayezid Selanik’i ele geçirdi. Tesalyayı zapt etti.

1394 Evranos Bey, Mora ve Güney Arnavutluk’u aldı.

1394 Şahin Bey, Venedikler elindeki Arnavutluga saldırdı. Sultan Bayezid İstanbulu kuşatmaya teşebbüs etti. Bu kuşatma 1401’e kadar yedi yıl devam etti.

1394 Avrupada, Osmanlı aleyhine Haçlı seferi başladı.

1395 Sultan Bayezid Macaristana sefer yaptı. Dönerken Mayıs 1395 de, Salankamen, Titel, Beçgerek, Timişora kalelerine saldırdı. Mircea’yı, Eflâkte Argeş nehri kenarında yendi. Beyliğin başına Vilad’ı geçirdi.

1395 Bayezid Niğboluyu aldı, Bulgar Şişman’ı öldürdü.

1396 Niğboluyu Sigismund emrinde Haçlılar kuşattı.

1396 Eylûl 25: Yıldırım, Haçlı ordusunu Ani’de yendi.

1397 Bağımsız Bulgar Prensi Stratsimir’i yenen Yıldırım Bayezid, Vidin’i aldı. Bizans İmparatoru Manuel, İstanbul’da Türk mahallesi kurmayı, Cami yaptırmayı, bir Kadı tayinini kabul etti.

1397 Evranos Bey Mora, Argos ve Atinayı zapt etti.

1397-1398 Aksaray, Osmanlı Hakimiyetine geçti.

1398 Bayezid, Karamanoğlu Alâeddin Ali’yi Akçayda yenip, katletti. Karaman topraklarını Osmanlıya kattı.

1398 Sultan Bayezid: Canik bölgesini, Kadı Burhaneddini, Mısır Memluklularına ait Elbistan, Malatya, Besni, Divriği’yi Osmanlı topraklarına karıştırdı.