Sultan Fahreddin Ahmed (1340-1349)

 

“Rivayet ederler ki, Sultan Fahreddin Ahmed’in çekdiği yayı Rum ve Yunan’da ki­mse çekemezdi. Kadd-ü kametde (boy bos ve endamda) gayet bülend (yüksekte) idi. Değme at çekmezdi. Adaleti ziyade idi. Moğol Beylerinden çok kimseyi helâk eyledi.

Devletşah, Atabey, Babuk Han duyub, asker cemidüb ge-lirken,Süleyman dört bin yiğit ile karşu varub cenk eyledi.

Fahreddin, Moğol Beylerinin, Süleyman Bey ile Aksaray üstünde cidalin (savaşını) duyub, on sekiz bin er cemidüb, İlgar idüb (dört nala giden atlara ansızın saldırıp) Moğola irişti, şöyle kılıç urdu ki, Mo­ğol sinub (bozulup), Kayseri'ye, Ertena Bey’e geldiler. Karamanoğ­lundan şikâyet eylediler ve <Nahak yere bizim nice Bey­lerimizi helâk eyledi> didiler. Ertena mektub gönderdi,. Peyk (haber götürücü), Lârendeye gelüb, mektubu Fahreddin'e sundu. Sü­leyman Bey açub okudu. Dimiş ki, <Ey Karamanoğlu! Mehmedbey ve Mahmud Bey zamanına kıyas eylemeyesin, anların eyledikleri cefa dahi yüreğimizde durur>.

Süleyman Bey mektubu yırtub haber gönderdi ki:

<Eğer er isen Rum askerin cemidüb gelesin; Hutbayı, namına okudasın, Sikkeyi kendi adına bastırasın> didi. Peyk, mektubu alub Kayseri'ye; geldi, mektubu virdi. Ertena Bey mektubın mefhumunı (kavramını) bilüb, Moğol kavmin cemidüb Aksaraya geldi.

Karamanoğlu Fahreddin Ahmed Bey ve amca oğlu Seyfeddin Süleyman Bey, Alâeddini tahta koyub, Süleyman Bey bin Bulgar asker ile Aksaray’a irişüb, Ertena yiğirmi bin Rum asker ile mukabil olub bir fasıl cenkeylediler. Süleyman Bey zebun oldu, yiğirmi bin askerle Fahreddin irişüb hay huy asumana çıkdı, Cenk, gitdikçe te­rakki buldu (ilerledi), Otuz gün cenk oldı. İki taraftan yedi bin adem toprağa düşdü. Üç gün dahi cenk eylediler.

Allah-ü Tealâ, Karaman askerine fırsat virüb, Ertena sınub (bozulup) kaçdı, bun­lar dahi ta Kayseriye varınca koğdılar, malin rızkın yağ­ma eylediler, andan sonra dönüb; Lârendeye geldiler.

Fahreddin tahta geçüb, Süleyman Beyi Vezir idüb, Alâeddine Konya’yı virdiler, varub anda sakin oldı.

Mahmud Bey’in (1300-1310) iki oğlu var idi, Isa Bey ve Musa Paşa. Bedreddîn oğlu Karaman ve Hızır Beyler ihtiyar olmışlardı. Vezirlik makamında idiler. Cümle halk bunların sözlerine kayıl (inanır) idi. Süleyman Bey’i, cümle umura müvekkel  (vekil) eylediler.

Bedrettin İbrahim’in Sultanlık günlerinde (1318-1333) bir kethüdası (Kahyâ’sı) var idi, Kara Cafer dirlerdi. Moğol Beylerinden idi. Alâeddin, şikârda (avda) buna rast gelüb, tutub, bağlayub, Şaha gönderdi. Zira Karaman kavmini rast geldiği yerde tutub, helâk iderdi (mahvederdi). Elhasıl Kara Caferi dutub, Lârendeye Şaha arzeylediler. Şah, Kadıya gönderdi. Şer'i  ile (şeriat gereği), üzerine yedi yüz kan isbat eyle­diler (Yedi yüz kişiyi katlettiği anlaşıldı). Kati pir (çok yaşlı) idi. Doksan yaşına girmiş idi. Kara Cafer <Ey Şah! deden Karaman önünde çok yoldaşlık eyledim, gel beni azad (hür) eyle didi. Kara Cafer ile birlikte beş yüz Moğol bile dutmuşlardı; Şah merhamet eylemeyüb cümlesin katleylediler.

Moğol asıllı Ertena Bey kıssayı duyub, Moğol Beylerin cem eyledi, Devletşah ve Babuk Han didiler ki: <Karaman-oğlu Fahreddin'in muradı cümle Moğol taifesin kırmak­tır, baş göz tedarikin görek> didiler. Babuk Han, eyder (söyler):

<Er­lik ile olmaz, bu işe hile gerek>. Ertena eyder (söyler): <Siz bilür-siz>,heman casuslar saldılar.

Sultan Fahreddin, Bulgar Dağınn dibinde Devle (Divle) nam Karyede yaylak idinüb, bir Saray yapdırub onda olurdı.

Babuk Han, Ertena’ya eyder (söyler): <Benim hilem vardır, askerini cem eyle>.

Bir yıl sakin olub, bir gün asker cemidüb menzil   bemenzil   Yabağdağının   dibine konub, Tatara pusu kurdurub hazır baş oldu.

Sultan Fahreddin, beyleri ile safada idi, karın­daşı Şemseddin, Bulgar askerine Serdar (Başkomutan) idi. Elhasıl oturub safa iderken, bir Koca gelüb mektub sundu. Alub okudu. Dimiş ki:

<Biraderim! Kazgancık haramilerinden iki yüz atlı gelüb, Vilâyeti harab eyler imişler, benim dahi yanımda yetmiş kişi bulundu, varub cenk eyledim, beni zebun kıldılar. Mektubum varub sana vüsul buldıkda (ulaşınca), ya­nında ademin on kişi bulunursa dahi gelüb yetişesin>.

Fahred­din işidüb ah eyleyüb, cebesin geyüb (silahlarını takınıp) atına süvar oldı (bindi). Mevcud yetmiş adem bulundı. Süleyman Bey  bunda hazır baş idi (hazıt vaziyette idi). Hızır paşa ider: <Sabreyle, asker cemidelim, düşman çoktur, belki hile ola>.

Fahreddin Beyle Süley­man Bey, yetmiş er ile badpaylâra (çabuk atlara) süvar olub yürüdüler. Kınık deresine geldiler. Babuk çağırdı:

<Ey Karamanoğ­lu! kande (nereye) gidersin> didi. Fahreddin gördi ki, çağıran Devletşah ve Babuk’dır. Heman sünüsün (süngüsünü) çevirüb mukabil oldı, Süleyman Bey didi ki: <Ey hain veliyyi nimetin değil miyim?>nüsü ile yiğirmi Moğol helâk eyledi (öldürdü). Devletşah mukabil olub, atdan yıkılub kaçtı.

Andan sonra pusu açılub, on bin Mo­ğol Karamanoğlu Beylerini ortaya aldılar. Ardınca kırk yiğit ile Süleyman Bey irişti. Şöyle cenk eylediler ki, görenler hayran kaldılar. Altı yüzünü tepelediler. Süleyman Bey, kırk kafadarı ile yürüyüb Moğol askerini dağıttı. Yedi yüz Moğol’un başın kesdiler.

Ahir (sonunda) gördiler ki olmaz. Babuk sekiz bin Moğol askeri ile üstüne düşüb ve yanındakileri bir bir düşürüp, Süleyman’ı yıkub bağladılar. On bin Mo­ğol Fahreddin üstüne geldi. Fahreddin nara urub yüz seksen Moğol helâk eyledi. Ahir (sonunda) atın sinirleyüp yıkdılar. Başın kesüb Şehid kıldılar (Yıl 1349/1350).

Sonunda, Fahreddin’in kesik başını Ertena önüne götür-düler. Süleyman Şah, Ertena’ görüb eyder:<Ey lâin! Bir zaman anın kulu değil mi idin? Ve kızın virmedin mi? Şimdi düşmen mi oldın?>

Ertena, Süleyman’ın ben­din giderüb (bağlarını çözüp), Hil’ât ve  T virdi, alub Kayseriye götürdi, didi ki:

<Ey Süleyman Şah! Vallahi muradım Şahı helâk eyle-mek değildi, bu mel'unluk Moğol taifesi’nindir.>

Şu beyti dahi söyledi :

<Zühhade günci mescid   mesken   bana harabat

Takdir böyle yazmış neyim benim arada.

Allanın   emri   böyle   imiş,   taht senindir> didi.

Ahidname yazdılar, kat’ı niza ve faslı husumet idüb, Fahreddin’in başın virüb, Lârendeye gönderdiler.

Lârende’ye haber vardı ki, Moğol hile idüb, Süleymanın ve Fahreddin Şahın başın kesdiler.

Karaman Beyleri karuşub, Şemseddini Bulgardan indürüb Şah ey­lediler" (11 Ocak 1350).

***

Sultan Fahreddin Ahmed’in Başşehri Lârende’dir. Çocukları ve eşi konusunda bilgimiz yoktur, Kayseri’de defnedilmiştir.

Fahreddin Ahmed’in saltanatı (1340-1350) döneminde içte ve dışta gelişen bazı olayların kronolojik dizilişi.

1341 Farhreddin Ahmed’in Aksaray’da, Moğol’u yenmesi.

1341 Bizans İmparatoru III. Andronikos öldü.

1343 S.Fahreddin, Ertana ve Moğol’u Aksaray’da yendi.

1344 Karesi oğulları Beyliğinden Hacı İlbey, Evrenos Bey, Ece Halil ve Gazi Fazıl, Osmanlı emrine geçtiler.

1344 Emir Musa’nın ölümü.

1349 Fahreddin Ahmed’e Ertana ve Moğol kuvvetlerinin pusu kurması sonucu, öldürülüşü.

1349 Orhan Gazi, Sırplara karşı Bizansı destekledi. Orhan Gazinin oğlu Süleyman Paşa, Selanik’i, Sırp Stephan Duşan’ın kuşatmasından kurtardı.

***

 

 

 

 

 

 

 

Sultan Şemseddin (1350-1352)

 

“On bin Bulgar, Gülnar askeri hazır eylediler ve dahi Turgut ve Kaya, Kosun cümle yirmi beş bin er cemeylediler, Kayseriye üstüne gittiler.

Haber geldi ki, Süleyman Şah geliyor. İstikbâl eylediler ve ye'sü matem idüb (yas tutup) Fahreddini defneylediler.

Şemseddin bir yıl iki ay şahlık eyledi. Bir küçük karın-daşı var idi, Karaman dirlerdi. Şahlık tamahıyla (hırsıyla) fırsat bulup, biçareye zehir virüb helâk eyledi. (Hain Karaman, taht uğruna kardeşi Sultan Şemseddin’i öldürdü)

Karaman Beyleri, yedi gün yas tutup defneylediler.

Müfti, şeyh, kadı, vaiz cümle ulema Musa Bey’i, Şemseddin’in yerine <Şah> eylediler”.

Sultan Şemseddin, biraderi Hain Karaman tarafından zehirlenmiştir. Eşi ve çocukları konusunda bilgimiz yoktur.

Sultan Şemseddin döneminde (1350-1352) içte ve dışta gelişen bazı olayların kronolojik dizilişi:

1352 İlk Abbasi Halifesi Ebul Abbas Saffah’ın yerine kar-deşi Mansur Halife oldu. Başkent, Bağdat’a nakledildi. İlhanlı Emiri Ertana Bey öldü, beylik Alâeddin Mehmed’e geçti. Sultan Şemseddin, kardeşi Karaman Bey tarafından zehirlendi.

***

 

 

 

 

 

 

Hacı Sufî Burhaneddin Musa: (2. Defa 1352-1356)

 

“Hain Karaman’ı hapseylediler, beş kimesneyi bi­le hapseylediler, Zehir virenler: Karaman ve Sadeddin ve Hacı Beyler oğlu Halil ve Kasım ve Yunus idi.

Hapis idüb yine azad eylediler. Bunlar, Süleyman Bey’e bize andan oldu diye buğuz eylediler.”

Aynı kişiler 1361 yılında Sultan Seyfeddin Süleyman Şah’a da suikast hazırlayıp öldüreceklerdir. Biz yine olayların devam eden bölümünü Şikârî’den alalım:

“Musa Beyin marazı varidi, Beyliği yönetmeye kadir değildi.

Bir gün divan idüb cümle ulemayı, vüzerayı cemidüb, Arîz Hakim’i dahi getirdüb didi ki: <Ey Pir! Bu benim san'a-tim değil. Süleyman’ın ve Karaman’ın (Hain Karaman) ve Alâeddin’in tâliin tut, gör ki müstahak (uygun) kimdir?.>

Arîz Hakim, Şah Alâeddin'in talihin tutub, didi ki: <Bu Şehzade Rum, Yunan ve Şam’a hüküm ide, ekser gazası kâfirle ola.>

O zamanda, kâfir Görkes'te ( Kızkalesi ) kati çok idi, Müslümanları incidirler idi. Payas’tan, İskenderun’dan, Antalya'ya varıncaya kadar  kâfir elinde idi. Alâeddin İbni Karaman'a, bunun için Ebülfetih didiler. Bu kıyıları o fetih eyledi. Hasılı kelâm, Emir Musa Lârendede yerine Süleyman’ı ve Karaman’ı koyub, kendusi Karaman Beyler’in alub, vilâyeti devir idüb, Mut şehrine geldi. Sahil olmağla an­da mekan bağlayub, dört yıl sakin oldu.

Süleyman ile Karaman ittifak idüb cüm­le diyarı zabteylediler. Emir Musa ahvali duyub, beyler ile müşavere idüb Konya’ya, Şah Alâedein'e mektub gön­derdi.

Şehzade Alâeddin kati bahadır, şeci, dilâver, civan olmuş idi. Gürz salmakda, yay çekmekde, ok atmakda, silâhşorlukda ve ilimde misli yokdu. Kayseriye Bey’i Ertena Bey'in iki oğlu var idi. Birinin adı Cafer, bi­rinin adı Mehmed idi. Diğer Mehmed’i Konya’ya göndermiş idi, Alâeddin ile bile bulunmuşlar idi. okumakda, yazmakda sebakdaş (dersdaş) idiler. Öyle muhabbet eylemişlerdi ki, bir saat ayrılmak kabil değildi. Mehmed gayet mahbub idi.

İki yakın arkadaş bir gün beraber otururlarken, kökez girüb, Emir Musa’nın mek­tubun verdi, Alub Mehmetbey okudu. Dimiş ki: <Gözüm nuru Alâeddin! Eğer taht muradın ise tiz gelüb irişesin, eğer ihmal edersen Karaman mülkünü zabteder. Haindir, hıyanet idüb sonra cümlenizi kırar. Atamızın vasiyeti oldur ki, cümlesinden senin taliin kuvvetlidir, tiz gelesin Atan vasiyetin yerine getiresin>. Mehmed Bey eyder (söyler): <Heman gitmek gerek. Sen padişah olduktan sonra bana dahi faydan çok olur. Sonra seninki benim değil mi?>. Ahdü eman eylediler. Can tenden ayrulur gibi ayrıldılar, ağlaşarak veda itdiler. Alâeddin beş yüz dilâver ile ılgar idüb Muta geldi, Emir Musa'nın dizin öpdü Cümle Karaman Beyleri gelüb Alâeddin'i görüb şad oldular. Emir Musa’nın bir güzel kızı vardı. Onu Alaeddin’e virdi. Mut’ta yetmiş gün sakin oldular.

Karaman'ın ve Mehmed Bey’in ve Halil Bey’in yirmi dört bin davudî zırh ve cebe (zincirden örme zırh) ve alem (bayrak) ve nakkare (kös, davul) ve hazinesi var idi. Bunlar Ermenâk kal'asında idi. Musa Bey getürtdi, Alâeddin'e teslim eyledi.Cümle Bulgar ve Gülnar askeri gelüb biat  eylediler.

Gördüler ki, Karamanoğlu’nun akranı  bir dilâver idi.

Musa Bey: <Oğlum! gel uğrunca (gizlice) Lârende'ye var,

karındaşın Süleymanı alub gelegör, gerçi Devlet ve taht senindir. Lâkin ikinize tes­lim idelim> didi.

Alâeddin muhalefet  eylemeyüb, beş adam ile bir gece Lârende'ye gelüb, Süleyman sarayına kondu. Süleyman Şah’a haber oldu, taşra (karşı) çıkub Alâedin'i, bağ­rına basub gözlerin öptü. Alâeddin, Emir Musa'nın mektubun sundı. Süleyman açüb okuyııb mefhumun (kavram, anlam) bildi, amma fikre vardı. Alâeddin eyder: <Ey birader! Karaman bizden yeğ (daha iyi) değildir. Ol tahta ortak ise, biz hizmetkâr mıyız? Atan (atayın) tahtına ortak eylemek kati hamakatdir (ahmaklıktır)> dedi.

Ka­ya Bey, Göcer Bey, Kökez Bey ve Firuz Bey cümle ma­kul gördüler. Süleyman Bey fikreyledi, gördü ki eylediği iş, iş değildir. Cümle Vüzera (Vezirler) ile suvar olub, ol gece Mut şehrine geldiler. Cümle, Gülnar Beyleri istikbal idüb kondurdular (oturtup ağırladılar). Üç gün sakin oldu, dördüncü gün divan eyledi. Karaman Beyleri gelib cem oldular, Emir Musa, <Hatem>i Süleyman'a virdi, <Vasi-yeti Halil budur ki adalet eyle, reayayı hoş dut> didi. Cümle Beyler gelib Bi’at kıldı­lar, ayin-i divan’ı tamam düzdüler.

Diğer yandan, Sultan Bedreddin I. İbrahim’in (1318-1333) oğlu Karaman, Süleyman Şahın karındaşı ile bir olup, tahta geçdiğin duyup heman Hacı Kutluşah ve Ka­sım ve Saadettin ve Şeyh Yunus ve Halil ibni Hacı Beyler ve Taceddin'i cem idib, kimini vezir, kimini kethüda idüb ve on yedi bin er toplayub, çevre vilâyetleri zabta başladı. Emir Musa eyder:

<Karaman yavuz düş­mandır. Elinden tahtı nice (nasıl) alursunuz?>.

Arız Pir: <Alâeddin'i tahta gönderin, sahibi zuhurdur (ken-disini gösterir), fetih anın elin­dedir> didi. Süleyman, Alâeddinin yüzüne bakdı ve <Ciğer köşem gayret demidir> didi. Alâeddin on dört bin Bulgar-Gülnar askeri ile safi demüre gark olub, menzil be-menzil Ermenâk’a geldiler. Gece idi. Pasbanlar (nöbetciler) yokarıdan gördüler ki, bir azîm askerdir. Dizdar ağaya duyurdular. Burca gelüb dedi ki <Kimsiz? Gece vakti ne taifesiz (milletsiniz), kapuyu niçun açalum?> Alâeddin çağırdı  ki, <Aç kapuyu, ben Alâeddin bin Halil, bin Mahmud bin Ka­raman’ım> didi. Dizdar sabahadek açmadı. Sonra Dizdar eyder <Bildim, Sultan-ı cihansın, bana makbul mansıb (yüksek memuriyet) ver ki, uğrunda can, baş feda ideyim>. Alâeddin kabul eyledi. Kapuyu açdı içeri girdi. Halil Bey’in Kazgancık cenginde kalan nusrat alemin (zafer bayrağını) getirdi, Sultan-ı Karaman’a virdi. Yedi bin davudî zırh var idi. Çok mal ve hazine var idi, bunları virdi. Alâeddin de Dizdar'a Silifke sancağın virdi, ismini de <Oğuz Han> kodu. Andan sonra yine Mut'a geldiler, kırk gün sakin oldular. Ecel  irişüb (gelip), Emir Musa Allah emrine gitdi.Defin idüb yedi gün matem eylediler”.(1356)

 

Burhaneddin Musa Bey’in Başşehri: Mut’tur.

Karamanoğlu Beyliğini iki defa yapmıştır. Mut’ta vefat etmiş olup, mezarı, Ermenek Tol medresededir.

Sultan Burhaneddin Musa’nın 2. Defa saltanat döneminde (1352-1356) içte ve dışta gelişen olayların kronolojik dizilişi:

1352 İlk Abbasi Halifesi Ebul Abbas Safa’nın yerine kardeşi Mansur Halife tayin edildi. Başkent, Bağdat’a nakledildi. Halifeliği 1374 de kadar sürdü.

1352 İlhanlı Emiri Ertana Bey’in ölümü.

1352 Türkler Rumeliye tekrar girdiler.

1352 Sultan Şemseddin, Karaman tarafından zehirlendi.

1352-1365 Ertana Beyliği  yine Alâeddin Mehmed’de.

1353 Bizans İmparatoru Kantakuzenos Geliboludaki Çimbi (Tzympe) Kalesini Osmanlılara verdi.

1353-1354 Karamanoğlunun yardımı ile ikinci kez Alâeddin Mehmed tahta çıktı..

1354-1356-59 Amasya Ertana oğlu valisi Kutlu Şah’ın Konya’ya 3.seferi.(1356 da zapt etti)

1356 Gelibolu, Tekirdağ, Bolayır, Çorlu ve Marmara kıyı-ları olmak üzere Rumelide ele geçirilen yerlere, Anadolu’dan göçmenler getirildi. 1353 tarihinden itibaren Osmanlı Rume-lide yerleşmeye ilk adımını atmış oldu.   (I.Zorunlu Göç)

Osmanlıda divan teşkilatı kuruldu. Devlet adamları ve askeri erkân kıyafetleri belirlendi. Timar teşkilatı kuruldu. Osmanlının ilk daimi ordusu diyebileceğimiz yaya ve müsellemler teşkil edildi. Ve ilk Osmanlı sikkesi basıldı.

***

 

 

 

 

 

 

Sultan Seyfeddin Süleyman Şah (1356-1361)

 

Hacı sufî Burhaneddin Musa’nın vefatından sonra Süleyman Şahı hemen tahta geçirdiler. Şikâriden devam ediyoruz:

“Cümle Beyler cem oldular. Didiler ki: <Ey Şah! Atan Karaman ve Mehmetbey, Sivas'dan İskender Kesdüğü boğaza (Göller bölgesine) değin hükmederdi. Lâyik mıdır ki, tahtınızda gayriler (yabancılar) otura. Dedenüzün ne kadar kulu var ise hutba ve sikke sahibi oldular>.

Süleyman Şah buyurdu: Yirmi dört bin er cem eylediler, çin pulada gark oldular (çeliğe büründüler). Alâeddin’i civanbaht, serdar (kumandan) olub Ermenâk’a geldiler. Kışın şiddeti ziyade idi. Allaha sığınub göçüb yele yele gelip, tâ Lârende üstüne gelince çok adem ve davar helâk oldu.

Diğer yanda Karaman’a (Hain Karaman), didiler ki, <Şehzade Alâeddin cenge geliyor>. Yirmi bin er ve altı beyle karşı çıkdı. İki asker mukabil olup (karşılaşıp), iki gün azim cenk eylediler. Hak Sübbanehu ve tealâ fırsat virüb, yirmi iki beyle, Karamanı bağladılar. Çok âdem helâk oldu. Şehirli istikbal eyleyüb Alâeddin'i dedesinin sarayı-na götürdüler, Süleyman Şahı tahta geçtirdiler. Cümle biat eylediler, hıyanet iden Beyleri zindana koydular.

Süleyman Şah divan idüb, Hızır Paşa ve İsa Paşa ve Ali Bey ve Emir Şah ve Kökez ve Kaya Bey ve Oğuz Han ve Göçer Bey ve Firuz Bey ve Turgutoğlu ve Kosunoğlu sağ ve sol oturdular, Süleyman Şah, Alâeddin'e eyder: <Saruhan ve Aydın ve Eşref ve Hamid ve Menteşe ve Osman bunlar vefat idüb, oğullan hakkı nanı unutup, sikke ve hutba sahibi oldular. Asker cem idüb diyarı sahile var, eğer istikbâl iderlerse her birine hüccet (belgit, tanıt) vir, safada olsunlar; eğer cidale (kavgaya), cenge (savaşa) çıkarlarsa cenk eyle (onlarla savaş)> didi.

Şah Alâeddin, on bin senkendaz (taş atıcı) Bulgar askerin alub Konyaya geldi. Sarayı Keykubada kondu. Turgudoğlu Bayburdoğlu geldiler. Moğol Beylerinden Devletşah ve Babuk Han ve Ata Bey on bin Moğol aske­ri ile, Elvanoğlu dört bin, Kosunoğlu iki bin asker ile geldiler. Kökez ve Göçer yedi bin erle geldiler. Cümle, otuz yedi bin er ile kalkub Akşehir ve Ishakluya geldi­ler. Alâeddin buraları Moğol Beylerine verdi. Andan geçüd Karahi-sar'a geldi. Püseri Sahib gelüb, peşkeş çeküb yeni hüccet aldı. Andan göçüb Kütahya'ya geldi, Germiyan oğlu Alişar (Alişir) karşu gelüb şehrin alub gitdi. Ziyafet eyledi Yirmi bin altun virüb hüccet aldı. Andan sonra Eşref geldi. Yirmi bin altun virüb yeni hüccet aldı. Andan Alâ­eddin diyarı Saruhan'a geçdi, Saruhan oğluna haber oldu, cümle Saruhanîler istikbal idüb şehre götürdüler, ziyafet idüb, on yük sim (ipek iplik) virdiler ve yedi yük kumaş virüb hüc­cet aldılar, anden geçüb Aydın diyarına geldi, anda kış­ladı. Andan geçüb diyarı Menteşe'ye ve Hamid'e geldi. Andan geçüb Teke diyarına geldi. İstanos yaylalarına çıkub anda safa içün bir kaç gün kaldı. Süleyman Şaha ilâm (haber) eyledi.

Diyarı Gülnar'da bir amîl (yüksek memur, Vali) var idi. Bensuz dirlerdi. Tuğyan (isyan) idüb, asker çeküb Mamuriye kal’asın zabt eyledi. Emirşah, Silifke Bey'i idi. Duyub, asker çeküb cenk eyledi. Ben'suz yiğin gelüb tutub habs eyledi. Oğuz Han varub dört bin er ile çok cidal eyledi (döğüştü).

Oğuzhan sinub (korkup), kacub Teke Vilâyetine geldi. Istanos (Korkuteli)’ne çıkub, Alâ­eddin ile buluşub geçen kıssayı habar virdiler. Alâeddin duyub, askerin cem idüb, tablu nakkare (kös davul) döğüb, geçüb Alâiye şehrine geldi. Andan geçüb Manavgat'a geldi. Andan menzil bemenzil, Mamuriye (Anamur) kal'asına geldi. Bey'i duyub, istikbâl idüb, özrün dileyüb istiğfar ey­ledi (tövbe etti). Gördü ki bir dilâver yiğitdir, zamanenin Rüstemidir. Helâk eylemeyi makûl görmedi. Mamuriye Beyliğini virdi. Oğuz Hana Silifkey'i virdi Emirşaha Gül­nar'ı virdi. Andan geçüb Lârende'ye geldi. Süleyman Şah istikbal eyledi. Hoca Yunus sarayına kondurdu. Ertesi gün divan eyleyüb, cümle getürdiği akçayı ve altunu ve muhabbetnameleri virdi. Şah şad olub, cümle hapis olan Beylerle (hain) Karaman'ı zindandan çıkarub, her birine bir mansıb virdi. Kâh divan, kâh işü safa üzere oldular. Bir gün divan idüb, otururken bir iki adem feryad idüb, dediler ki; Kıvamüddin Mut kal'asın, Gargara karasın, Bozok' u yedi bin harami ile harab idüb, önünce yetmiş yük altun gider dediler”.

Şehnamenin Kıvamüddin diye, karşımıza yeni çıkardığı kişi Selçuk Sultanlarından Gıyaseddin Keyhüsrev III. (1264-1283) oğludur. Karamanoğlu Mehmetbey’le savaşmış, yenilip bir dağa çekilmiş, Karamanoğlu Mehmetbey’in şehit edilmesinden sonra tekrar Selçuk Sultanlığına dönmüş idi. İsmi geçen Kıvamüddinden ayrı, Rukneddin ismi ile bir oğlunun daha olduğunu ve yaşlanmış babasını zehirlediğini, Karamanoğlu Mehmetbey bahsinde anlatmıştık. Şehname-den devam ediyoruz:

“Alâeddin kalkub yirmi bin süvari, sekiz bin piyade Bulgar askerin alub, pulada gark olub (çeliğe bürünüp), bir derbende geldi. Kıvamüddin. Alâeddin'in geldiğin duyub, derbend'e gelüb, Alâeddin'in üç.bin ademin helâk eyledi (öldürdü). Alâeddin ol hali görüb, atdan inüb, yüzün yere sürüb, Hudadan nusrat (yardım) diledi. Kılıç üryan idüb, Kıvam'ın üstüne yü­rüdü, şöyle cenk eylediler ki, sahra kanla doldu. Kıvam sınub (korkup), Gargara kal'asına düştü. Alâeddin dört bin er ile kaleye nerdübanlar (merdivenler) kurub, içeri girüb, yedi bin âdem helâk eylediler, Kıvam’ı tutub, zencire aldılar. Andan sonra Mut kal'asına gelüb, Kıvamın hazinesin çıkardılar. Kırk altun cebe (zırh), altmış küb mal, üç yüz deve yükü cebehane, bin gümüş cebe (zırh), üç yüz gümüş kürsü ihraç ettiler (çıkdı).

Kıvamüddin'i helak idüb, kal'aya Dizdar diküb, Şah Alâeddin kendusi Lârende'ye geldi. Süleyman Şah istikbal idüb, ol gün sakin olub, irtesi gün divan eylediler. Cümle hazineyi teslim idüb,   safaya   başladılar. Konyayı küçük karındaşı Davud Bey'e virmiş idi.

Şah Alâeddin, Kayseriye Bey'i Ertena Bey oğlu Mehmed Bey ile on üç yıl Konya’da beraber okuyub, yazub beraber büyümüşler idi. Davayı böyle eylemişler idi ki, <tahtü-taç terk ideler> birbirini terk eylemiyeler; birbirinin yoluna can baş vireler.

Daha sonraki yıllarda, Alâeddin taht sevdasına düşüb, Mehmed Bey'i Konya’da koyub, gitmiş idi.

Ertena vefat idüp, Rum beyleri Konya'ya gelüb, Mehmed Bey'i alub, Kayseri'ye götürüb, pederinin yerine Şah eylediler. Hoca Ali dirler, bir Veziri var idi, karındaşı İbni Kürt (Kürtoğlu) Sivas'ı Karamanlı elinden alub, malikâne Bey'i olmuş idi. Bunlar Mehmed Beye muhabbet eylemişler idi. Moğol Beylerinden İsmail Ağa da Kethüda olmuştu.

Mehmed Bey’in, umur (yönetim) ile mukayyet (bağlı) kalmayub, işü safa ile, şikâr ile, saray ile mukayyet olduğuna, Rum Beyleri kayıl (razı) olmayub, Rum Tahtına karındaşı Cafer Bey'i Şah eylediler. Mehmed Bey'i çağırdılar. Hoca Ali eyder: <Ey Mehmed Bey! gel imdi Şah Alâeddin'e var. Aranuzda bu kadar muhabbet ve bu kadar ahdü emân (yardım yemini) var, andan meded iste, adem adema şimdi gerek olur> didi.

Mehmed Bey, on süvari ile azm idüb, Kon­ya'ya geldi, Davud Bey'le buluşdu”.

Davut Bey Alaeddin Ali Bey’in küçük kardeşidir. Süleyman Şah ona Konya Beyliğini vermişti. “Davud Bey, Ertana oğlu Mehmed Beyi alıkoyub, Alâeddin'in hatırı için riayet eyledi (sayıp ağırladı). Süleyman Bey'e Meh­med Bey'in geçen kıssaların arzeyledi, Süleyman Bey sekiz bin er ile Kökez'i gönderdi <Var Kayseriyye'yi ma­kul bir surette alıvir> didi. Kökez, Konya'ya gelüp, Mehmed Bey şad olub, Akşehir'den, Konya’dan, Aksaray'dan yirmi sekiz bin er cem idüb, Kayseriyye'ye gelüb, Erciyeş Dağının dibine kondular, makul (akıllıca konuşup) söyleştiler. Rum Beyleri kayıl (razı) olmayub, çıkub muhkem cenk kıldılar. Kayseriyye kavmi sınub (korkup) kal'aya düşdüler. Yedi ay bekleyüb alamadılar. Davud Bey ile Mehmed Bey Kayseriye cenginde iken, Moğol Beylerinden Hacı Kutluşah, Konya’nın tenha kaldığın duyub, yedi bin Tatar askeri ile Konya üstüne gelüb, cenge başladı. Davud Bey, Evlâdı Halil'den Mahmud Paşa namında bir kimseyi yerine koymuş idi. Kapuları bağlayub, cenge başladılar. Hacı Kutluşah, Konya kavmine muhkem ıztırab virdi. Âhirikâr (sonunda) Davud Bey canibine (tarafına) mektub uçurdular, Davud Bey Konya üstüne düşman geldiğin duyub, Mehmed Bey'e, <Kayseriyye'ye gene gelürüz> deyüb, dönüb, Konya canibine teveccüh ey­lediler (tarafına yöneldiler); İlgar idüb, dördüncü gün Konya şehrine irişdiler.

Gördüler bir cenk ve bir kıtaldir ki, âlem-güm güm öter. Hemen yirmi bin er ile tekbir getirüb, yörüdüler. Moğol'u şöyle kırdılar ki, nam ve nişanın koymadılar. Şehirli kapuyu açub, Mahmud Paşa, Davud Bey’i, Mehmed Bey'i istikbâl idüb, saraya götürdü.

Mehmed Bey bir mektub yazub, Şah Alâeddine gönderdi. Peyk (postacı) Lârende'ye gelüb, mektubu Şehzadeye sundu. Alâeddin açub okudu. Dimiş ki: <Ey Şeh­zade! Bizi unuttun, yari kadiminle ahdini niçin unuttun? Lûtuf idüb bizden canibe (tarafa) nazar idesin. Malûmun ola ki cümle diyarımızı elimizden aldılar, bitekellüf (teklifsiz) gelüb, senin diyarında sakin olduk. Aceb bu canibe (tarafa) gelüb, müşerref eylemek kabil değil mi?> dimiş. Alâeddin, yâr'in mek­tubun okuyub ah eyledi, gelüb Süleyman Bey’den destur diledi, Süleyman Şah destur virüb, heman bad paylara suvar olub (hızlı koşan atlara binip), dört bin yiğit ile Konya'ya geldi. Mehmed Bey istikbâl idüb (karşılayıp), Saraya götürüb kondur­dular.

O sırada Konya’nın içinde sözü dinlenür dört lâin (lanetlenmiş) var idi. Birine Ahi Nahis, birine Ahi Murad, birine Cebbar Kethüda, birine Pazarbaşı dirler idi. Bunlar Şehirliyi bir yere cem idüb: <Eğer Karamanoğlu bunda kalursa bizim halimiz harabolur, bir tedarik idüb, kaldıralım> deyüb, danıştılar. Tenhace (sessizce) şehir halkı Ertana oğlu Mehmet Bey'in yanına gelüb, didiler ki: <Ey Mehmed Bey! lûtfey­le. Bu şehri sen Karamanoğlundan iste. Bizim Şahımız ol, Alâeddin'i yine diyarına gönder, zira Karamanîler tündhuydur (sert tabiyatlı), biz seninle imtizaç ideriz (anlaşırız), anunla idemezüz>. Mehmed Bey bu mel'unların sözünü gerçek sanup, bir gün mecliste,  Alâeddin'in dizin öpüb eyder: <Ey Şehzade! Malûmdur ki karındaşım hainlik idüb, tacu tahtın elimden aldı. Geldim senin Devletinde hoş geçini­yorum, lûtf idüb, bu şehrin hükmü hükümetin (idaresini) bana vir, bir kaç gün bunda sakin olam> didi. Alâeddin eyder: <Cümle şehrim senündür, amma karındaşım Davud Bey'i burdan kaldırması güç, nihayet böylece geçinin, iştirak (birlik) olun>. Bu hal üzere bir ay geçdi.

Lâinler bir mektub düzüb, zarafetle Alâeddine sundular. Alâeddin açub okudu. <Ey gözüm nuru birade-rim! Mektub varınca bir saat eylenmeyüb, bu cani­be gelesin> dimiş. Alâeddin, Mehmed  Bey'le  vedalaşub gitdi.

Ahi Nahis, Moğol Beyi Kutluşah'a haber gönderdi, <Tiz gelesin, irişesin. Karamanoğlu gitdi, Meh­med ile Davud kaldı, anları biz helâk ideriz> didi. Hacı Kutluşah mektubu okuyub, altı bin Kürd İmadüddin ile, dört bin Moğol kendisi ile, Herakle (Ereğli) kal’asından geçüb, Konya şehrine irişdiler.

Davud Bey ile Mehmed Bey, evladı Ha­lil'den on yedi Bey ile beraber idiler; heman bir hay huy sadası peyda oldu; aceb ne ola deyu taşra (dışarı) çıkub, seyr iderken anı gördüler ki, şehir Kürd taifesine kapuyu açıvirüb, Ahi Nahis, Hacı kutluşah'ın önüne düşüb, gelüb Sa­rayı Keykubad'ı çevirüb, cenge başladılar. Mehmed Bey'le Davud Bey anı görüp, can, baş kaygusuna düşüb, Davud Bey bir ata binüb Lârende'ye kaçdı. Mehmed Bey de yarı ür­yan bir su deliğinden çıkub, Sivas'a doğru kaçdı.

Kürd kavmi kılıç çeküb, Evladı Halil’den yirmi dört Şehzadeyi katl eylediler. Karaman askerinden dört bin er helâk eylediler. Hacı Kutluşah Konya’yı zabt eyledi.

Ertana oğlu Mehmed Bey abdal şekline girüb, Sivas'a geldi, bir hanikaha (Tekke, Dergâh) kondu. Mehmed Bey'i görüb, bildiler ki, Rum Şahının oğludur. Gelüb Ibni Kürde haber virdiler: Mehmed Bey derviş donuna girüb abdal olmuş didiler.

İbni Kürd bu haberi duyub, ah idüb ağla­dı. Zira muhkem severdi. Kalkub hanikaha geldi. Meh­med Bey'i alub Sarayına götürdü, başına taç Şahî, arka­sına libası Şehin-şahî (şehinşah elbisesini) kodu. Didi ki: <Sen Şahsın, ben ku­lunum; bu kadar sana soğuk bakduğum, Karamanoğlundan dolayı idi>.

İbni Kürd'e <Karındaşımla halimiz nice olur?> didi. İbni Kürd eyder: <Hele şimdi Sivas'ı zabt eyle. sonra Kayseriyye' yi bulasın>.

Hoca Ali Kayseriyye Vilâyetin zabt iderdi (Hoca Ali, Ertana Bey vefat edince yerine geçen oğlu Mehmet Bey’in ve daha sonra Mehmet Bey yerine geçmiş olan Cafer Bey’in Veziridir).Cafer Bey anı kethüda idinüb, cümle hazineyi ana ısmarlamış idi. Hoca Ali ise, Mehmed Bey’e muhkem aşık idi. Kande gittiğin bilmezdi. Bir gün Mehmed Bey'in Sivas'a geldiğin duyub, cümle hazineyi alub Sivas'a geldi; Mehmet Bey'in önüne kodu, emrine muti (bağlı) olub, hizmetine başladı.

Konya'yı Kürd taifesi zabt eyleyüb, Davud Bey kaçub, Lârende'ye gelüb, Alâeddin'e ve Süley­man Şah'a kıssayı haber virdi. Alâeddin, Mehmed Bey'in kande (nereye) gittüğün bilmeyüb, game düşdü (üzüldü).

Alâeddin aşk kuvveti ile silahşorluk ilmin şöyle tahsil eyledi ki, atdığı oku taşa geçirürdi ve Karaman'ın gürzüne yirmi vakiyye (okka) kodu. Nizesi (mızrağı) elinden düş­se, iki adam güçle kaldırırdı. Ziyade şecaat va muhabet bağladı.

Mehmed Bey bir gün Hoca Aliye ve İbni Kürd'e eyder: <Niçün bana tahtım alıvermezsiz? Kara­manoğlu Alâeddin'e bir mektup göndersem, bir günün içinde Kayseriyye'yi harab ider>. Bunlar korkub didiler ki: <eğer  Vilâyetini alırvermessek bu gene Karamanoğluna gider>. On bin Kürd, on bin Moğol toplayub, Kızılırmak kenarında  cemiyet eylediler.         

Cafer, Kayseriyye Bey'lerin cem idüb, mukabil geldi (karşı çıktı), yirmi bir gün muhkem (sıkı) cenk oldu. Kürdistan askeri yiğin gelüb, Rum askeri sınub (korkup) kaçdi, Cafer nabedid olub (kaybolup), ölüsün dirisin kimse bilmedi. Mehmed Bey kerrüfer sahibi olup (çekilip tekrar hucum etme taktiği ile), gelüb cümle Rum'u  zabt eyledi. Hutbe (okutup), sikke (para) bastırıp Padişah oldu.

Süleyman Bey kıssayı duyub, Karaman Bey'lerin cem idüb Alâeddin'e: <Ey birader! Ertena oğlu gitdi. Namına hutbe okutmuş. Sivas Atamızdan kalma mülkümüzdür. Mektub gönderelim, sulh ile mi olur, cenk ile mi olur, alalım> didi. Alâeddin de: <Ey birader! Akraba­lık vardır, dahi bile (birlikte) doğub, büyüdük, ve bir dahi muhkem (derinden) muhabbetim var. Benim hatırım içün söyleme> didi. Süleyman Şah eyder: <Onlar bizim ile eski düşmandır. Pederi Ertena, bizim amcamızı katl eylemedi mi?  Be­nim iki parmağım anın elinde düşmedi mi? Bu oğlana ne kadar iyilik eylesen sana ol kadar cefa idecektir, zira oğ­landan hakikat olmaz> didi.

Bu hal üzre bir yıl geçdi, Alâeddin'in muhabbeti gittikçe, ziyade oldu. Mehmed Bey'le buluş­amadı. Bir gün Herakle (Ereğli)  kal'asın bahane idüb, ziyareti akraba diyüb, yirmi yedi bin er cem idüb, nice yük kumaş ve simü zer yükledüb azmi Sivas eyleyüb gitdi.

Ertana oğlu Mehmed Bey'e haber oldu ki, Şah Alâeddin geliyürür. İbni Kürd ve Hoca Ali korkup gitmek istediler. Mehmed Bey; <Korkman ol beni ziyarete gelür, gelin imdi karşu çıkalum> didi. Mehmet Bey dört bin er ile üç günlük yola karşu varub, buluşub, görüşüb, alub Sivas'a geldi. Bahar zamanı idi. Bir bağda pınar kenarına konub, suhbeti gerekli görüb, cümle Rum, Karaman Beyleri cem olup, ol iki Şahı civanbahtı iki altun sandalye üzerine oturtup, eğlenceye başladılar. Üç ay safas ile vakit geçirdiler.

Hoca Ali ve Ibni Kürd, bir gün Mehmed Bey'i tenhaye çeküb dediler ki: <İbni Karaman'dan kork ve kendunu çek, bunlar tündhu (sert tabiyatlı) taifedir, hususa ki atan Ertena bunların ammisin helâk eylemiştir (amcasını öldürmüştür) ve hem Sivas bunların mülkü iken biz zabt idiyoruz. Bu diyarı kimin elinden çeküb alıyoruz. Bu Şehzade şimdidengeru dedesi Karaman'ın zabt eyledüği diyarı kimin elinde bulsa çe­ker alur.

Evvel Karamanîler zamanın <Rüstem ve Efrasyab>'ı idiler.Şimdi bir miktar zafa vardılar. Aydın ve Saruhan ve Menteşa ve Hamid ve Eşref ve Kosun ve Elvan ve atan Ertana, bunların kulu idi. Şimdi her biri bir Pa­dişah oldu>. Bu sözlerden Mehmed Bey pek korkuya düşdü. Bir kaç gün geçdi. Bir gün meclis kurup otururken ayak üstüne kalkub destur diledi. Eyder: <Ey Şehzade! işitdim, biraderin Şah, seni intizarda (gözetmede) imiş, Hak nasib iderse yine hizmet baki> didi. Alâeddin firasetle bildi ki, îbni Kürd korku ve hile eyledi. Heman veda idüb, asker cem idüb gitmek yararlı gördü.

Mehmed Bey eyder: <Ey Şehzade! Umudum budur iki sen dahi hasud sözüne uyub üstümüze tiğ çekmeyesin>. Alâeddin ahd eyledi, ahidnameler yazub virdi, ahüzar ile Lârendeye geldi. Süley­man Şaha haber oldu. Karaman Beyleri ile istikbal idüb Saraya kondurdu, irtesi divan eyleyüb, didiki: <Ciğer köşem, oğlandan kimesneye vefa gelmez. Gayret oldur ki mülkümüzü gayri kimseler zabt eyledi. Bize zebun olmak lâyık mıdır? as­ker cem idüb niçin Konyayı almağa cehd eylemezsin? Bir alay Kürdü napâk Konya gibi şehri elimizden aldılar>. Alâeddin buyurdu, Konya üstüne gitmek için asker cem itdiler.

Sivas’ta, Ibni Kürd ve Hoca Ali biraraya gelüb <Biz Karaman oğlunu sev­meziz, dedesi Karaman bizim Hacı Bahadur'u tutub, diya­rın elinden aldı, nice zaman bu oğlanın muradı Karamanoğlu ile bir olub, şehri Sivas'ı almaktır, biz kenduye eyilik idüb, karındaşın helak idub Kayseriyye'yi alıverdik>. Hoca Ali eyder: <Karamanoğlundan feragat iderse ider, Gel varub söyleyelim, itmez ise kendusu bilür> Mehmed Bey'in yanına gelüb, çok cefa eylediler. Didiler ki: <Ya Alâeddin'i terk eyle ya bizi>. Mehmed Bey, bunlardan korkub, kaçub Kayseriyye' ye geldi.

İbni Kürd, Mehmed Bey'in kaçduğın duyup Hoca Ali'ye dört bin asker virüb <tiz iriş, Karamanoğluna mektub salmadan dutub habs eyle> didi. Heman Hoca Ali ılgar idüb, Kayseriyeye gelüb Mehmed Bey'i tutub habs eyledi, cümle Rum'u zabt eyledi. Mehmed Bey uğrun (gizlice) bir mektub yazub, Alâeddin'e gönderdi, Kethüdası Sinan Bey Lârende'ye gelüb, Alâeddin'e virdi ve kıssayı beyan eyle­di. Mektubda dimiş ki: <Yarî vefadarlık şimdi gerek>.

Alâeddin gazaba gelüb, arslan gibi yerinden kalkup, di­vanı Süleyman'a geldi. Mehmed Bey'in habs olduğun bil­dirdi, <İbni Kürd hem Şah olub mülk sahibi oldu ve hem Mehmed Bey'i tutub Kayseriyye'yi aldı, katî korkusuzlukdur> didi. Süleyman Şah: <İbni Kürd Bahadur erdir, ars­lan gibidir, Mehmed Bey'i darb ile habsinden almağa Rüstem gerek> didi Alâeddin <duadan unutman> diyüb taş­ra çıktı, Yedi bin davudî zırhlı dilâver alub, sekiz bin yayak kemankeş (usta okcu) Bulgar askerin cem idüb, Göçer Bey'i serdar idüb, önce gönderdi. Turgud oğlunu, Kosun oğlu­nu ve Kökez Bey'i on bin süvari ile gönderdi. Altı bin Moğol askeriyle İsmail Ağayı gönderdi. Kendusu Oğuz Han'la ve karındaşı Davud Bey ile menzil bemenzil varmağa başladı. Kaya Bey'i ve Mirza Bey'i sekiz bin er ile ardınca kodu. İbni Kürd'e haber irişdi ki: <Alâeddin ibni Karaman, askerin cem eylemiş geliyor>, didiler. İbni Kürd kahkaha ile gülüp, otuz bin div gibi Kürd askeri ile karşu varub, on bin senkendaz (taş atıcı) Bulgar dilaverleri ile bir defa duruşdular, Bulgar askerin zebun eylediler. Ol mahalle altı bin Moğol askeri ile İsmail Ağa irişdi. Anın ardınca Turgud ve Bayburd ve Kosun oğlu, on bin demür donlu er ile irişdi. Bir gün cenk oldu, sahra kanla doldu. İkinci gün Şah Alâeddin irişdi, bir canibden de yedi bin ejder gibi Karaman askeri ile Mir­za Bahadur ve Kaya irişdi. Alâeddin'e Kaya Bey <Bu cenge Sam kahraman gerek> didi. Alâeddin eyder: <Biz de zamanın Kahramanıyüz, bize dahi Karamaniler dirler>. Yüz otuz sekiz vakiyye (okka) altın gürzü çeküb, tekbir getirüb, yirmi yedi bin dilâverle yürüdüler, yerin bir ka­tı asumana çıkdı, kılıçlar yıldırım gibi şakıdı. Bulgarların sapanı, taş yağmuru yağdırdı. Sünüler (süngüler) ejderha gibi kaçkırdı. Yedi gün karşı karşıya cenk oldu. İki taraftan on bir bin er toprağa düşdü, kan sel gibi akdı, pehlivanlar mest pelenge (sarhoş kaplanlara) döndü. Şahı kişverkuşa (cihangir, ülke açan) askeri ikiye bölüb, yet­miş Kürdü mest pelenk gibi tepeledi. Mirza Bahadur ye­di bin ejder ile ibni Kürd'ün alemin (bayrağını) yıkdı. İbni Kürd atın sürüb, Mirza'ya gürz havale eyledi, Mirza'yı zebun (zayıf, güçsüz) eyledi. Alâeddin Mirza'yı ibni Kürd elinde zebun görün­ce nara urup, Kürd'e mukabil irişdi ve <Ey Kurd-ü- napâk! Benim atamın seyisliğin iderken şimdi Padişah ol­dun, Şehzadeleri beğenmezsin> didi. İbni Kürd eyder; <Ey Karamanoğlu! ben sana ne eyledim? Bir oğlandan ötürü benimle cenk idersin, bana ne hayrı değdi ki sana dahi ol kadar değe, ol oğlandan kimseye vefa gelmez, sana dahi ne kala göresin> didi.

Alâeddin ibni Kürd'ün bu cevabına kulak tutmayub, gürz ile döğe döğe yıkdı. İbni Kürd asker ara­sına kaçdı. Karaman Beyleri ol gün Kürdleri dağıdub kaçırdılar,  mali ganimet yağma kaldılar, şehrin kapısın açub Mehmed Bey'i  zindan-dan çıkardılar, tahta geçtirdiler. Mehmet Bey Alâeddin dualar  idüb, iki gün eğlendiler.

Bir gün Şah Alâeddin eyder: <Ey Mehmed Bey Akran ve emsal gayreti canımıza geçdi, her birisi  tân ider (hoş görmez, sitem eder). Dedemüzün mülkünü el zabt eyler.  Düşman çoğaldı, elimizde mülk kalmadı, muradımız oldur ki Konya'yı Kürd elinden alalım, himmet koş> deyüb, askerin cem idüp, sahraya çıkdı.

Mehmed Bey bir konak yer gönderdi (uğurladı). Alâeddin Lârende'ye irişdi, ol gün sakin oldu. İrte (ertesi gün), Süleyman Şah Karaman Beyleri ile divan itdi. Alâeddin de Divan-ı Süleymana geldi. Esnayı kelâmda (konuşmalar arasında) Alâeddin İbni Kürd ile geçen kıssaların hikâyet eyledi.Süleyman Şah eyder: <Öylesinden  İbni Kürd  yeğdir>. Elhasıl Alâeddin  kâh işde, kâh tedbirde oldu .

İbni Kürd kaçub Sivas'a geldi, cümle Kürdistan ve Türkmen Beylerin cem idüp, Hoca Ali'ye Alâ­eddin ile geçen macarayı haber virdi. Hoca Ali eyder: <Şîmdengeru askerinle varup Lârende'yi haber eyleyesin>

İbni Kürd ve Hoca Ali alem (bayrak) açub, nak­kare döğüb, Kayseriyye'ye geldiler. Mehmed Bey muka­bil cenge kadir olmayub, Lârendeye geçdi. Alâeddin istik­bal idüb, saraya kondurdu. İrtesi gün ziyafet eyledi ve <gam çekme, görelim bir zaman nice olur> didi. İbni Kürd as­ker çeküb, Aksara'ya geldi, muhkem cenk eyledi. Aksa­ray'ı almayub, Konya üstüne geldi. Kutluşah çıkub, istik­bâl eyleyüb, Sarayı Keykubad'a kondurdu. Kırk bin Kürt cem oldu. Süleyman Bey'e <Hazır olun, varıyorum> diye mektub gönderdi. Süleyman Bey Alâedin'e: <Ne durursun ben asker cem idince, sen geç Moğol ve sahil beylerin cem idüb Akşehirden beri gel> didi. Alâeddin, .Mehmet Beyi bile alub, Beyşehrine geldi. Moğol Bey'i İsmail Ağa sekiz bin er ile karşu çıkdı. Ağa'yı bile alub, geçüb Akşehire geldi. Ishaklı’dan Devletşah geldi, yedi bin Moğol askeri ile Ata Bey geldi, dört bin yiğit ile Hamid oğlu İlyas geldi. Alâeddin İsmail Ağa'yı Mehmed Bey'e Kethüda idüb didi ki: <Ben Lârende'ye geçüb, Karaman Beylerin, cem idüb, zuhur eylediğim vakit siz dahi yürüyesiz> didi, Ata Bey dört bin Moğol kavmin alub, Teke diyarına geldi. Aydın oğlu beş bin asker virdi, Dörd bin asker îbni Menteşa ve Eşref’den geldi.

Yirmi iki bin asker ile Lârende'ye gelindi. Otuz bin dahi Karaman, Gülnar Bulgar ve Turgud aske­rin cem eyledi. Kökez Bey'i serdar idüb gönderdi. Kosun ve Turgut ve Kaya Bey, anın ardınca on dört bin er İle gönderdi. Mirza Bahadur ve Davud ve Halil Beyleri gönderdi. Andan sonra Karaman Beyleri ile çin pulada gark olub (safi çeliğe bürünüp) Alâeddin yürüdü. Lârendede Oğuz Han ve Emir Şah'la Silifke, Mut, Mamuriye ve Tarsus askerin Süleyman Bey yanında koyub, kendusı menzil bemenzil Konya canibine (tarafına) teveccüh eyledi (yönlendi).

Mehmert Bey Moğol Bey'i İsmail Ağa'yı Kethüda idüb İlgın'a Bey eyledi. Osman (Orhan Gazi) ve Devletşah ve Babuk Han otuz bin er ile hazır baş oldular.

Vaktiyle, Hain Karaman'la yirmi sekiz bin adem Lârende'yi zabt eyledikleri zamanda Alâeddin gelüb, Karaman'ı tutub, anlarla beraber hepsini haps eylemiş idi. Bunlar bir ara­ya gelüb, mektub yazub, Hacı Beyler oğlu Halil ile İbni Kürd'e gönderdiler. Halil üç bin er ile Lârende'den mahfi firar idüb, İbni Kürd'e gelüb, Konya'da buluşub mektu­bu virdi. Dimiş ki: <Karaman (Hain Karaman) ve Saddeddin ve Şeyh Yu­nus ve Kasım ve Karamanoğlu Süleyman Beyin Vezirleri, fırsat gözedir. Siz oradan zuhur ettiğiniz gibi biz Lârende’yi zabt ideriz> dimiş. Hacı beyler oğlu eyder: <Kara­man benim atam Hacı Beyleri helâk idüb, Lârende'yi eli­mizden aldı. Bana on bin er vir, can ve gönülden döğüşürüm ve hem atamın kanın alurum> didi. Hasılı kelâm İbni Kürd on bin er gönderib, Hoca Ali'yi koşub, Akşe­hir'e Ertana oğlu Mehmed Bey'e cenge gönderdi.

Süleyman Bey Kökez Bey'i Kayseriyye'ye gönderdi.

Kayseri Beyleri Orhan Bey'in ağzına ba­karlardı, ol kimi Şah eylese kabul iderlerdi.

Kökez Bey, Kayseriyye'ye gelüb Orhan Bey’ in Sarayına inüb, Süleyman Bey'in selâmın ulaşdırub, mekdubunu sundu. Orhan Bey cümle Kayseri Beğlerinin önünde okudu, dimiş’ki; <Lâyık mıdır, kendi Şehzadenizi terk eyleyüb bir Kürdü napâk’i kabul idersiz? imdi lütf idüb, yîne şehzadeniz Mehmed Bey'i kabul idüb cenk vaktında ibni Kürd'ü koyub, Mehmed Bey'den canibe dönesîz> dimiş. Orhan Bey mektub yazub, Kökez ile Süleyman Bey'e gönderdi. Kökez Lârende'ye gelüb, mektubu Süleyman Bey'e virdi. Süleyman Bey Karaman Beylerine karşı okudu. Dimiş ki: <Ey İbni Karaman! Sen bir âdil, lütfü çok Padişahsın, senin hatırın için ahd olsun ki Mehmed Bey tarafına dönelim> dimiş. Süleyman Şah mektubu Mehmed Bey'e gönderdi. Mehmed bey görüb şad oldu.

Hacı Beyler oğlu Halil ve Hoca Ali on dört bin Kürd ile Akşehir önüne irişdi (ulaştı) ve ordusun kurub Akşehir'e karşı oturdu. Moğol Beylerin cem  eyledi. Os­man'ı üç bin er ile Akşehir'de koyup Mehmed Bey ve İsmail Ağa ve Devletşah ve Babuk Han yirmi sekiz bin Moğol askeri ile Hacı Beylerin üzerine irişdiler. Hacı Beyler ve Hoca Ali, on dört bin Kürd ile mukabil olub, yedi gün cenk eylediler, sekizinci gün Hoca Ali ikdam (ilerleyip) idüb, Moğol  taifesi firar ettiler.

Osman'a haber irişdi ki:<Mehmed Bey firar etdi>.

Hamid oğlu, Aydın oğlu ve Osman kalkub yedi bin er ile yürüdüler.Mehmed Bey, Ağa'ya eyder: <Nice olur firar idelim>didi. Ağa <Sabreyle görelim>, dirken bir toz peyda oldu.

Anı gördü, Osman irişdi (yetişti). Cenge galebe idüb (kazanıp) Kürd üstüne yürüdüler. Osman (Orhan Gazi), askeri İki şak idüb, Hacı Bey­lerin tuğun yıkdı. Devlet-şah ordusun dağıtdı, Kürd sınub kaçdı. Gaziler yağma idüb, Mehmed Bey Hoca Ali'yi Meldüs kal'asınadek koğ-du. Osman ve Hamid oğlu Kürd kavmini muhkem kırdılar.

İbni Kürd'e feryatcı irişdi. İbni Kürd gazaba geldi. Dört bin Kürd ile Moğol Beyi Hacı Kutluşah'ı Konya kal’asında koyub yürüdü. Bir seher vakti irüşüb, otuz bin Kürd ile ortaya alub, Hoca Ali ve Hacı Beyleroğlu dahi irişdi. Cümle kırk sekiz bin Kürd ve Türkmen cem oldu. Moğol askeri orta yerde kaldı. Taşra (harice) çıkmağa kudreti kalmadı, on bir gün, gece ve gündüz cenk oldu, sahra leşle doldu, cümle dağ ve taş kan oldu.

İbni Kürd, Osman ile Hamid’i dutub, zin­cirine aldı. Mehmed Bey fırsatını bulub, Moğol Devletşah ve Ağa ile kaçdılar. Dokuz bin Moğol toprağa düştü. İbni Kürt Moğol askerin dağudub, Hacı Beylere eyder: <Muradım benim, Karamanoğlu Alâeddi'ni tutmakdır, sen Osmanı ve Hamid’i alub Konya kal’asında habs eyle. Ben varub, Lârende’yi harab ideyim> didi. Hacı Beyler bu iki serveri (başkanı) alub, Konya tarafına gelmek üzere oldu. Şah Alâeddin, menzil bemenzil azim asker ile Konya üstüne geldi. Hacı Kutluşah geldügin görüb, kapuyu bağlayup, cenge baş­ladı.

Bir seher vakti Şahı kişverküşa'ya feryadcı irişdi. Didiler ki: <Ne durursun cümle Moğol askerin kırdılar. Mehmed Bey kaçdı; Osman'ı, Hamid oğlu İlyası tutdular>. Alâeddin duyub, ah eyledi, Bulgar'ın on bin senkendazile Kökez'i mukaddem (önden gönderdi) gönderdi. Anın ardınca Koson oğlunu ve Kaya Bey'i ve Turgud oğlunu ve Elvan'ı ve Mirza Bahadır'ı gönderdi.

Kökez Bey Bulgar taifesi ile giderken, Hacıbeyler Oğlu karşıdan gelirken mukabil rastgelüb, kaçırmayub, dört bin er ile kırdılar. Osman (Sultan Orhan) ve Hamid oğlu (İlyas Bey) kurtul­dular. Hacıbeylerzade’yi habsedüb, Şah'a arz eddiler. Alâ­eddin duyub şad oldu, Osman gelüb Alâeddin ile buluşdu. Eyder:  <Ey Sultanım! Çok askerim, çok malım telef oldu>. Alâeddin eyder: <Ey Osman! Birine bin verem, benim dün­ya ve ahiret pederim ol > didi. Osman'a tablu alem virüb, Bey eyledi, Kaya Bey'i bile koşub, <Osman'ı, her kande ise Mehmed Bey'e ulaşdır> didi. Bunlar Mehıned Bey'i aramağa meşgul oldular. İbni Kürd'e haber irişdi ki, <Ne tarafa gidersin, Alâeddin âlemi harabe virüb, Beylerini helâk eyledi> didiler. Ibni Kürd, kırk bin Kürd ve Türkmen ile dönüb Meldüs kal’asına gelüb, andan dönüb Konya'ya gelirken Bulgar kavmine rast gelüb, cenge başladı.

Karaman Beylerine haber irişdi, Turgut ve Bayburd askeri irişdi, dahi Şah Âlâeddin yetişip Allahü Ekber, gürzün çak çakı feleğe irişdi, günden güne cenk terakki buldu, pehlivanlar Hamza kahraman gibi naralar urub, yirmi sekiz gün cenk oldu, dağ ve taş âdem leşile doldu, kan ırmaklar gibi akdı, adem kellesinden püller (köprü) yapıldı, meydan haşre döndü.

Geçmiş senelerde Osman, Alâeddin Keykübad bin Keyhüsrev'in çoban başı (şahnesi) idi. Anın önünde ne kadar koyun ve sığır ve at ve deve ve katır var ise Osman gözlerdi, kâfir almazdı. Karamanoğlu Mehmetbey, Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhusrev III’ü. kaçurub, cümle mülkünü alduğı vakit (1277) Osman ge­lüb, doğruluk gösterdi; ana ivaz (karşılık) Mehmed Bey tablu alem ve kılıç virüb, Bey eylemişti.

***

Osman ve Kaya Bey Beyşehri'ne gelüb, Ertana oğlu Mehmed Bey'le anda buluşub, alub, Akşehir'e geldiler. Sekiz bin Moğol askeri ile İsmail Ağa geldi. Devlet Şah geldi, yirmi sekiz bin Moğol cem oldu. Osman eyder: <Ey Mehmed Bey! Kürdü napâk elinde Şah zebundur gi­delim> didi. Hemen badpaylara (hızlı koşan atlara) süvar olub, alem küşade idüb (yola çıkıp), küs-ü nakkare döğüb (davullar çalarak), yürüdüler, Meldüs (kalesi) canibine teveccüh eylediler.

Şah Âlâeddin öyle cenk eyledi ki, küştelerden püşteler peyda oldu (ölülerden tepeler meydana geldi). Bir mikdar zebun olmuş idi, ani gördüler toz belürdi, içinde nekkare sadası belürdi. Mehmed Bey yirmi sekiz bin tündhu (sert huylu) Moğul askeri ile çıkageldi. İbni Kürd anı görüp, aklı başından gitdi.

Bir taraftan Tatar ve bir taraftan Kara­man Beyleri şöyle kılıç urdular ki bölük bölük ittiler. Kürd askerine hezimet düşdü, beşi bir yerde kalmadı, ol gün yirmi bin Kürd toprağa düştü. İbni Kürd ve Hoca Ali ol hali görüb, Sivas yolların tutup, kaçdılar. Mehmed Bey gelüb, Alâeddin'in dizin öptü. Cümle asker bir yere cem oldular, ölenler için ağladılar, yaralıların yarasın bağladılar, cenge yarar yirmi sekiz bin asker alub, Kayseri'ye canibine gitdiler, Lârendeye Süleyman Şah'a muştucular saldılar.

Bir gün sonra Kayseriye şehrine geldiler. Rum Beyleri karşü çıkub, alub şehre götürdüler. Mehmed Şaha tahtı Rum'u teslim eylediler. Alâeddin, Ertana oğlu Mehmed Bey ile Rum Beylerin sulh eyledi. Ahidnameler yazup; kat'ı niza ve faslı husumet eylediler; birkaç gün oturub, bir gün veda idüb, Karaman Beyleri ile kona göçe Lârende'ye geldiler, Süleyman Şah istikbâl idüb, şehre götürüb Hoca Yunus Sarayına kondurub, safaya başladılar.

Hacı Beyleroğlu Halil, Meldüs kal'asında habs idi. Süleyman Şah getürüb, azad eddü ve hem kenduye Vekilharç eyledi”.

Seyfettin Süleyman Şah’ın, Hacı Beyler oğlu Halil’i hem affedip hem de kendisine Vekilharç tayin etmesi şeklinde karşımıza çıkan asil davranışının, kötü niyetli kişiler tarafından hayatına kestedecek bir suikaste kadar ulaştığını görerek, lânetleyeceğiz.

Biz yine Şikârinin kaleminden Karaman Şehnamesinin devam eden bölümlerine dönelim:

“Kal'ayı Tünd'ün bir Dizdarı var idi. Menko dirlerdi. Karamanoğluna tâbi değil idi, bin Dilaver yiğide malik idi; çıkub nice Vilâyet harab idüb, kaçub; yine muhkem kal’asına girerdi.

Alâeddin'in küçük karındaşı Hızır Bey bir yaylakda safa iderken Menko, duyub varub basub, üç yüz yiğitle tutub, bağlayub, habs eyledi. Alâeddin'e feryadcı gelüb Menko'dan şikâyet eylediler. Alâeddin emreyledi. Yirmi yedi pehlivan, yirmi altı bin demür donlu di­laver ile küsü nekkare döğüb (davul çalarak), âlem şahın açub (Şahlık bayrağını açıp), asker çeküb, Tünd Kal'asına geldiler; Menko kal'a Kapılarını bağlayub, burcdan cenge başladı; bir ay cenk itdiler, kal'ayı alamadılar.

Nerdüban (merdiven) ile bir gice kal'aya çıkup, Alâ­eddin kendusi yüz kırk serverle burcun birinden girüb, oturdular, Sabah olduğu gibi tekbir getirüb, Menko'nun sarayına yürüdüler; Menkoyu tutub, zencire çektiler, çok adem kır-dılar, habisten karındaşını çıkarub kal'a kapusun açdılar.

Menko zenciri kırub, iç kal'aya düşdü; Kökez Bey bile (birlikte) alub, kaçdı; Alâeddin tekrar otuz gün cenk eyledi.

Menko aciz   kalub;   Kökez Bey'i   habisden salıvirüp, didi ki:<Eğer Şahın, bana bir zeamet virirse kal'ayı ona viririm>,Menkoyu, Kökez Bey alub, Şaha gel­di. Menko gelüb, Alâeddinin dizin öpdü, özrün diledi, kal'anın miftahın (anahtarlarını) virdi. Şah Menkoya riayet idüb; zeamet virdi. Kal'ayı karındaşı Hızır Beye virdi, bir ay kal'ada oturub bir gün süvar olub, asker çeküb, Lârendeye geldi.

İrtesi gün Süleyman Şaha geldiler. Menko gelüb Şahın dizin öbdü. Şah ider: <Bu kimdir> Alâeddin ider: <Kulun Menkodur; Şah iken gelüb, derbanın (kapıcın) oldu>. Şah sefa idüb, hilât virdi. Divan idüb , dört yüz şeyh, vaiz, müfti ve âlim ve Arız Hakim sağ ve sola oturdular, ikiyüz sek-sen namdar Bey ve pehlivan ve altı Vezir dahi oturdular. Bade­hu, Arız Pir ider:<Ey Sultanı kişverküşa! Lâyık mıdır ki, Konyayı bir alay Kürdü napâk zabt ide de, sen bunda safada olasın> didi. Süleyman Şah ider: <Ey Arız Hakim, dün gice vakıamda (rüyamda) Hazreti Mevlânayı gördüm. Didi ki: Ey Ibni Karaman, Ey Şahı Moğol bu şehiri Kürdü napâkden kurtar. Cümle Evliya Konyayı sana bağışladılar>.

Arız: <Fetih senindir. Hemen asker çeküb. Yürü>, didi.

Cümle asker hazir idi, çıkub, sahraya kondular.

Karamannamede şairi nazik tab'ın bu­yurduğu beyitler:

<Şebi der hab buden Şahı adil

 Ki  habidide şadı kerd der dil

 Celâlülhakkı veddin  pişeş  amed

 Ne bigâne çu nameş hoş beş Amed

 İnayet kerd şehri Konyara dad

 Zi ruhaş müşkilat-ü ukde biküşad>

Süleyman Şah ve Alâeddin yirmi altı bin er Konya üstüne geldiler; Evliyanın himmeti ile Kürde kılıç çeküb, karşu gelmeye kudret bırakmadılar. Kimi kaçdı, kimi gelüb bende (kul köle) oldu, Şah gelüb sarayı Keykubada kon­du, üç ay sakin oldu, şehirlüye muhkem riayet (hürmet) eyledi, bac ve haracı kaldırdı, ne kadar harabe var ise mamur eyledi, cümle Evliyaları ziyaret eyledi. Çok türbe yapdı, bir gün divan eyledi, Beyler divana cem oldular; Alâeddin dahi Şahın nazarında olurdu Şah ider: <ikimiz bir şehirde oturmak caiz değildir; sen burayı taht idin, ben Lârendeye gideyim> dedi. Alâeddin ider: <Emir sizindir>.

Süleyman Şah veda idüb Lârendeye geldi, tahtda karar eyledi.

Ertana oğlu Mehmed Bey gelüb, Rum tahtına geçti.

*

Kayseriyye mülkünü İsmail Ağaya ısmarlayup, kâh Erci-yeş dağında şikârda ve kâh Kayseriyyede safada oldu.

Hoca Ali, yirmi bin Türkmen’le Sivasa, İbni Kürde, geldi. Söyler:<Ne durursun, oğlan safada, zevkde, Karamanoğlu kendu aleminde, asker cem eyle, varup Kayseriyyeyi zabt idelim> didi.

İbni Kürd, otuz yedi bin Kürd ve Türkmen askerin cem idüb Kızıl Irmağın kenarına kondular. Kayseriyye Beyleri cem olup, Ertana oğlu Mehmed Beye gelüp didiler ki: <İşte düşman geldi, durma asker cem eyle, arun namusun var ise hasmınla bertaraf ol, andan sonra zevku safada bulun>. Mehmed Bey, İsmail Ağaya ider: <Sen Moğol askerile evvel yürü, ben ardınca vara­yım>.

On bin Moğol askeri ile İsmail Ağa yürüdü, yirmi sekiz bin Rum askeri ile Mehmed Bey dahi yürüdü.

İbni Kürd, su kenarında otururken bir gice Moğol şebhun (baskın) eyledi, iki asker çat çat cenge başladılar. Dördüncü gün Moğol sındı, bölük bölük kaçarken Mehmed Bey yirmi sekiz bin er ile çıka geldi, gazayı gördü ki İbni Kürd, kırk er ile bir alay Tatarı kovub, giderken Meh­med Bey, fırsat ganimet deyüb, İbni Kürdü tutub başın kesdi. Kürd askerin şöyle kırdılar ki, sahra leşle doldu. Hoca Ali, İbni Kürdün katl olduğun duyub, kaçub, Sivasa geldi. Mehmed Bey ardınca gelüb, Sivası zabt eyledi, an­dan dönüb Kayseriyeye geldi, cümle Rum'u zabt eyledi, safaya başladı.

Şah Alâeddin bir gün Beyleri ile suvar olub Beyşehri’ne geldi; şehir kavmi istikbâl eylediler, bir saraya konub, Vilâyeti teftiş eyledi.

<Cümle kal'a ve mezre'a ve has ve çiftlik İsmail Ağa elindedir, ced beced Keykubad zamanından beru> didiler.

Sultan emreyledi; cüm­lesin zabt eylediler, serkeşlik ideni oradan koğub, çıkardı­lar. Eğer suğla, eğer mezrea, eğer has, eğer bağ ve bağçe, eğer değirmen ve hamam cümlesin zabt eylediler. Elvan Bey'i sekiz bin er ile üstüne koydular.

Alâeddin: <Ol, Rum Şahına Kethüda oldu, varup anda mekân bağlasun> didi.

İsmail Ağanın karındaşı Kutlu Şah tevabiin (adamlarını) alub Kayseriyye'ye geldi, Ağaya macerayı takrir eyledi (söyledi); Ağa, Ertana oğlu Mehmed Bey'e girüb, Alâeddin' den şikâyet eyledi, didi ki; <Size hizmet eylediğim içün Alâeddin cümle mülkümü zabt eylemiş ve Kethüda (kâhya) olduğu Bey'in diyarında mülk idinsin dimiş>. Ağladı, Mehmed Bey mektub yazub, Süley­man'a gönderdi, Süleyman Şah dahi mektubu Alâeddine gönderdi: <Yine emlâkin gerü viresin> diyu reca itdi. Alâ­eddin dahi bir mektub yazub, Süleyman Şaha gönderdi, dimiş ki: <Ol Ağa benim kulum idi; Mehmed Bey'e yar­dım için gönderdim idi; beni terkidüb, Mehmed Bey'e kul ve kethüda (kâhya) oldu; benim diyarımda bağ ve bostanı neyler? Varub sakin olduğu (oturduğu) diyarda idünsün>.

Beyşehri yanında bir kal'a var idi, <Mora> dirler idi, etrafı İsmail Ağanın karındaşı Kutluşah Bey'in mülkü idi. Alâeddin kal'anın üstüne vardı, harman zama­nı idi, Moğol kaçub kal'aya girdi: Cümle rızkı Alâeddin zabt eyledi. Kutluşah. Kayseriye'de Ağa'ya gine feryatcı gönderdi. Gelüp, Ağa'ya şekva eylediler (şikayet ettiler), Kal'adan taşra (dışarı) çıkmazus, ekin ve tereke (bırakıt, miras) hep elimizden gitdi, açlıkdan kırılıyoruz, deyu ağlaşdılar. Ağa, Mehmed Bey'e gelüb, Alâeddin’den şikâyet eyledi. Mehmed Bey ider: <Alâeddin'in muradı bizimle husumet; ancak varsun bildiğinden kalmasun>. İsmail Ağa dört bin asker ile Kutluşah'ı tekrar gönderdi, yine on bin er cem idüb, Beyşeh-ri'ne gitdi. Alâeddin beş bin er ile Mirza'yı gönderdi. Gelüb, cümle mahsulü zabt eyledi; Moğol kaçub hisara düştü.

Alâeddin Konya'dan on bin er ile şikâr iderek (avlanarak) Beyşehri'ne yakın gelmiş idi; Mirza mahsulü Konya'ya gönderib kendusı Alâeddine gitmek üzere iken, dört bin Moğol askeri ile Kutluşah irüşüb, yolun bağladı, cenge başladılar. İki gün cenk kıldılar, üıçüncü gün İsmail Ağa irüşüb, Mirzayı ortaya alub zebun eylediler, ardın önün bağlayub, kaçmağa yol komadılar, Heman Mirza Bahadır, tekbir getirüb, şöyle urdu kılıcı ki çok Moğol kırdı.

Alâeddin Kökez'i dört bin er ile gönderüb, kendusı ava mukayyet olmuş (bağlanmış) idi; Kökez çıkageldi, gördü ki, bir cengi sultanî. Gürzün çak çakı göğe çıkmış. He­man Şah'a bir adem gönderüb, ve kendusı tekbir getirüb, kılıç çeküb, dört bin dilâver ile yörüdü. İsmail Ağa kahkaha ile gülüb, Alâeddin askerin ortaya alub, kırmağa başladı.

Şah'a âdem irüşüb, macerayı haber vir­di; Alâeddin on bin davudî zırhlı dilâver ile şöyle yörü­dü, tufan gibi irişdi. Gördü bir cenktir ki bin kelle bir akçaya; gazaba gelüb ejder gibi haykırub na'ra urub, iki asker birbirine karışub, Allah-ü ekber ol gün kıyamet gününe döndü. Yedi gün muhkem cenk oldu, sekizinci gün Moğol sınub, rızkın, malın bırakıb, kaçdı. Beyler cümle rızkı yağma eylediler ve cümle diyarı Alâeddin zabt ey­ledi. Harabesin mamur idip, üç ay sakin olub, andan sonra geçub, Konya'ya geldi. Kâh işünuş ve kâh siyaset idüb, Beylerile zevku sefada oldu.

İsmail Ağa Sivas'a gelüb, Ertana oğlu Mehmed Beyle buluşub Alâeddin elinden çekdüğü, cefayı haber virdi, ağladı. Mehmed Bey ider: <Sabr ede, görelim nice olur> didi. Ertana oğlu Mehmed Bey asker cem idüb, Aksaray önüne geldi. Alâeddinin karındaşı Davud Bey Aksaray'da sakin idi; Mehmed Bey'in geldüğin duyub, karşu çıkdı. Mehmed Bey Davud Bey'i tutub, bağlayub, dönüb, Kayseriye'ye götürüb, habs eyledi. Süleyman Bey'e haber irişdi: <Küçük ka­rındaşını Mehmed Bey tutub, alub, habs eyledi> didiler. Süleyman Şah bir mektub yazub, Sinan Naib'in eline virüb, Kayseriye'ye gönderdi. Sinan Naib, emirülkelâm bir adem idi. Kayseriye'ye gelüb divana girüb, mektubu Mehmed Bey'e virdi Mehmed Bey alub, okudu. Dimiş ki, <Ey Şah-ı Rum! Senin uğruna can baş oynatduğumuza ivaz (karşılık) bunu mu eyledin? Eğer Alâeddin'e bihuzur oldun ise ol senin çok cefaların çekmiş idi, biz kemlik eyledik ise sen eyilik eylemek gereksin, hakkı nam hatırına getirüb, karındaşımızı azad eyleyesin> dimiş. Mehmed Bey mektub yazub, Sinan Naible gönderdi.

Sinan Lârende'ye gelüb, Süleyman Şah önünde yer öpüb mektubu sundu. Alub okudu. Dimiş ki: <Karındaşın eyilik eyledi, amma ittüğü kemliğe değmedi, benim Kethüdamın Vilâyetin elinden aldı, dört bin ademisin kırdı ve nice hakaret eyledi; elbette bir kat cenk eylemeyince olmazıb.?

Süleyman Şah mektubu Konya'ya, Alâeddin'e, gönderdi. Alâeddin mektu­bu okuyub, mefhumun bilüb, asker cem idüb Lârende'ye geldi, Süleyman Şah istikbal idüb, Hoca Yunus Sarayı na kondurdu, îrtesi Divan idüb, cümle erbabı devlet Divana geldiler, Mehmed Bey kıssası açıldı; Alâeddin ider: <Ey Birader! Ezelden

meseledir ki oğlanın vefası olmaz;biz ana eyilik edüb, Rum'a Şah eyledik; ana ivaz (karşılık) karındaşımızı hapis idüb, Vilâyetimize kast eyledi. İbni Kürd'ündidüği sözler gerçek imiş, amma hakkı nan vardır, İnşaallah yoluna gelür> didi.

Üç gün sakin olub. dördüncü gün yirmi sekiz bin askeri çin pulada gark idüb, on bin Bulgar'ın sapan atıcıların önüne düşürüb, Aksaray ovasına bargâh kurdular.

Ertana oğlu Mehmed Bey'e haber geldi: <Alâeddin azim asker ile gelüb Aksaray ovasına kondu; ya varırsın, yahud ol bunda gelür> didiler. Mehmed Bey'in, âkil Vezirle­ri var idi. Hoca Ali ile Erciyeş Bey'i Evran Bey dirlerdi. Bunlar ider: <Ey Şah! Alâeddin bahadur, dilâver Şehzade­dir ve hem Karamanlı çokdur, yavuz yüz bin taifedir. Sen anların cengine takat getüremezsin; Maraş beyi Zülkadir oğlun araya burakub, sulh idelim> didiler. Mehmed Bey razi oldu, Zülkadri gönderdi, minnet idüb, Davud Bey'e vardılar, kat'ı niza ve faslı husumet idüb, Alâeddin dönüb Konya'ya geldi, yine safaya başladı,   aradan bir yıl geçdi.

Ertana oğlu Mehmed Bey muttasul badenuş (içkici) idi. Cüm­le Rum'u İsmail Ağa'ya ısmarlamış idi. Kendusı işu işaret (yönetmenlik) iderdi. Ağa çok hazine yığmış idi. Elhasıl Alâeddin Bey ile Mehmed Bey'in sulh olduklarına kakıyıb (kızıp öfkelenip) cümle rızkın ve malın alub beş bin yiğit ile çıkub Beyşehri'ne arzu idüb, gitdi.

Bir gün meclisde îşünüş iderken (yiyip içerken) İsmail Ağa, Mehmed Bey'e ider: <Benim acım Karamanoğlundan alıvirmeye kâdir olmadın> Mehmed Bey ider: <Nice idelim, cümle âlem bizi kınar, biri bu ki akrabalık vardır ve biri dahi askeri çokdur ve biri dahi yine Rum'a beni Karamanoğlu Şah eyledi, nice kılıç çekem>. İsmail Ağa kakıyub (kızıp öfkelenip) taşra (dışarı) çıkdı. Karındaşı Kutluşah'a ider: <Mehmed, Karamanoğlundan korkar. Kendiyi Rum'a Şah iden ben idim, şimdi Karamanoğlu oldu> dir.

Hemen emreyledi, bin deve ve bin katır altun, gümüş ve kemha (ipek kumaş) yükledüb Beyşehri'ne azm idüb gitdi. Sabah oldu, Mehmed Bey, Ağa'nın kakıyıb (kızıp öfkelenip) gittüğin duyub, <Huda'ya saldık, yoluna gele> didi. Didebanlar (gözcüler) Alâeddine haber virdiler ki <İsmail Ağa, Şah'a âsi olmuş. Bi'hisab altun. gümüş yükledüb, Beyşehri'ne gelüb, geçdi> didiler. Sultan, cenk içün yirmi bin davudî zırhlı dilâver ile on bin Bulgar askerin çeküb, Beyşehri'ne geldi. Bulgar'in piyadelerine buyurdu yolları bağladılar, kendusı pusuya girdi, İsmail Ağa, beş bin Moğol askeri ile gelüb, geçmek üzere iken Bulgar kavmi karşu varub, bir fasıl cenk eylediler. Kılıcın sadası dünyayı tutdu, heman pusudan yirmi sekiz bin er ile Mirza Bahadır çıkub, tekbir getirüb yörüdü. ikdam idüb Bulgar askerin sıyub, Mirza'yı ortaya alup, zebun eyledi. Ağa, gürzü çeküb üstüne geldi ve haykırub ider: <Ey Mirza! Şah'ın bane eyledüği cefayı bu gün ben dahi sa­na eyleyeyim> didi. İkdam (gayret) idüb, bir gün cenk eylediler. Bulgar askeri ve Mirza askeri gayet zebun olmuş idi.

Anı gördüler ki, küsü nekkare (kös ve davul) sadası âleme velvele bı­raktı, toz asumâne çıktı. Ağa gördü ki Tuğu Şahi (Şahın sorgucu) görün­dü. Gelenin Şah Alâeddin oldu-ğu anlaşıldı. Heman ah eyledi, kendusından ümidi kesdi.

Yirmi sekiz bin er ile Alâeddin irişüb, na­ra urub, tiğ çeküb, Karaman Beyleri ile yürüdü. Üç gün üç gece muhkem cenk oldu. Dört yanın bağlayub, bir adem çıkarmadılar. Alâeddin kalkanın çevirüb, eline ok yay alub, cenge girdi; cenk idüb giderken İsmail Ağa'ya rast gelüb, birbirine hamle eylediler; bir nice hamleden son­ra Alâeddin Şah bir ok atub, Ağanın dizin urdu; Ağa oku çeküb çıkardı, temren (ok ucu) kemîkde kaldı, üç yerde yara urdu, yıkub bağladı. Baş gidince ayak payidar olmaz cümle Moğol'u kırdılar, kimse kaçamadı, ol kadar mal ve rızk çıktı ki hisabın Allah bilir, Alâeddin zabt eyledi ve azm eyleyüb Konya'ya geldi.

Süleyman Şah'a: <Alâeddin Moğol'u kırub İs­mail Ağa'yı tutmuş> deyu haber geldi. Göcer'i bir mektub ile gönderdi. Göcer gelüb, mektubu Alâeddin'e virdi. Okudu, dimiş ki: <Benim biraderim, İsmail Ağa'yı azad idesin>.

Buyurdu; zindandan çıkarub, at, don virüb Lârende'ye gönderdi. Ağa Lârende'ye gelüb, Şah'a buluştu Şah muh-kem riayet eyledi, ve cerrah getirdüb, temreni (ok ucunu) kemükden çıkarub, yarasını timar eyledi. Eyüce oldu. Sü­leyman Şah, İsmail Ağa'yı divana getürdi, rızkının yarısın virdi, gine Beyşehri'n virdi. Didi ki: <Ey Ağa! Suç senden oldu, bizden olmadı; Alâeddin'in bu kadar cefasın mazur tutasın, kendu Çelebindir?> Ağa dahi özür ve ahd eyledi ki, evvelki gibi gene dostuna dost, düşmanına düşman ola.

İsmail Ağa Süleyman Şahla vedalaşub Beyşehri'ne geldi, küçük karındaşı Mir Hasan ile armağan düzüb, Konya'ya Alâeddin'e gönderdi,özrün diledi.Alâ­eddin ahidnameler ya-zub, Ağaya gönderdi.

Kayseriyye'ye, Ertana oğlu Mehmed Bey'e, haber var­dı ki, Alâeddin, İsmail Ağa'ya rast gelüb, askerin kırub, kendusini tutub, cümle malin alub, sonra gene barışub, rızkı­nı ve man-sıbını virmiş; and eylemişler ki, gene evvelki gibi uğruna can baş vire, Mehmed Bey bu sözü işidince aklı başından gitdi.

Hoca Ali ider: «Eğer Alâeddin, Moğol Beyler’i ile bile (beraber) oldu ise tahtı Rum'u senin elinden alır, buna hile eylemek gerek>. Mehmed Bey emreyleyüb, Si­vas'ın ve Kayseriyye'nin ne kadar askeri var ise cem idüb, çin pulada (çeliğe) gark oldular.

Süleyman Şah'm yanında bir iki muzi (hain) var idi. Fırsat gözedirler idi, Hacıbeyler oğlu Kasım ve Sadeddin dahi kim var ise Mehmed Bey'in geleceğin duy­dular, mektub gönderdiler: <Doğru Lârende'ye gelesin, biz dahi Mut'un, Gülnar'ın askerin cem idüb, yürüyevüz; Süleyman Şah helâk olunca Alâeddin nesneye kadir ol­maz> didiler. Mehmed Bey, bunların reyini görüb, asker çeküb gelmekde. Şah Süleyman kıssayı duydu, etrafa mektub saldı, on bin Bulgar askeri geldi; Gülnar ve Mut ve Silifke Beyleri geldi; Mamuriye, Tarsus ve Kosun askeri geldi; otuz bin er cemoldu.

Ertana oğlu Mehmed Bey Kürd, Türkmen, Rum aske­rin çeküb, Niğdeye, andan göçüb Ereğliye, andan göçüb Bulgar Dağı'nın eteğin sıyırdub, Devle (Ayrancı Divle) üstünden Fi-sandon'a gelüb, andan şehre karşu konub üç gün sakin oldu.

Süleyman Şah divan eyledi. Arız Piri ve Şeyh Nizamed-din’i Mufti Yunus’u ve Şeyh Hasan'ı ve Emir Şah'ı ve Lala'yı ve ulema ve zurafayı (zarif kimseleri) cem idüb ider: <Varın görün Şah'ı Rum niye gelmiş?>. Mahmud Paşa'yı ve Oğuz Han'ı ve Arız Hakim'i gönderdi.

Ertana oğlu Mehmed Bey gördü ki, Karaman askeri çokdur, cenk kabil değildir, Beyleriyle müşavere eyle­di, müdarayı (yüze gülmeyi) mâkul gördüler. Mahmud Paşa, dörd Bey ile içeri girüb, <Hoş geldin muradınız nedir; hayır mıdır, şer midir? Şah cevap ister> didiler. Mehmed Bey: <Ha­yırdır, cenge gelmedik, Süleyman Şah pederimiz yerin-dedir, üstümüzde hakkı nam (ekmek hakkı) çokdur, ziyarete geldik, ve hem bir at var imiş, anı ricaya geldik> didi.

Vezirler kalkub, divanı Süleymana gelüb, ahvali bir bir beyan eyledi­ler. Süleyman Şah, emreyledi, bir mektub yazub, Mahmud Paşa eline virdiler. Mahmud Paşa alub, divanı Şahı Rum’a geldi. Mehmed Bey, Rum Beylerin cem idüb, musahabet (sohbet) idüb otururken Mahmud Paşa içeri girüb, edeb birle mektubu sundu. Hoca Ali mührün bozub, açub okudu. Dimiş ki: <Ey Şah'ı Rum! Dost dostu ziyarete böyle gelmez, ahval malûmdur, neye geldüğin bilirüz. Eğer sen, div sifat Kürdistan askerin devşirüb, geldin ise benim dahi Sü­leyman ve Rüstem’im vardır. Eğer sen Efrasyab-ı devir isen ben dahi Keyhusrev-i zemanım; eğer senin as-kerin Kürd Türkmen, Rum ve Tatar ise benim askerim Bul-gar, Yunan ve Moğol'dur. Malûmdur ki bize Karamanîler dirler, zamanın kahramanıyüz> dimiş. Kürdistan Beyleri Mehmed Bey'e didiler ki: <Eğer cenk idersen hata idersin, sulh olmak gerek> Araya Beyler girüb, sulh eylediler. iki Şah bir yere gelüp, safa idüb, Süleyman Şah kendusından reca idilen atı bağışladı. Göçüb, Kayseriyye'ye geldiler”.

*

 

Geçmişi hatırlayalım:

1277 de, Konya fethi ve peşi sıra Türk dil fermanından sonra Karamanoğlu Mehmetbey Engürü'yü (Ankara’yı) Moğol Bey’i Atabey'e, Ilgın'ı Devletşah'a ve Ishaklı’yı Cafer'e virmişti. Bacı ve haracı Karamanoğluna gönderirler, hutbe ve sikkeyi (para bastırmayı) Karamanoğlu na­mına yaparlardı. Kaldırdıkları mahsul kendilerine kalırdı. Alâed-din Şah olunca, haber gönderdi: Sikkeyi Alâeddin namına vursunlar; bac ve haracı göndersinler.

Biz yine, ceryan eden olayları Şehnameden dinleyelim:

“Atabey ve Devletşah bir yere gelüb müşavere idüb, didiler ki, <Dahi kendi Şah ol­madı, Şah karındaşı Süleyman Bey'dir>, heman asker cem idüb, Akşehir üstüne geldiler. Akşehir'de Uzun Hasan otururdu. Moğol gelince Alâeddine mektub, gönderüb ahvali bildirdi.

Alâeddin ahvali duyup etraf Beylerin cem idüb Bulgar ve Kosun Oğlun ve Turgud Oğlun ve Kaya Oğlun ve Oğuz Han cümle yirmi sekiz bin er ile çinpulada gark idüb, gürz ve tiğ götürüb, asker çeküb, Akşehire geldiler. Moğol kavmin şebhun eylediler.

Üç gün muh­kem cenk oldu. Cenk içinde Atabeyi ve Devletşah'ı yakaladı. Menteşe oğlu da onlarla beraberdi. Cafer ile ol kaçdı.

Moğol'un cümle rızkın, malın, atın devesin ve koyunun sürüb, Kon­ya'ya götürdüler. Dört yüz Moğol Bey'i habis eylemiş idi; diledi ki, cülesin helâk eyleye.

Beyşehrin’de İsmail Ağa duyub, Lârende'ye Süleyman Bey'e geldi, şefaatname alub, Konya'ya götürdü. Divana girüb, Alâeddin önünde yer öpdü. <Ey Şehzade, Atabey ve Devletşah ve Babuk Han ve ben kulun yetmiş seksen yıldır atan ve deden, önünde cenk eyledik, eski yarı vefadarlaruz ve pirlerüz, bunları helâk eylesen dünyayı kendine güldürürsün> didi. Süleyman Beyin şafaatnamesin virdi. Alâeddin Kökez. Bey'e buyurdu, Moğol Beylerini habisten çıkarub hilât ve rızkların virdi. Yine evvelki gibi, her biri diyarına gitdiler.

Bunlar, uğrun (gizlice) Kayseriyye'ye Ertana oğlu Mehmed Bey'e mektub gönderdiler, didiler ki: <Alâeddin bize muhkem direnk virdi (bizim hakkımızda kesin karar verdi), her kaçan (ne vakit) zuhur eylersen biz dahi hazır başuz; bilmiş ol, seni Yunan'a Sultan idelim> demişler. Ertana oğlu Mehmed Bey mektubun mefhumun (anlamını, kavramını) bilüb, otuz bin er cem idüb, Lârende hainlerine mektub gönderdi ki <siz Süleyman Beye zehir virin, biz Moğol Beyleri ile Alâeddin'in hakkından gelürüz> didi.

Süleyman Şah, pak mezhep, pak meşreb, itikadı muhkem bir Padişah idi. Bir vakit namazın kazaya komamış idi, ehli Kur'an hafız idi, kırk yıldır haftada bir hatmederdi, bir sabah namazın kılub, viridin sürüb (Esma’i Hüsna, Dua okumak), hamam­da gusl idüb, gelüb, namazin eda idüp, tilâvet idüp, taşra çıkdı. Derbanlar (kapıcılar) deri devleti (makam kapısını) açub, durdular. Bir kimse içeri girüb, ider: <Mevlâna Ariz Pir vefat eyledi, siz sağ olun>. Zira doksan yaşına girmiş idi, Süleyman Şah ga­yet sever idi; buyurdu <Defin olacak zaman değildir, sabr eyleyin> didi. Ol adem bir zaman gidüb, gene geldi, ider: <Buyurun, meyyit hazır oldu, halk Sultan'ıma muntazırdır(bekliyor)>.

Süleyman Şah emir eyledi, at çekdiler, binüb taşra (dışarı) çıkdı, hainler kapuda dururlar idi, ezelden müşa­vere idüb (önceden aralarında görüşüp), fırsat gözlerler idi; ol gün Süleyman Şah'ın hizmetinde, hikmeti ilâhî bir kimse bulunmadı. Haberi getirenler Şah'ın önüne düşüb gitdiler. Bir tenha yere varınca, arslan'a kurd üşer (saldırır) gibi her canibden seğirdüb hamle ey­lediler. Kimi kılıç ile, kimi taş ile kimi tir (ok) ile, yirmi altı yerde zahim (yara) urdular. Süleyman Şah ah idüb; atın sıçradub (koşturup) saraya düşdü, girdi, safi kan olmuş, <Bir zaman Şah idim, sağım solum asker idi, şimdi tenha, Allah'tan gayri kimse yoktur> didi. Kulları irişüb, ah ve efgan idüb, ya­kaların çak eylediler (yırttılar), amma çi (ne) faide, takdirin. Şah Elhükmü billâh şehit olub, cani azizin Hakka teslim idüb, muhibleri (sevenleri) matem idüb, ayin ve erkân-ı Muhammedî üzre götürüb, Divan Oğlu Medresesinin  yanında, Kalemiye Zaviyesi'nin türbesinde (Mader-i Mevlâna camisi içeri-sinde), Hazreti Melâna'nın Validesinin yanı­na def neylediler.

Hainler cem olub (bir araya gelip), Süleyman Bey'in yirmi yedi Ağasın habis eylediler. Kimi kaçub, Konya'ya Alâeddin'e gitdi ve kimi müdara idüp (dost gibi görünüp) onlarla kaldı.

Hainler, Hacı Beyler oğlu Kasım'ı tahta geçürdiler, Sadeddin ve Halil Vezir olub, hainlerin her biri bir mansıb (makam) zabtidüb muradlarına irdiler ve Kayseriyye'ye, Ertana oğlu Mehmed Bey'e mektub gönderdiler.

Mehmed Bey Süleymanın şehid olduğun düyub, şad-oldu. Kayseriyeden   kalkup; menzil bemenzil gelmekde.

Şah Alâeddin Konyada, karındaşı Davud Bey ve Rum ve Yunan Beyleri ile safada idi. Süley­man Şah kullarından, Göçer ve Firuz Bey Konya'ya gelüb divana girüp, hain-lerin eyledüğü hakareti şekva (şikayet) idüb, feryad kıldılar. Alâeddin duyub, yedi gün matem eyledi, cümle şehirli siyahlar giydiler. Kökez Bey yirmi bin er cem idüb kırk gün matem eylediler. Alâeddin emreyledi asker cem oldu, Beyler çinpulada gark oldular, Lârende'ye vardılar, hainleri helâk   idüb habis (hapis) olan Beyleri kurtardılar, Şah Süleymanın'ın kanın aldılar.

Moğol beylerinin bir bölüğü Alâeddin'e hasım olmurşlar idi ve bir bölüğü muhkem (sıkı sıkıya) dost idi. İs­mail Ağa, Şahı severdi, haber gönderdi ki: <Ey Şah! Alâeddin. Konya' dan gitmiyesin.Rum beyi Şah Mehmed  ile Moğol Beyi Atabey ve Bâbuk Han ve Kutluşah ittifak idüb, Konya'yı elinden almağı murad  idinmişler> dimiş.

Alâeddin yirmi iki bin er ile ve kırk peh­livanla çıkub, Konya'nın önünde barigâh (karargâh) kurub oturdu. Bir taraftan otuz bin er ile Ertana oğlu Mehmed Bey gelüb karşusuna kon­du, bir taraftan da Moğol beyleri yirmi altı bin er ile gelüb kondular, bir hafta mektub gelüb gitdi, sulh olmadılar. Akibed bir gün alay bağlayub, meydan açıldı; Kökez Bey meydana girüb, yirmi sekiz Moğol helâk eyle­di. Moğol'dan bir kuvvetli herif meydana girdi. Kökezi yıkdı, Oğuz Han'ı yıkdı, o kâfire Cafer dirler idi. Alâed­din at depüb meydana girdi, Kara Caferi gürz ile döğe döğe yıkdı ve bağladı; hemen nizesin (mızragını) çevirüb, meydana atın sıçradub. haykırub didi ki: <Ey hakkı nan (ekmek) bilmez Mehmed bin Ertena! ben ol kimesneyim ki seni İbni Kürd­ün elineden kurtarub Rum’a Şah eyledim ve bir zaman aşıkı zarın olub yoluna can, baş virdim, ezelden mesel­dir, oğlanın vefası olmaz. Meydanıma gel, devlet sınaşalum (sınayalım)>.

Mehmed gayrete gelüp, atın sürüb, Şaha gürz (topuz) havale eyledi. Şah, onun gürzünü savdı, nize (mızrak) havale eyle­di onu da savdı, birbirine yirmi beş hamle eylediler. Alâeddin rikap (özengi) üstüne kalkub, bir gürz havale eyledi, Mehmed takat getirmeyüb yıkıldı. Moğol, Kürd ve Rum askeri anı görüb bir uğurdan kılıç çeküb yürüdüler; Alâeddin de cümle Karaman askeri ile yörüdü, kılıcın şakırdısı ve gürzün tültüsü asumane (gökyüzüne) çıkdı. Şöyle cenk oldu ki sahra leşle dol­du, kan ırmak olub akdi. Alâeddin kırk dilâver ile sekiz bin Bulgar askerin önüne bırakub, Kürd askerin dağıtdı. Mehmed'in ordusuna irişüb tuğun yıkdı. Rum askeri sındı, kaçdı, heman yirmi bin Moğol, Babuk Han ve Devletşah ile çıkageldi. Düşman askeri elli bin oldu. Üç gün üç gece cenk itdiler. Karamanîler sınub, Konya kalesi Hisarı önüne geldiler, akşam oluncadek cenk oldu. Akşam Hisar'a girüb, kapuları bağlayub, burca çıkub, bunlar yukarıdan, onlar aşağıdan yirmi gün cenk eylediler.

Bir gice Alâeddin çıkub, şebhun (gece baskını) eyledi, azim cenk oldu; ol gice altı bin er düştü. Alâeddin bin yi­ğit ile kafadar olub, cenk içinde gezerken Devletşah'a rast gelüb, döğe döğe yıkdı, bağladı, andan sonra Hisar'a girüb, kapuları kapattı. Ertana oğlu Mehmed aciz kaldı, nice ideceğin bilmedi. Lârende hainlerinden Karaman, iki yüz yük bal ve yağ ve buğday yükledüb, bin yiğit ile Konya'ya gelüb Mehmed'le buluşub, zahireyi teslim eyledi. Mehmed ider: <Ey Karaman! aciz oldum, Alâeddin'i ele getüremedim>. Karaman ider: <Karaman Beyleri birikmeden bir maslahat (iş) idemedin, cümle gelüb cem oldular, gel şimden geru müdare eyle (boyun eğ)> didi.

Her gün Karaman askeri gelmekde idi. Kürd beyleri Kökez bey'e rast gelüb, tutmuşlar (yakalamışlar) idi. Meh­med Bey'e götürdüler, Kökeze, Mehmed Bey hil’at virdi ve itti: <Ey Kökez! Biz Alâeddin ile cenge gelmedik, Sü­leyman Bey'i hainlerin şehid eyledügin duydum, geldim ki, ziyaret idem, gördüm kendisi cenge hazır olmuş, be­ni dahi ifsad eylediler (kandırdılar)! Andan sonra cenge başladık; vakı'a hakkı nan’ ımız çokdur, bizi barışdırın yine evvelki gibi dosta dost, düşmana düşman olalım, dünya kimseye bâki değildir> didi; muhabbedname yazub, Alâeddin'e gönderdi.

Kökez Bey hisara girdi, gelüb, Alâeddin önünde yer öpüp, mektubu sundu; Alâeddin, Beyleri ile oturub, musahebet (sohbet) eder idi, baş kaldurup ider: <Ey Kökez! Mehmed seni iyi ki helâk eylememiş. Yoksa muradı hile mi eylemek?> didi. Kökez Mehmed Bey ne söyledi ise haber vir-di, mektubu okuyub mefhumun (anlamını) bildiler. Alâeddin Şah ider; <Güç ile iş başaramadı, hileye başladı>.

Beyler ider: <Askerimiz gelüb, cem oldu, bildügünden kalmasun. Ni­hayet birleşelim, eğer hile ederse biz dahi ana göre idelim, eğer itmezse yine ana göre idelim>.

Osman oğlu (Orhan Gazi ‘1324-1362’) ile Germiyan oğlu (Çağşadan Mehmet Bey ‘1328-1362’) araya girüb, iki Şah'ı sulh eylediler, ikisin bir yere getirüb, merhaba idüb, Meh­med Bey ider: <Vallahi Billâhi Moğol Beyleri hatırı için cenk eyledim, anların sözüne uydum>. Elhasıl intikamı kaldırub, yine evvelki gibi muhabbet eyleyüp, bir yıl kâh dağda kâh şikarda, kâh hamamda safada oldular. Alâeddin yine Beylerin dağıdub, yalnız kendi kullar ile kaldı.

Ertana oğlu Mehmed Bey'in bir kethüdası var idi. Moğol Beylerinden idi. Bir gün kethüdasına eyder: <Ey Ata Bey! Beni Alâeddin ile dost mı oldı sanırsın? Muradım hile­dir, sen on bin Moğol askeri ile Konya'da kal, ben Engürü'ye behane idüb gideyim, ben gidince Alâeddin cüm­le askerin dağıdır, heman sen fırsat bulduğun gibi zencire çek, ben dahi geleyim, andan sonra cümle Rum ve Yunan bizim olsun> didi. Bu tedbiri idüb, Mehmed Bey divana geldi, Şah önünde yer öpüb ider: <Moğol Engürü'yü zabt eylemiş, varub hakkından geleyim, ben gelinceye kadar Ata Bey hizmetinizde olsun> didi. Sultan dahi destur (izin) virüb, onbin er ile tabl nekkare döğüp, Engürü'ye azm eylediler,

Sultan Alâeddin, cümle Karaman Beylerini dağıdub, her-biri Vilâyetine gittiler.Alâeddin, Beyleri ile safaya başladı.

Ata Bey fırsatı ganimet görüb, karındaşı Cafer'e dört bin er virdi; didi ki: <Sen varub Konya'yı zabt eyle, zindandan Devletşah'ı ve Babuk Han'ı kurtar, ben dahi dört bin er ile varub, Alâeddin'i tutub götüreyim> diyüb gitdi.

Cafer gelüb şehri zabt eyledi, zindandan Devletşahı ve Babuk Han'ı çıkardı. Didi ki:<İl gün Ertena Oğlu Mehmed Şah’ındır>.Karamanîler duyub kaçdılar. Şehre inkılâb düşdi.

Mogol Ata Bey Alâeddin'i, kırk pehlivanla basub, zen-cire alub zindana koydı ve bir mektub yazub, Mehmed Bey'e gönderdi. Peyk, gelüb mektubu sundu. Meh­med Bey okuyub, tacın feleğe (havaya) atdı. Askerin cem idüb, ilgar idüb Konya'ya geldi, tahta geçdi, irtesi (ertesi gün) divan idüb, zencir ile Şah Alâeddin'i divana getürdiler. Alâeddin, Mehmed Bey'i görüb güldi. İder: <Ey Mehmed! eyiliğe eylik olsa, kara öküze bıçak olmazdı. Ben seni Rum'a Şah idüb ibni Kürdi helâk idinceye kadar çok cefa çekdim. Nice senin, benim gibileri dünya aldatmışdır. Dünya sana da kalmaz>. didi. Mehmed Bey cevap vermeyip Ata Bey'e ider: <Götür, muhkem habs eyse, eğer kurtulacak olursa halimiz harab olur, yarın siyaset idelim (asalım)> didi. Ata Bey, Alâeddin ile kırk pehlivanı haps eyledi. Zindancının adı Rüstem idi. Alâeddin sabah helâk olacağın bilüb, önce ağlayub Allah'dan meded taleb iderdi. Münacat eyledi (Allaha yakardı). Karında­şı Davud Bey, iki bin yiğit ile Beyşehrine İsmail Ağa­ya gelüb, ahvali bildirdi. Ağa heman on bin er ile Davud Bey'i alub gitti. <Şahı helâk eylemeden irişürüz>. Ilgar eylediler. Davud Bey'in başına on bin yiğit gelürdi. Bunlar Konya'ya gelmekde olsun,

Devletşah gice ile kalkuıb, Babuk Han'a geldi. Babuk Han ider: <Ey Devletşah! bu zalim oğlan, sabah Sultan'ı helâk eyleyeceğine şübhem kalmadı. Alâ­eddin'i bu defa helâke iletmek insaf değildir, nekadar ol­sa Şahımız oğlı-dır.Velinimetimizdir, bu oğlan bizim nemizdir. Devletşah eyder:<Benim dahi fikrim budur, gel varub kurtaralım>. Bunlar gelmekte olsun; bizim kıssamız Alâeddin'e geldi.

Lâ'l Ağa dirlerdi bir hadım (enenmiş) var idi, Alâeddin onu önceki yıllarda Mehmed Beye bağışlamışdı, Alâeddini muhkem severdi, irte (ertesi gün) Mehmed Bey, Alâeddin'i helâk ideceğin bilüb, sürüb zindana geldi, içeru girüb Alâeddin’le buluşdı, ha­lin perişan gördi, çıkub zindancıya eyder: <Sana bin filori vireyim ve hem seni Bey ideyim, gel lutf eyle. Sultanı çıkaralım> didi. Zindancının gönlü olmadı. Ol halde iken, Devletşah ile Babukhan içeru girüb, Sultanın dizin öpüb özür dilediler. <Senin tutulub habs olduğun bizden oldu. Fakat sen dahi bize çok cefa eyle-din idi; Velimetimizsin, seni bu oğlanın helâk eylemesini makûl görmedik> deyüb, özürlerin dileyüb, zindandan çıkarub, kaçırıvirdiler, ol kırk yiğid ve hadım ve zindancı çıkub gitdiler, Konya'dan yana dağa , düşdüler... Ol gice yalın ayak ve başı kabak yürüdüler, sabah bir su kenarına irişdiler. Gör­düler ki; bir azim asker konmuş oturur, kaçub bir mağaraya girüb, casus gönderdiler ki: göre-lim kimdir, ve hem nafaka (yiyecek) götürmeğe Göcer'i gönderdi; zindancı bile gelüb bir adama sordular. Ol adam eyder: <Bunlar Moğol aske­ridir, Beyleri İsmail Ağadır ve Sultanın karındaşı Davud Bey'dir. Konya'ya Sultanı kurtarmağa giderler> didi. Bunlar donüb gelüb Sultana muştuladılar (müjdelediler). Sultan, Göcer'i gönder-di, <var gör hile olmasun> didi. Göcer ve Firuz gelüb, orduya irişdi. Azim otağ gördüler, gelüb içeri gir­diler. Gördüler ki, Karaman Beyleri Davud Bey ve İsmail Ağa ile oturub, musahabet (sohbet) iderler. Göcer seğirdüb, diz­lerin öpüb feryad eyledi. Beyler Göcer'i ve Firuz'u rüb figan eylediler ve didiler ki; eyilik bilmez oğlanın elinden nice kurtuldunuz, Sultanı neyledi, helâk mı eyledi, yoksa elinde zebun mu?> Bunlar başlarından geçen kıssayı, bir bir haber virdiler. Göcer ider: <Bihamdillâh Sultan bizimledir, sağ esendir>. Cümlesi bundan bu sözü duyub Karaman Beyleri yalın ayak, başı kabak seğirdüb, mağa­raya gelüb Sultanın ayağına düşdüler, bir zaman ağlaşdılar andan Sultanı alub, askere götürüb Tacı Şahî ve Libas-ı Şehinşahî (Şah giysisini) geydirüb tahta geçürdiler. Ağa eyder: <Buyur imdi, cümle hizmete bel bağladık, yar odur ki bu demin­de yar ola, şadilikde sad hezar yar olur> deyüb, Sultana bir siyah at çekivirdi. Heman oradan göçüb Beyşehrine geldiler, etrafa muştu-cular saldılar, <İl, gün Sultan Alâeddin’indir> deyu çağır-dılar. Otuz bin er birikdi. Gargar kal'asının dizdarı Mir Yusuf geldi, Okluk kal'asının Beyi geldi.

Sultan tahta oturduktan sonra adem saldı. Arız Piri getürdiler, Mahmud Paşa geldi, onu Vezir eyledi, Melik Arslan oğlu Halil'i Vezir eyledi, Hızır Paşayı Vezir eyledi, Kökez'i kapucu başı eyledi, Rüstem'i Miri ahur eyledi, Oğuz Han'ı Kethüda eyledi. Heman buyurdu; otuz bin dilâver ile Beyşehrinden göçüb, Sırıstad kal’asına geldiler (Sırıstad kal’ ası Beyşehrinde Çarşamba çayının başladığı, Sarad yayla-sından,  Karaca Hisar, Sorgun, Dere’den sonra yer alır). Beyine Galencan dirlerdi. Kıssayı duyub, kal'a kapuların bağladı. Alâeddin otuz bin bin asker ile kal'ayı çevirüb yirmi sekiz gün cenk eyledi, almağa kadir olmadı. Bir gice kemend atub burca çıktılar. Kırk pehlivanı yukaru çekdiler. Alâeddin dahi çıkdı. Cümle üç yüz adem yukarı çıkardılar. Kökez Bey önlerine düşüb Galencan'ın Sarayına gelüb, kapusunu yıkub, içeri girdiler, Galencan'ı bağladılar, Hisar kapısına yürüdüler. Kapıcıları  helâk eylediler, kapuyu açub cümle Karaman as­kerin içeri sokub kal'ayı zabt eylediler. Çok mal ve ha­zine ve cebhane çıkdı.Cümlesini askerine bağışladı, Ga­lencan'ı azad eyledi, gene kal'ayı ana virdi, bir kaç gün sakin olub oturdu.

Ertana oğlu Mehmed Bey Alâeddin'in kaçduğın duyub gama düşdü. Ata Bey’i on bin er ile gönderdi ki, cehd idüb her diyarı teftiş idüb ele getüre. Sultan kendini tecessüs (aramak) için çıktıklarını haber alub on bin dilâverle Kökez'i ve Davud Bey'i gön­derdi ki, Ata Bey'i tutub getüreler.

Sultan cümle Karaman'ın, pir ve civan­ların ve ulemasın ve Beylerin cem idüb Konya sahrasına irişdi. Bir zîba (güzel süslü) yere konub kırk gün ibaded eyledi ve kırk gün de fukaraya riayet idüb ziyafet eyledi. Hikmeti İlâhî evveli bahar ayı, Nevruz günü idi. Ulema tevhid ile tahta geçürdiler, dua ve sena eylediler.

Davud Şah Konya'ya geldi. Moğol Ata Bey ve Ali Bey on bin er ile irişüb muhkem cenk eylediler. Ye­di bin er ile Kökez dahi irişdi. Rum askerin muhkem kır­dılar, Ali Beyi tutub zencire çekdiler. Moğol sınub (korkup) kaçdı.

Dört bin adem esir eylediler ve alub, Alâeddin'e götürdü­ler. Alâeddin emr eyledi. Ali Bey'in başın kesüb, Konya'ya Mehmed Bey'e gönderdi. Ata Bey kaçub Konya'ya gelmiş idi. Doğru divana gitdi içeri girüb, Mehmed Bey'in önünde kü­çük karındaşı Ali Bey'in başın gördü. Beyleri eyder: <Ey şahı Rum! Alâeddin'in başında kırk bin asker var. Senin ana eylediğin cefayı ol dahi sana ider, gafil olma> didiler. Mehmed Bey eyder: <Askerim çoktur, varub cenk iderim>. Ata Bey eyder: <On bin er ile karındaşın Ali Bey'i katl eyledi, sana dahi bir iş ider ki, kıyamete değin söylenür. Sen onun-la cenge kadir olamazsın. Gel Sivasa gidelim, zi­ra rüsvalık (rezillik, maskaralık) idersin> didi. Bunlar, bunda müşaverede iken ilçi (elçi) içerü girüb, mektubu sundu, Mehmed Bey alub okudu. Dimiş ki: <Ey Mehmed Bey! Ben ol Şah Alâeddin'im ki, senin yolunda malımı, başımı, virmiş idim, İbni Kürd gibi dilâveri helâk idüb, seni Rum Padişahı eyledim. Buna ivaz (karşılık) sen dahi beni gafil zencire alub, ırzımı paymal idüb, bo­ğazıma zencir takub, çarşu-larda, sokaklarda ve zindanlar­da beni rüsvayı cihan itdin, vaktine hazır olasın, imdi var­dım>.

Ertana oğlu Mehmed Bey, Karamanoğlunun cengine kadir olmayub, adına <Ali Zerger> dirler bir kulu var idi. Konya’yı ana virüb, kendusi cümle malin ve rızkın alıb, Sivas'a azm idüb gitdi (1361 Bahar ayları).

İlçi gelüb Ertana oğlu Mehmed Beyin çıkduğun haber virdi. Bey'ler eyder: <Ey Şahı kişverküşa! Lâyik olan budur ki, hainler elinden, evvel tahtını kurtarub, Süley­man Bey'in ruhunu şad eyleyesin, andan sonra düşma­nın helak olun-ması kabildir>. Alâeddin gördü ki, bu söz makuldür (akıllıcadır). Heman asker çeküb, Ermedsun'a geldi.

Ermedsun Beyi Müneccim (Astrolog) Mirza gani (yaşlanmış) idi. Alâeddin'e karşu çıkub, alub sarayına götürüb ziyafet eyledi. Esnayı ke­lâmda eyder: <Ey Sultan-ı Cihan! Kuvvetin ziyade olsun. Karaman Şah’ın ruhunu şad eyledin. Bu caniler kati kuvvet buldular, gayret gerek> Alâeddin: <Ey Pir duadan unutma> didi. Heman göçüb menzil bemenzil gitdi.

Mirza Bahadır ve Ariz Pir bunlar yüz yirmi sekizer yaşında vefat eylediler (Ariz Pir yüz yetmiş beş yılın üze-rinde yaşamıştır.) Bunlar Karaman'ın müneccimleri idiler.

Hainler Sultanın geldüğin duyub, asker cem idüb, cenge karşu çıkdılar ve Turgud Oğlun, Bayburd Oğ­lun şehirde koyub gittiler. Yakub, Bahşayış, Lâ'l Ağa, Ka­ya Oğlu ve Turgud Oğlu bunlar didiler ki, <Alâeddin bi­zim Şahımız oğludur, ne münasebet ki, hakkı nam koyub (ekmek hakkını unutup) biz bu hainlere yardım eyleyelim, aslı nedir?> deyüb, on sekiz bin er cem idüb, bunlar dahi hainlerin askeri ile çıkdılar. Hainler, bunları kendu-larına yardım ider kıyas eylediler.

Alâeddin kırk bin er ile depüb (yürüyüp) alay bağla-yub cenge başladılar. Heman Sultan, atın çeküb Turgud ve Kaya Bey'e çağırdı: <Ey Turgud Oğlu ve Kaya Oğlu, Yah­şi Han ve Yakub ve Lâ'l Ağa! siz dahi hainlerden mi ol­dunuz? Sizin her birinizi mülk sahibi iden Karamanoğlu Mahmud Bey değil midir?, Sizin pederleriniz Karama­nın rikâbında yürümezler miydi? Hakkı nan-ü-nemek (ekmek ve tat-tuz hakkı) ne oldu> didi. Bu beş Beyler cümle askerlerile gelüb ayağına düşdüler, rikâbın (özengi) öpüb didiler ki:  <Biz senin bendenüzüz (kulun köleniz), amma müdara eyledik, bugün geldik ki, yo­luna can baş oyna-duruz>. Alâeddin şad oldu, hilât geydürdi. Hainler bun-ların kendularından kaçub Alâeddin'e vardığın görünce takat getüremeyüb kaçub şehre girdiler. Sultan buyurdu; kimesneyi kaçırmamak içün şehrin etra­fın çevirdiler.

Sultan Alâeddin tablu nekkâre döğüb, şehre geldi, nusfulleyl (gece yarısı) idi, bir karanlık gece idi, göz gözü görmez idi. Hain Karaman, Hacıbeyler Oğulları Kasım Sadeddin ve Halil ve Memi Şah, yirmi altı nefer kimesne, on bir bin asker ile taşra çıkub, her biri kılıç ve gürz çe-küb yürüdüler. İki asker birbirine karuşub öyle cenk eyle-diler ki, kılıçlar yıldırım gibi yalpıdı (parıldadı) , gürzün küta kütünden sahra sarsıldı. Şöyle giriv kopdu ki, gice zulmetinde kıyamet koptu sandılar. Bir canibden Sultan yürüdü, bir canibden Moğol yürüdü, bir canibden Turgud ve Kaya yürüdü, bir canibden Kökez yürüdü, iki gün iki gice azim cenk oldu. Üçüncü gi­ce karanlıkta kaçub, şehirden taşra çıkub gitdiler. Sul­tan, ardlarınca sekiz bin Moğol gönderdi, dahi orı bin Bulgar kavmi ile Kökez'i gön-derdi, kendusı şehre girüb doğru Sarayına geldi. Cümle şehir kavmi (halkı) gelüb istikbâl idüb özürlerin dilediler. Dedesinin Sarayların mamur ey­ledi. Hainler, Karaman Beylerinden otuz altı nefer adem haps eylemişlerdi. Anları zindandan çıkarub, yine mansıbların (görevlerini) virüb hil'at geydirdi, bacu haracı kaldırub adl (adalet) eyledi. Cümle reaya rahat oldular. Lârendeyi mamur ey­ledi. Ulemaya ve Şeyhlere riayet eyledi, hergün mecli­sinde ulemadan ve şüyuhdan (Şeyhlerden) iki yüz kimesne otururdu.

Davud Bey ve Kökez Bey, yedi bin yiğid ile cümle hainleri tutub Lârendeye getürdiler. Bir sehar (seher vakti) Sultan divan idüb dört Vezir, iki yüz âlim ve âbid, iki yüz seksen pehlivan, yüz elli serhenk (çavuş, kavas), dört yüz kapucu, kırk bir dilâver cem olub, dîvan kurub, kime adalet kime siyaset iderken, Davud Şah ve Kapucu başı Kökez içeru girüb hainleri arzeylediler.

Alâeddin emreyledi: Celladlar siyaset etmeğe (idam hazırlığına) başladılar.

Meydan açıldı, hainlerden, evvel Taceddin'i getirdiler, Zuama’dan idi. (Büyük tımar, arazi sahibi, konsolos)

Alâeddin Şah eyder:<Bire zalim!Süleyman Şah' ın her gün ekmeğin yerdin. Sana ne eyle­di ki, helâk eyle-din?> Cevab virmedi. Emir eyledi, pare pare eylediler.

Andan sonra Hacıbeyler oğlu Halil’i he­lâk eylediler. Andan sonra şeyh Yunus'u getürüb helâk eylediler. Bu, Süleyman Bey'in Şeyhi idi. Andarı sonra, Kasım’ı helâk eylediler. Andan sonra, Hain Karamanı getürdiler. Alâeddin eyder: <Ey Karaman! Süleyman Bey ammi zaden idi, niçin kıydın?...> anı dahi pare pare eylediler.

Andan sonra Alâeddin Huda'ya şükr idüb Süleyman Beyin kabrini ziyaret eyledi, câni için fukarayı konuklayub çok mal bezl eyledi (seve seve ve bol bol, çok mal verdi).

Andan sonra tahta geçdi.

Seyfeddin Süleyman Şah’ın Baş Şehri Lârendedir.Eşi, Amcası Burhaneddin Musa’nın kızı idi. Çocukları konusunda bilgimiz yoktur.

Seyfeddin Süleyman döneminde (1356-1361) içte ve dışta gelişen bazı olayların kronolojik dizilişi:

1356-1357 Süleyman Şah, kardeşi ve Karamanoğlulları ordusu baş komutanı Alâeddin Bey’i, Saruhan, Aydın, Eşref, Hamid, Menteşe ve Osman oğullarına hüccet için gönderdi.

1360 Osmanlının Ankara üzerine akınları.

1360 İlk Osmanlı-Karamanoğlu gerginliği baş gösterdi.