KARAMANOĞLU MEHMET BEY ve

(Beyliğin kesintiye uğradığı dönem:1263-1270)

 

Karamanın ölüm haberi Sultana ulaşınca, hemen askeri yola koyup, Lârende'yi ele geçirdi. Beyleri görevlerinde bırakıp, vazifelileri gönülledi. Bütün Mülkü-Karaman’ı, İbni Hoten idaresine verdi. Ayrıca on bin kişilik bir kuvvet ayırıp; <Karaman’ın oğullarını bulup, helâk etmeyince fitne basılmaz. Fırsat gözet, Mehmetbey’ler yaylağa, anasına inerlerse tutup hepsin helak eyle> talimatını verdi. <Emir Sultanımın> diyen Hoten, askeri alıp, önce Ermeneğe vardı. Muta geçti. Karaman'ın bütün mallarına el koydu. Fakat aileden ve Beyler­den kimseyi bulamadı.

Çünkü Aydın, Hamid, Turgut ve Kaya Beyler, Karamanoğlu Mehmetbeyle, biraderi Mahmudu alıp Bulgar dağına çıkmışlardı. Diğer iki oğlu. Kasım ve Halil Beyler, Bir gün yaylağın­da anneleri ile birlikte kalmışlardı.

Bulgar dağında Arız adıyla tanımış, Astronomi de, ilmi nücum, ilmi hikmet ve felsefede devrin en ilerde alimi ve kera­met sahibi büyük bir şeyh vardı. Adına Mevlâna Arîz veya Arîz Hâkim derlerdi. [A.01/34,35,36,37,39,55 ]

Hayatının büyük bölümünü, Bulgar dağında bir mekânda geçirmiş, yüz yetmiş yılı aşkın süre yaşamış alîm, filozof, büyük bir düşünürdü.

Gökbilim, Yıldızlar bilimi diyeceğimiz ASTRONOMİ’de; Müneccimlik, sırlar bilgisi, Astroloji diyeceğimiz İLM’i NÜCUM’da; müsbet bilimlerle birlikte eşyanın halinden, harici ve batınî keyfiyetlerinden, kâinatın yaratılış sırlarından bahseden İLM’İ HİKMET’te; Bütünlük ilmi olan İLM’İ KÜLLİYAT’ta; Atom ve Elektronik diyebileceğimiz, İLM’İ CÜZ’İYAT’ta eşi ve benzeri olmayan bir Şeyh’i Azim, Üstadı Azam idi. Devrinde konuşulan bütün dillere vakıftı.

Bu bilimlerin yanı sıra felsefe dahil, devrin bütün ilimlerinde ARİSTO, BÜZÜRCMİHİR, EFLATUN ve CALİNUS ayarında olduğunu Şikârinin Karamanoğulları tarihi özellikle kaydediyor.

Karamanoğlu Mehmetbey ve kardeşi Mahmut Bey, babaları Karaman Bey’in ölümünü takip eden günlerde bu büyük alime getirilip, tam sekiz sene, ondan bütün bilimleri ve öğretileri tahsil etmişler, o devirde konuşulan bütün, yabancı diller ile, devrin en büyük silahşörü, Hamitbey’den silah ve harp sanatını öğrenmişlerdir.

Kitabımızın daha ileri bölümlerinde anlatacağımız üzere, genç Karamanoğlu Mehmetbey’in, emaretin başına <BEY> olarak bilfiil geçtiği andan itibaren Mavlâna Arîz, birinci Vezir, yani Başvezir olarak göreve atanmış, Mehmetbey’in şehadetinden sonra da eski mekânı Bulgar dağına veya yine Şikâri Tarihinin deyimiyle, bir Kuh’a inzivaya çekilmiştir. Biz O’nu, bu tarihten yaklaşık yetmiş yıl sonra Karamanoğulları Beyliğinin başında bulunan Bedrettin İbrahim I. (1318–1333)’in zamanında Mirza Halilîn (1333–1340) emaretin başına geçmeden önceki, Bulgar kâvmine kumandanlık ettiği yıllarda, Moğol Beyi Kazgancık’ın, Bedrettin İbrahim’e başkaldırıp, Tarsus’tan Mut’a yürüyerek, orayı yağmalaması esnasında, Karamanoğlu kuvvetlerinin başında isyanı bastırmaya giden Halil Bey ile rastlaştığını görüyoruz. Bu sefer esnasında, Mirza Halil’in yolu, Arîz Hakimin savmaasına (dergâhına) uğruyor. Bu buluşmada ARÎZ HAKİM, dua ve temenniden sonra Halil Bey’e; “Ey Şehzade, fırsat senindir, İnşaallah. Ve hem senin bir oğlun zuhur eylese gerek, sahibi-kuvvet olsa gerek, adını Alâeddin koyasın” [ A.01 / 55 ] diyerek  Mirza Halil’in geleceğini kendisine haber veriyor. Mevlâna ARÎZ’ın bu kehaneti de, o zamana kadar her söylediğinin gerçekleştiği gibi sonunda hakikât olmuş, Halil’in 1340’ta sona eren saltanatını, kardeşi Bedrettin İbrahim I.in oğlu Faheddin Ahmet (1340-1349), onu yine I: İbrahim’in diğer oğlu Sultan Şemseddin (1350-1352) ve onu  da Mirza Halil’in ağabeyi Burhaneddin Musa’nın 2. Defa Beyliği (1352-1356) takip etmiş, daha sonra Burhanettin Musa’yı önce Mirza Halil’in dördüncü oğlu, Sultan Seyfeddin Süleyman Şah (1356-1361), sonra onu beşinci oğlu, Sultan Alâeddin Ali (1361-1398) takip ederek Beylik yapmışlardır. Yıkılışına kadar Karamanoğulları emareti, Alâeddin Beyden doğup gelen oğullar, torunlar, torun çocukları olan Beyler tarafından yönetilmiştir. Arîz Hakimin Bulgar dağı ( Boğa dağı ) çevresinde mutlaka bir mezarı, makberi bulunması gerekir diyerek, sabırla yaptığımız araştırmalar semeresini vermiştir. Bulgar tayifesi, Erleri, Askeri, Beyleri [A.01/İndeks sa:6] ve Bulgar Dağı [A.01/İndeks sa: 48] Karamanoğulları ve Karaman tarihinin ayrılmaz bölümleridir.

Mevlâna Arîz’ın, tarih kitaplarında Bulgar Dağı’nın bir Kuh’unda olduğu söylenen mezarı tarafımdan bulunmuş, yayın yolu ile bilim alemine duyurulmamışsa da, Sofya Üniversitesi Türkoloğu ve Moskova Bilimler Akademisi üyesi Prof. İbrahim Tatarlı Hocaya ve yerini merak eden diğer araştırmacılara mezar  ziyaret ettirilmiştir.

Karaman Bey’in, Gölhisar’ı önünde zehirlenme sonucu ölümünden sonra, yine Karaman Bey’in  vasiyeti üzerine, Aydın, Hamit, Turgut ve Kaya Beyler, oğulları Mehmet ve Mahmud’u alıp o Pir'e götürdüler. El öpüp, Mehmetbey’in geleceğine bakmasını istediler. Arız: "Gerçi gaibi Allah bilir amma bu civan, Sultandan atası kanın alur. Sultanın cümle mülkünü zapt eder." dedi. [A01/140]

Bu yıllar geçerken yukarıda da belirttiğimiz gibi Selçuk Sultanı tarafından, Karaman Bey’in zehirlenerek öldürülmesini takiben, Karaman Beyliği’nin yönetimini İbni Hotene vermiş, fakat Lârende dışındaki topraklara hükmeden Karamanoğlu taraftarlarını gönüllemekten de geri durmamış, beylerin her birine birer sancak vererek, müdarasını sürdürmüştür.

Mirzaya Ermedsunu (Armasun-Elmasun), Ertanaya Kayseri beyliğini, Hacı Bahaddin ve Menteşe'ye Sivas'ı, Moğol Bey’i Devletşah'a İshaklı'yı (Afyon-Sultandağı), Moğol Beylerinden Halil ağanın oğlu Mecdüddin İsmail Ağaya Beyşehir'i, yine Moğol beyi Devletşahın kardeşi Babuk Ağaya Niğdeyi, Moğol Atabey'e İlgın'ı vererek, Beyleri kendi yanına çekmese bile karşısına almamış olduğunu gösterdi. Bu arada İbni Hotene verdiği emri de zaman zaman tekrarlıyor, Karaman-oğullarının mutlaka yakalanıp yokedilmesini hatırlatıyordu.

Karaman beyin oğlu Mehmed ile Mahmud, Karaman'in kumandanları tarafından Bulgar dağına kaçırılmış, diğer iki oğlu Kasım ve Halil Birgün yaylağına, annelerinin yanına gidip saklanmışlardı. Mahmud Bey ve Mehmet Bey Bulgar dağında alim Arız'dan tam sekiz yıl, devrin bütün ilimlerini, fen ve filozofi öğrenmiş, bilim ve irfan sahibi genç birer silahşör  delikanlı görünümüne ulaşmışlardı. [A.01/34-39,55] [A.04/137-138]

Mehmetbey 18 yaşına basmıştı. Tarif edilemez bir güce ve güzelliğe sahipti. Lalalarına, annesini ziyaret etmek istediğini duyurdu. Aydın Bey: "Ey şehzâde, ibni Hoten nice yıldır ki senin fırsatın gözler, nice gidersin?" cevabı ile, karşı çıkınca, çareyi bir gece atlara atlayıp kırk genç silahşoru ile birlikte Yerköprüye, yola çıkmakta buldu. Orada sarayları vardı. İki küçük kardeşi ve annesi ile buluşup hasret giderdi. Birkaç gün kaldı. [A.01/35]

Yaylakta annesini ve kardeşlerini devamlı izleyen gözcüler durumu hemen İbni Hoten'e ilettiler. Bir gece, Hoten yedi bin er ile yaylağı bastı. Mehmetbey’i ve kırk yaranını alıp götürdü. Annesi üzüntüye gark oldu. Lalaları, Arîz Hakim’e varıp olayı anlattılar. Arîz Hakim: "Ey beyler, gam yemen, Devlet ol yüzden zuhur ede gibi, inşaallah." diyerek görüşünü bildirdi. Aydın beyin: "Alaeddin eline giren hiç sağ kurtulur mu?" sorusuna karşılık: "Üç yıla dek zuhur eylemezse her sözüm yalan olsun." cevabını vererek telaşı bastırdı.

İbni Hoten Mehmetbey’i yakaladıktan sonra onun güzelliği, heybeti, görünümü karşısında, öylesine etkilendi ki böyle bir civan mert’ in öldürülemeyeceğine kanaat getirdi. Mehmetbey’in yakalandığını haber alan Mirza Bahadır ve Melik Arslan hemen İbni Hoten'e geldiler: "Ey İbni Hoten, eğer bu civana hata irgörücek olursan, cümle Karaman Beyleri tuğyan idüb, seni mülk­ten çıkarmaları mukarrerdir. Karaman'a eylediğiniz zulüm yeter. Padişahınıza riayet etmekte kimse karşı komadı. Cüz'i bahane ararlar. <Öyle bil!> ihtarını da alınca Mehmetbey’i ve yarenlerini öldürmekten tamamen vazgeçip O’nu ve kırk genci oğul edinerek yanında ala koydu. Ve üç yıl süre ile onları gizle­di.

Mehmetbey’in biranönce İbni Hoten'den kurtulup Beyliğin başına geçmesini isteyenler bir gün, ibni Hotene başvurarak Mut yakınında Karaman'ın ileri gelenlerinden birisinin düğünü olduğu, kafir korkusu dolayısıyla bir köyden bir köye gelin götürmenin tehlikesi göz önüne alınarak, tablü alem gerektiğini duyurdular. Düğün sahibi bizzat İbni Hoten'e bin bir rica ile Tablü alemle birlikte, Karamanoğlu Mehmet-bey’in de gelmesini istedi. Kırk dilâveri ile beraber, yanlarına üç yüz er de katarak, gitmesine izin verdiler. Muta yaklaşınca kırk dilâver "Bugün can verecek gündür" çağrısı ile, alem’i dikip, tablü nekkareyi kütaküt dövmeye başladılar.

"İl gün Karamanoğlu Mehmetbey’indir" çağrıları etkisini gösterdi. Birinci gün üç bin kişi koşup geldiler. Mehmetbey Muta girdi. Orada İbni Hoten taraftarlarından pek çok kişi yok edildi. Bulgara haber ulaştırıldı. [ A.01 / 36 ]

Bu arada Ermenekte İbni Hoten’e de durum duyuruldu. Hoten asker çekip Mut’a erişti. İki taraf Mut önlerinde çarpışmaya girdiler. İbni Hoten yenik duruma düşünce Ermeneğe kaçtı. Fakat yollar tutulduğu için yakalandı.

Galibiyet haberi Bulgar'a eriştiği zaman Mahmut Bey, Eşref bey Arız Hakim, hemen Mut'a gelip Mehmetbey’in huzuruna çıktılar. Onlar da karşılarında eşi benzeri bulunmayan bir kahraman gördüler. Etrafa mektuplar gönderildi. Ertana, yedi bin askeri ile Kayseri'den geldi. Kumandası altındaki Moğollarla İsmail ağa, Devlet Şah ve Ata Bey erişti. Yirmi bin askerin başında Moğol Babukhan, dokuz bin Kürt askeriyle Hacı Bahaddin oğlu Menteşe ve Ermedsun beyi Mirza bey, Melik Arslan, Kosun Bey geldiler.

Karamanoğlu Mehmet Bey, Kırk altı bin asker ile birlikte, iki yüz seksen pehlivanı yanında: "Sultandan intikam alup, Karaman'ın ruhunu şad eylemek gerektir" deyince, "Can baş yoluna olsun, sen buyur biz tutalım," cevabıyla karşılaştı.

Ermeneğe kaçarken yakalanan İbni Hoten, Mehmetbeyin huzuruna çıkarıldı. Yer öpüp: "Ey şah! Hasmın ben değilim, Alaeddin'dir. Ben sana iyilik eyledim, mertlik oldur ki sen dahi iyilik eyleyesin." dileğini sundu. Divandaki Beyler de isteği makul karşıladılar. İbni Hoten’in "Lütfedip yol ver ki göçüp gidelim" şeklindeki izin istemesi üzerine Mehmet bey: "Kanı atamın hazinesi?" diye sordu, İbni Hoten aldığı bütün cephane­yi ve hazineyi geri verdi. Hayatı bağışlandı.

Mehmetbey, askerini harekete geçirip Lârende üzerine yürüdü. İbni Hoten'in yenilgisi üzerine, Lârende Hakimi Emir Musa görevinden ayrılmamıştı. Mehmetbey’in geldiği öğrenilince, Emir Musa, Sultan taraftarlarını alıp Konya'ya gitti.

Mehmetbey’i, bin yiğidin başında Kapucubaşı Gökez, diğer bin yiğidin başında Göceri Bey karşılayıp, götürdüler. Müba-rek bir günde dua ve senalar içinde tahta geçirdiler. [A.01/37]

 

(1271-1281)

Karamanoğlu Mehmetbey (Şemseddin Mehmed I.)

Bundan sonra yeniden canlanan devlete düzen kurma çalışmaları başladı. Mehmetbey, Mevlana Arızı, Hacı Bahadır'ı, Melik Arslan'ı ve Mahmud Paşayı Vezir olarak atadı. Turgut, Bayburt, Kaya ve İmamüddin Beyleri, 14 bin Türkmen'e serdar tayin etti. Bulgara Aydını gönderdi. Gülnar askerine Hamid'i komutan yaptı. Ermenek kalesine Kosun ve Menteşe Beyleri gönderdi. Selçuktan ve düşmandan alınan otuz bin Cebe, Ermenek kalesinde idi. Onları getirtip askerine dağıttı. Mehmetbey bir gün Lârende sahrasında Divan kurdu.

Altın bir kürsüde kendisi oturuyordu. Karşısına dört yüz pulat kürsü kurdurdu. Dört yüz Bahadır kürsülere yerleşti. Sol kolda, yirmi bin Moğol askeri başında Moğol Beyleri Devlet Şah, Babuk, Atabey ve İsmail ağa yer aldı. Sağ kolda otuz yedi bin üçer yedekli Moğol, Kürt ve Türkmen; yirmi bin piyade, Bulgar Gülnar ve Rum askeri bulunuyordu. Mevlâna Arız, Hacı Bahadır, Melik Arslan ve Mahmud Paşa'yı yani dört Vezirini yanına oturttu. Şeyh Yahya, Şeyh Hasan, Mevlâna Cüneyd ve kırk Müfti, Şeyh ve Vaizden oluşan ilim ve din adamlarına Vezirleri yanında yer verdi. Kurulan Barigahın bir ucu Lârende şehrinde, bir ucu Karadağ eteklerine uzanıyordu. Mehmetbey, İbni Hotenin huzura getirilmesini emretti. Getirdiler. Ona:

"Ey İbni Hoten, var gördüğün gibi Sultana haber ver." dedi.

Konya'da Selçuk Sultanı Karamanoğlu’nun Beyliğin başına yeniden geçtiğini haber almıştı. Divanı topladı.

Germiyan ve Sahip Ata, Hacıbeyler oğlu Halil ve İsfendiyar; Teke Paşa, Süleyman Paşa, Karatay, Lal ağa ve diğer Vezirleri Hazreti Mevlâna, Mirimiran, Ulema, Müfti, Alim ve sair Kumandanlar mecliste yerlerini aldılar. Karahan isimli bir Bey: "Sultanım, altmış bin askerimiz var. Emreyle vurup, Lârendeyi yere beraber edelim" der.

Karatay, sulh yapılması teklifinde bulundu. Bu esnada İbni Hoten’in geldiği görüldü. İçeri girip Mehmetbeyin mektubunu Sultana sundu. Süleyman Paşa mektubu okudu:

"Sultan, Karaman senin yolunda can baş oynadırken niçin kıydın, Allahtan korkmadın. O, bir Padişah oğlu idi; senin kulun değildi, sana rıza kulu idi. İmdi hazır baş ol. Vasiyetin yerüne getürüb, senden babamın kanın alam. Vefadarlığa ivaz ne makule ederler, sana bildirem İnşaallah. Ey Alaeddin, sen Keykubat bin Keyhüsrev bin Kılıçarslan, bin Ertuğrul, bin Ali Selçuk isen, Ben dahi Mehmed Han bin Karaman, bin Nureddin, bin Sadeddin, bin İbrahim, bin Alparslan, bin Gelencan, bin Şirvanhan, bin Oğuz Han’ım. Benim aslım olan Şirvan, Kuh-ü-Elbürzden gelmiş. Cümle Moğol, Kürd Türkmen benimle. Varırım, vaktına hazır ol. [A.01/38 ,140-141]

Divanda bulunan Mevlâna hazretleri: "Ey Sultan kork, Şahı Moğoldan" diyerek endişesini dile getirdi. İbni Hoten ise:

"Çok askere maliktir. Türkmen, Bulgar, Moğol, Kürt Beyleri gelüp cem olmuş, mahib dilâverlerle Lârende sahrası dolmuş, kendisi bir dilâver olmuş ki, kahramanlar elinden aciz."

Sultan, görüşleri dinledi. Kapucu başları Moğol Saruhan ve Orhan’ı mektup yazıp Lârende'ye gönderdi. 

Mehmed Han onları da büyük bir debdebe ile karşıladı. Ariz Hakim mektubu açıp okudu:

"Ey Şahı Moğol, benden baban Karaman'ın kanın talep edermişsin. Herçibadabad yüz çevirmem yoktur. Amma reayat dağılır ve Vilâyet harap olur."

İşin kötüleştiğini gören Selçuk Sultanı, mektuptan ayrı olarak Fazlullah Paşayı, Ariz Hakime gönderip ricada bulunmuş: "Lütfidüb sulh idesiz, vilâyet harap olmaya".

Ariz Hakim, görüşünü açıkladı, savaştan kaçınılmasını belirtmişe de Mehmetbey kabul etmemiş öfke dolu olarak::

"Allah izin verirse askerini at ayağı altında koyayım, Vilâye­tini yıkıb, yakub yere beraber edeyim." cevabını yazdırmıştır.

Mehmetbey, Sultandan mektubu getiren iki Moğol kapucu başıdan Saruhan'a, kendi yanında kalmasını önerdi. O da kaldı ve Mirahur, yani ahır Beyi, ahır amiri oldu. Diğer kapucu başı Moğol Orhan ile Fazlullah Paşa mektubu götürmek üzere Konya'ya gittiler. Burada Mehmetbey tarafından alı konulup Mirahur’luk  görevi verilen Saruhan’ın oğullarını, sonraki yıllarda Anadolu’da  ki Beyliklerden birinin kurucuları olarak göreceğiz.

Mehmetbey harp hazırlığına başlamıştı. Kardeşi Mahmud'u, on bin kürd askeri ve Ertana Bey’le birlikte Sivas'a gönderdi. Mahmud Bey Sivas’tan Ankara üzerine yürüdü. Sultanın adamı Melik Nasır Bey kaçıp gidince, Ata Bey’i oraya bırakarak, Niğde üzerine yöneldi. Niğde Beyi Kazgancık karşı koyduysa da, yenilip teslim oldu. Kendisi Lârende'ye sevkedildi, yerine Babuk Han görevlendirildi. Mahmud Bey durmadı. Tarsus üzerine yürüyüp Varsaklarla savaştı. Tarsus'u aldı, Bahtiyar'ı, oraya <Bey> tayin ederken, Yahşi Hanın oğullarını, yanına alıp Lârende'ye geçti. Mehmetbey Konya üzerine yürümeden önce, gerisini ve yanlarını sağlama almış oluyordu.

Beylikleri ellerinden alınan, Engürü’den Melik Nasır, Tarsus ve Niğde Beyleri, Selçuk Sultanına giderek, Mehmetbey’i şikayet ettiler: "Katliam eyleyüb, Vilâyetimizi aldı. Hutbe ve Sikkeyi kendi namına eyledi. Senin namın kalktı. Durmak erlik değildir" dediler.

Selçuk Sultan’ı, oğlu Kıvamüddin ve Erdişir kuman-dasında On bin kişilik bir kuvvet hazırlayıp, Lârende tarafına çıkardı. Çarşam­ba çayı kenarında karargâh kurdular.

Karamanoğlu Mehmetbey’in gözcüleri hemen durumu Lârende’ye ilettiler: "Ne durursun, Sultan üstüne geliyor. Seni tutup, cümle şehrini harap etmek kasteyledi." dediler.

Mehmed Han, hemen Melik Arslan kumandasında, dört bin Bulgar askeri ile Kapucubaşı Gökez emrinde On bin Karaman askerini Çarşamba Çayının doğu yakasına gönderip Selçuk Sultanının karşısına Barigâhını yerleştirdi. Peşleri sıra, Zülkadir oğlu emrinde Lârendeye ulaştırdığı, Meraş kavminden on dört bin eri de Karamanoğlunun Barigâhına sevk etti. Yirmi iki günlük bekleyişten sonra başla­yan savaşı Yaricani, destanında şöyle anlatır: [A.01/ 41 ]

"Bir gün Kürdistan Beylerin cemidüb, suvar olup, Sultanın çarhacılarına rast gelüb, azim cenk oldu. Sultan tarafı sınıp dönerken, Zülkadir Beyleri yörüyüp, iki asker karışub, hay huy sesi asumana çıktı. Anı görüp, Bulgar’ın sapan atıcıları taşı öyle urdular ki, Sultanın askeri muhkem sındı. Ol halde iken, dokuz bin er ile Teke kavmi irişti, Karaman Beyler’i sındılar, köprünün beri yüzüne geçtiler. Mehmetbey’e haber irişti, "Ne durursun askerin sındı" dediler. Mehmedbey buyurdu, Moğol beyleri Devletşah, Babuk Han, İsmail ağa ve Ata Bey yirmi bin asker ile yürüdüler. Cenk yerine gelicek, gördüler ki sahra kızıl kana garkolmuş, küta küt cenktir, tiğler yıldırım gibi parlıyor, kelle­ler top gibi yuvarlanıyor. Hemen tekbir getürüp şöyle yürüdü­ler ki Sultanın askerin bölük bölük böldüler. Yerin tozu asümana çıktı, ol gün sekiz bin adem toprağa düştü. Üç gün gece ve gündüz cenk eylediler. Sultanın askeri zebun oldu. Ol saat on altı bin er ile Germiyan askeri irişti, Karaman askeri üzerine yürüdü. Mehmetbey’e feryatçı irişti. Emreyledi, yedi bin tiğzen Türkmen askeriyle Turgud ve Bayburd ve Eşref ve İmamüddin ve Bahaeddin irişüp, Sultan askerin zebun eyledi­ler. Sultan buyurdu, İsfendiyar ve Sahil Beyleri on beş bin merd ile Karaman askerin zebun eylediler.

Karamanoğlu buyurdu, Ertana Bey ve Kosun Bey ve Kaya Bey, on bin dilâverle iriştiler. Gürzün gürültüsü asuma­na ulaştı. On beş gün muttasıl cenk oldu. Sahra leşle doldu. Sultanın askeri sınub, kaçgunları Konya'ya irişti. Sultan duyub, kerrü ferle ve yiğirmi bin cebeli askerle irüşüb, şöyle tiğ urdu­lar ki Lârende askerin sahraya değin kovdular. Mehmed Hana adem irişti; "Ne durursun, iş işten geçti. Sultan, askerini sıyub, şehrin kenarına geldi" dediler. Hemen buyurdu, on altı bin davudî zırhlı dilâverle süvar olup, dört bin Bulgar senkendazın önüne bıraktı, Saruhân'ı serdar eyledi. Sağında Gülnar ve Mut askeri ve solunda Oğuz Beyleri ile Mirza Bahadır ve Halil ve Mahmud ve Göcer badpaylara süvar olup, alem açup, tabl-ü-nekkare döğüp, ejderhalar gibi yörüdüler. Asker birbirine karı­ştı, yedigün cenkoldu, leş dağlar gibi yığıldı.

İki taraftan yiğirmi üç bin er toprağa düştü. Elhasıl Mehmedbey gürzün eline alub, Sultana karşı yürüdü, Sultanın alem-i-şem'a peykerin Karamanoğlu'nun alem-i-ejderserine karşü, dikdiler.

Cenk içinde Karamanoğlu, çağırdı ki <Ey Alâeddin! Bu Müslümanları birbirine nice kırdırırız, gel seninle devlet sınayalım, ben helak olsam devlet senin ola, yahud sen ölesin taht benim ola. [A.01/42]> Cümle ekabir-ü-ayan Karamanoğlunun sözün makul gördüler, didiler ki: <Çok Müslüman telef oldu, ikiniz de Müslümansınız, cenk eyleyin, devlet, taç ya senin olsun veya anın>

Sultan atın sürüp, şah-ı-Moğola beraber irişti, iki Sultan, ellerine altun gürz ve altun siper alup, canına, başına kasdeylediler. Biribirine on yedi kerre hamle idüb, akıbet Sultan' ın ati yıkılub, kendüsi yere düştü. İki asker birbirine karuşup, üç gün cenk-ü-kıtâl eyledi­ler ki, ta devri Rüstemden beri olmamıştı. Ahiri kâr Sultan askeri sinup, Konya canibine dönüp, kaçdılar. Sultan rüzgarı namuvafık, taliin namüsaid görüb, kaçarak Konya'ya geldi. Ayağının birisine yara irişmiş idi, ağlayarak savmaa-i-Mevlâna'ya geldi, içerü girüb, yer öpüb, taliinden ağladı, didi ki: <Ey kutb-u-zaman, dua eyle, düşman galib ve tali zebundur. Mogol dünyayı harap idecektir.>

Mevlâna: <İş takdirindir. Bu babda Evliya ve Enbiya azizdir, kendinu pinhan eyle, Beyşehri’ne doğru gitmek hayırlıdır> didi.

Olayların bundan sonraki kısmı şöyle cereyan ediyor:

Sultan, yanına oğlu Kıvamüddin ile Süleyman ve Yakup Paşaları alıp, Beyşehir dağlarında bir mağara da üç ay saklanıyor. Giderken işlerini yürütmek üzere iki Veziri Eminüddindevle ile Bahaüddevle'yi kendi makamına görevlendiriyor.

Savaşı takip eden günlerde Karamanoğlu, altmış bin hunca dilâverle Konya önüne gelip kaleyi kuşatıyor. Yirmi sekiz günlük bir savaştan sonra Bulgar ve Moğol askerleri iki burcu yıkıp şehre giriyorlar. Karamanoğlu, iki yüz Hanoğlu Han ile Keykubat Sarayına geliyor. Hazineyi, cebhaneyi ve Sultanın  mallarını zaptediyor. Ahdi üzre Konya kalesinin tamamen yıkılmasını emrediyor. Sultanın iki kardeşinden birisi yakalanıp öldürülüyor. Diğeri kaçıp Mevlâna dergâhına sığınıyor. Gökez, olayı Mehmetbey’e bildirip, zor kullanarak kaçağı ele geçirmeyi makul bulmadığı­nı söylüyor. Mehmetbey Mevlâna hakkında duyduklarının etkisi altında, kırk beyi ve namdar adamı ile birlikte onu ziyare­te gidiyor. Gördüğü manzaradan etkileniyor. Mevlâna, niçin kaleyi yıkmak istedi-ğini sorunca <ahteyledim> cevabınım veri­yor. <Var yedi kule-sin yıkub, gene yap, ahtin yerini bulsun> tavsiyesi üzerine, Ertaş kapusu tarafındaki yedi kuleyi yıkıp yeniden yaptırıyor.

Mehmetbey, Konya’nın fethinden sonra, bir yıl süre ile Kal'ai Abad'da oturdu. Buraya Kulubad çayırı da denmek-tedir. Karaman tarihini ilk tefrika eden M. Ferit Uğur, bu yer için <Filobad olsa gerektir> der. Mehmetbey bu bir yıllık süre zarfın­da her gün dört yüz han oğlu han ile Mevlâna'yı ziyaret etmiş, ondan feyiz almış, ona bağlanmıştı. [ A.04 / 141,142 ] Bir yılın sonunda kardeşi Mahmut’u Lârende'ye gönderdi.

Savmaai Hazreti Mevlâna: Türbei-Mevlâna Dergâhı karşılığıdır. [A.01/43,106,107,165,184] Şikâri’de Mevlâna ve-ya Hazreti Mevlâna olarak geçen isimler, Mevlâna Hazretleri-’nin şahsını değil, savmaai Mevlâna’yı Mevlâna makamını, Mevlâna türbesini, Mevlâna degâhını kasdetmektedir.

Hazreti Mevlâna’yı bir mehabbetle gördüğü ifade edilen, hatta <Karamanoğluna Hazret, arslan şeklinde göründü> diye ifade edilen buluşma [A.01/44] <Gördü kim yiğirmibir aksakallı pirler, kırmızılar giymişler. Hazreti Mevlâna da duhaniler (duhani: tütün, taba, duman rengi) geymiş oldukları halde> şeklinde  ifade edilen sahnede, Karamanoğlu Mehmetbey’in gördüğü kişi Mevlâna makamında o anda, o zamanda bulunmakta veya oturmakta olan kimsedir. Yani, yine Mevlâna soyundan gelen halifesi Hüsameddin Çelebi veya Mevlâna Hünkâr, Molla Hünkardır. Kelime, etimolojik olarak; evlâ (Velâyetten gelir): Sahip, malik anlamındadır. Tanrı yerine kullanıldığı gibi, köle azat eden kimse, konuşmaya hakkı olan kimse karşılığı anlamı taşır. <efendi> olarak da söyleyebiliriz. Mevlâna ise sıfat olup, Mevlâ’dan dönüştürülmüş, <Efendimiz> manâsındadır.. Eskiden, daha çok sarıklı ulemaya hitapta kullanılırdı.

Bu konuyu biraz derinleştirmemin sebebi, Şehnamedeki bu ifadelerde bir zaman çelişkisi aramaya kalkışmak gibi, dar açı içinde görüş alanımızı küçültmek gafletine düşmemek içindir. Yaricani’nin şiirsel anlatımda ortaya koyduğu kılık, kıyafet, giyim kuşam, çevre ve renklerle yaptığı tasvirlere, verdiği mesajlara değer biçmek daha yeride olur.

Şehname tercümesinde, gördüğümüz örneğe benzer şekilde daha başka konularda da enteresan ifadeler vardır. Her hangisi olursa olsun, Selçuk Sultanlarına hep Aleâddin adı kullanılır. Aleâddin derken, bir özel isimden çok, Selçuk Sultanlarını belirleyen bir sıfat anlamı taşır. Kılı kırk yaran bir araştırmacı veya tarih yazarı değil de, ifadede şairin akıcılığını ön pilâna çıkaran şair Yaricani, Dehhani, Narincan, Eşref Nersi’nin manzun eserini Germiyanlı Ahmet Daî yahut Şikâri’den dinlediğimizi unutmamakta yarar görürüm.[ A.03 / 80,Alt Not:182]

*

Karamanoğlu Mehmetbey, Konya’yı zapteddikten sonra kendisini Selçuk tahtına Sultan olara ilân etmemiş, Selçuk Sultanı II. Keykavusun oğlu Alaeddin Siyavuş'u 12 Mayıs 1277'de tahta çıkartmıştır. Konya önünde aktedilen bir toplan­tıda da ünlü fermanını H: 676 yılı Zilhicce ayının 10. Perşembe günü ilân etmiştir. Böylece Türkçe konuşma zorunluğunu fermanlaştırarak, Türkçe’yi devlet dili yapmış, ulusların ayakta kalmasını sağlayan en önemli faktörlerden birisi olan <Dil birliğini> sağlamak suretiyle, Türklük’ün Anadoluda ve yeryüzünde ebediyyen yaşamasında öncü olmak şerefine erişmiştir.

 

"ŞİMDENGERU DİVANDA  DARİGAHTA  BARİGAHTA MEYDANDA VE PAZARDA TÜRKÇEDEN GAYRİ DİL KULLANILMAYA...  UYMAYANLARIN  BOYNU  VURULA....”


Karamanoğlu  Mehmetbey  12 / 13 Mayıs 1277

(Hicri 676   yılı Zilhicce ayı 10. Perşembe günü)

 

Karamanoğlu Mehmet Bey Konya'yı fethettikten sonra, 1278 Haziran ayından itibaren, Konya'dan ayrılıp Anadolu içerisinde uzun süreli bir tura çıktı. Engüri'yi (Ankara'yı) Devlet Şaha verdi. Konya ile Ankara arasındaki sahrayı ikiye böldü. Yarısını Turgut'a, yarısını Bayburt'a verdi. Yine bu gezisi esna­sında Tarsus’u iki nahiye yaptı. Birini Kosun'a, diğerini Elvan'a verdi. Ermedsun (Armusun)'u Mirza Bahadır'a verdi.

Karamanoğulları’nın Anadolu’daki tarihi rolleri, sadece bir beyliğin kurucusu ve yöneticisi olmaktan çok öte, <Dil Birliğini>  sağlamaktan da öte, gözlerden kaçan daha doğrusu görülmek istenmeyen bir durumları var. Karamanoğulları  Anadolu’ya  yerleşen bütün Türk boylarının Ağabeyliğini, hamiliğini yüklenmiş durumdadırlar. Karamanoğlu Mehmetbey Konya fethini takiben adım adım bütün Anadolu’yu, beraberinde atmış bin kişilik bir ordu ile dolaşmakta, ziyaret ettiği beylikler sanki kendisinin birer şubesi, birer acentesiymiş gibi, gerekirse yönetimlerini değiştirmekte veya istediği tarafa yönlendirmektedir. Bu çok özel durum, tarihçi ve araştırma-cılarımızın dikkatinden kaçmadığı halde, üzerine eğilmekte hep yavaş davranmışlardır. Nedenlerinin peşine düşmeyece-ğim. Ama Şikâride: [A.01/44,45,46,47,127 ve diğer sayfalarda] anlatılan Anadolu turunu doğrulayan bir başka kaynağı belirtip, konunun puf noktasını daha sonraki yapıtlarımızda, sizlere sunmaya çalışacağım:

Selçuklu Devletler Tarihi: Aksarayî  [ A. 09 / 8,159 ]:

<Bu törenler yapıldıktan sonra Müslüman ve Moğol askerleri, Saltanat alayı ile birlikte UÇ Vilâyetlerine yürüdüler. İstanbul sınırlarına kadar bütün Vilâyet ve Şehirleri Azgın Türklerden temizlediler. Bu Türklerin Başbuğları olan Muhammed Bey...>

Anadolu turnesinin detaylarını daha sonraya bırakalım....

Karamanoğlu Mehmetbey'in Güneri Bey, Bedreddin Mahmud, Yahşi Bey'den başka Halil, Kasım, Tanu, Ali Bey ve Hayreddin isimlerinde kardeşleri vardı. Ermenek' i Kasım Bey'e, Mut ve Silifke'yi de Halil Bey'e vermiştir.

Yine bu Anadolu gezisi esnasında Beyşehri’ni Moğol Beyler’inden İsmail Ağaya, Niğde'yi Babuk Han’a veriyor. Kaya Bey’e de, (Şikâri tercümesinde, kıyı namında olan diyar diye geçen ve ol zamandan beri kimi Turgud, kimi Bayburd İli namıyla anıldığı nakledilen) kıyı bölgelerini vermiştir.

Karamanoğlu Mehmetbey Anadolu'yu bir baştan bir başa kat ederken, yalnız değildir. Nitekim seyahati esnasında altmış bin er ile Ilgın'a geldiği kaydedilmektedir. Ilgın beyi Cafer Beye, elindeki topraklan bıraktıktan başka, kendisine yeni hüccet (vesika, belge) verdi. Oradan Akşehir'e geçti. Moğol Halil Bey’i oraya hakim tayin etti. İshaklı'da, Selçuk Sultanının amcazadesi Azududdevle, Melik idi. Mehmetbey onunla görüştükten sonra, yerinde kalmasına karar verdi. Daha sonra Aksaray ve Develi Karahisar'a geçti. Oraları Selçuk Sultanının amcası ve kendi Kayınpederi Melik Arslan'a bıraktı. Kayseri, yine Ertena Beye verildi. Sivas Hacı Bahadır'da kaldı.

Karahisar Beyi Salih, daha önceden Karamanoğluna karşı çıkmış olduğu için af diledi, yeter miktar mal ile otuz tane vasıflı at getirip, günahının bağışlanmasını istedi. Kabul edile­rek, Karahisar tekrar kendisine verildi.

Germiyanoğulları, Selçuklu-Karamanoğlu hasımlaşma-sında zaman zaman Selçuk Sultanlarının yanında yer almıştır. Mehmetbey askeriyle birlikte Kütahya üstüne vardığı zaman Germiyanoğlu bütün varlığını Mehmetbey’in önüne serip, özür diledi. Şehre götürdü. Ziyafet verdi. Bu arada kızını, Mehmetbey'le evlendirdi. [A.04 / 142 ] Orada kırk gün kalan Karamanoğlu, sahil bölgelerine indi. Buralarda, kendisine karşı gelen Sahil beylerini helak eyle­di. Oradan Aydın'a geçti. Bir süre kaldı. Bu yolculuk esnasında ayrıca Felek Abad’a (Eğridir) uğramıştır. Seyahati devamında, Antalya'yı ve Diyar-ı İstanos'u Teke Paşa'ya vermiştir.

Ege Bölgesinde şimdiki Manisa ilinin Demirci ilçesine bağlı bir bucak olan Borlu'yu, Çıra Dağına kadar Hamid Bey’e verdi. Sonradan bu mıntıkada Hamidoğulları Beyliği hüküm sürmüş­tür. Seyahatine devam ederek Balat, Çine ve çevrelerinde geniş bir bölgeyi Menteşeye verdi. Burada da, sonradan Menteşeoğulları Beyliği devam etti. Labat, Beyşehri Balıklı, Gurgu, Feskalun ve Kışla'yı Eşref Bey’e verdi. Osman’ın oğlu Aydını Diyar-ı Ladike götürdü. [A.01/45-47] Oradan Karadeniz kıyıla­rına gelerek kendisine karşı gelmiş olan Beyleri helâk eyledi. Ankara'da bir süre kaldı. Oradan Sivas üzerinden Maraş'a geçti. Zülkadir'in karşı çıkması üzerine, iki gün süren bir savaş sonunda, Maraş kalesine kaçan Zülkadir'i kaleyi yıkarak ele geçirdi. Zülkadir Bey’i hapsetti. Maraş'ı Zülkadir'in kardeşi Musa'ya verdi. Maraş'ta yirmi gün kaldıktan sonra, Kayseri'ye ulaştı. Orada Ertena Bey’in ricası üzerine Zülkadir'i affetti. Beyliği kardeşinden alıp tekrar kendisine verdi. Karamanoğlu Mehmetbey’in Anadolu turu Kayseri'den sonra Lârende'de son buldu.

*

Mehmetbey, Selçuk Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev'in yardımına gelen Tatar Hasan kuvvetleriyle savaş çıkana kadar Lârende'deki Sarayları mamur etti. Yardımcılarından Göçer Bey’e bir nahiye, Firuz Bey’e bir nahiye, Kapucubaşısı Gökez'e de bir nahiye bağışladı. Bu nahiyeler günümüzde Karaman çevresindeki köyler olarak hala benzer isimlerle yaşamaktadır. [ A.01 / 45,46 ; A.04 / 143,144 ]

Karamanoğlu Mehmetbey'in Anadolu vilâyetlerini kendi beylerine dağıtmasının ardından, Lârende'de yönetim işlerinden ayrı olarak, kendisini ibadete verdiğini görüyoruz.

Bu olayların ceryan ettiği günlerde tahtını kaybeden Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev III. iki yıl Beyşehir dağla­rında oturmuş, saklanmış, Ebusar isimli Kalede kendisine bağlı bir Dizdarın himayesinde gizlenmekle vakit geçirmiştir. Karamanoğlu Mehmetbey'in ordusuyla birlikte yaptığı Anadolu turunun sona erdiğini ve Lârende'ye gelip dinlenme ve ibadete geçtiğini haber alınca, üç yüz adamıy­la birlikte Ebusar'dan ayrıldı.

Şikâri tarihinde Ebusar'a gitmek için Konya'dan, Çiğil dağlarına, Mukbilin yaylasına çıkılması gerektiği kaydedilir.

Saklandığı Ebusar kalesinden üç yüz adamıyla ayrıldığını belirttiğimiz Selçuk Sultanı, diyar-ı Osman'a gelir. Osman Bey misafirperverlik gösterip halini sorar. Sultan: <Kani taht-u bahtım, kani mülk'ü malim, kani sağ ve solda olan Beylerim? Karaman bana bir iş eyledi ki, dünyada kimseye eylemedi. Konya gibi şehrimi bana rağmen, Cimri namında bir haramiye bağışladı.> diyerek şikayette bulundu. Osman Bey’in cevabı kısa ve kesindi: <Padişahım biz anınla cenge kadir olamazız, ne kılam.>

Osmanlı Beyliği’nin kurucusu Osman Bey'in bu ceva­bının arkasındaki gerçek, Söğüt civarında ilk yerleştikleri topraklara iznin ve daha sonra tabl-ü Alem'in yani Beylik kurma izninin, onlara Karamanoğlu tarafından verilmiş olmasıdır. [ A.01 / 46 – 47 , 130 – 131 ; Ord. Prof Dr. Z. V. Togan–Umumi  Türk Tarihine giriş (B5 Lrd.Not:81) ve Aksaray’i sa: 278 ; A.04 / 145-146 ]

Selçuk Sultanı, Osman Bey’den aldığı cevaptan sonra, şimdiki Ukrayna bölgesinde bulunan Feodosiya veya Kefe Hanlığını, kendisine kardeşinden alıverdiği Hasan Giray Han’a mektup yazarak yardım isteme yoluna başvurdu. Kardeşi Yakub ve eski Veziri Süleyman'la gönderdiği mektupta: <Ey Han! Erlik zamanıdır, eyilik demidir. Karamanoğlu beni diya­rımdan sürüp çıkardı. İki mangıra muhtaç eyledi. Has ağalarım­dan ve beylerimden, yedi bin yiğitim helâk eyledi, bana hakaret eyledi, tahtımı ‘Cimri’ namında bir haramiye virdi, lütuf sizin­dir> diyordu.

Hasan Giray Han, hemen yardım etmeyi kabul etti. Bu sıralarda Anadolu'daki pastadan bir pay kapma arzusu­nu gerçekleştirmek için sultandan gelen mektup ile iyi bir fırsat yakalamış oluyordu. Yetmiş bin ikişer yedekli çifte terkuşlu (çifte sadaklı yani ok muhafaza kılıflı) Tundhu Tatar toplayıp, gemilere bindirdi. Karadeniz den geçerek Sinop' a çıktılar .Yıl 1279 sonları 1280 başlarıydı. Tatar Hasan Giray Han, Sultanla buluştuktan sonra, Germiyan ve Aydını yok etmeyi teklif etti. Karamanoğlunu yardımcılarından yoksun bırakmak istiyorlar­dı. Önce Osman Bey’le görüştüler. Fakat Osman Bey, Sultanın bir süre önceki talebine de olumlu cevap vermemişti. Geçtikleri yerlerde kendilerine eklenen güçlerle, tamamı doksan bine varan Moğol ordusu Karahisar'a geldi. Dört bin asker de oradan Moğol’a katıldı. Akşehir'den geçip, Konya'ya ulaştılar. Selçuk tahtında bulunan Gıyaseddin Siyavuş, Moğol ordusunun haberini alınca, Konya'yı bırakıp kaçtı. Konya halkı Sultanı karşılayarak tekrar tahta geçirdi.

Konya'da bulunan Karamanoğlu Mehmetbey taraftarı Moğol Beyi Ata Bey ve diğer Moğol Beyi Devletşah on bin askeriyle Lârende'ye geldiler. Karamanoğlu Mehmetbey’e Selçuk Sultanının tekrar tahta oturduğunu haber verdiler.

Mehmetbey, yakınlarına mektup yazdı. Otuz bin asker topladı. Bu arada Selçuk Sultanı, Melik Arslan'ı Aksaray'dan getirtti. Ve onu, mektup yazarak dört Tatar Mirza ile Lârende'ye gönderdi. Mektup Mehmetbeye ulaştı. <Ey ibni Karaman, cümle beylerim helâk eyledin. Atamdan kalan hazinemi, rızkımı yağma ve talan eyledin, niçin tahtımı Cimri nam biasla virdin> demiş.

Mehmetbey Ariz Hakim'e bir cevabî mektup yazdırıp, Melik Arslan ile Konya'ya gönderdi. <Ey Alaeddin, ben Padişahlık için varmadım, atamın senden kanın alsam gerek idi; seni helak eylesem gerek idi, devletin ziyade imiş, kaçıp kurtul­dun. Senin yerine iki karındaşın, altı Vezirini, yedi bin kulunu katleyledim. İşte ben hazırım, senin gibi avret suretine girüb kaçmazam. Hûda'dan şehadet isterim, gel beru görelim Hak ne gösterir?> [ A.01 / 48 ]

Selçuk Sultanı Tatar Han’ına mektubu okuyup:

<Ey Han! davacım kati bahadır> Karamanoğlunun dehşe-tinden duyduğu endişeyi dile getirince, Han cevap olarak:

<Sen tahtında otur ben vararım> deyip yetmiş bin Tatar ile yola koyuluyor. [ A.01 / 48 ]

Karamanoğlu Mehmetbey, bir yandan kardeşi Mahmut Bey’i Sivas'a yardım getirmesi için gönderirken, diğer kardeşleri Halil ve Kasım Beyler’i yanına alarak, Hacıbaba dağının kuzey eteklerinden geçen eski Roma yolu güzergahından Armasuna varıyor.

Bu esnada bin kişilik öncü kuvvetle ovaya inmiş olan Mirza, acele Mehmetbey’in huzuruna çıkıp:

<Ey Şah, haber eyle cümle askerin gelip cem olsun. Hasan Han gelüb Karadağ’ın altına konmuş> raporunu verdi.

Yetmiş bin kişilik Tatar ordusunun ova yolunu takiben Karadağ’ın güneyine yerleşip mevzilendiği anlaşılıyordu. Mehmetbey’in bulunduğu mahal ile Tatar Han’ın karargah kurduğu yer arası 8 kilometre civarındadır. Mirza’nın getirdiği haberden sonra Mehmetbey, yirmi bin eri arkasına alarak düşman üzeri­ne saldırıya geçti. Yaricani kısa süren saldırıyı şöyle özetliyor: [ A 01 / 48, 49 ]

“Mehmetbey yirmi bin er ile karşı irişüb, Allah Allah deyub naralar urub, yetmiş bin Tatarı dağıdup kılıcı şöyle vurdular ki, ol saat üç bin Tatar toprağa düştü. Sabah oldu. Karaman ile Tatar belli oldu. Han vezirine eyder:

<Yetmiş bin Tatar, yirmi bin eri sıymamak ne demektir?>

Vezir eyder: <Devletlü Han, bunlar muttasıl böyle cenk idici dilâverlerdir>

Mehmedbey, bu şiddetli saldırıdan sonra kendisinin ve askerinin çok yorulduğunu göz önüne alarak Lârende'ye dönüyor. Sivas'a gönderdiği kardeşi gelmemiştir.

Divanı toplayıp beylerine: <Ey Beyler, Tatarı şehre getirmek­ten Şehid olmak yeğdir.> diyerek kararını bildiriyor. [A.01/49] Yardımcı kuvvetlerin gelmesini beklemeden, iki kardeşini yanı­na alıp, on yedi bin erle birlikte tekrar harekete geçiyor.

Mehmetbey’in kuvvetleri, önceki saldırıdan arta kalan altmış yedi bin Tatarı Kızıldağ önünde karşılıyor. [ A.01 / 49 ]

Bu karşılaşmayı yine Yarcani’den aynen naklediyorum:

“İki küçük karındaşı bile olub, on yedi bin er ile yörüdü. Kızıldağ önünde rast gelüb, tiğ çeküb (kılıç çekmek), Tekbir getürüb Tatar çerisine koyuldular. Üç gece cenk olub, yerin bir katı toz olub göğe çıkdı. Gaziler kan içmekten mest pelenge (sarhoş panter’e) döndüler. Mehmedbey, bin Dilâver ile sürüb, Hanın Alemin yıkdı. Han bildiki Tuğın yıkan, Karamanoğlu’dur. On bin Tatar’ı çevirüb, öğle zamanına değin cenk kıldılar. Bin yiğidi şehit eylediler. Mehmetbey’in üç kerre atın yıktılar, yine atlandı.” [ A.01 / 49 ]

Başlarında Hanları da bulunan on bin Tarara karşı Mehmetbey’in bin kişiden ibaret dilâverler, alpler, kahraman-lar ordusu o gün öğle sonuna kadar eriyip, şehitler katına yükseldi. Mehmetbey'le iki kardeşi Halil ve Kasım Bey’ler de o kahramanlık gününde şehit oldular.  [A.01/49;A.04/147 ]

***

Karamanoğlu Mehmedbey’in şahadeti, sadece Karaman-oğulları için değil, bütün Anadolu, Türkiye, Türkler ve Türk dünyası için de yeri doldurulması imkânsız bir kayıptır.

Şehnamede Yaricani’nin Farsça ve yayınlayanın, sona eklediği Türkçe şiir şöyle diyor:

                      Şehid-i gazıyan  budend işan

                      Be devlet hoş zaban budend işan

  Gücan serveran-i hıraman

                      Güca an gül ruhan-ü niknaman

                      Bimürdend-ü heme der hâk hüftend

                      Bezir-î hâk heme sünbül nühüftend

         ( Var fena destin temaşa kıl açup gayret gözün,

         Nice İskender türab olmuş nice Dara yatur.)

         Yaklaşık anlamı:

         <Onlar gazi ve şehid oldular

         Hoş dil ve devlet nail oldular

         İyi kalpli, gül gibi olan o ruhlar nerede?

         Onların ruhu ebediyen arş-ı alâda huzur içindedirler

         Onlar ölmemiştir, toprakta gömülüdürler

         Toprağın altında serpilmiş sümbül’dürler>.

*

Bizim, tarih sahnesine çıkardığımız mezarlar, o savaş alanının hemen doğusundadır.

Höyük üzerindeki Bey mezarlarından ayrı, Höyük ile Karadağ arasındaki vadide, binlerce şehidin mezarı, şehadet şerbetini içtikleri günden bu yana, Karadağ çevresini nurlandırmaktadır.

Bu yenilgiden sonra Moğol Ordusu, Lârende'ye girdi. Şehri tamamen yakıp, yıkıp harabe haline getirdi. Bu esnada Selçuk Sultanı III. Keyhüsrevden bir haber geldi. Yaricanî olayı şöyle anlatır:

“Lârendeyi Tatar harap idüb, oturub bir zaman Sultandan haber geldi. Dimiş ki: <Ey Han, tacilen Mut ve Ermenek'e varub, Karamanoğlun aslın ve neslin kırasın.>  [ A.01 / 49 ]

Tatar Hanı, Sultan’ın haberini alır almaz harabe haline getirdiği Karaman'dan yola çıkar, Muta varır. Mut kalesini çevirip, üç günü kanlı çarpışmalarla geçirir.

Bu sırada Sivas'tan temin ettiği otuz üç bin askerle gelip Bulgar dağına çıkan Karamanoğlu Mahmut Bey, Mehmet-bey’in şehadet haberini alır. Hemen ayni anda Mirza Bey:

<Ne durursun Mut'u yıktılar, eğer tiz varmazsan cümle mülk elinden gider.> diyerek kuşatmayı bildirir.

Mahmud Bey, Bulgar Kavmi ve otuz bin askerle Mut’a iner. Tatarı tarumar eder. Kaçanlar kurtulur. Han ile birlikte bin Tatar esir alınır, kalanı kılıçtan geçirilir. Mut’tan yağma edilen rızıklar sahiplerine iade edildikten sonra, oradan Lârende'ye geçilerek, Tatar’ın aldığı bütün ganimet meydana dökülüp sahiplerine verilir. Harap olan şehri, yeniden yapılandırmak için Lârende'de alıkonulmuş bulunan yedi bin Tatara görev verilir. Mahmud Bey, Sultana yazdığı mektubu Tatar Han’ı Hasan'a, vererek Konya’ya gönderir:

<Ey Sultan hazır olasın imdi vardım.> [ A.01 / 50 ]

Selçuk  Sultanı  III. Keyhusrev,  Süleyman  Paşayı,  Melik Arslan’ı, Mir Mustafa'yı Karamanoğlu Mahmud Bey’e ricacı olarak gönderir. Af istenir. İstek kabul görüp sulha bağlanarak kan dökülmesine son verilir. [ A.01 / 51 ]

***

Karamanoğlu Mehmetbey’in savaşı ve ölümü üzerine bilgi veren Moğol Kazan Han’ın tarihçisi, Raşid al-Din'in, Cami-al-tavarih’te, orman içinde cereyan eden savaşın sonuna doğru Mehmetbey’in çevresinde bulunan ormanın ateşe verilerek, şehit edildiği söylenir.

Yedi yüz yıldan beri, yeri kesin söylenmediği için, Karamanoğlu Mehmetbey’in mezarı üzerinde hayli ayrı ve değişik söylentiler çıkarılmış ama ciddi bir çalışma yapılmamıştır. Bölgeyi iyi tanımayan yerli ve yabancı yazarlar, biraz da okudukları kaynakların etkisi altında kalarak, değişik yerler, farklı ölüm sahneleri anlatmışlar, yazmışlardır. Bu konuda son yıllardaki tarihçi ve araştırmacılar ise, konu hakkında bilgi veren yazarlardan hangisinin anlattığı kafalarına yatkın gelmişse benimseyip aktarmıştır. Bizim araştırmalarımız öncelikle, Karaman tarihi hakkında en doğru bilgiyi veren < Şikârinin Karamanoğulları Tarihi> üzerine yoğunlaşmış ve gerçeği ilk adımda karşımıza çıkarmıştır. [ A.01 / 48-49 ].

Ancak bununla yetinilmemiş, en azından altı kaynaktaki birbirini tutmaz, farklı  yerler çıkartıldıktan sonra, Şikâride bahsedilen savaş yeri, başka kaynaklardan da araştırılmıştır.

Halil Ethem Bey’in Karamanoğulları hakkındaki <Vesaiki mahkûk> adıyla, 1326 senesi 1.Kanunevvelinde (1 Aralık 1910), Tarihi Osmanî Encümeni mecmuasında başlayıp, uzun süre devam eden yazı serisinin, 701-702, sayfalarında Mehmetbey’in ölümüne de temas edilerek: “Mehmetbey’in Abaka’nın emriyle, Şemseddin Cüveyni tarafından katledildiğini, İbni bibi 676 senesinde olmak üzere kaydetmiştir.” denilmektedir.

<Halbuki, Müneccimbaşı ve Tevhid Bey, (Meskütat kataloğunda) Mehmed’in müddet’i-hükümeti olarak 660-678 tarihini gösteriyorlar.>

<Şikâri, Selçukilere yardıma gelen Kırım Hanı Hasan Giray ile Konya civarında, Karadağ’da vuku bulan muhare-bede Mehmetbey’in maktülen vefat ettiğini rivayet etmektedirler.>

Halil Ethem Bey, bu bilgilerden ayrı olarak:

Aksarayi’ye; Ali’nin: Fusul Halakdi Usul Haracı nakd eserine; Hayrullah Efendi Tarihi (I.Cilt sa:9) Hammer Tarihi (Cilt:1,sa:261); Hammer İlhanyan (Cilt I sa:297)’ye başvurulmasını tavsiye ediyor.

İlhanyan Sa:297.<Mehmedbey’e Şemseddin mahlası ve-rerek, Reşideddin’in Camiüt-tevarih’inden naklen, Mehmedin 677’de, bir ormanda ağaçlar ile birlikte muhterekan (yakılmış) terki hayat ettiğini kaydediliyor. (Sa:300)>

Şikârinin tarihinden aldığımız bilgileri ve savaşın ceryan tarzını nakletmiş bulunuyoruz. Mezar üzerinde yaptığımız araştırmalarda kesinlikle Şikâri tarihini doğrulamaktadır.

***

 

 

KARAMANOĞLU MEHMET BEY’İN MEZARI

ÜZERiNDE YAPILAN ARAŞTIRMA

 

Araştırdığımız belge ve mehazlara dayanarak [A.04/121-126,148,149] mevkii ve mezarı yerinde görmek için: 10.08.1991 günü saat 14.00'te Eminler köyüne hareket ettik.

Başkanlığını yaptığım ekipte fotoğraf işini üstlenen Mehmet Ünver, notlarımızı düzenleyen Yasemin Ünver ve küçük yardımcımız Nazlı Ünver ile mihmandarlığımızı, ev sahipliğini yapan Eminler köyünden Ahmet Özkaymak, arazi arabamızı kullanan Kerim Kurt vardı.

Eminler köyü, Karaman’ın kuzey batısında en kısa yolla 21 km. uzaklıktadır. Karadağın güneyinde, Karadağda yer alan üç Kızıldağdan (Madenşehir Kızıldağı, Kılbasan Kızıldağı, Mandasun Kızıldağı) sonuncusunun eteklerine düşer.

Köy 1885'te kurulmuş, köy sakinleri Kafkasya'dan göçetmiş Çerkeslerdir. Köy’de daha öncelerinden, belki de Karaman-oğlu Mehmetbey savaşından kalma, konar-göçer yörük oba-ları ve muhtemelen Tatar ve Moğol aileleri yurt tutmuşlardır.

Köyün batısında, taban çapı bir kilometreye varan,, yan taraflarındaki iki küçük Höyük ile birlikte bir üçlü teşkil eden Eminler Höyüğü bulunmaktadır. Höyüğün en yüksek tepe noktasına çakılı Kadastrol nirengi amaçlı numarasız taşın on metre. Kuzey doğusundaki küçük düzlükte, doğu batı istikametin­de altı metre uzunlukta iki metre eninde, baş ve ayak uçlarında kitabe taşı bulunmayan bir mezar mevcuttur. Mezar çevresi, baş tarafta daha yüksekçe duvar şeklinde, kızıl ve kara andezit, bazalt, granit taşlarla çevrilmişse de çoğu yeri yıkılmış dağıl­mış haldedir. Ancak temel bölümü toprak içinde yerli yerinde görülebilmektedir.

Büyük mezarın kuzey batısında, daha kısa üç mezar daha bulunmakta, mezarların yer aldığı düzlüğün etrafı daireyi andırır görünümde sıralanmış iri taş parçaları ile çevrilidir.

Höyükten bütün yönlerde eteklere doğru inildikçe yer yer eski teras temellerini andıran taş sıralarına rastlanmıştır. Toprak zemin üzerinde batıda doğuya 2-3'er metre aralı, beyaz gri renkli kümelenmeler dikkatimizi çekince, l tanesini elle kazdık. Köstebek yuvası olduğunu gördük. Köstebek tarafın­dan toprak altından üstüne çıkarılmış tümseğin tamamen külden ibaret bulunduğu tarafımızdan gözlenmiştir. Höyüğün birçok yerinde küçük kürekle yaptığımız yüzeysel kazılar sonucu, kimi yerler siyah yanık artığı, kimi yerler kirli gri veya beyaza çalar külle kaplı olduğu da dikkatimizi çekti. Bunun dışında Höyüğün hemen her yerinde çeşitli kalınlıkta çanak çömlek küp kırıklarının, tamamen yüzeysel saçılmış bulunduğu belir­lendi. Boz, kırmızı, gri, kahverengi cilalı, cilasız, bazıları desen­li bu kırıklardan 20 kadar ufak parça topladık. Bunların yaşlarının belirlenmesi ile önemli sonuçlar çıkarıla­bilir.

Mihmandarımız Ahmet Özkaymak, geçmiş yıllarda köylüle­rin bu mezara, sıtmaya karşı dalaklarını bağlatmak için geldik­lerini, burada yer yer toprağı kazdıklarını, yanık artıkları ve küller içerisinde küpler bulduklarını, küplerin yarı yarıya yanmış bulgur ile dolu olduğunu, şimdi de kazı yapılsa bunla-rın bulunabileceğini anlattı.

Höyükler gezildi, tespit edilen görüntüler resimlendiril-dikten sonra, Höyük ile Karadağ arasındaki vadi tetkik edildi:

Halen köy mezarlığı olarak bir bölümü kullanılan ve duvarla çevrilmiş bulunan yerden itibaren, batı istikametinde vadi boyunca binlerce mezar taşının uzanıp gittiğini, taşlardan hemen hepsinin işlenmemiş, küçük ve yazısız olarak toprağa hemen de gömülmüş halde olduğunu gördük. Klasik mezar taşı hali­ne getirilmişlerden birisinin ardını önünü kazdık, kita­be  ve yazı bulunmadığını gördük.

Vadi boyunca uzanan ve binlerin belki de on binlerin gömü­lü bulunduğu, ilk bakışta bile hemen hepsinin aynı yaşta oldu­ğu hissini uyandıran mezarlık, ister istemez burada ya çok kalabalık bir kavmin uzun yıllar yaşadığını veya arkasında on binlerce ölü bırakan zorlu bir savaşın ceryan ettiğini düşündürmektedir. Bu fikirden yola çıkarak çevrede geniş bir arazi bölümünde, eski yerleşim yeri, köy bakayesi, ören yeri aradık. Bulamadık. Ancak Karadağ tepesinde, Hıristiyanlık sonrası yerleşim yerleri vardı. Bunlarda da mezar tipleri Müslüman mezarlığı ile hiçbir benzerlik taşımıyordu. Üstelik bu yerleşim yerlerinin vadideki mezarlara uzaklığı, yer yer 30 km'yi bulmakta idi. Geriye yukarıda belirttiğimiz zorlu bir savaşın izleri ihtimali kalıyordu ki, aşağıdaki belgelerin ışığı altında düşüncemiz ihtimal olmaktan öteye geçerek kesinlik kazanır hale gelmiştir.

Mihmandarımız A.Özkaymakla, höyükte, vadide mezarlar üzerine yaptığımız konuşmada enteresan bilgiler edindik:

<Dedelerimiz Kafkasya'dan Rûmi 1303 yılında gelip buraya yerleştirilmişlerdir. Yörükler bu civarda hayvanlarını otlatır, develerini güder, zaman zaman sahile inerlermiş. Bizimkiler gelince höyükteki ve vadideki mezarların durumu meraklarını uyandırmış olacak ki: Sizin kavminiz çok kalabalık mı idi? Bir hastalık veya afata mı uğradınız? Bu kadar çok mezar size mi ait? diye sormuşlar:

Yok bu mezarlar bizim değil, dedelerimizin dedeleri çok önceleri buraya geldiklerinde de varmış. Burada çok büyük bir savaş olmuş. Yukarı tepede yatan Karamanoğlu Mehmetbey ve kardeşleriymiş. Büyük bir harpte kuşatılınca yakınların­daki bu ormana saklanmış. Düşman ormanı yakarak, onu ve kardeşlerini öldürdükleri gibi Karamanoğulları’ndan da kendi­lerinden de pek çok ölü bırakmış. Bizimkiler geldikleri zaman burada Tatar obaları varmış.

Daha sonraları yörüklerle dedelerimiz geçinemeyince onlar başka yerlere göç edip gitmişler.>

*

Mahallinde yaptığımız araştırmalar, Ahmet Özkaymak'ın bize naklettiği bilgiler ve bizim bulgularımız, aşağıda teker teker belirteceğimiz mehazların, tarihi gerçeklerin bileşkesi bize Karamanoğlu Mehmetbey’in mezarını bulduğumuzu şüphe götürmez bir şekilde kanıtladı. Buluşumuzu Karamanlılara, Türk milletine ve tarih sahnesine sunmakla kıvanç duyuyoruz.

Karamanoğlu Mehmetbey’in, iki kardeşi Halil ve Musa Beyler’in, kumandanları ile birlikte, binlerce şehidin mezarları-nın ve savaş alanının tespitinden sonra, araştırma raporu-muzu ve eklerini 15 Ağustos 1991 tarihinde Karaman Vilayet makamına teslim ettik. [ A. 04 / 151 ] Basın yoluyla (yerel ve ulusal) buluşumuzu yayınladık.

Bir süre sonra, Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürü Sayın Cihan Yamakoğlu'nun imzaları ile 22.10.1991 tarihli kutlama mesajı aldık. [ A. 04 / 152 ]

Üniversitelerden, fakültelerden bazı hocalar ve bir kısım dostlar telefonla arayarak tebriklerini ilettiler.

Karaman Vilâyet makamından ve bizzat valimizin, Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı ile görüşmesi sonucu, tetkik için bir heyet teşkil edilip Karaman'a ve mezarların bulunduğu Eminler Köy’üne gönderileceği sözü verilmişse de gerçekleşmedi. Daha sonraki yazışma ve valiliğin sözlü talep­leri de cevaplandırılmadı. Ancak beni ziya-rete, şahsen geldik­lerini özellikle vurgulayan bazı akademis-yen genç arkadaşlar Üniversitede, Beylik Devri konu-sunda yetkili ağızlara sahip olamadıkları için heyet teşkilinin yerine getirilemediğini, alçak sesle duyurdular. Bu haberin resmi bildiri olmadığı hususunu da belirtmeye özen gösterdiler.

O günden bugüne tam on iki yıl geçti.

Temel harcına kanını ve canını katarak, bugünkü Türkiye’mizin ve Türkçe’mizin varlığında çok büyük emeği bulunan Karamanoğlu Mehmetbey ve binlerce şehidin mezarına bir taşı, mekânlarını bilmediğimiz, bulamadağımız bahanesiyle yedi yüz yirmi yıldan beri dikmeye muktedir olamamışız... Bulduk.. Aradan on iki yıl geçti. Dikeceğe de pek benzemediğimizi üzülerek söylemek zorundayım.

Ama... Bir büyük Türk... Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy,

O'na bizim yapamadığımızı sanki yapmış. Taşını dikmiş, kitabesini yazmış. Türbesini inşa etmiş. O'na açılan en kutsal kucağı müjdeliyor:

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,

Bir Hilâl uğruna Yâ Rab, ne güneşler batıyor.

  “Bu taşındır” diyerek Kâbe’yi diksem başına;

  Rûhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;

         Tüllenen mağribi, akşamları, sarsam yarana

         Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.                            Ey şehid oğlu şehid, isteme benden Makber,

Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber

        

                                                             Mehmet Akif ERSOY

 

***

 

 

Karamanoğlu Mehmetbey’in Baş Şehri Lârende ve Konya olmuştur. Karamanoğulları Beyliği’nin yönetimi başında veya önceki dönemlerde evlendiğine ve çocukları olup olmadığı hakkında başka bilgi mevcut değildir.  Ancak 1277 tarihindeki Konya’nın fethi ve Türk Dili hakkındaki Fermanını ilân ettikten sonra, çıktığı Anadolu turnesinde, Germiyan oğlu Karamanoğlu Mehmetbey’i bir süre alakoyub kızını Mehmedbey’le evlendirmiştir. Orada kırk gün kaldıktan sonra Mehmetbey Anadolu turnesine devam eder. Bu yolculuğunda eşini yanında götürmüş müdür? Çocukları olmuş mudur?  Karamanoğlu Mehmetbeyin, Beyliğin tekrar kurulması yolunda bitmeyen çilelerin, gailelerin arasında çoluk çocuk sahibi olduğunu gösteren bir belge yoktur.

1263 tarihinde Babası Karaman Bey’in ölümünden sonra, Mehmetbey’in  ve kardeşi Mahmud Bey’in Mevlana Arız yanında öğretim ve eğitim ile geçen yılları ve Beylik döneminde içte ve dışta gelişen bazı olayların kronolojık dizilişi:

1264 İlhanlı Hükümdarı Hülagu Merağa’da öldü.

1264 IV.Rukneddin Kılıçaslan’ın ölümü. (Aksarayî’ye göre 1265, Prof. Ali Sevim’e göre 1266)

1264 Baybars, Ermeni Kralı Heytum’dan vegi istedi.

1264-1265 Baybars, Moğolları yendi.

1264-1283 III. Gıyaseddin Keyhusrev’in tahta çıkışı.

1265-1282 ABAKA HAN

1266-1270 Kilikya Ermeni Kralı I.Getum’un Krallığı.

1268 Baybars, Heytumoğlu Leon’u Sungur Leşker’le değişti.

1270 Karaman Bey, Türkmen Beyleri ve Ermeni Simbat Spanubet ordusu, Kilikya Ermeni Kralı I.Getum’u yendi.

1272 Baybars, Moğolları tekrar yendi.

1273 Tuslu Nasuriddin Muhammed öldü.

1273-1274 Baybars, Kilikya’ya tetrar saldırdı.

1274-1277 Abaka Han, Avrupaya mektup gönderdi.

1275 Başkumandan Hatıroğlu Şerafeddin isyan etti.

1275 Ağustos 26 Hatıroğlu Halep’ten Kahire’ye çekildi.

1276 Hatıroğlu, Y.Karahisar’da idam edildi. (15 safer 675)

1276 Baybars Andolu’ya geldi.

1276.05.5: Baybars, Selçuk-Moğol birleşik ordusunu yendi.

1276 Mayıs 2 Baybars Kayseri’de Selçuk Tahtına çıktı.

1276 Mayıs 15 Baybars Kayseri’den Elbistan’a döndü.

1277  Bahar başlanğıcı. VIII. HACLI SEFERİ

1277 Mayıs 12/13. Karamanoğlu Mehmetbey’in Konya zabtından sonta Türk Dil Fermanı’nı ilân etmesi.

1277 Gıyaseddin Siyavuş’un Konya tahtında Hükümdarlığı.

1278-1300 Güneri Bey, Selçuk Sultanlığı Emir-ül Ümeralığı.

 

 

 

 

 

 

Güneri Bey (1281-1300 Nisan 19)

ve Bedreddin Mahmud (1300 Nisan 19-1309)

Mehmetbey’in şehadeti, Selçuk Sultanı Gıyaseddin Keyhusrev III.’ün(1264-1284 Mart) Mahmud Bey’den af dilemesi sonunda iki beylik arasındaki anlaşmazlık, görünürde sona erdirilmişti.

Üç yıl böyle kaldı. Aksaray Bey’i Melik Arslan, vefat idip, Halil derler bir oğ!u kalmış idi; Selçuk Sultanı Halil'i red idip, Aksaray'ı Hasan adında bir şahsa verdi. Halil, Lârendeye gelip Karamanoğlu Bedreddin Mahmud’a şi­kâyet etti: “Ben amcası oğlu olam, benim babam­dan kalan mansıbımı elimden alıp, haricden bir kimesne­ye vermek insaf mıdır?, dedi. [A.01/51]

Buradan itibaren, Karamanoğulları’nın devam edecek olan Beylik hayatını, Karaman Şehnamesi’nden, aynen nakledeceğim.

Dikkatimizi çeken ve üzerinde daha derinlemesine durmamızı gerektiren bir nokta mevcut:

<Şikâri Tarihi> adına alan, <Tevarih-i Âli Karaman> yani <Karaman Şehnamesi> ilk önce Hoca Dehhani tarafından başlanıp, onun ölümünden sonra, Yaricanî tarafından tamamlanarak bitirilmiştir. Karaman Şehnamesi’nin başlangıcını yazan Hoca Dehhani, aynı zamanda “Selçuk Sultanı Alaeddin I.Keykubat’a (1219-1237), yirmi bin beyitlik bir Şehname yazdıktan sonra, Karamanlılar namına dahi altı yüz beyit söyleyip, tamamlamak kısmet olmadan Allah emrine gitti” denildiği üzere Karaman Şehnamesi tamanlıyamadan ölmüştür. Sonradan Yaricani tarafından tamamlanan Şehname, bir destan olarak kaleme alınmış bulunduğu için, olayları sergilerken tarih düşmez. Bu yüzden Karamanoğulları Beyliğindeki Hükümet etme sırası ve ceryan eden olayların tarihleri yer almadığından, olaylar açık seçik görülmüyor gibi algılanmaktadır. Nitekim biraz sonra sergileyecegimiz gibi, Karaman oğlu Güneri Bey’in beylik yaptığı döneme ait vak’alar anlatılırken, sanki beylik makamı Mahmud Bey’deymiş gibi yanlış bir kanı’nın doğmasına yol açar.

Şikârideki anlatımda bir sapma ve yanlışlık yoktur.

Mahmud Bey, ta Karamanoğlu Mehmetbey’in sağlığında, 17 yaşında iken Karamanoğulları Süvari kuvvetlerinin kumandanıdır. Güneri Bey’in zamanında olduğu gibi kendi Beylik döneminde de, hem <Beylik> hem de <Emir-i Sevahil> yani Beyliğin güney bölümünde Akdeniz kıyılarının, <Sahiller Emiri>’dir. Bütün sahil bölgesinin İmari, İnşaası, Vakıflar, Sebiller, Camiler, İmaretler, Hamamlar ve akla hayale gelebilecek her çeşit kamu hizmetine yönelik kuruluşların banisi ve vakfedicisi olarak karşımıza çıkar. Bu yüzdendir ki Mahmud Bey Osmanlı kayıtlarında bile, <Kibar-ı Evliyaullah> olarak sicillerde yer alır.

Yukarıda belirtiğimiz şekilde Aksaray Meliki olarak gösterilen Melikarslan’ın oğlu Halil’in, mansıbını (makamını) elinden alıp başkasına verildiği şikayetini Karamanoğulları Beyliği’nin başında Güneri Bey’in bulunmasına rağmen, şikayetnamesini Karamanoğlu Mahmud’a vermesi bu yüzdendir. Daha başka olaylarda da sanki iktidarda Mahmud Bey varmış gibi, uygulamalar görülecektir.

Dikkat edilirse, konumuzun başlığına her iki Beyin,Güneri ve Mahmud Bey’in Beylik tarihlerini bir arada kaydettim.

Halil Bey’in hakkının iadesi için, Ankara’ya  Devletşah’a yazdığı mektupta öfkesinin asıl nedeni, Melikarslan oğlu Halil’in emirlik hakkının gasp edilmesinden ziyade, Selçuk Sultanının ahdini yani antlaşmasını bozmak için bahane arar davranışıdır. Zor kullanmak pahasına da olsa, Engüri Emiri’nin bu hakkı sahibine vermesini, dikkati çekecek şekilde, emreder. Ayrıca, eğer Selçuk Sultanı senin üzerine asker göndermeye kalkışırsa “Ben dahi hazır başım, varırım” şeklinde sorumluluğu üstleneceğini de duyurur.

Şimdi bu olayın sonraki ceryan tarzına dönelim:

Mahmud Bey, bir  <Şefaatname> yazıp gönderdi. Halil Konya'ya gelip, Divan'a girip, mektubu sundu.Sultan  mektubu alıp, pare pare eyledi, yani yırttı. Halil tekrar Lârende’ye dönüp, vaki olan olayı anlattı. Karamanoğlu Mahmud Bey, öfkelenerek bir mektup yazdı, Engürü’ye (Ankaraya) Moğol Bey’i Devletşah’a gönderdi. Halil Engürü'ye gelip, mektubu verdi. Okudular: "Ey Şahı Moğol! Askerin çekip, Aksara'ya gelip cebren ve kahren Halil'e şehri alıviresin, eğer Sultan askeri gelirse, ben dahi hazır başım, varırım. Zira ahit sınmağa bahane ola!” demiş.

Devletşah on bin Moğol askeri ile Ak­saray'a gelip, Hasan'ı helâk etti. Aksaray’ı Halil Bey’e verdi. Sultan kıssayı duyup, kırk bin er topladı. Sultan'ın bir oğlu vardı. Rükneddin derlerdi, fırsat gözlerdi ki atasını helâk ide (öldüre), fırsat bulmazdı. Hikmeti Hüda ol gün fırsâd bulup, zehir verip, atasını helâk eyle­di. Bir kaç gün yas tutup oğlunu, yerine tahta çıkardılar.

*

Karamanoğlu Mehmetbey’in Konya’yı fethinden sonra geçen vakıa’yı anlatmıştık. Selçuk Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev III., yenilgiden sonra iki yıl Beyşehir dağlarında oturmuş Ebusar isimli bir kalede gizlenmişti.

Ortalığın durulmasında sonra, Konya'ya dönmüş, Konya tahtını bırakıp kaçan, Selçukluların <Cimri> diye adlandırdıkları, Selçuk Sultanı II. İzeddin Keykavus’un (1246-1259) oğlu ve Selçuk Sultanı II. Gıyaseddin Mesud’un kardeşi, aynı zamanda Selçuk Sultanı Feramus oğlu Alaaddin Keykubat III.’ün (1284-1302) amcası Gıyaseddin Siyavuş’u (1277-1280) yakalamak üzere, Sahib Ata daha önceden görevlendirilmiş idi.

Sahib Ata Cimriyi, tutup Konya'ya geldi, gördü ki Sultan ölmüş yerine, Rükneddin Padişah olmuş. Sahib Ata Sultana, Cimri'yi arzeyledi, Sultan buyurdu, Lârende kapısına astılar.

Sultan Rukneddin, Ankara Emiri Devletşah’ın  Aksaray’daki Selçuk Emirinin üzerine gitmesi ve zorla Emirliği elinden alması dolayısı ile Aksaraya’a sefer düzenlemeye karar verdi.

Sultanın yokluğunda Sahib Ata yerine kaimmakam olub (velâketedip), S. Rukneddin asker çeküb, Aksaray’a geldi:

 “On bin Moğol karşulayub, üç gün muhkem cenk eylediler, Sahra leşle doldu. Dört bin Moğol, piyade asker önünce, sapan atarlardı.Hikmeti İlâhi, Rükneddin’in kulağı dibine bir taş isabet itdi, hiç cevap virmeyüb, dünyasın değiştirdi, Askeri sınub kaçub Konya’ya geldiler. Moğol da, yağma iderek ardınca geldi. Sahib Ata'yı Padişah eylediler. Her gün çıkub Mo­ğol taifesile cenkederdi. Devletşah, <Karamanoğlu Konya’yı yağma eylediğimize kayil olmaz> diyerek, Lârende’ye gelüb, geçen macerayı Mahmud Bey’e haber virdi. Mahmud Bey, Sultan'ın vefat itdüğün ve Sahib'in Şah olduğun duyub, gazaba gelüb, kırk üç bin er ile Kosun ve Kaya ve Firuz ve Gökez, Elvan, Turgud cümle Bey­ler’le menzil bemenzil yüridiler.”

Sahib'e haber oldı ki, <Karamanoğlu Mah­mud Şah geliyor> didiler. Sahib, Konya'nın cümle ekâbirin cemidüb karşı çıktı ve özrün diledi. Karamanoğlu dahi hoş görüb riayet eyledi. Karamanoğlun Keykubat sarayı­na kondular. Sultan Alâeddin'in ne kadar hazine ve cebehane ve rızkı varsa Karamanoğlu’na virdiler.

“Karamanoğlu Mahmud, muhkem adalet eyledi, bac ve haracı kaldırdı. Konya'nın harab olan yerin, mamur eyledi. Etraf ve eknafa (her yere) beşaret (kutlama) mektupları irsal itdiler (gönderdiler). Aydın ve Saruhan ve Hamid ve Menteşe ve İbni Germiyan ve Teke Paşa ve Eşref bunlar cümle gelüb, biat eylediler. <Taht mübarek> didiler. Mahmud bin Karaman devrinde, cümle ahali huzur eyledi. Cenk ve cidal olmadı. Hasılı kelâm, Sahib'e yine Karahisar’ı virüb, babalık idindi. Ermenâk kalası’na Kazkancık Bey’i, daha önceki zaman içinde Karamanoğlu Mehmetbey hapis eylemişdi. Mahmud Bey azad idüb   mansıbın   virdi. Karaman  oğlu üç sene Konya’da sakin oldu.

Mamuriye’ye kafir galebe edüb, Taşilinin (İçelin) bir tarafın harab eyledi. Şah Mahmud'a haber irişdi. Beyler gelüb, cemolup otuz altı bin er oldu. Devletşah ve İsmail Ağa, on dört bin Moğol askeriyle kafire karşı döğüşürken, yiğirmi iki bin demir donlu dilâverle Kara­manoğlu irişdi. Kâfir tabl-ü- nakkare sadasın işidince, heman kal'aya firar murad itdiler. Karamanoğlu kal'a ta­rafın tutub, kâfir kal'aya giremeyüb, firar idüb, Kelender (Gülnar) Kal’ası ve İskenderun'a varınca kovdılar. Mahmud Şah kal'anın kapusın yıkub içeri girdi. Kilisaları hedm idüb (yıkıp), cami eyledi Kal'ayı mamur idüb, adın Mamuriye (Anamur) kodılar.

Altı bin kâfir İskenderun’dan geldi. Dört bin kâfir Payas’tan geldi. Sekiz bin kâfir Kökes’ten gel­di. Cümlesi Kelendere’de (Gülnar’da) biriküb otuz altı bin kâfir cem oldı.

Karamanoğlu’na didiler ki, kâfir üzerine ge­liyor. Heman askerin cem idüb cümle Beylerin demür polada gark idüb kâfire karşu vardılar, iki asker birbi­rine karışub hay huy Cihanı tutdı. On gün on gice çatışdılar. Sahra leşle doldı, on bin er toprağa düşdi, amma kâfir kuvvet bulup Müslümanlar zebun oldı. Yanlarında bir sarp dağ var idi, sınup (bozguna uğrayıp) ol dağa çıkdılar, kâfir dağı çevirüb, etrafın alub oturdular.

Mahmud Şah'ın dört oğlu var idi, birine Şemseddin dirlerdi, birine İsa ve birine Musa ve birine Halil dirlerdi. Halil ziyade dilâver idi. Mahmud Şah, meded içün mektub göndermiş idi. Mirza Halil, Bulgar kav­mine Serdar (Komutan) idi. Kâfir elinden pederinin sınduğın (bozguna uğradığını) bilüb on bin Bulgar, yedibin Turgut ve Bayburt askerin alıp, tabl-ü-alem çeküb, ılgar idüb (dörtnala koşarak) ol dağa irişdi. Müslüman­lar açlıkdan zebun (üzgün) olmuşlar idi, ölmelerin ihtiyar itmiş­ler idi (ölmeyi istemişlerdi).

Mirza Halil, akşama değin sabır idüb, akşam zulmetinde tekbir getirüb, kâfiri şebhun (gece baskını) eyledi. Şöyle tiğ vurdular ki kâfiri dağıttılar. Dağda olan Beyler, tekbir sadasın işidüb, Mahmud Han duyub, anlar dahi yürüdiler. Sabah olunca sahra kandan görünmez oldı. Kâfiri kaçırub Kelender (Günar) kal'asına düşürttüler. Yedi gün cenk eylediler, Ahir (sonunda), kâfirler kaleyi bırakub kaçdılar. Müslümanlar kal'ayı zabteylediler Halil Bey gelüb, babasının dizin öbdi. Mahmud Bey  hisar erleri yazub kal'aya dizdar kodu.”

 Yıl: 1310 Mahmud Beyin ayağı yaralanmıştı. <Askerin çe-küb, kerrüferle(dönup hücum ederek) Lârendeye gel-di. Yedi gün sağ olub, yarası ziyade olub ahir Allahm emrine intikal ey­ledi (vefat etti). Karaman-name’de bu beyitler:

Cü şeh Mahmud rihlet kerd naçar

Zi ferzandan halk binihadoçar

Yeki şeh Bedreddin est nameş

Düvüm Musa Mesihi subh-u- şameş

Süvüm İsa büden meşhur-ı-âlem

Ki ba şehzadegân hoş büd-ü- hurrem

Çiharüm bud hulletra sezavar

Halil an Mirza şüd şah-ı-ebrar.

*

 

Güneri Bey konusunda açıklayıcı geniş bilgi yoktur. Eşi, Oğlu ve Kızı  ile mezarı konusu da aydınlanmış değildir.

Bedreddin Mahmud Beyin Baş Şehri Mut’tur. Kızı yoktur.

Oğulları Burhaneddin Musa (1312-1318;1352-1356), Sultan Bedreddin I. İbrahim (1318-1333) Sultan Şücaeddin Mirza Halil (1333-1340) İsa Bey, Yusuf Bey’le  beş tanedir.

Güneri Bey ve onu takip eden kardeşi B. Mahmud döneminde içte ve dıştaki olayların kronolojik dizilişi:

1281 Osman oğlu Orhan Gazi Osmanlı Sultanı oldu.

1282 Menteşe Uç Türkleri Aydın, Sultan Hisarı zabt etti.

1282 Moğol Mengütimur Diyarbakır’da öldü. (Abaka’nın Şehzadesi) (H: 681 Muharrem 16)

1282-1283 II. İzzeddin Kılıçaslan’ın torunu Niğde Aksaray Beyi Melik Arslan Şah’ın ölümü.

1283 III. Gıyaseddin Keyhusrev’in Moğollarca idamı.

1283-1301 II. Mesud’un Selçuk tahtına çıkışı.

1284 Aralık 18, III. Gıyaseddin’in Annesi torunlarını

(Gıyaseddin’in 2 çocuğunu) Sultan ilân etti.

1284-1285 Sahib Ata’nın Konya’yı ele geçirmesi.

1284-1291 ARGUN HAN dönemi.

1285 III. Gıyaseddin’in 1.çocuğu Tebriz’de idam edildi.

1285 III. Gıyaseddin’in 2.çocuğu Tebriz’de idam edildi.

1286 Güneri Bey, Ermeni III.Leon’un ülkesini yağma etti.

1287 Moğollar Lârende’yi yakıp yıktılar.

1287  II. Mesud ve Sahib Ata Tebriz’e, Argut Han’a gitti.

1287  Güneri Bey Konya’ya taarruz etti.

1287-1291 Güner Bey ve Mesut II. Dostluk antlaşması.

1290 Güneri Bey’in, II. Mesud daveti ile Konya’ya gidişi.

1290-1293 Selâhaddin Halil Mısır Sultanı oldu.

1291 Karamanoğulları Sülemişle anlaştı.

1291 Celâyir ve Kıtayir Sülemişle birleşti.

1291 Mart 10  IV. İlhanlı Hükümdarı Argun’un ölümü.

1291-1299 İlhanlı Sülemiş Anadolu Emiri, isyan dönemi.

1291 Osman Bey Karaca Hisarı aldı. Başkent yaptı.

1291 Karamanlı Tursun Fakih, Karaca Hisar’da Kilise-den çevrilmiş Camide Osman Bey adına ilk hutbeyi okudu. Böylece Osmanlının Beyliği resmi bir kimlik kazanmış oldu.

1291 Osmanlı’nın ilk Kadısı tayin edildi.

1291 Güneri Bey’in Konya’ya saldırısı.

1291 Gazvinli Sahib Fahreddin Tebriz’de idamı.

1291 GAZAN Han, Buçukur’u Anadolu Genel Valisi yaptı.

1292 Güneri Bey’in Konya’ya saldırısı.

1292 Muhlis Paşa ve kardeşi Emir Kutuktu, Emir Sülemiş

tarafından Mısır’a elçi olarak gönderildi.

1293 Güneri Bey zamanında, Mahmud Bey Alaiye ve Antalya’ yı aldı. Ermeniler Alaiye’ye saldıdı, zabt etti.

1293-1294 Nasuriddin Mehmed’in Mısır Sultanlığı.

1294 Güneri Bey Alaiye’yi Ermenilerden geri aldı.

1295 KEYHATU  HAN öldü.

1295 BAYDU’nun Moğol Hanlığı.

1295 BAYDU öldürüldü.

1295 Emir Baltu Moğol’a isyan etti.

1295-1304 GAZAN MAHMUD’un Moğol Hanlığı.

1296 Gazan Han, Baltu üzerine Kutluşahı gönderdi.

1296 Baltu Kırşehir-Malya’da yenildi.

1296 Baltu, Karamanoğlu Beyi Güneri’ye sığındı.

1296 Baltu, Sis Tekfuruna sığındı.

1296 Baltu, Tebrizde idam edildi.

1297 II. Mesud, Moğol tarafında Sultanlıktan azledildi.

1297-1298 Moğol Sülemiş isyan etti..

1297-1301 III. Alâeddin Keykubad Konya’da tahta çıktı.

1298-1301 III. Alâeddin Keykubad Gazan Han’a giderken Sülemiş tarafından yakalandı.

1298 Moğol genel valisi Bayındır, Sülemiş’e yenildi.

1298-1308 II.Gıyaseddin Mesud Amasya’da tahta çıktı.

1298 sonu:  Gazan Han, Emir-i Leşker-i Rum (Rum Askeri Kumandanı) Bayıncar Buçukur’u, Eyalet Genel Valisi olarak Anadolu’ya gönderdi.

1298-1299 Sülemiş, Memlük’lü Lâçin’den yardım istedi.

1299 Osman Gazi Bilecik, Yarhisar kalelerini aldı.

1299 Yarhisar Tekfurunun kızı Nilüfer Orhanla evlendi. I.Murad ve Süleyman Paşa bu evlilikten doğan çocuklardır.

1299 Sultan Osman bağımsızlığını ilân etti.

1299 Emir Çoban’ın Moğol ordusu Anadolu ’ya girdi.

1299 Nisan: Sülemiş, Erzincan’da Emir Çoban’a yenildi.

1299 Sülemiş, Şam’a kaçtı, oradan Mısır’a geçti.

1299 Güneri Bey’in vefatı. (28 Recep 698 Çarşamba)

1300-1310 Mahmud Bey’in Karaman Beyliği.

1301 Yenişehir ve Yurthisar(Söğüt’ün güneybatısı) alındı.

1301 Sultanönü yönetimi, Orhan Gazi’ye verildi.

1302 III. A. Keykubat’ı İsfahanda kendi adamları öldürdü.

1303 Anadolu Selçuk Sultanlığı fiilen sona erdi.

1303 Osman Gazi İznik’i kuşattı.

1304 Ayasuluğ (Efes) Türklerin eline geçti.

1307-1308 Bedreddin Mahmud Bey Lârende’yi zabtetti.

1308 KARAMANOĞULLARI yeniden İstiklâl ilân etti.

1308 II. Mesud Amasya’da vefat etti.

1309 Muhlis Paşa, Anadolu’da öldü.

1309 Mahmud Bey’in ölümü ( H: 707-708).

1309 Yahşi Bey Konya’yı yeniden ele geçirdi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yahşi Bey (1310-1312)

Burhaneddin Musa (1.kez: 1312-1318), (2.kez 1352-356)

Bedreddin İbrahim I (1318-1333)

 

“Sultan Bedreddin Mahmud’un yerine, Büyük oğlu Bedreddini Şah eyledi­ler. Tamam adalet eyledi. Karaman beyleri razi oldular.Bunun dahi üç oğlu var idi birine Şemseddin, birine Fahreddin ve birine Karaman dirlerdi. Mahmud Bey, Karamanoğlu Mehnıetbeyin vaktiyle hapseylediği Moğol Beyi Kazgancık ile Karaınan'a Tarsus'u vermiş idi. Karaman ile Kazgancık bir yerde imtizaç eylemişlerdi (iyi uyuşmuşlardı). Köylük de otururlardı. Karaman ve Kazgancık, Bedreddin'in Şah olduğunu duyub, Bulgardan beş bin asker cem idüb, beş bin dahi Tarsus'dan Varsak taifesin cem idüb, gelüb Taşiline çıkub, Silifke'ye gelince urub, Mut kal'asın yağma eyledi, çok davar ve rızk ve mal cem itdi. Didi ki, <Ey Karaman! Mehmed Handan, Mahmud Handan sonra, Şahlık senindir> Dünyayı yıkub yakub harap eylediler.    

Karamanoğluna <Ne durursun Kazgan­cık İç ili baştan başa harap eyledi> didiler. Bedreddin korkdı. Halil eyder <Ne korkarsın asker vir, varub başın getüreyim>. Heman Mirza Halil beş bin er cemidüb polada (çeliğe) garkeyledi. Bedreddin eyder, <Ciğer köşem askerin azdır, düşmanın yavuz mel'undur, gülü beyabanîdir, dahi asker cemidelim>.

Mirza Halil eyder: <Benim askerim ateşdir, sahraya dolsa oda yakar> Suvar olub tabl-ü-alem çeküb dağa çıkdılar.

Karamanoğlu Mehmetbey şehid oldıktan sonra Arız Hakim uzlet ihtiyar idüb bir kûhda (köyde) sakin (oturmuş) olup kalmış idi. İttifakla Halil Bey’in yolu, giderken ol Pir'in savmaasına (dergahına) uğradı. Gelüb buluşub, düa temenna eyledi. Pir <Ey Şehzade! fırsat senindir İnşaalah> didi, <Ve hem senin bir oğlun zuhur eylese (doğsa) gerek, sahibi kuvvet olsa gerek, adını Alâeddin koyasın> didi. Vedalaşub düşman tarafına yürüdü.

Kazgancık Halil Beyin geleceğin duyub, otuz bin Varsak, Bulgar ve Gülnar askerile Deve mey­danına çıkub gözedüp dururken, beri taraftan beş bin demür donlı dilaverler ile Mirza Halil irişub duruşdular, kılıç yıldırım gibi şakıdı, başlar kesildi, kanlar döküldi, meydan Rûz-ı-haşr’e döndü, iki gün cenk oldı. Halil as­kerinden bin yiğit düşdü, Karaman Beylerinden, sipahdan, zaimden yedi yüz âdem esir oldı. Halil kaçub Ermenâke düşdi, sancağın alıkodılar. Karaman Çemen yaylağına çı­kub, Kazgancık otuz bin yiğit cemidüb Karaman oğlının altun başlı alemin diküb, gurur ile oturub, bade içüb esir olan Karaman Beylerin getirüb, dizüb, üzerlerine cür'a (bir içimlik su) atardı.

Bedreddin, Halil Beyin sınduğun (bozguna uğradığını) duyup, asker cemidüb sekiz bin Bulgar asker ile Gökezi gönderdi, iki bin yiğit ile Mirza Bahadırı gönderdi, yedi bin er ile Turgut ve Bayburdı gönderdi, yedi bin er ile Kaya Beyi ve Kosun'u gönderdi, altı bin yiğit ile Firuz'u ve Göceri gönderdi. Üç bölük olub ve Gökez tabl-ü- âlemi alub Halil'e geldi, on yedi bin er ile yaylağa irdi, gördi ki Kazgancık iş-ü- safada; tekbir getirüb, kılıç çeküb yürüdü. Kazgancık kahkaha ile güldü, atına binüb mukabil (karşı) oldu. Yedi bin er ile Koson ve Kaya Bey yürüdü, bin yiğit ile Mirza Bahadır çıka geldi. Halil eyder:

<Ey Mirza! Cehdeyle sancağı alıgör>. Mirza Bey bin yiğit ile sancağa yürüdü, sancağı zor ile aldı; üç gün cenk oldı, ol dağ kana boyandı, Kazgancık şöyle yürüdi ki, yine Karaman askerin dağıtdı. Heman toz peyda oldı, on bin er ile Turgut ve Bayburt naralar urub yürüdi, hay huy ile dağlar yangulândı, gürzün türdüsü asumana irişdi, leşler dağlar gibi yığıldı, yedi gün muhkem cenk oldı, Kazgancık sinub (bozulup) Bulgar dağına kaçdı. Menendiz kal'asına vardılar.

Halil bey esirleri halas idüb çok mal ve ağırlık bırakdırub, yağma idüb, Lârendeye gelüb, Bedreddin Beye buluşub, geçen kıssayı haber virdi. Kazgancık, Aksaray üstüne gelüp, şöyle yağma eyledi ki, çok diyar harab oldı. Lârendeye yine feryadcılar irişdi. He­man Halil Bey, yiğırmi dört bin er ile kalkub, tabl-ü-nekkare döğüb, menzil bemenzil irişüb Aksaray önünde bir kat uğraşup, on sekiz gün, gece ve gündüz cenkidüb, cenk için de Halil beye rast gelüb sünü (süngü) havale eyledi. Halil Bey savub eline şeşper (altı dilimli topuz) alub döğe döğe lâini (mel’unu) bağlayub, andan sonra leşkeri dağılub, kimsin kırub ve kimi-sin kaçub, cümle mal ve rızkın alub Lârende'ye geldi­ler. Şah karşu çıkub, Halil Beyi alub şehre geldi, cümle rızkı meydana döküb sahibi aldı, olmayanı satub bir cami yapdı.

Sultan Bedreddin (1318-1333) kendi iradesiyle, Saltanat hürün Mirza Halile virdi, <Hükm-ü-hükûmet hakkından sen yeğ gelürsin> didi. Halil mühürü alub, Vilâyeti zabteyledi”.

*

Yahşi Bey’in: Baş Şehri Konya’dır. Ali adlı bir oğlu vardır.

Burhaneddin Musa’nın Baş Şehri Mut’tur. Mezarı Ermenek’te Tol medresede bulunmaktadır.

Bedreddin İbrahim’in Baş Şehri Lârendedir. Durhan Hatun ve Halime Hatun adıyla iki kızı vardır. Altı oğlu olup:

Sultan Fahreddin Ahmed (1340-1349), Sultan Şemseddin (1350-1352), Şehzade Karaman (Hain Karaman), Hızır Bey, Şehzade Ahmed, Mustafa Bey Şikâride yer almaktadırlar.

Yahşi Bey’in ( 1310-1312), Burhaneddin Musa’nın I. defa (1312-1318) II.defa (1352-1356) ve Bedreddin İbrahim’in (1318-1333) saltanat dönemlerinde içte ve dışta gelişen bazı olayların kronolojık dizilişi:

1310-1312 Yahşi Bey’in saltanat dönemi.

1312-1318 Burhaneddin Musa’nın Saltanat’ı.

1312 Emir Çoban’ın Konya’yı kuşatması.

1314 Emir Çoban, Konya’yı Karamanoğulları elinden alarak Selçuklulara iade etti.

1315-1333 Karamanoğlu I. İbrahim Bey saltanat’ı.

1315 Bedreddin İbrahim Bey Konya’yı feth etti.

1315-1325  Osman Gazi Bursa üstüne yürüdü, kuşattı. Bu kuşatma aralıklarla on yıl devam etti.

1316 Orhan Gazi, Germiyan topraklarına yerleşip, Os-manlı üzerine akınlar yapan Çavdar Aşireti’ni yenilgiye uğrat-tı. Oynaşhisar’da Aşiret Reisi Çavdaroğlunu esir aldı.

1317 Orhan Akçakoca, Gazi Abdurrahman, Konuralp ve Kösemihal’i Sakarya-Karadeniz arasını fetihle görevlendirdi.

1318 Yahşi Bey’in öldürülmesi.

1318 Orhan: Karacış (Kara Cüyuş), Karatekin kalesi; Akyazı, Tuz Pazarı, Kapucuk Hisarı, Sapanca Göl kenarında Kereste Kalesi, Ebesuyu, Kilik Hisarı ele geçirdi.

1318-1333 Bedreddin I.İbrahim Bey’in saltanatı.

1319 Bedredin İbrahim’in, Tarsusta Pompeipolis Köprü-sünde Gorios Tekfuru Oşin’e yenilmesi.

1320 Orhan: Babası Osman Gaziye vekil tayin edildi.

1320 Moğol Timurtaş’ın, Anadolu valiliğine atanması.

1320 Timurtaş’ın, Karamanoğlunu Konya’dan çıkarışı.

1321 Timurtaş’ın, Gorios Tekfuru Oşin’i yenerek İbrahim Bey’le dostluk kurması.

1321 Orhan, Mudanya’yı ele geçirdi.

1322 Timurtaş, İlhanlı Moğol’a isyan etti. Sonra Ebusaid Bahadır Han tarafından affedilip yine görevine devam etti.

1323 Timurtaş ile Moğol mücadelesinde Timurtaş yenildi.

1323 Timurtaş’ın babası, Han nezdinde af rica etti. Timurtaş yeniden Anadolu valiliği görevine atandı.

1326-1386 / 87 Osmanlı-Karaman dostluk dönemi.

1326 Nisan 6; Orhan Gazi Bursa’yı ele geçirdi. Osman Gazi feth haberini aldıktan sonra vefat etti. Osman Gazi önce, Söğüt kasabasında babası Ertıuğrul’un yanına defnedilmiş ise de daha sonra Bursa hisarında, Camiye çevrilmiş Aya Elia Manastırında yaptırılan <Gümüşlü Küm-bet> türbesine gömüldü.

1326 I.Murad Hüdavendigâr doğdu (Annesi Nilüfer Hatun).

1326 Orhan Bey, Kayı Bey’i oldu.

1326 Timurtaş Moğola tekrar isyan etti.

1326 Sultan I. İbrahim, eniştesi Ankara Valisi Devlet Şah ile birlikte Amasya’yı işgal etti.

1327 Akçakoca: Kandıra,Aydos,Samandıra kalelerini aldı.

1327 Karamürsel: İzmit Körfezi güneyini fethetti.

1327 ANADOLUDA : İLHANLI BASKISI KALKTI.

1327  İlhanlı Anadolu valisi Timurtaş Paşa Mısır’a kaçtı. Orada idam edildi.

1328 Timurtaş Moğol karşısında yenik düştü ve Memlük-lara sığındı. ( 7 Rebiul Evvel 728 )

1329 Sultan Bedreddin İbrahim Konya’yı zaptetti.

1329 Orhan Gazi İznik’i kuşattı, kurtarmaya gelen İmpara-tor III. Andronikos, Anadolu yakasında Pelekanon’da yenildi.

1330 Bizans’tan alınan İznik, Başşehir oldu.

1331 Orhan Bey’in kardeşi Alâeddin Ali Bey öldü.

 

 

 

 

 

 

Sultan Mirza Halil (1333-1340)

 

“Halil Bey asker çeküb Konya’ya geldi, Keykubad sarayın mamur idüb, geçüb tahta oturdı. (Tarih Miladî: 1333)

Sultan Alâeddin ile Mehmetbey’in cengi zamanında Halil Bey Hazret-i Mevlâna'nın hidmeti şerifin­de idi, külahın (başlık) çekerdi. Hikmedi Hûda, Mirza Halil Padişah oldukdan kırkgün sonra ferman:irer, ecel gelür irişir.. Kırk gün ma­tem itdiler, üstüne türbe yapdırdılar. Yedi yıl şah oldı.”

 Burada dikkat edilmesi gereken bir husus var. Karamanoğlu Mehmetbey’in zamanında (1271-1281), Mev-lâna Celâleddin Rumî’nin ölümünden (17 Aralık 1273) önce, şimdiki Sultan Mirza Halil Bey, küçük bir çocuk  iken, Mevlânaya hizmet edip kavuğunu taşımış. Bu yüzden Mev-lâna’ya yakınlık hisleri ile dolu oldukları anlaşılıyor. Mevlâna’nın ölümünden sonra kırk gün matem tuttuktan başka, türbe yaptırdıkları da anlaşılıyor.

Mevlâna türbesi, Mevlâna Celâleddin Rumî’nin ölümünden (1273) sonra, 1274’te Muiniddin Pervane ile karısı Gürcü Hatun ve Alemeddin Kayser tarafından yaptırıldı. Bir külliye halinde olup çevresinde mescid, semahane, meydanı şerif, mutbah, derviş hücreleri, şadırvan, şebi aruz havuzu ve çelebi dairesi ile külliye halindedir. Mimarı Bedreddin Tebrizi olup, külliyeyi meydana getiren binalardan Türbe Selçuklu devrinde yapılmıştır. Türbenin yivli gövdesi ve külahı ile giriş koriduru, pos kubbesi Karamanoğulları devrinde inşa edilmiştir ki, 1333 yılında Karamanoğulları Beyliği görevini yüklenen Mirza Halil, göreve başladıktan hemen sonra, yukarıda belirttiğim gibi Mevlâna’ya duyduğu sevgiyi, belirlediğimiz ilâveler ile türbeyi zenginleştirerek gösteriyor. Bu günkü şekli ile, kare pilânlı zemin üzerinde, üç tarafı kemerli ve bir tarafı kapalı mekânın üzerini örten, on altı dilimli sivri külah ve külahın tepesinde,  içinde Mevlevi sikkesi bulunan firuze çinilerle kaplı alem ki, bu külâha <Yeşilkubbe> denir. Yine Mirza Halil’in eseridir. Mevlâna türbesinin mescidi, sema hanesi, türbeleri, derviş hücreleri, mutbah ve şadırvan ise, Osmanlı devrine ait yapılardır.

Yeşil kubbenin altında, Mevlâna ve oğlu Sultan Veled’in gök mermerden yapılan sandukaları bulunmaktadır. Türbe-nin <mumyalık> bölümü, bugünkü gümüş eşiğin altındadır. Kapısı XVIII.yy.da örülüp kapatıldığı için görünmemektedir. Bu kısımda, Mevlâna’nın mum yalanmış naaşı yer alır.

*

Yukarıdaki açıklamalardan sonra Sultan Mirza Halil’in 1340 tarihinde ölümünden sonraki olaylara devam edelim:

Şikârı, Sultan Mirza Halil’in beş oğlu olduğunu kaydeder. “Davud, Hızır, Ishak, Süleyman, birine de Alâeddin dirlerdi.”

Biz araştırmalarımızda Şikâride, yukarıda isimleri geçen beş oğlundan ayrı olarak Hasan Bey, Yakup Bey, Hacı Çelebi olmak üzere üç oğlunun daha var olduğunu belirledik.

Sultan Mirza Halil’in, Karaman Şehnamesindeki beş oğlunun görev yerleri şöyle anlatılır:

“Aksarayı Da­vud'a, Ernenâk'ı Hızır’a, Akşehri Ishak'â virdi. Süleyman âkil (akıllı) olmağla, Vezir eyledi. Alâeddin okuyub, yazardı. Kardaşı oğlu Fahreddin’i Bulgar askerine Serdar eyleyüb, Mut Vilâyetini virdi. Karaman’a Gülnar etrafını virdi; Halil Bey’in ölümünden sonra <Saltanat mührü’nü> yine Bedreddin'e götürdüler”.

Bilindiği üzere Sultan Bedreddin I. İbrahim, Şücaeddin Mirza Halil’den önce beylik yapmış olan kardeşi Bedreddin İbrahim’dir. 1318-1333 yılları arasında Karaman Beyliği görevini sürdürmüş, daha sağlığında iken biraderi Mirza Halil’e, Beyliği devretmişti.

Karamanoğulları’nda dikkatle gözlemleyeceğimiz bir özellik burada karşımıza çıkıyor. Tarihin başlangıcındanberi Devlet yönetenler, özellikle Hakan gibi, Şah gibi, Padişah gibi, Sultan veya Kral idaresinde olduğu üzere monarşik yönetim-lerde, görev alacak aile fertleri arasında, açık veya gizli <Baş olma> kavgası vardır. Bu yüzden  Osmanlı’da daha meme yaşında iken Şehzadelerin arka arkaya öldürüldüğü görülür. Tabii ki sadece Osmanlı’da değil bütün <Mutlakiyet> idarele-rinde ayni <Baş olma> yarışı her zaman vardır.

Karamanoğulları’nda, uzakta kalmış bir iki aile ferdi (Zeynelhac oğlu Hacı Beyler ve onun çocukları ile, Sultan Bedreddin İbrahimin oğlu, Hain Karaman) dışında, Saltanata geçme kavgasından ziyade, kardeşler arasında en liyakatlı (deneyimli, akıllı, ileri görüşlü) olanı başa geçmeye teşvik yarışı vardır. Yukarıda sergilenen örnekte görüldüğü üzere, Sultan Bedreddin I. İbrahim (1318-1333), küçük kardeşi Mirza Halil’e Sultanlığı devretmiş, kardeşinin ölümü üzerine, Sultan Mirza Halil’in çocukları, halen hayatta olan amcaları Bedreddin İbrahim’e Saltanat Mührünü teslim etmişlerdir.

Sücaeddin Sultan Mirza Halil’in ölümünden sonra, oğlu Alâeddin Ali, Kon­ya'da kaldı. Şikâri’den devam ediyoruz:

“Elhâsıl bir gün ecel irişüb Bedreddin’in ömür defderin dürdi. Yedi gün yas eylediler.Karaman Bey­leri cemolub defneylediler.”

Bedreddin İbrahim, Halil Bey’in oğlu Fahreddin’in ziyade Baha­dır olduğunu bildiği için, Sultanlık makamına Fahreddin Ahmed’i önerdi. Ve hemen Şah eylediler”.

Sultan Mirza Halil’in Baş Şehri, Lârende’dir. Konya’da tahta çıkmıştır. Kızı yoktur. Sekiz oğlu olmuştur.

Oğulları: Sultan Seyfeddin Süleyman (1356-1361), Sultan I. Alâeddin Ali (1361-1398) ve Aksaray Emiri Davud Bey, Ermenek Emiri Hızır Çelebi, Hasan Bey, Yakup Bey, Hacı Çelebi ve İshak Beydir. Sonuncu İshak Beyin Karaman tarihinde çeşitli görevler alan: Efendi Çelebi, Pir Ahmed, Emir Çelebi ve Kasım adlı dört oğlu vardır.

Sultan Mirza Halil (1333-1340) döneminde içte ve dışta gelişen bazı olayların kronolojik dizilişi:

1335 (öncesinde) Emir Musa Medresesi yaptırıldı.

1335 İlhanî oğlunun son Kaanı Ebu Said öldü.(1316-1335)

1337 Orhan Gazi adına ilk Osmanlı sikkesi basıldı.

1337 İzmit fethedildi.

1339-1340 Tol Medresesi Emir Musa tarafından yaptırıldı.