BELGELER
Yûnus Emre’nin sıradan bir şair olmadığını, Türkçe’de karşılığı halk şairi diye geçen ozanlıkla da bir ilgisi bulunmadığını baştan beri söyleyegeldik. O, büyük bir mutasavvıftır. Din, inanç, hakikat ve marifet makamlarını adımlayıp kemale erişmiş “İnsan-ı Kâmil” dir. Bununla da kalmamış, yani sırf kendisini mükemmelliğin zirvesine ulaştırmakla yetinmemiş, diğer insanları da iyiliğe, doğruluğa, hakka, hakikate yöneltme, onları aydınlatma ve yürünecek yolda kılavuzluk yaparak kendi ulaştığı makamlara herkesin erebilmesi için cümleyi irşad’a (hidayet yolunu göstermeye) çağırarak “mürşidlik” görevi yapmıştır. Hem de çok etkili, çok derinden, içten; üstelik dillerin en güzeli, en anlaşılır, en açık söylenir olanı Türkçe ile söylemiştir. O mürşidlik görevine, kendi başına bir ilhamla, esinle, başlamamış, Taptuk Emre, Şeyh Sinan, Ahmed-i Yesevi, Arslanbaba (Selman-i Farisi)’den Peygamber Efendimize varan, uzanan bir “Emir-Komuta” zincirinin halkası olarak mürşidliği yürütmüştür. Hangi şiirini, gazelini, Mesnevisini elinize alırsanız alın içinde topluma iletilmesi amaçlanan bir emir, bir mesaj, bir duyuru, ilâhî bir gerçek vardır. Yerini, yurdu-yuvasını, ata ocağını, ilini-şarını belirleyen dizelerinden örnekleri “Yûnus’un Dili” bölümünde sergiledim. Hemen her mısraında her beyitinde ve her ayrı başlıklı şiir demetinde kesinkes tasavvufi kavramlar buram buram sizi sarar. Tasavvuf alemindeki : Hakikat, Marifet, Seyr-i süluk, Yakın, Fena, Müşahede, Sabr, Nazar, Niyaz, Münacaat, Sekr, Sahv, Riyazat, Sıtk, İhsan, Zühd, Velâyet, Kerâmet, Keşf, Kanaat, Şükr, Selâmet, Telvin, Mücahide, Tasarruf, Hicâb, İnayet, Fakr, Himmet, mânâ, halvet, hal, alem, Vahdet-i Vücûd ve Tevhid, Vahdet-i Kesret, Masiva, Tecelli, Cemal, Didar, Esrâr, Gönül, Aşk, Anâsır-ı Erba, Cam, Öz, Nefs, Ruh, Havf ve Recâ, Melâmet, Tevekkül, Hikmet, İhlâs, Ubudiyyet, Firak, Vuslat, Mahabbetullah ve diğer bütün tasavvufi hallerin her birini, ayrı bir şiirde değil, teker teker her bir şiirinde, bunlardan bir bölümünü bulursunuz. Onun dili tek kelime ile “İlâhi”dir. Kitabımızın sona yaklaşmış bu bölümlerinde Yûnus Emre’den vereceğim örnekleri, Dil-Edebiyat-Tarih-Kültür hocası Şeyhü-ül üdeba ve Şeyh-ül muharrinin, Sn. Ahmet Kabaklı beyefendinîn önemli bir çalışmasını, Yûnus Emre’nin divanındaki şiirleri hem onun duygu ve düşünceleri yönünden, hem de adeta kronolojik bir bakışla ele aldığı yepyeni ve orijinal bir tasnif denemesinin tama yakın bir bölümünden yararlanarak sizlere sunacağım. Değerli hocaya saygılarımı iletmek için vesile yaratan yüce Allah’a hamd ediyorum. YÛNUS EMRE’NİN ŞİİRLERİNİ TASNİF DENEMESi (118) Bu bölümde Yûnus’un şiirlerinden seçmeler sunulacaktır. Ancak bugüne kadar yapılmayan tarzda bir tasnif denemesine girişiyoruz. Yûnus’un her temadaki şiirlerinden, onu daha derli toplu anlatabilecek şiir demetleri takdim ediyoruz. Bizce bir kronoloji gözetilerek yapılan ve ayni zamanda Yûnus’un fikir ve duygu merhalelerini göstermesi mümkün olan bu tasnif, on kesimden ibarettir : 1) Teferrüç (ölüm, Tabiat) Şiirler 2) Fanilik Söyleyen Şiirler 3) Din Şiirleri 4) Sosyal Öğütler 5) Dervişlik Şiirleri 6) İrşad Şiirleri 7) Aşık Dilinden Şiirler 8) Ermiş’in Dedikleri 9) Lamekan Şiirleri 10) Allah Dilinden Şiirler” TEFERRÜÇ (ÖLÜM - TABİAT) ŞİİRLERİ Yûnus Emre’yi bu tür şiirlerinde ya uzun seyahatler, ya kısa gezintiler yaparken ve gezileri sırasında İnsan ve tabiat üzerinde tefekküre dalarken görürüz. Kainat ile sohbettedir yahut, büyük hasreti dile getirmekte, büyük oluş’a hazırlanmaktadır. Teferrüç şiirleri’nin bir bölümünü, mezar’ların müşahadesi ile meydana gelmiş kara ölüm şiirleri teşkil eder. Yûnus Emre, maddi ölümün dehşetini anlatırken, dünyanın pek az şairiyle kıyaslanabilecek kudrettedir. Genç adamın ölüm korkusuyla veya kaybolmuş sevgilinin (bir güzel kızın) ardından yıkılan dünya bu şiirlerde dile gelmiştir. Burada acı gerçek, ölüm çukurları halinde açılır karamsar ve kara tasvirler yapılır. İlerde göreceğimiz Ermişlik ve Lamekan şiirleri ile her bakımdan bir aykırılık bu şiirlerin kanevası olmaktadır. Tabiat şiirleri de “teferrüç” konusuna dahildir. Bunlarda kah çok iyimser kah çok kötümser Yûnus’u tabiata bakıp ibretlenirken, on uya kurtuluş veya fanilik duygularına birer tutamak, birer yorum tarzı gibi kullanırken görürüz. En sona koyduğumuz şaheser ve üslupça Yûnus’un olduğundan şüphe edilemeyecek olan şiir, bir güzel kadının maddi cazibesini, hem de imrenici bakış ve sözlerle anlatmaktadır. Bunu da teferrüç ve gençlik şiirlerine bir örnek sayabilmek mümkündür. -1- Gönül usanmadın sen bu seferden Çalabum saklasın seni haterden Kişi kim kişinin kahrın çekince Gidip görünmemek yiğdür nazardan Doğalı bağrumı doğradı gurbet Sızar, tamar ciğer kanı damardan Vatan oldı diken gurbet gülistan Ağu içmek yiğ oldı neyşekerden Yûnus göğsün açup dosta giderken Çalabum saklasın anı haterden -2- Gideridüm ben yol sıra yavlak uzamış bir ağaç Böyle latif böyle şirin gönlüm aydur birkaç sır aç Böyl’uzanmak ne ma’nidür çünki bu dünya fanidür Bu fuzulluk nişandur gel berü miskinliğe geç Böyle latif bezenbüen böyle şirin düzenüben Gönül Hakk’a özenüben dilek nedür neye muhtaç Ağaç karır devran döner kuş budağa bir dem konar Dahısanakuş konmamış ne güğercin ne hod düraç Bir gün sana zeval ere yüce kaddin ine yere Budaklarun oda gire kaynaya kazan kıza saç Yûnus imdi sen bir nice eksikliğin yüzbin onca Kur’ağaca yol sorunca teferrüçle yoluna geç -3- Taştın yine geli gönül sular gibi çağlar mısın Aktın yine kanlu yaşım yollarımı bağlar mısın Nidem elün ermez yare bulunmaz derdime çare Oldum ilimden avare beni bunda eğler misin Yavukıldum ben yoldaşı onulmaz bağrımun başı Gözlerimün kanlu yaşı ırmağ olup çağlar mısın Ben toprak oldum yoluna sen aşurı gözetirsin Şu karşuma göğüs geren taş bağırlı dağlar mısın Harami gibi yoluma arkurı inen karlı dağ Ben yarimden ayru düştüm sen yolumu bağlar mısın Karlı dağlarun başında salkım salkım olan bulut Saçın çözüp benüm içün yaşın yaşın ağlar mısın Esridi Yûnus’un canı yoldayım illerüm kanı Yûnus düşte gördi seni sayru mısın sağlar mısın -4- Acep şu yerde var m’ola Şöyle garip bencileyin Bağrı başlı, gözü yaşlı Şöyle garib bencileyin Gezdim Urum ile Şam’ı Yukarı illeri kamu Çok istedim, bulamadım Şöyle garib bencileyin Bendeler garip olmasın Firkat oduna yanmasın Hocam kimseler olmasın Şöyle garib bencileyin Bir garip ölmüş diyeler Üç günden sonra duyalar Soğuk su ile yuyalar Şöyle garib bencileyin Söyler dilim, ağlar gözüm Gariplere göynür özüm Meğer ki, gökte yıldızım Ola garip bencileyin Hey Emrem Yûnus biçare Bulunmaz derdine çare Var imdi gez şardan şare İşte garib bencileyin -5- Teferrüc eyleyi vardım sabahın sinleri gördüm Karılmış kara toprağa şu nazik tenleri gördüm Kimi gamda kimi şadman yatarlar sinde pinhan Boşanmış damar akmış kan batmış kefenleri gördüm Yıkılmış sinleri dolmuş hep evleri harab olmuş Kamu endişeden kalmış ne düşvar halleri gördüm Yaylalar yaylamaz olmuş kışlalar kışlamaz olmuş Bar tutmuş söylemez olmuş ağızda dilleri gördüm Kimisi zevk u işrette kimi saz ü beşarette Kimi bela vü mihnette dün olmuş günleri gördüm Soğutulmuş ol kara gözler belirsiz olmuş ay yüzler Kara toprağın altında gül derer elleri gördüm Kimisi boynunu eğmiş tenini toprağa salmış Anasına küsüp gitmiş boynun buranları gördüm Kimi zarı kılıp ağlar zebaniler canın dağlar Tutuşmuş sinleri oda çıkan tütünleri gördüm Yûnus bunu kanda gördü gelip bize haber verdi Aklım vardı bilim şaştı netekim bunları gördüm -6- Yeryüzünde gezer idim uğradım milketler yahut Kimi ulu kimi kiçi key kuşağı berkler yatur Kimi yiğit, kimi koca kimi vezir kimi hoca Gündüzleri olmuş gece ancılayın çoklar yatur Doğru varırda yolları kalem tutardı elleri Bülbüle benzer dilleri danışman yiğitler yatur Ulu kiçi ağlaşmışlar server yiğitler düşmüşler Başucunda yay sımışlar kuruluban oklar yatur Atları izi tozulu önleri tabıl-bazılı İl-güne hükmü yazılı şol muhteşem beğler yatur Gece-gündüz oğlancıklar söyleriken bülbül gibi Ayrılmışlar anaları sinlerini bekler yatur Elleridir kınalı hep karavaşları şeker-leb Kargı gibi uzun boylu gül yüzlü hatunlar yatur El bağlamıştır kamusu Hak Çalap’tandır umusu Nökerli kızdır kimisi alınmadan çoklar yatur Yûnus bilmez kendi halin Çalap’tır söyletir dilin Bir nicesi yeni gelin ak değirmi yüzler yatur -7- Sabahın sinliğe vardım gördüm cümle ölmüş yatur Her biri biçare olup ömrün yavu kılmış yatur Vardım bunların katına baktım ecel heybetine Nice yiğit muradına ermeyüben ölmüş yatur Yemiş kurt-kuş, bunu keler niçelerin bağrın deler Şol ufacık na-resteler gül gibice solmuş yatar Tuzağa düşmüş tenleri Hakk’a ulaşmış canları Görmez misin sen bunları nöbet bize gelmiş yatur Esilmis inci dişleri dökülmüş sarı saçları Kamu bitmiş teşvişleri emrü nehye ermiş yatur Gitmiş gözünün karası hiç işi yoktur durası Kefen bezinin paresi sünüge sarılmış yatur Yûnus gerçek aşıkısan mülke suret bezemegil Mülke suret bezeyenler kara toprak olmuş yatar -8- Ey aşk eri aç gözünü, yeryüzüne eyle nazar Gör bu latif çiçekleri, bezenüben geldi geçer Bunlar böyle bezenüben, Dost’tan yana uzanuben Bir sor ahi sen bunları, kancarudur azm ü sefer Her bir çiçek bin naz ile, öğer Hakkı niyaz ile Bu kuşlar hoş avaz ile, ol Padişah zikr eder Öğer anın kadirliğin, her bir işe hazırlığın İlle ömrün kasırlığın, anıcağız bezi solar Rengi döner günden güne, toprağa dökülür gene İbret dürür anlayana, bu ibreti arif tutar Ne bilmegün bilmekdürür, ne gülmegün gülmekdürür Son menzilin ölmekdürür duymadınsa aşktan eser Ger bu sırrı duyaydın, ya bu gamı yiyeyidin Yerinde eriyeyidin, gideydi senden bu kar-ü bar Bildik gelen geçer imiş, bildik konan göçer imiş Aşk şarabın içer imiş, bu manadan her kim duyar Yûnus bu sözleri kogıl, kendüzünden elin yugıl Senden ne gele bir değil, çün Hak’tan gelir hayr-ü şer -9- Yine bu bad-ı nev-bahar hoş nev’ile esdi yine Yine kışın soğukluğu fuzulluğun kesdi yine Yine rahmet-i bi kıyas yine işret oldu demsaz Yine geldi bu yeni yaz kutlu kadem basdı yine Yine yeni hazineden yeni hil’at geydi cihan Yine verildi yeni can ot u ağaç süsdi yine Ölmüş idi otu şecer, dirilüben geri biter Müşriklere nükte yeter var ettiği nesli yine Yine sahra vü mürgzar hoş akar esrük bu sular Cihanlara saçdı nisar cümle alem dostu yine Yine yeryüzü donanıp kat kat olup renge batıp Bülbül güle karşı ötüp can budağa asdı yine Sözüm değül yaz kış içün geldi ma’şuka iş içün Öldürdüğün bağışlamak padişahın kasdı yine Yine Yûnus başdan çıkıp ar ü namusunu yıkıp Aşıkların cür’asından ulu kadeh içdi yine -10- Kerem et bir beri bak nikabı yüzden bırak Ayın ondördü müsün balk urur yüz ve yanak Şol ağzından keleci yüzbin şükraneyile Destur gelsün taşraya söylesin dil ü dudak Otuziki mirvarı mercana dizmiş gibi Kıymeti dürden olmuş yaraşır incüden ak Sıfatın arılığı bulgur u nohut gibi İki kaşun ay alnın genceya verir sebak Gören pervaneleyin nice oda düşmesün Gözlerinin bakışı can alır iki çıra Işkun zemzemesinden aşık boynu zencirlü Azadlık istemezler şöyle kaldılar tutsak Kangı bir nesneni ki dil nice şerheylesün İlahi sen beklegil yavuz gözlerden ırak Boyun servi boyundan hiç farkeyleyemezin Gümana veren beni küpeli iki kulak Yûnus hak tecellisin senin yüzünde buldu Çare yok ayrılmağa çün sende göründü Hak FANİLİK SÖYLEYEN ŞİİRLER Bu bölümdeki şiirler, Yûnus Emre divanında çokça yer tutan temadaki benzerleri arasından seçilmiştir. Bu şiirlerde ölüm korkusu, dünyanın güzelliklerini bırakma kaygısı, mezarda çekilecek cefalar, günah sevap endişeleri ön safı tutmaktadır. O’na karşı koyu bir müslüman bakışiyle korkulu ve ürkektir. Bu fanilik şiirlerinin Yûnus’un gençlikten orta yaşa doğru kendinî arayışları çağında yazdığı kolayca söylenebilir. İlk devrenin maddi aşk şiirlerinden ölüm korkusuna, sonra ölümü küçümsemeye ve mutlak saadete geçiş, Yûnus şiirlerinin tekamül doğrultusudur. -1- Sensin Kerim sensin Rahim Allah sana sundum elim Senden özge yoktur emim Allah sana sundum elim Ecel geldi va’de erdi bu ömrün kadehi doldu Kimdir ki içmeden kaldı Allah sana sundum elim Dilim tetiği bozuldu canım gövdeden üzüldü Gözlerim göke süzüldü Allah sana sundum elim Uş biçilde kefen donum canım gövdeden üzüldü Acep nice ola halim Allah sana sundum elim Geldi salacak sarılır dört yana sala verilir El namazıma derilir Allah sana sundum elim Çün cenazeden çeşitler üstüme toprak eştiler Hep koyubanı kaçtılar allah sana sundum elim Getirdiler bunda eşip indirdiler ona şaşıp Yumdular toprağım eşip Allah sana sundum elim Aldı beni ince yola ilte (ilete) Sırat köprüsüne Amelime yok umudum Allah sana sundum elim Görün aceb oldu zaman gönülden eyleriz figan Ölür çün anadan doğan Allah sana dundum elim Halayıklar melaikeler ger esrikler ger ayıklar Subha değin uyanıklar Allah sana sundum elim Yûnus, uzatma bu sözü Allahtan tutgıl yüzü Didar’dan ayırma bizi Allah sana sundum elimi -2- Ey yarenler, ye kardeşler, ecel ere ölem bir gün İşlerime pişman olup, kendüzüme gelem bir gün Yanlarıma kona elim, söz söylemez ola dilim Karşıma gele amelim, nittüm ise görem bir gün Oğlan gider danişmene, saladır dosta düşmene Şol dört tekbir namaz ile, vaktim tamam kılam bir gün Beş karış bezdir donum, yılan, çıyan yiye tenim Yıl geçe obrula sinim, unutulup kalam bir gün Başıma dikeler hece, ne irte bilem, ne gece Alemler ümidi Hoca, sana ferman olam bir gün Yûnus emrem sen bu sözü, dahi tamam etmemişsin Tek yürüyeyim neyleyim, üstadıma gelem bir gün -3- Bir korku düştü canıma, acep nola benim halim Derman olmaz ise bana, acep nola benim halim Canın tenimden üzüle, gitmek yaragı düzüle Bu suret nakşı bozula, acep nola benim halim Dünya tonların soyucak, yuyucu tenin yuyucak İletip kabre koyacak acep nola benim halim Eller gidip ben kalıcak, sinde yalınız olucak Münkerle Nekir gelicek, acep nola benim halim Ne ayakta tuta, ne elim, ne aklım kala, ne bilim Cevap vermez, ise dilim, acep nola benim halim Mezardan doğru gelicek, hak terazi kurulacak Amelimiz görülecek, acep nola benim halim Miskin Yûnus eydür sözü, kan yaş ile dolu gözü Dergahına tutar yüzü,acep nola benim halim -4- Ya Rab nola benim halim, kabre vardığım gece Eyi olmazsa amelim, kabre vardığım gece Ya Rabbena yandırma, günahlara bandırma Çerağımı söğündürme, kabre vardığım gece Ya Rabbena hayr eyle, Muhammed’e yar eyle Kabrimizi nur eyle, kabre vardığım gece Ya Rabbena tuş eeyle imanı yoldaş eyle Muhammed’e eş eyle, kabre vardığım gece Ya Rabbena şaşırma, yüzüm üzre düşürme Zebaniler üşürme, kabre vardığım gece Ya Rabbena eşibden, eşimden yoldaşımdan Aklım alma başımdan, kabre vardığım gece Derviş Yûnus’un sözü, kan ağlar iki gözü Mahrum eyleme bizi, kabre vardığım gece -5 - Geldi geçti ömrüm benim şol yel esip geçmiş gibi Hele bana şöyle geldi bir göz açıp yummuş gibi İşbu söze Hak tanıktır bu can gövdeye konuktur Bir gün ola çıka gide kafesten kuş uçmuş gibi Miskin adem oğlanını benzetmişler ekinciye Kimi biter kimi yiter yere tohum saçmış gibi Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi Bir hastaya vardınısa bir içim su verdin ise Yarın anda karşı gele Hak şarabın içmiş gibi Yûnus Emre bu dünyada iki kişi kalır derler Meğer Hızır İlyas ola ab-ı hayat içmiş gibi -6- Sana ibret gerek ise gel göresin bu sinleri Ger taşısan eriyesin bakıp görecek bunları Şunlar ki çoktur malları gör nice oldu halleri Son-ucu bir gömlek giymiş onun da yoktur yenleri Hani mülke benim diyen köşk ü saray beğenmeyen Şimdi bir evde yatarlar taşlar olmuş üstünleri Bunlar eve girmeyeler zühd ü taat kılmayalar Bu beğliği bulmayalar zira geçti devranları Hani o şiir sözlüler hani o güneş yüzlüler Şöyle kayıb olmuş bunlar hiç belirmez nişanları Bunlar bir vakt beğler idi kapıcılar korlar idi Gel şimdi gör bilmeyesin beğ hengidir ya kulları Ne kapı vardır giresi ne nimet vardır yiyesi Ne ışık vardır göresi dün olmuştur gündüzleri Bir gün senin dahı Yûnus benim dediklerin kala Seni dahı böyle ede nitekim etti bunları -7- Yok yere geçirdim günü ah nideyim ömrün seni Seninle olmadım gani ah nideyim ömrüm seni Geldim ü geçtim bilmedim ağlayıp gussa yemedim Senden ayrılam demedim ah nideyim ömrüm seni Hayrım şerrim yazılısar ömrüm ipi özülüser Suret benden bozulısar ah nideyim ömrüm seni Gidip geri gelmeyesin gelip beni bulmayasın Bu benliğe sermayesin ah nideyim ömrüm seni Hani sana güvendiğim güveniben yuvandığım Kaldı külli kazandığım ah nideyim ömrüm seni Miskin Yûnus gidisersin acep sefer edisersin Hasret ile kalısarsın ah nideyim ömrüm seni -8- Bu dünya kimseye kalmaz, anadur ölümün zinhar Kaçan kimse giden gelmez, anadur ölümün zinhar Gelen geçer, konan göçer, nasip oldukça yer içer Ecel ömre kefer biçer, anadur ölümün zinhar Üstüne çün çöker dağlar, ecel gelir dilin bağlar Kalır bu bahçeler bağlar, anadur ölümün zinhar Kefen donun ola toprak, biter üstünde yaprak Dola gözlerine toprak, anadur ölümün zinhar Nite cem’ettin ise mal, alır varislerin filha Sinde sen çekersin vebal, anadur ölümün zinhar Pes anı sanma malındır, haram ise vebalindir Helal ise sualindir, anadur ölümün zinhar Kalır ayruklara malın, seninle gider amalin İrişmez bir pula elin, anadur ölümün zinhar Geri gelmez varan anda, kalır ol karannu sinde Sevap işleyigör bunda, anadur ölümün zinhar Günahkarsın günahın çok, gönüh için bir ahın yok Varacak gayrı rahın yok, anadur ölümün zinhar Yûnus tak boynunan bendi, sonra halka ver bu pendi Cihandan kes bu payvandı, anadur ölümün zinhar -9- Zinhar vermegil gönül dünya payına bir gün Dünyaya gönül veren düşe tayına bir gün Bu dünya bir evrendir ademleri yutucu Bize dahı geliben yuta doyuna bir gün Görmez misin toprağı hasları koçmuş yatar Bizi de ancılayın ala koynuna bir gün Ol kuşun kim yuvası doğan yanında ola Ol onda nasıl dura gide yanına bir gün Miskin biçare Yûnus tut erenler eteğin Ta seni Hakk’a ilte (ilete) düşgil suyuna birgül -10- Bilirim seni yalan dünyasın Evliyaları alan dünyasın Kaçan kurtulsa kuş kurtulaydı Şahin kanadın kıran dünyasın Sevdiğim aldın beni ağlattın Dönüp yüzüme gülen dünyasın Süleyman tahtın sen viran kıldın Masumlar boynun buran dünyasın Dünya, bununla yedi kez doldu Ahır bizden de kalan dünyasın Aşık Yûnus, sema’ya çarh urur Bu çarhımızı bozan dünyasın -11- Yalancı dünyaya konup göçenler Ne söylerler, ne bir haber verirler Üzerinde, türlü otlar bitenler Ne söylerler, ne bir haber verirler Kimisinin üstünde biter otlar Kiminin başında sıra serviler Kimi masum, kimi güzel yiğitler Ne söylerler, ne bir haber verirler Toprağa gark olmuş, nazik tenleri Söylemeden kalmış, tatlı dilleri Gelin, duadan unutman bunları Ne söylerler, ne bir haber verirler Yûnus der ki, gör takdirin işleri Dökülmüştür kirpikleri, kaşları Başları ucunda hece taşları Ne söylerler, ne bir haber verirler -12- Seni Haktan yığanı her ne ise ver gider Ne beslersin bu teni, sinde kurt kuş yer gider Ölümün bak gözün aç, dökülür sakal-ü saç Yılan çıyan gelir aç, iyip içip sır gider Kesgil haramdan elin, çekgil gıybetten dilin Azrail eli ermedin, dükkanı der gider Ecel erer kurur baş, tez tükenir uzun yaş Düpdüz olur dağ-ü taş, gök dürülür, yer gider Çün can ağar Hazret’e, yarak et ahirete Tanla duran taate, Tanrı evine er gider -13- Nice bir besleyesin bu kadd ile kaameti Düştün dünya zevkine unuttun kıyameti Topraktan yaratıldın niye topraktır yerin Toprak olan kişiler nider bu alameti Uslu değil delidir yüce saraylar yapan Akıbet viran olur cümlenin imareti Duruş kazan ye yedir bir gönül ele getir Yüz Kabe’den yeğrektir bir gönül ziyareti Kerametim var diyen halka salusluk satan Nefsîn müslüman etsin var ise kerameti Nefsî müslüman olan hak yola doğru varır Yarın ona olusar Muhammed şefaatı Yûnus imdi sen dahi gerçeklerden olagör Gerçek erenler imiş kamunun ibadeti Hey benim ömrüm kuşu, kanda varasın birg ün Ecel avlayı yorur, ele giresin bir gün Gele göğsüne kona, tenin tutuşa yana Bir kadeh şerbet suna, içe kanasın bir gün Görmeğe gelenleri, hal hatır soranları Sevgili yarenleri, görmez olasın bir gün Yarenlerin geleler, seni tacilleyeler Soyalar tonlarını, uryan olasın bir gün Tap tımar eyle tene, yarağ eyle bu cana Şol yılana çiyana, nasip olasın bir gün Münkerle Nekir gele, gele karşında dura Dilince sual sora, cevap veresin bir gün Aşık Yûnus nidesin, acep kanda gidesin Erenler meclisine, girmez olasın bir gün |