BELGELER

 

 

 

 

 

 

 

 

Yûnus Emre’nin sıradan bir şair olmadığını, Türkçe’de karşılığı halk şairi diye geçen ozanlıkla da bir ilgisi bulunmadığını baştan beri söyleyegeldik.

O, büyük bir mutasavvıftır.

Din, inanç, hakikat ve marifet makamlarını adımlayıp kemale erişmiş “İnsan-ı Kâmil” dir. Bununla da kalmamış, yani sırf kendisini mükemmelliğin zirvesine ulaştırmakla yetinmemiş, diğer insanları da iyiliğe, doğruluğa, hakka, hakikate yöneltme, onları aydınlatma ve yürünecek yolda kılavuzluk yaparak kendi ulaştığı makamlara herkesin erebilmesi için cümleyi irşad’a (hidayet yolunu göstermeye) çağırarak “mürşidlik” görevi yapmıştır. Hem de çok etkili, çok derinden, içten; üstelik dillerin en güzeli, en anlaşılır, en açık söylenir olanı Türkçe ile söylemiştir.

O mürşidlik görevine, kendi başına bir ilhamla, esinle, başlamamış, Taptuk Emre, Şeyh Sinan, Ahmed-i Yesevi, Arslanbaba (Selman-i Farisi)’den Peygamber Efendimize varan, uzanan bir “Emir-Komuta” zincirinin halkası olarak mürşidliği yürütmüştür.

Hangi şiirini, gazelini, Mesnevisini elinize alırsanız alın içinde topluma iletilmesi amaçlanan bir emir, bir mesaj, bir duyuru, ilâhî bir gerçek vardır.

Yerini, yurdu-yuvasını, ata ocağını, ilini-şarını belirleyen dizelerinden örnekleri “Yûnus’un Dili” bölümünde sergiledim.

Hemen her mısraında her beyitinde ve her ayrı başlıklı şiir demetinde kesinkes tasavvufi kavramlar buram buram sizi sarar.

Tasavvuf alemindeki : Hakikat, Marifet, Seyr-i süluk, Yakın, Fena, Müşahede, Sabr, Nazar, Niyaz, Münacaat, Sekr, Sahv, Riyazat, Sıtk, İhsan, Zühd, Velâyet, Kerâmet, Keşf, Kanaat, Şükr, Selâmet, Telvin, Mücahide, Tasarruf, Hicâb, İnayet, Fakr, Himmet, mânâ, halvet, hal, alem, Vahdet-i Vücûd ve Tevhid, Vahdet-i Kesret, Masiva, Tecelli, Cemal, Didar, Esrâr, Gönül, Aşk, Anâsır-ı Erba, Cam, Öz, Nefs, Ruh, Havf ve Recâ, Melâmet, Tevekkül, Hikmet, İhlâs, Ubudiyyet, Firak, Vuslat, Mahabbetullah ve diğer bütün tasavvufi hallerin her birini,  ayrı bir şiirde değil, teker teker her bir şiirinde, bunlardan bir bölümünü bulursunuz. Onun dili tek kelime ile “İlâhi”dir.

Kitabımızın sona yaklaşmış bu bölümlerinde Yûnus Emre’den vereceğim örnekleri, Dil-Edebiyat-Tarih-Kültür hocası Şeyhü-ül üdeba ve Şeyh-ül muharrinin, Sn. Ahmet Kabaklı beyefendinîn önemli bir çalışmasını, Yûnus Emre’nin divanındaki şiirleri hem onun duygu ve düşünceleri yönünden, hem de adeta kronolojik bir bakışla ele aldığı yepyeni ve orijinal bir tasnif denemesinin tama yakın bir bölümünden yararlanarak sizlere sunacağım.

Değerli hocaya saygılarımı iletmek için vesile yaratan yüce Allah’a hamd ediyorum.

 

YÛNUS EMRE’NİN ŞİİRLERİNİ TASNİF DENEMESi (118)

Bu bölümde Yûnus’un  şiirlerinden seçmeler sunulacaktır. Ancak bugüne kadar yapılmayan tarzda bir tasnif denemesine girişiyoruz. Yûnus’un her temadaki şiirlerinden, onu daha derli toplu anlatabilecek şiir demetleri takdim ediyoruz.

Bizce bir kronoloji gözetilerek yapılan ve ayni zamanda Yûnus’un fikir ve duygu merhalelerini göstermesi mümkün olan bu tasnif, on kesimden ibarettir :

1) Teferrüç (ölüm, Tabiat) Şiirler

2) Fanilik Söyleyen Şiirler

3) Din Şiirleri

4) Sosyal Öğütler

5) Dervişlik Şiirleri

6) İrşad Şiirleri

7) Aşık Dilinden Şiirler

8) Ermiş’in Dedikleri

9) Lamekan Şiirleri

10) Allah Dilinden Şiirler”

 

TEFERRÜÇ (ÖLÜM - TABİAT) ŞİİRLERİ

Yûnus Emre’yi bu tür şiirlerinde ya uzun seyahatler, ya kısa gezintiler yaparken ve gezileri sırasında İnsan ve tabiat üzerinde tefekküre dalarken görürüz. Kainat ile sohbettedir yahut, büyük hasreti dile getirmekte, büyük oluş’a hazırlanmaktadır.

Teferrüç şiirleri’nin bir bölümünü, mezar’ların müşahadesi ile meydana gelmiş kara ölüm şiirleri teşkil eder. Yûnus Emre, maddi ölümün dehşetini anlatırken, dünyanın pek az şairiyle kıyaslanabilecek kudrettedir. Genç adamın ölüm korkusuyla veya kaybolmuş sevgilinin (bir güzel kızın) ardından yıkılan dünya bu şiirlerde dile gelmiştir.

Burada acı gerçek, ölüm çukurları halinde açılır karamsar ve kara tasvirler yapılır. İlerde göreceğimiz Ermişlik ve Lamekan şiirleri ile her bakımdan bir aykırılık bu şiirlerin kanevası olmaktadır.

Tabiat şiirleri de “teferrüç” konusuna dahildir. Bunlarda kah çok iyimser kah çok kötümser Yûnus’u tabiata bakıp ibretlenirken, on uya kurtuluş veya fanilik duygularına birer tutamak, birer yorum tarzı gibi kullanırken görürüz.

En sona koyduğumuz şaheser ve üslupça Yûnus’un olduğundan şüphe edilemeyecek olan şiir, bir güzel kadının maddi cazibesini, hem de imrenici bakış ve sözlerle anlatmaktadır. Bunu da teferrüç ve gençlik şiirlerine bir örnek sayabilmek mümkündür.

-1-

Gönül usanmadın sen bu seferden

Çalabum saklasın seni haterden

Kişi kim kişinin kahrın çekince

Gidip görünmemek yiğdür nazardan

 

Doğalı bağrumı doğradı gurbet

Sızar, tamar ciğer kanı damardan

 

Vatan oldı diken gurbet gülistan

Ağu içmek yiğ oldı neyşekerden

Yûnus göğsün açup dosta giderken

Çalabum saklasın anı haterden

 

-2-

Gideridüm ben yol sıra yavlak uzamış bir ağaç

Böyle latif böyle şirin gönlüm aydur birkaç sır aç

 

Böyl’uzanmak ne ma’nidür çünki bu dünya fanidür

Bu fuzulluk nişandur gel berü miskinliğe geç

 

Böyle latif bezenbüen böyle şirin düzenüben

Gönül Hakk’a özenüben dilek nedür neye muhtaç

 

Ağaç karır devran döner kuş budağa bir dem konar

Dahısanakuş konmamış ne güğercin ne hod düraç

 

Bir gün sana zeval ere yüce kaddin ine yere

Budaklarun oda gire kaynaya kazan kıza saç

 

Yûnus imdi sen bir nice eksikliğin yüzbin onca

Kur’ağaca yol sorunca teferrüçle yoluna geç

 

-3-

Taştın yine geli gönül sular gibi çağlar mısın

Aktın yine kanlu yaşım yollarımı bağlar mısın

 

Nidem elün ermez yare bulunmaz derdime çare

Oldum ilimden avare beni bunda eğler misin

 

Yavukıldum ben yoldaşı onulmaz bağrımun başı

Gözlerimün kanlu yaşı ırmağ olup çağlar mısın

 

Ben toprak oldum yoluna sen aşurı gözetirsin

Şu karşuma göğüs geren taş bağırlı dağlar mısın

 

Harami gibi yoluma arkurı inen karlı dağ

Ben yarimden ayru düştüm sen yolumu bağlar mısın

 

Karlı dağlarun başında salkım salkım olan bulut

Saçın çözüp benüm içün yaşın yaşın ağlar mısın

 

Esridi Yûnus’un canı yoldayım illerüm kanı

Yûnus düşte gördi seni sayru mısın sağlar mısın

-4-

Acep şu yerde var m’ola Şöyle garip bencileyin

Bağrı başlı, gözü yaşlı Şöyle garib bencileyin

 

Gezdim Urum ile Şam’ı Yukarı illeri kamu

Çok istedim, bulamadım Şöyle garib bencileyin

 

Bendeler garip olmasın Firkat oduna yanmasın

Hocam kimseler olmasın Şöyle garib bencileyin

 

Bir garip ölmüş diyeler Üç günden sonra duyalar

Soğuk su ile yuyalar Şöyle garib bencileyin

 

Söyler dilim, ağlar gözüm Gariplere göynür özüm

Meğer ki, gökte yıldızım Ola garip bencileyin

 

Hey Emrem Yûnus biçare Bulunmaz derdine çare

Var imdi gez şardan şare İşte garib bencileyin

 

-5-

Teferrüc eyleyi vardım sabahın sinleri gördüm

Karılmış kara toprağa şu nazik tenleri gördüm

 

Kimi gamda kimi şadman yatarlar sinde pinhan

Boşanmış damar akmış kan batmış kefenleri gördüm

 

Yıkılmış sinleri dolmuş hep evleri harab olmuş

Kamu endişeden kalmış ne düşvar halleri gördüm

 

Yaylalar yaylamaz olmuş kışlalar kışlamaz olmuş

Bar tutmuş söylemez olmuş ağızda dilleri gördüm

 

Kimisi zevk u işrette kimi saz ü beşarette

Kimi bela vü mihnette dün olmuş günleri gördüm

 

Soğutulmuş ol kara gözler belirsiz olmuş ay yüzler

Kara toprağın altında gül derer elleri gördüm

 

Kimisi boynunu eğmiş tenini toprağa salmış

Anasına küsüp gitmiş boynun buranları gördüm

 

Kimi zarı kılıp ağlar zebaniler canın dağlar

Tutuşmuş sinleri oda çıkan tütünleri gördüm

 

Yûnus bunu kanda gördü gelip bize haber verdi

Aklım vardı bilim şaştı netekim bunları gördüm

 

-6-

Yeryüzünde gezer idim uğradım milketler yahut

Kimi ulu kimi kiçi key kuşağı berkler yatur

 

Kimi yiğit, kimi koca kimi vezir kimi hoca

Gündüzleri olmuş gece ancılayın çoklar yatur

 

Doğru varırda yolları kalem tutardı elleri

Bülbüle benzer dilleri danışman yiğitler yatur

 

Ulu kiçi ağlaşmışlar server yiğitler düşmüşler

Başucunda yay sımışlar kuruluban oklar yatur

 

Atları izi tozulu önleri tabıl-bazılı

İl-güne hükmü yazılı şol muhteşem beğler yatur

 

Gece-gündüz oğlancıklar söyleriken bülbül gibi

Ayrılmışlar anaları sinlerini bekler yatur

 

Elleridir kınalı hep karavaşları şeker-leb

Kargı gibi uzun boylu gül yüzlü hatunlar yatur

 

El bağlamıştır kamusu Hak Çalap’tandır umusu

Nökerli kızdır kimisi alınmadan çoklar yatur

 

Yûnus bilmez kendi halin Çalap’tır söyletir dilin

Bir nicesi yeni gelin ak değirmi yüzler yatur

 

-7-

Sabahın sinliğe vardım gördüm cümle ölmüş yatur

Her biri biçare olup ömrün yavu kılmış yatur

 

Vardım bunların katına baktım ecel heybetine

Nice yiğit muradına ermeyüben ölmüş yatur

 

Yemiş kurt-kuş, bunu keler niçelerin bağrın deler

Şol ufacık na-resteler gül gibice solmuş yatar

 

Tuzağa düşmüş tenleri Hakk’a ulaşmış canları

Görmez misin sen bunları nöbet bize gelmiş yatur

 

Esilmis inci dişleri dökülmüş sarı saçları

Kamu bitmiş teşvişleri emrü nehye ermiş yatur

 

Gitmiş gözünün karası hiç işi yoktur durası

Kefen bezinin paresi sünüge sarılmış yatur

 

Yûnus gerçek aşıkısan mülke suret bezemegil

Mülke suret bezeyenler kara toprak olmuş yatar

 

-8-

Ey aşk eri aç gözünü, yeryüzüne eyle nazar

Gör bu latif çiçekleri, bezenüben geldi geçer

 

Bunlar böyle bezenüben, Dost’tan yana uzanuben

Bir sor ahi sen bunları, kancarudur azm ü sefer

 

Her bir çiçek bin naz ile, öğer Hakkı niyaz ile

Bu kuşlar hoş avaz ile, ol Padişah zikr eder

 

Öğer anın kadirliğin, her bir işe hazırlığın

İlle ömrün kasırlığın, anıcağız bezi solar

 

Rengi döner günden güne, toprağa dökülür gene

İbret dürür anlayana, bu ibreti arif tutar

 

Ne bilmegün bilmekdürür, ne gülmegün gülmekdürür

Son menzilin ölmekdürür duymadınsa aşktan eser

 

Ger bu sırrı duyaydın, ya bu gamı yiyeyidin

Yerinde eriyeyidin, gideydi senden bu kar-ü bar

 

Bildik gelen geçer imiş, bildik konan göçer imiş

Aşk şarabın içer imiş, bu manadan her kim duyar

 

Yûnus bu sözleri kogıl, kendüzünden elin yugıl

Senden ne gele bir değil, çün Hak’tan gelir hayr-ü şer

 

-9-

Yine bu bad-ı nev-bahar hoş nev’ile esdi yine

Yine kışın soğukluğu fuzulluğun kesdi yine

 

Yine rahmet-i bi kıyas yine işret oldu demsaz

Yine geldi bu yeni yaz kutlu kadem basdı yine

 

Yine yeni hazineden yeni hil’at geydi cihan

Yine verildi yeni can ot u ağaç süsdi yine

 

Ölmüş idi otu şecer, dirilüben geri biter

Müşriklere nükte yeter var ettiği nesli yine

 

Yine sahra vü mürgzar hoş akar esrük bu sular

Cihanlara saçdı nisar cümle alem dostu yine

 

Yine yeryüzü donanıp kat kat olup renge batıp

Bülbül güle karşı ötüp can budağa asdı yine

 

Sözüm değül yaz kış içün geldi ma’şuka iş içün

Öldürdüğün bağışlamak padişahın kasdı yine

 

Yine Yûnus başdan çıkıp ar ü namusunu yıkıp

Aşıkların cür’asından ulu kadeh içdi yine

 

-10-

Kerem et bir beri bak nikabı yüzden bırak

Ayın ondördü müsün balk urur yüz ve yanak

 

Şol ağzından keleci yüzbin şükraneyile

Destur gelsün taşraya söylesin dil ü dudak

 

Otuziki mirvarı mercana dizmiş gibi

Kıymeti dürden olmuş yaraşır incüden ak

 

Sıfatın arılığı bulgur u nohut gibi

İki kaşun ay alnın genceya verir sebak

 

Gören pervaneleyin nice oda düşmesün

Gözlerinin bakışı can alır iki çıra

 

Işkun zemzemesinden aşık boynu zencirlü

Azadlık istemezler şöyle kaldılar tutsak

 

Kangı bir nesneni ki dil nice şerheylesün

İlahi sen beklegil yavuz gözlerden ırak

 

Boyun servi boyundan hiç farkeyleyemezin

Gümana veren beni küpeli iki kulak

 

Yûnus hak tecellisin senin yüzünde buldu

Çare yok ayrılmağa çün sende göründü Hak

 

FANİLİK SÖYLEYEN ŞİİRLER

Bu bölümdeki şiirler, Yûnus Emre divanında çokça yer tutan temadaki benzerleri arasından seçilmiştir. Bu şiirlerde ölüm korkusu, dünyanın güzelliklerini bırakma kaygısı, mezarda çekilecek cefalar, günah sevap endişeleri ön safı tutmaktadır. O’na karşı koyu bir müslüman bakışiyle korkulu ve ürkektir.

Bu fanilik şiirlerinin Yûnus’un gençlikten orta  yaşa doğru kendinî arayışları çağında yazdığı kolayca söylenebilir. İlk devrenin maddi aşk şiirlerinden ölüm korkusuna, sonra ölümü küçümsemeye ve mutlak saadete geçiş, Yûnus şiirlerinin tekamül doğrultusudur.

 

-1-

Sensin Kerim sensin Rahim Allah sana sundum elim

Senden özge yoktur emim Allah sana sundum elim

 

Ecel geldi va’de erdi bu ömrün kadehi doldu

Kimdir ki içmeden kaldı Allah sana sundum elim

 

Dilim tetiği bozuldu canım gövdeden üzüldü

Gözlerim göke süzüldü Allah sana sundum elim

 

Uş biçilde kefen donum canım gövdeden üzüldü

Acep nice ola halim Allah sana sundum elim

 

Geldi salacak sarılır dört yana sala verilir

El namazıma derilir Allah sana sundum elim

 

Çün cenazeden çeşitler üstüme toprak eştiler

Hep koyubanı kaçtılar allah sana sundum elim

 

Getirdiler bunda eşip indirdiler ona şaşıp

Yumdular toprağım eşip Allah sana sundum elim

 

Aldı beni ince yola ilte (ilete) Sırat köprüsüne

Amelime yok umudum Allah sana sundum elim

 

Görün aceb oldu zaman gönülden eyleriz figan

Ölür çün anadan doğan Allah sana dundum elim

 

Halayıklar melaikeler ger esrikler ger ayıklar

Subha değin uyanıklar Allah sana sundum elim

 

Yûnus, uzatma bu sözü Allahtan tutgıl yüzü

Didar’dan ayırma bizi Allah sana sundum elimi

-2-

Ey yarenler, ye kardeşler, ecel ere ölem bir gün

İşlerime pişman olup, kendüzüme gelem bir gün

 

Yanlarıma kona elim, söz söylemez ola dilim

Karşıma gele amelim, nittüm ise görem bir gün

 

Oğlan gider danişmene, saladır dosta düşmene

Şol dört tekbir namaz ile, vaktim tamam kılam bir gün

 

Beş karış bezdir donum, yılan, çıyan yiye tenim

Yıl geçe obrula sinim, unutulup kalam bir gün

 

Başıma dikeler hece, ne irte bilem, ne gece

Alemler ümidi Hoca, sana ferman olam bir gün

 

Yûnus emrem sen bu sözü, dahi tamam etmemişsin

Tek yürüyeyim neyleyim, üstadıma gelem bir gün

 

-3-

Bir korku düştü canıma, acep nola benim halim

Derman olmaz ise bana, acep nola benim halim

 

Canın tenimden üzüle, gitmek yaragı düzüle

Bu suret nakşı bozula, acep nola benim halim

 

Dünya tonların soyucak, yuyucu tenin yuyucak

İletip kabre koyacak acep nola benim halim

 

Eller gidip ben kalıcak, sinde yalınız olucak

Münkerle Nekir gelicek, acep nola benim halim

 

Ne ayakta tuta, ne elim, ne aklım kala, ne bilim

Cevap vermez, ise dilim, acep nola benim halim

 

Mezardan doğru gelicek, hak terazi kurulacak

Amelimiz görülecek, acep nola benim halim

 

Miskin Yûnus eydür sözü, kan yaş ile dolu gözü

Dergahına tutar yüzü,acep nola benim halim

-4-

Ya Rab nola benim halim, kabre vardığım gece

Eyi olmazsa amelim, kabre vardığım gece

 

Ya Rabbena yandırma, günahlara bandırma

Çerağımı söğündürme, kabre vardığım gece

 

Ya Rabbena hayr eyle, Muhammed’e yar eyle

Kabrimizi nur eyle, kabre vardığım gece

 

Ya Rabbena tuş eeyle imanı yoldaş eyle

Muhammed’e eş eyle, kabre vardığım gece

 

Ya Rabbena şaşırma, yüzüm üzre düşürme

Zebaniler üşürme, kabre vardığım gece

 

Ya Rabbena eşibden, eşimden yoldaşımdan

Aklım alma başımdan, kabre vardığım gece

 

Derviş Yûnus’un sözü, kan ağlar iki gözü

Mahrum eyleme bizi, kabre vardığım gece

 

-5 -

Geldi geçti ömrüm benim şol yel esip geçmiş gibi

Hele bana şöyle geldi bir göz açıp yummuş gibi

 

İşbu söze Hak tanıktır bu can gövdeye konuktur

Bir gün ola çıka gide kafesten kuş uçmuş gibi

 

Miskin adem oğlanını benzetmişler ekinciye

Kimi biter kimi yiter yere tohum saçmış gibi

 

Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm

Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi

 

Bir hastaya vardınısa bir içim su verdin ise

Yarın anda karşı gele Hak şarabın içmiş gibi

 

Yûnus Emre bu dünyada iki kişi kalır derler

Meğer Hızır İlyas ola ab-ı hayat içmiş gibi

 

-6-

Sana ibret gerek ise gel göresin bu sinleri

Ger taşısan eriyesin bakıp görecek bunları

 

Şunlar ki çoktur malları gör nice oldu halleri

Son-ucu bir gömlek giymiş onun da yoktur yenleri

 

Hani mülke benim diyen köşk ü saray beğenmeyen

Şimdi bir evde yatarlar taşlar olmuş üstünleri

 

Bunlar eve girmeyeler zühd ü taat kılmayalar

Bu beğliği bulmayalar zira geçti devranları

 

Hani o şiir sözlüler hani o güneş yüzlüler

Şöyle kayıb olmuş bunlar hiç belirmez nişanları

 

Bunlar bir vakt beğler idi kapıcılar korlar idi

Gel şimdi gör bilmeyesin beğ hengidir ya kulları

 

Ne kapı vardır giresi ne nimet vardır yiyesi

Ne ışık vardır göresi dün olmuştur gündüzleri

 

Bir gün senin dahı Yûnus benim dediklerin kala

Seni dahı böyle ede nitekim etti bunları

 

-7-

Yok yere geçirdim günü ah nideyim ömrün seni

Seninle olmadım gani ah nideyim ömrüm seni

 

Geldim ü geçtim bilmedim ağlayıp gussa yemedim

Senden ayrılam demedim ah nideyim ömrüm seni

 

Hayrım şerrim yazılısar ömrüm ipi özülüser

Suret benden bozulısar ah nideyim ömrüm seni

 

Gidip geri gelmeyesin gelip beni bulmayasın

Bu benliğe sermayesin ah nideyim ömrüm seni

 

Hani sana güvendiğim güveniben yuvandığım

Kaldı külli kazandığım ah nideyim ömrüm seni

 

Miskin Yûnus gidisersin acep sefer edisersin

Hasret ile kalısarsın ah nideyim ömrüm seni

 

  -8-

Bu dünya kimseye kalmaz, anadur ölümün zinhar

Kaçan kimse giden gelmez, anadur ölümün zinhar

 

Gelen geçer, konan göçer, nasip oldukça yer içer

Ecel ömre kefer biçer, anadur ölümün zinhar

 

Üstüne çün çöker dağlar, ecel gelir dilin bağlar

Kalır bu bahçeler bağlar, anadur ölümün zinhar

 

Kefen donun ola toprak, biter üstünde yaprak

Dola gözlerine toprak, anadur ölümün zinhar

 

Nite cem’ettin ise mal, alır varislerin filha

Sinde sen çekersin vebal, anadur ölümün zinhar

 

Pes anı sanma malındır, haram ise vebalindir

Helal ise sualindir, anadur ölümün zinhar

 

Kalır ayruklara malın, seninle gider amalin

İrişmez bir pula elin, anadur ölümün zinhar

 

Geri gelmez varan anda, kalır ol karannu sinde

Sevap işleyigör bunda, anadur ölümün zinhar

 

Günahkarsın günahın çok, gönüh için bir ahın yok

Varacak gayrı rahın yok, anadur ölümün zinhar

 

Yûnus tak boynunan bendi, sonra halka ver bu pendi

Cihandan kes bu payvandı, anadur ölümün zinhar

 

-9-

Zinhar vermegil gönül dünya payına bir gün

Dünyaya gönül veren düşe tayına bir gün

 

Bu dünya bir evrendir ademleri yutucu

Bize dahı geliben yuta doyuna bir gün

 

Görmez misin toprağı hasları koçmuş yatar

Bizi de ancılayın ala koynuna bir gün

 

Ol kuşun kim yuvası doğan yanında ola

Ol onda nasıl dura gide yanına bir gün

 

Miskin biçare Yûnus tut erenler eteğin

Ta seni Hakk’a ilte (ilete) düşgil suyuna birgül

 

-10-

Bilirim seni yalan dünyasın

Evliyaları alan dünyasın

 

Kaçan kurtulsa kuş kurtulaydı

Şahin kanadın kıran dünyasın

 

Sevdiğim aldın beni ağlattın

Dönüp yüzüme gülen dünyasın

 

Süleyman tahtın sen viran kıldın

Masumlar boynun buran dünyasın

 

Dünya, bununla yedi kez doldu

Ahır bizden de kalan dünyasın

 

Aşık Yûnus, sema’ya çarh urur

Bu çarhımızı bozan dünyasın

 

-11-

Yalancı dünyaya konup göçenler

Ne söylerler, ne bir haber verirler

Üzerinde, türlü otlar bitenler

Ne söylerler, ne bir haber verirler

 

Kimisinin üstünde biter otlar

Kiminin başında sıra serviler

Kimi masum, kimi güzel yiğitler

Ne söylerler, ne bir haber verirler

 

Toprağa gark olmuş, nazik tenleri

Söylemeden kalmış, tatlı dilleri

Gelin, duadan unutman bunları

Ne söylerler, ne bir haber verirler

 

Yûnus der ki, gör takdirin işleri

Dökülmüştür kirpikleri, kaşları

Başları ucunda hece taşları

Ne söylerler, ne bir haber verirler

 

-12-

Seni Haktan yığanı her ne ise ver gider

Ne beslersin bu teni, sinde kurt kuş yer gider

 

Ölümün bak gözün aç, dökülür sakal-ü saç

Yılan çıyan gelir aç, iyip içip sır gider

 

Kesgil haramdan elin, çekgil gıybetten dilin

Azrail eli ermedin, dükkanı der gider

 

Ecel erer kurur baş, tez tükenir uzun yaş

Düpdüz olur dağ-ü taş, gök dürülür, yer gider

 

Çün can ağar Hazret’e, yarak et ahirete

Tanla duran taate, Tanrı evine er gider

 

-13-

Nice bir besleyesin bu kadd ile kaameti

Düştün dünya zevkine unuttun kıyameti

 

Topraktan yaratıldın niye topraktır yerin

Toprak olan kişiler nider bu alameti

 

Uslu değil delidir yüce saraylar yapan

Akıbet viran olur cümlenin imareti

 

Duruş kazan ye yedir bir gönül ele getir

Yüz Kabe’den yeğrektir bir gönül ziyareti

 

Kerametim var diyen halka salusluk satan

Nefsîn müslüman etsin var ise kerameti

 

Nefsî müslüman olan hak yola doğru varır

Yarın ona olusar Muhammed şefaatı

 

Yûnus imdi sen dahi gerçeklerden olagör

Gerçek erenler imiş kamunun ibadeti

 

Hey benim ömrüm kuşu, kanda varasın birg ün

Ecel avlayı yorur, ele giresin bir gün

 

Gele göğsüne kona, tenin tutuşa yana

Bir kadeh şerbet suna, içe kanasın bir gün

 

Görmeğe gelenleri, hal hatır soranları

Sevgili yarenleri, görmez olasın bir gün

 

Yarenlerin geleler, seni tacilleyeler

Soyalar tonlarını, uryan olasın bir gün

 

Tap tımar eyle tene, yarağ eyle bu cana

Şol yılana çiyana, nasip olasın bir gün

 

Münkerle Nekir gele, gele karşında dura

Dilince sual sora, cevap veresin bir gün

 

Aşık Yûnus nidesin, acep kanda gidesin

Erenler meclisine, girmez olasın bir gün