BÖLÜM IV

YÛNUS EMRE’de DÝL

      “Anadolu’da Türk Dilinin üç temel direði:

ÜÇ KARAMANLI” Serimizi yazmaya beni götüren hatta zorlayan Üç büyük Deha’dan birisi olarak “Yûnus Emre’nin dili-Yûnus Emre Türkçesini” yani Anadolu Türkünün dilini, bizim dilimizi çok yönlü (Lisan-hal, Lisan-ý kal, Lisan-ý edep ve Lisan-ý gayb ile ) anlatmam gerekir.Buna tek baþýma benim gücüm yetmez Bir giriþ yaptýktan sonra size ustalarýn neler söylediðini duyuracaðým.

Yûnus Emre’yi bu kitabýn içinde bir kaç yerde,”O, ozan deðil,O þair de deðil” diye tanýmladým.”O, Ýlâhi Emirleri, Kur’aný ve Sünnetleri insanlara aktarmayý kendine görev edinmiþ bir Mürþittir.” dedim.

Aktarýlanlar, Kelâm-ý Kadîm ve Kelâm-ý Resûl olduðuna göre ve aktaran da Yûnus Emre gibi,Allah’a ulaþma san’atý þeklinde ifade edeceðimiz tasavvufun; kýldan ince kýlýçtan keskin yollarýndan geçip,ulaþýlmaz köprülerini aþmýþ bir Velî olduðuna göre tabi’i ki; sözler, cümleler, kelimeler.

“Kelime-i tayyibeyi (Allah ve Resulullah’ýn kelâmýný)” örnek alarak ,ince ince seçilmiþ, arýnýp temizlenmiþ, olgunlaþtýrýlýp kývama sokularak piþirilip kotarýlmýþ,Nefes-i Rahmani (bir ve tek’likte buluþan ilâhi nefes) perdesine sarýlýp örtülerek sunulmuþtur.

Profesör Fuat KÖPRÜLÜ Hoca (60)

Milli Lisan ve Edebiyat baþlýðý altýnda, özetle:

“Anadolu’da yerleþen Türklerin Lisaný, Oðuz Lehçesi dediðimiz Batý Türkçesi idi.”Oðuz’lar Anadolu’ya gelmeden þekillenmiþti. Önce Selçuk Türkçesi sonra da Osmanlý Türkçesi adlarý almýþ olmasýna raðmen bunlar da Oðuz lehçesinin geliþmiþ þekilleriydi.

Anadolu Selçuklularý devresinde milli dil ihmale uðramýþ savsaklanmýþtý. Anadolu’da kurulan Medreseler,Tekkeler Arap ilmini ve Acem edebiyatýný yaymaða hizmet eden ocaklar idi.

Mesnevi ve Lema’ât gibi en parlak eserler, farsça ,vucuda getirilirken, Türkçe Saraylardan uzak tutuluyor, Türk dili ile yazýlmýþ eserler hakarete uðruyor, horlanýyordu. Münevver adam yetiþtirecek  tek müessese olan medreseler Acem kültürünü ve Fars dilini  kullanmaktan baþkasýna yer vermiyorlardý. Bu, Türk’e yabancý dil tahakkümü, baskýsý zorbalýðý, Türklüðü her deðerin üstünde gören Karamanoðullarýný ve Beylerini, Karamanoðlu Mehmet Beyi isyan ettirdi, Konya’yý istilaya kadar götürdü.

Ýþte Yûnus Emre böyle bir ortamda Anadolu Türkçesi ile ilâhi dizeler söyledi, yazdý. Aþýk paþa, Gülþehri,Tursun Fakýh, Nakýboðlu, Muarref Ladiki, Beypazarlý Maazoðlu Hasanýn manzumeleri onu takip etti.

Yûnus Emreden önce, bir kaç þiirden ibaret te olsa Sultan Veledin Türkçe yazdýðý görülür . Hatta sekiz on mýsradan öteye geçmeyen Mevlâna Celaledin-i Rumi ve  tamamen unutulmuþ Þeyyat Hamzanýn da Türkçe denemelerinden bahsedilebilir. Sultan Veledin Türkçe þiirleri ise kaba, iptida-î bir Lisan, Zihafler (Uzun okunulmasý gereken sesli harfi kýsa okuma) Ýmaleler (Kýsa okunmasý gereken sesli harfi uzun okuma) ile dolu çok sakat, iptidaî nazýmla yazýlmýþ manzumeler halindedir.Onun bu þekilde arada bir Türkçeye raðbet etmesi , Mevlânanýn büyüklüðünü Farsça bilmeyen halka iletmek çabasýndan ileri geliyordu. Zaten Farsça yazdýklarýnda da ayný amacý gütmekteydi.

Sultan Veledin, Eflâkî Dedenin ve bütün mevlevi ileri gelenlerinin Mevlânayý yüce gösterme gayretleri, eserinden de önce etkisini göstererek onu ölümsüzleþtirmede büyük rol oynamýþtýr. Devrin ileri gelenlerinin sarayý arkasýna almak suretiyle, bütün karþý çýkma, Türkçeyi horlama, aþaðýlama çabalarýna raðmen, Sultan Veledin ve Acem aruzunun bu nüfûz ve te’sirine raðmen, Ahmet Yesevi ile baþlayýp Þeyyat Hamza gibi halk mutasavvuflarý ile direnen hece vezni ve Türkçe, nihayet Yunûs Emre ile en büyük temsilcisini bulabilmiþtir.

Þeyh Gülþehri gibi, Garipname’nin sahibi Aþýk Paþa gibi, Acem kültürü hayranýlýðý ile meþhur olmayý düþünmeyen hakiki sanat erbaplarý da Yûnus Emrenin peþisýra Anadolu da fikir bakýmýndan da , lisan, þekil ve eda, nazým tarzý bakýmýndan da derin ve kuvvetli etkiler sergilemiþlerdir.

Yûnus Emreye en çok yaklaþabilmiþ, onu gönül gözü ile de görüp anlamýþ bir Yunûs aþýký :

Prof. Burhan (Ümit) Toprak Hoca, Yûnus Emre Divanýnda : (61)

“Doðruluðu kesin olan bir þey varsa Olanlar Þeyhi Ýbrahim Efendi : “Lisan -ý Kadim üzre mana icra eylemiþer, Yûnus Emre Hazretleridir.” Dediði vakit mübalaða etmemiþti.

“Yûnus Emre Türk Orta çaðýnýn en büyük yýldýzýdýr.

Onun Divaný da bizim “Divinia Commedia” mýzdýr. O Kitapta, ruhun büyüklüðü, varlýðýn geçiciliði, kendi talihimizi yaratamamak, varlýðýmýzýn kadýn ve erkek   taraflarýnýn-aklýmýzla hassasiyetimizin-mücadelelesi, insanlýðýn bütün sefalet ve yüksekliði, ýstýrap ve tesellesi vardýr. O kitaptaki ýzdýrap bacaðý kesilen adamýnki kadar doðrudur. Göz yaþý göz yaþýdýr. Ýþtiyak (Özlem) iþtiyaktýr. Heyecan kelimeleri doldurur ve kelimeler karþýmýzda kurukafalar gibi sýrýtmaz. Metafizik düþünceler karþýsýnda her zaman kayýtsýz, iç güdüleri çamurunda boðulan adamlarýn prensibine bu kitapta rastgelinmez. Zira onun her mýsrasýnýn amacý kendi gerçeðine yönelmedir. Burada sanat oyun deðildir. Ve kalp ile kafa faciasý bütün þitdeti ile kendinî gösterir.

Bu divanda zevk fýrtýnalarý, korkularý, ümitleri, piþmanlýklarý,  isyanlarý, þüpheleri, teselli ve imanlarý ile bütün bir insan hayatý vardýr.”

Prof. Burhan Topraðýn deðerli yazýlarýndan: “ Lisan-ý kâdim üzere” diye baþlayan bölümü Yunûs Emrenin dili  ile ilgili  olduðu icin sizlere aktardým. Dili ile ilgisi bulunmasa bile, Yunûs Emre’ye duyduðu sevgiyi anlatan birkaç satýrýný daha sunacaðým :

“ Bu kadar büyük bir ihtirasla sevdiðim bu adamýn hayatýný, nasýl yaþadýðýný ve bu þiirlerini yazarken  neler düþündüðünü, hangi manzaralarda yorgun gözlerin dinlendirdiðini hangi aile içinde yaþadýðýný, yararak bize içini gösterdiði yüreðinin nasýl heyecanlarla çarptýðýný, nasýl kýrýldýðýný ümitlerini kaybettiðini ne kadar öðrenmek isterdim.”

Altmýþ beþ yýl öncesinde, Alp daðlarýnýn kucaðýndaki Sanatoryomda tedavi edilirken, Yûnus Emre’yi bir  hayat iksiri gibi yudum yudum içip þifa bulan Aziz Burhan Ümit Toprak Hocanýn  gönülden bu yakarýþýný, duasýný, yüce Allahýn kabul ederek ona saðlýðýnda göstermesini ben de ne kadar içtenlikle istemiþtim.

  T.Ýþ Bankasýnýn “Yûnus Emre” konulu yarýþmasýný bahane ederek bir eser hazýrladým.YÛNUS EMREDEN ZÝNCÝRE.  Sn. Burhan Ümit Toprak Hoca gibi, Yûnus’un ekip biçtiði topraklara , soluduðu havaya, yaþamýný sürdürdüðü atmosfere, gözünü gönlünü dinlendirdiði: Orman, meþeler, baðlar, bahçeler, kuþlar, böcekler, koyunlar, keçiler, inekler, atlar, göðü kaplayan bulutlar ve gönüllerde yer alan umutlarý ile hayalleri, rüyalarý, aþklarý, özlemleri ve acýlarý tatlarý, hýrslarý, kavgalarý  kýsacasý Yûnus Emre’nin ilinde, Þarýnda, Kýrýnda Obasýnda, evinde, yuvasýnda hep içiçe olduðu yaþamýndan bir resmi çekip Burhan Ümit Topraða sunmak istemiþtim. Bu günde ayný arzuyu taþýyanlar olabilir düþüncesiyle kitabýmdan bir kaç sayfayý buraya aktarýyorum. (62)

 

YÛNUS’UN KOKUSU

Dünya üzerinde gelmiþ geçmiþ hiçbir ferdi yaþadýðý ortamdan, çevresinden, diðer insanlardan , olaylardan, örf-adet ve inanýþlardan soyutlayamazsýnýz.

Ne kadar derviþlik felsefesine inanarak bunu kendinde yaþamýþ, hayatýna uygulamýþ, kendinî silmiþ, eserini ortadan kaldýrmýþ. “ Bu dünyanýn varlýðýný, þöhretini, hayatýný, bir pula saymamýþ” kabul ederseniz edin, Yûnus Emre’yi de yukarýdaki kuralýn dýþýnda sayamazsýnýz.

Divanýnda olsun, O’na aitliði kanýtlanmýþ þiirlerde olsun; belirgin veya örtülü, o da kendisini anlatmýþ, yaþamýný dillendirmiþ, ailesi, iþi konusunda ip uçlarý vermiþ, gezdiði gördüðü yerleri, haz duyduðu veya hoþlanmadýðý yönleri, kendi dýþýnda cereyan eden olaylarý bir-bir anlatmýþtýr.

Ne var ki, bunlarý blir Evliya Çelebli örneðinde gördüðümüz, gezginci edasý ile deðil de, duygularýnýn doruðunda, kalbinden gelen sesi diline aktarýrken, bilerek veya irade dýþý sanki bize de duyurmuþtur.

“Þu karþýki daðlarý meþeleri baðlarý

Saðlýk sefalýkla aþtýk elhamdülillah”

Karþýki daðlar, Ortatoroslarda, Ýbrala Vadisi etrafýnda, þimdi Aþýklar töreni, eski Yûnus Emre karyesindeki Ortatoroslardýr. 

Meþelere gelince ; 700 yýldan beri  kesile kesile sayýsý azalmýþ, ama kökü kurumamýþ,  cesur, onurlu dimdik ayný vadide yerlerini korumaktalar. Keçilere palamut, Ocaklara yakacak, Ýnsanlara enerji  saðlamaktalar. Her pazar, saðlam dallarýna salýncak ipleri atýlýp, çocuklar havalara uçarken, yapraklarýyla, Yûnus Emre’ye dinlettiði ayný türküleri, gölgesinde dinlenen Karaman’lý ailelere terennüm ediyorlar.

Ya baðlar, çepeçevre; Barutkavuran’dan Ýbrala’ya, Aðin’e, Zengen’e, Göves’e, Dereköy’e, Gödet’e kadar saðlýk-sefalýkla aþan Yûnus Emre gibi Karaman köylüleri de þimdi, bütün baðlarý aşıyor, aþýyorlar.

 

 

Aceb aceb ne nesnedür bu derdile firak bana

Canumý serhoþ eyledi ýþk aðý vu tiryak bana

 

Kimün kim renci varýsa derdine derman istesün

Kesdi benüm bu rencümi derman oldý bu derd bana

 

Iþk odýna yan dirisen gönüllere gör dirisen

Karanuklar aydýn ola ne kandil ü çýrak bana

 

Gökden inen dört kitabý günde bir kez okurýsan

Erenlere münkir isen didar ýrak senden yana

 

Miskin Yûnus erenlere tekebbür olma topral ol

Toprakdan biter küllisi gülistandur toprak bana

 

Geldi geçti ömrüm benüm þol yýl esüp geçmiþ gibi

Hele bana þöyle (geldi)  þol göz açup yunmýþ gibi

 

Iþbu söze Hak tanuktur bu can gevdeye konukdur

Birgün (ola) çýka gide kafesden kuþ uçmýþ gibi

 

Miskin Adem oðlanýný benzetmiþler ekinciye

Kimi biter kimi yiter yire tohum saçmýþ gibi

 

Bu dünyede bir nesneye yanar içüm köyner özüm

Yiðid iken ölenlere gök ekini biçmiþ gibi

 

Bir hasteye vardunýsa bir içim (su) verdünise

Yarýn anda karþu gele Hak libâsýný biçmiþ gibi

 

Bir miskini gördünise bir eskice verdünise

Yarýn anda sana gele Hak þarabýný içmiþ gibi

 

Yûnus Emre bu dünyada iki kiþi kalur dirler

Meðer Hýzýr Ýlyas ola Ab-ý Hayat içmiþ gibi

 

Miskin Yûnus ko sözünü, topraða urkýl yüzünü

Topraða düþmmeyen dane ahir yine bitmez canun.

 

Dünyadan gönlünü çeke eli ile arpa eke

Ununa yarý kül döke güneþte kurutmak gerek

*

Bu dizeler toprakla ilgilidir. Çift ile çubukla ilgilidir. Ýster batýnî ister zahiri olsun, benzetmeler  açýklamalar Yûnus Emre’nin ve ailesinin toprakla olan yakýnlýðýný açýkca belirtmektedir.

Aþýklar Öreni’nden Yerce’ye kadar yüzbinlerce dönüm arazi, çayýr, otlak, ekenek ...

Zaviye, tekke .

Onun bulunduðu yerin ili vardýr :

Lârende.

Þarý : Aðcaþar-Akçaþehir, karyesi :Karye-i Yûnus Emre

 

Bir nazarda kalmayalum gel dosta gidelüm gönül

Hasretile ölmeyelüm gel dosta gidelüm gönül

 

Gel gidelüm can turmadýn suret terkini urmadýn

Araya düþman girmedin gel dosta gidelüm gönül

 

Gel gidelüm kalma ýrak dost içün kýlalum yarak

Þeyhün katýndadur turak gel dosta gidelüm gönül

 

Terk idelüm il ü þarý dost içün kýlalum zarý

Ele getürelüm yarý gel dosta gidelüm gönül

 

Bu dünyaya kalmayalum fanidir aldanmayalým

Bir iken ayrýlmayalum gel dosta gidelüm gönül

 

Biz bu cihandan geçelüm ol dost iline uçalum

Arzu hevadan geçelüm gel dosta gidelüm gönül

 

Kulaðuz olgýl sen bana gönilelüm dostan yana

Bakmayalým önden sona gel dosta gidelüm gönül

Bu dünye olmaz payidar aç gözüni canun uyar

Olgýl bana yoldaþ u yar gel dosta gidelüm gönül

 

Ölüm haberi gelmedin ecel yakumuz almadýn

Azrail hamle kýlmadýn gel dosta gidelüm gönül

 

Gerçek erene varalum Hakk’ýn haberin soralum

Yûnus Emre’yi alalum gel dosta gidelüm gönül

* * *

Ýster yeryüzünde, ister gönülde olsun

Yûnus bir vilâyettedir : Karaman,

Ücra bir yerde kýyýda, köyde, bayýrda deðil.

 

Tapduðu da ayný Ýlde’dir. Belki heryerde ama Yûnus onu kendi ilinde belki de kendi içinde buluyor :

 

Iþktýr bunca avazlar dediðim mana sözler

Tapduk Yûnus’u gözler bu vilâyet içinde

* * *

Baðý, bahçesi gibi bostaný, kovaný var. Aþýklar Öreni ve çevresine Gödet’e, Zengen’e, Göves’e. Ortatoroslarýn bu yöresine yaz boyunca þimdi de bütün illerin kovanlarý dolar. Foni vadisinde, Ýbrala deresinde hala o bostanlar ekilir.

 

Canlar canýný buldum bu canum yaðma olsun

Assý ziyandan geçdüm dükkanum yaðma olsun

 

Ýkilikten usandum birlik hanýna kandum

Derdi þarabýn içdüm dermanum yaðma olsun

 

Varlýk çün sefer kýlldý dost andan bize geldi

Viran gönül nur toldý cihanum yaðma olsun

 

Geçdüm bitmez saðýnçtan usandum yaz u kýþdan

Bostanlalr baþýn buldum bostanum yaðma olsun

 

Yûnus ne hoþ dimiþsin bal-u þeker yimiþsin

Ballar balýný buldum kovanum yaðma olsun

* * *

Batýnîk de olsa, zahiri de. Geziler özlemler. Sýla burcu burcu...

En azýndan evinden ocaðýndan, yuvasýndan ayrýlýþý batýnî deðil. Rum’dan Þam’a kadar bütün illeri dolaþýyor.

Harami gibi yoluna çýkan karlý dað vatanýna, Yûnus Emre karyesine, Lârende’ye dönecek, Bolkar daðý dönüþün üzerinde, ters düþmüþ, yolunu kesmiþ, geçit vermiyor. Ýzin ister, hemen ardýndaki yaylasýna Aþýklar Öreni’ne ulaþabilsin.

Daþdun yine deli gönül sular gibi çaðlar mýsýn

Akdun yine kanlý yaþum yollarumý baðlar mýsýn

 

N’idem elüm irmez yare bulýnmaz derdüme çare

Gözlerümün kanlý yaþý ýrmað olup çaðlar mýsýn

 

Ben toprak oldum yoluna sen aþuru gözedürsin

Þu karþuma  göðüs gerüp taþ baðýrlu taðlar mýsýn

 

Harami gibi yoluma arkuri inen karlu tað

Ben yarümden ayru düþdüm sen yolumý baðlar mýsýn

 

Karlu taðlarun baþýnda salkým salkým olan bulut

Saçun çözüp benüm içün yaþýn yaþýn aðlar mýsýn

 

Esridi Yûnus’un caný yoldayým illerüm kaný

Yûnus düþte gördü seni sayru mýsýn saðlar mýsýn

* * *

Rum’dan (Anadolu’dan) Þam’a kadarki bütün yukarý illere yaptýðý gezi ise :

Acep þu yirde var m’ola þöle garip bencileyin

Baðrý baþlu gözi yaþlu þöyle garib bencileyin

 

Gezdüm Urum’ýla Þam’ý Yukarý illeri kamu

Çok istedüm bulýmadum þöyle garib bencileyin

 

Kimseler garib olmasun hasret oduna yanmasun

Hocam kimseler olmasun þöyle garib bencileyin

 

Söyler dilüm aðlar gözüm gariblere köynür özüm

Meðer ki gökde yýldýzum þöyle garib bencileyin

Nice bu derdile yanam ecel ire birgün ölem

Meðer ki sinimde bulam böyle garib bencileyin

 

Bir garib ölmüþ diyeler üç günden sonra tuyalar

Sovuk suyýla yuyalar þöyle garib bencileyin

 

Hey Emrem Yûnus biçare bulunmaz derdüne çare

Var imdi gez þardan þara þöyle garib bencileyin

* * * 

Anadolu’da Türklerin ilk yerleþtikleri yerler, hep “Diyar-ý Rum” dur. Buna Rum’dan alýlan diyar desek daha yerinde olur.

XIIII ncü asýrda Diyar-ý Rum Lârende çevresidir. Konya, Aksaray hatta Kayseri’ye kadar uzanýr . Yeni topraklar eklendikçe ; “Diyar-ý Rum” geniþler. Antalya’yý Ankara’yý, Sivas’ý içine alýr. XIV-XV ve sonraki yüzyýllarda bütün Anadolu Diyar-ý Rum’dur. Türkler Avrupa’ya geçer. Bu defa Trakya ve ötesi “Rumeli” diye çaðýrýlýr.

Rum’dan inen Yûnus Emre, þimdilerde olduðu gibi kýþý sahilde geçiriyor. Belki Alanya belki Antalya’da. Bahar geri geldi, göçtük, Ýlimiz Lârende’ye geri döndük diye Allah’a þükreder :

Hak’dan gelen þerbeti içdük elhamdü lillah

Þol kudret denizini geçtik elhamdü lillah

 

Þol karþugý taðlarý miþeleri baðlarý

Saðlýk safalýkýla aþduk elhamdü lillah

 

Kurýyýdýk yaþ olduk kanatlanduk kuþ olduk

Birbirimize eþ olduk uçduk elhamdü lillah

 

Varduðumuz illere þol safa gönüllere

Halka Tapduk ma’nisin saçduk elhamdü lillah

 

Beri gel barýþalum yadýsan biliþelüm

Atumuz eyerlendi eþdük elhamdü lillah

 

Ýndük Rum-ý kýþladuk çok hayr ü þer iþledük

Uþ bahar geldi girü göçdük elhamdü lillah                           

 

 

Difillü býnar olduk irkildük ýrmað olduk

Akduk denize tolduk taþduk elhamdü lillah

 

Tapduðun tapusýnda kul olduk kapusýnda

Yûnus miskin çiðidük biþdük elhamdü lillah

* * *

Diyar-ý Rum’dan açýlmýþken; Yûnus Emre’nin mezarý üzerine, Bursalý þeyh Ýsmail Hakký’nýn Muhammediye þerhi l. Cilt 82. Sayfasýnda Yûnus Emre ‘ye öðgüde bulunlurken :

“Diyar’ý- Rum’da, Anadolu’da medfun olan Yûnus Emre” ifadesini kullanýr. Burada da Diyar-ý Rum’dan amaç, XIII ncü asýrdaki bölgedir. Anadolu’nun tümüne Diyar-ý Rum dedikleri dönemi kastetseydi, “Diyar-ý Rum” sözcüðünden sonra, Anadolu’da sözcüðüne gerek kakmayacaktý. Diyar-ý Rum’da, Anadolu’ da  sözleri ile Anadolunun bir bölümü olan Diyar-ý Rum’ yani Lârende  anlaþýlmaktadýr.

Þimdi “Yûnus Emre de dil-Türkçe” konusuna kaldýðýmýz yerden devam ediyorum: 

Yûnus Emre Divanýný akademik anlamda, ilk önce ele almýþ bulunan Sn. Faruk Timurtaþ Hoca, Yûnus Emre Divanýn” Fatih nüshasýný önde tutarak, diðerleri ile birlikte inceleyip , Yûnus’a atfedilen baþka yazarlarýn þiirlerini ayýrýp kendinden sonraki araþtýrmacý ve yazarlara, Yûnus Emre sevgisi ile içleri arzu ve istek dolu okurlarýna da büyük bir örnek eser sunmuþtur. (63)

“Yûnus Emre’nin  muntazam bir tahsil gördüðü Arapça, Farsça, Ýslâmi ilimler, Ýslâm tarihi kýsacasý devrinin bütün bilimlerini çok iyi bildiði sezilmektedir.

Ýslâm Tasavvufunun inceliklerini sadelikle, derinlikle ve hiçbir dar kalýp içine düþmeden dile getiren Yûnus Emre büyük bir mutasavvuftur.

 Ýnsana çok deðer veren bütün insanlara bir göz ile bakan büyük bir müslüman-Türk insancýsý olan Yûnus Emre, hayat ve ölümü, kainatý “mutlak varlýk” esasýna göre izah etmiþ, Allah, Ýlâhi aþk, varlýk-yokluk, hayat-ölüm meseleleri üzerinde durmuþ; Dünyanýn faniliði, ilimle gerçeðe eriþilemeyeceði gibi hususlarý dile getirmiþtir.

Ýslâmi Tasavvuf görüþünü çok sade, fakat çok derin olarak, güzel þekilde anlatan Yûnus Emre, Türk Edebiyatýnýn en büyük þairlerindendir.”

Ve Yûnus Emrenin dili üzerine de :

“Yûnus Emre XIII yüzyýlda Anadoluda yeni bir edebiyat dilinin (Batý Türkçesi yazý dili) doðuþunda en mühim rolü oynayanlardan biridir. Eski Anadolu Türkçesi denilen bu devrenin en büyük temsilcilerinden olan þairimiz, dilimizi son derece güzel kullanýp iþliyen, geliþtiren büyük bir sanatkârdýr. Dili eþsiz bir kudret ve hünerle kullanan Yûnusun þiirinde Türkçe en güzel þeklini almýþtýr. Dilimizin Millî sesini, millî çehresini ve dehasýný o devirde en iyi aksettiren sanatkâr Yûnus Emredir. Onun dili, en güzel en halis Türkçedir. Yûnus halkýn dilini en canlý, en ýþýklý ve en sýcak þekilde kullanmýþtýr. Türkçenin bir edebiyat ve kültür dili olmasýnda Yûnus’un hizmeti son derece büyüktür. Bu dil, Ýslâmî-Türk medeniyetinin o devirde taþýdýðý  bütün zenginliði içine alan ve aksettiren milli bir dildir. Türk halkýnýn bütün duygu, heyecan ve düþüncelerini, bütün iç zenginliðini en iyi þekilde verebildiði için son derece samimi ve bizdendir. Yûnus sade bir dil kullandýðýndan halk, onu yüzyýllar boyunca severek okumuþ, bu gün de severek okumaktadýr. Türk milleti Yûnus’ta kendi öz dilini ve kendi iç dünyasýný bulmaktadýr.”

Sn. Ahmet KABAKLI Hoca : (64)

Yûnus üslubu ile ilgili yazýsýnda :

“Çünkü Yûnus Emre”, bütün þiirlerini Meleklerde bilmez ola dediði insan üstü, þairler üstü bir perdeden, deha perdesinden söylemiþtir. Her þeyi ancak Yûnusun söyleyebileceði kudretle söylemiþtir.

Onun için ister þeriattan, tarikattan veya hakikattan dem vursun, ister Allah’ý, “La mekan”ý, tabiatý güzelleri veya insanlýðý anlatsýn, o þiirlerin hepsinde Yûnustur.

Onun þiirini, “Üslubu” ile ayýrdetmek, þiir gücüne bakmak, estetik ölçüler uygulamak icabeder.

Söze bir çeþit ahlâk deðeri, bir kurtuluþ müjdesi, Hakk’tan bir lütuf ve hakiki bir kudsilik  veren Yûnus Emre’nin mýsralarýný, öbürlerinden ayýrmak kolaydýr. Þiirde söze, manaya eriþilmez bir kudretle tasarruf, konuda Allah aþký, Muhammed sevgisi insana ve hakikata deðer vermek...

Mistitizmin hür tefekküründe, halka bilinmezleri, ulu ve sonsuz gerçekleri, halkýn en kolay anlýyacaðý mücize bir dille söylemiþ bulunmak ...

Yûnus Emre, bu büyük “devir”in dýþýndaki hiç bir çizgide aranamaz. Hiç bir dar taassup, hiç bir mezhep, hatta hiç bir usul ve erkanâ onu sýnýrlayamaz, barýndýramaz.

Yûnus Emre Mektebi baþlýðý ile de :

“Yûnus Emre, Anadolu Oðuz Lehçesiyle, Türk Edebiyatý kurucularýndan ve þüphesiz ki bu edebiyatýn ilk en büyük þairidir. Tekke (tasavvuf) edebiyatýnýn ilham kaynaðý ve eþsiz þairi olduðu kadar, kaynaðýný Ortaasya Ozanlarýndan alan”Saz Þairleri”ni de etkisi altýnda býrakmýþtýr. Yine daha sonraki asýrlarda büyük þairlerini çýkaracak olan “Divan Edebiyatý”nýn çekirdek unsurlarýný Yûnus Emre’de bulmak mümkündür.

 Bununla birlikte, Yûnus Emre’yi izleyenlerin daha çok Tekke þairleri arasýnda bulunmasý olaðandýr. Bazý Tekke þairlerli var ki, doðrudan” Yûnus Emre mektebi”ni devam ettirirler. Bir kýsmý açýktan açýða Yûnus taklitçileridir. Bir kýsmý usta þair olmakla birlikte”Yûnus Edasý”ndan ayrýlamamýþlardýr.

Tarih sýrasý ile Yûnus’u izleyenlerin en eskisi “Said Emre”dir. XIV. Yüzyýlda yaþýyan, Hacý Bektaþ’a da yetiþdiði anlaþýlan bu þair Bektaþi’dir.

Yûnus tarzýndaki þiirleri de bulunan çaðdaþlarýndan bir baþkasý : 1332 de ölen Aþýk Paþa’dýr.

“Kim bize taþ atarsa Güller nisar olsun ana

Çýraðýma kastedenin Hakk yandýrsýn çýraðýný”

gibi kýtalarý, fikir, duygu ve söyleyiþ benzerliði dolayýsýyla Yûnus’un þiirleriyle karýþtýrýlmýþ örneklerdendir.

Garipnamesi ve diðer eserleri ile Yûnus’tan çok ayrý, sanata, kelime oyunlarýna düþkün, samimi ve daha çok okumuþlara seslenen usta bir þairdir.

Deðerli þair Aþýk Paþa, derin tasavvuf bilgisine raðmen aþk  coþkunluðunda Yûnus’la ölçülemez :

“Yaðma verdim akl-u cân divaneyim divaneyim

Yaktým Cemal-i Hakka ten Pervaneyim pervaneyim”

 

Sevgili Okuyucu;

Bana hangi sýfatý yakýþtýrýrsan yakýþtýr bir gerçeði söylememe kulak ver, izin ver.

Ne enteresan , ne kadar ilgi çekicidir ki, Profesör Fuat KÖPRÜLÜ ve Prof. F.Nafiz Uzluk hocalarýmýn da açýkca belirlediði gibi, kendileri arý-duru Türk soyundan geldikleri halde Acem Edebiyatýna, eski Ýran ananelerine tutkunluk derecesinde kapýlmýþ adeta esir olmuþ Selçuk Sultanlarý ve o devrin Türklük düþmanlarý elele, omuz-omuza, kucak kucaða birleþip:

Türkçeye Türk diline karþý çýkmýþlardýr. En þeni (çok kötü çirkin) baskýyý, hakareti, alay ve küçümsemeyi sürdürdükleri bir ortamda, baþ kaldýrýp isyan eden, koca bir Ýmparatorluðun varisi Selçuklu Devletine, diðer ikinci plândaki nedenlerin yanýsýra, Türkçeyi aþaðýlamýþ olmalarýndan dolayý son vererek, Türk Dilini Devlet dili yapanlar Karamanlýdýr Karamanoðullarýdýr.

Türk diliyle þaheserler ortaya çýkaranlar da hep Karamanlýdýr, Karamanoðullarýndandýr. Veya yakýnlarýdýr.

Bunlardan bir tanesi de Baba Ýlyas Horasanî’nýn torunu, Aþýk paþadýr.

Karamanoðullarý Beyliðinin kurucusu Nure Sofî, ilhamýný Baba Ýlyastan aldýðý gibi, onu zor günlerinde korumuþ, hatta gözlemiþ, ona yardým etmiþtir. Ayný þekilde Nure sofînin torunu  Karamanoðlu Mehmetbey de gün gelmiþ, Baba Ýlyas’ýn oðlu ve Aþýk Paþanýn babasý olan Muhlis el-din Musa’ya, Selçuk tahtýnda Baþbakanlýk görevi vermiþ, gün gelmiþ Türkçeyi Türk dilini Türk soyunu ezdirmemek için her türlü savaþa gözünü kýrpmadan girip þehadet mertebesine eriþmiþtir. Nerede Türk diline, Türkçeye gerçek anlamda sahip çýkanlarý görürseniz, iþitirseniz, bilinki o kiþiler, o topluluklar, soyuyla sopuyla Karamanlýdýr. 

Dorylaion’un, sýtmalý bataklýklarýnda Yûnus Emrey’i araþtýrmak gibi, baþka bölge, baþka belge peþine düþmek, boþa emek harcamaktan ileri gidemez.

Örnek mi istersiniz. ?

Ýþte Karamanoðlu Mehmet Bey’ler, Yûnus Emre’ler, Karacaoðlan’lar, Aþýk Paþa’lar, Gülþehri’ler, Dursun Fakýh, Þeyh Edebali, Kaygýsýz Abdal, Þeyh Aliyyû Semerkandi, Cemali, Niyazi, Kâmi, Helâki, Figani, Aynî’ler, Ve yüzyýlýmýza damgasýný vuran Mustafa Kemal Atatürk....

Konuyu deðiþtirmeden önce bir noktayý da tarihçilerimize söyleyip içimdeki ukdeden dertten, düðümden birazcýk olsun yiðnileþmek, hafiflemek istiyorum :

Yönetenler tarafýndan maaþla tayin edilmiþ müverrihlerin ; Vatan, Bayrak, Din, Dil yani Türkçe ve Türklük için mücadele etmekten kaçmýyan yürekli insanlara “Asi”, davranýþlarýna da “ÝSYAN” adý vermelerini belge olarak kabul edip tarih yazmayý bir kenara býrakýn.Araþtýrýn bulun, o günkü olaylara o günün açýsýndan bakarak hüküm verin, tarih yazýn. Buna mecbursunuz.Yoksa birgün pabucunuzu dama atacak bir Firdevsi Rûmî çýkýp “Münazara -i Seyfü kalem” (Kýlýç ile kalem arasýnda tartýþma) yazmaya kalkýþýr, sus pus olup ortalýkta kalakalýrsýnýz.Veya bir Molla Kasým , “þu kuþlara,þu balýklara,þu da od’a”diyerek ,emek verdiðiniz kitaplarý havaya,suya,ateþe göndermeye kalkýþabilir.

Ýki cildlik Yûnus Emre Divaný inceleme ve Tenkitli Metin ile akademik bir þaheser ortaya çýkaran Sn: Dr. Mustafa Tatcý (65)

Yûnus Emre’nin Dili üzerine özetle :

Yûnus Emre  XIII yüzyýlda Anadolu sahasýnda Oðuz Türklerinin konuþup yazdýðý “Yazý dilinin” en mühim temsilcisidir. Türkiye Türkçe’sinin Tarihi devresinin ilk safhasýný teþkil eden ve “Eski Anadolu Türkçesi” adý verilen bu þivenin meydana gelmesinde “Yûnus Emre “ önemli bir rol oynamýþtýr.

Yûnus’un eserlerinde görülen gramer kaideleri, Sultan Veledin, Gülþehrinin, Ahmet Fakýh ve Aþýk Paþa gibi o devir mutasavvuf þairlerinin eserlerinde de görülür. Fakat Yûnus’un üslubu, kendine has bir edebilik, estetik ve eda taþýmaktadýr.

  Mevlâna Celaleddinî Rumi’nin pek az Türkçe þiiri vardýr. Sultan Veled daha çok Farsça yazmýþ olup Türkçe þiirleri de mevcuttur. Ayný yüzyýlda Ahmet Fakýh, Þeyyad Hamza ve Dehhani de Türkçe yazan þairlerdendir.

Yûnus’un asýl dehasý, Türkçe’yi san’atkârane bir üslupta kullanmasýnda aranmalýdýr.

O adeta  Türkçe tasavvuf ve ýstýlah (özel anlamlý söz) dilinin kurucusudur.

Türkçe Yûnus’un dilinde estetikleþmiþ, canlanýp yayýlmýþtýr. Bu dil Ýslâmi Türk Medeniyetinin o devirde taþýdýðý bütün zenginliði içine alan ve aksettiren bir özellik arz eder.  Yûnus  Emre’nin özellikle, Ýslâmî - Tasavvufî istilahlarýn Türkçelerini ilk defa kullanan kiþi, bir Türk mutasavvýfý, olduðu unutulmamalýdýr.

Yûnus’un kullandýðý dil sadedir. Bununla birlikte O, devrinin Türkçesinde var olan ve halk tarafýndan da anlaþýlan Arapça ve Farsça kelimeleri de kullanmýþtýr.

O’nun Þiirlerinde, halk söyleyiþ ve deyimleri, Türkçeye adapte edilen Arapça ve Farsça kelimeler, devrin kültürünü yansýtan, bilhassa din-tasavvuf, cemiyet, insan, maddi kültür, kozmik alem ve devrin tipleriyle, sosyal ve politik düzenini dile getiren ifade unsurlar bol miktarda bulunmaktadýr.

Yûnus Emre, bazý Arapça ve Farsça kelimeleri, þiirlerinde Türkçe fonetiðe uyarlamýþtýr:

  Bicid = Becid olmuþ

  Berk Urmak = Balkurmak

  Çerað = Çýrak

  Âþikâre = Eþkere

  Fârig = Fârik

  Heca = Hece

  Düþvar = Düþgar

  Kýbâle= Kabala

  Tâb-Hâne = Tavhana

  Bismil = Mýsmýl

  Vasiyyet  = Vasyet

  Yârân = Yaren       gibi

Yûnus Emre Divânýnda manalarý ayný olan Arapça- Farsça kelimelerle Türkçe kelimeler, ayný veya ayrý þiirlerde birlikte kullanýlabilmektedir.

Bu kelime ikiliði dil yönüyle kullanýldýðý dönemin bir baþkalaþma devri olduðunu gösterir.

  Arapçalarý                                  Türkçeleri

  Evliya                                          Eren

  Allah                                           Çalap-Tanrý

  Cennet                                         Uçmak

  Cehennem                                  Tamu

  Iþk                                               Sevü

  Günah                                          Yazuk

  Þarâb                                           Süçi

  Münkir-Nekir                             Sorucu

  Mest (Farsça)                             Esrük (Türkçe)

Yûnus Emre Divanýnda, günümüzde kullanýlmýyan, pek çok arkaik (eski) kelime de mevcuttur.

“Arkuru, ög, ötmek, üzmek, ayruk, bezek, kezek, dikçi, ton, genez, karýmak, uçmak, pusarýk, tanmak, þeþmek, sagýnmak, sýnuk, kiçi, esenlemek, tükeli, bayýk, iye, sünük, sösmek, utlu, yazu , yazuk, tuþ olmak vs.”

Yûnus Emrenin þiirinde hakim olan üslup konuþma üslubudur. Sade bir dile derin manalar yüklemesini bilmiþtir. Ýlâhilerin asýrlarca dilden dile yaþayarak günümüze gelmesinin gerçek sebebi bu hususiyetkleridir.

Sevgili Hocam. Prof. Dr. Ýbrahim Agâh Çubukçu : (66)

“Yûnus Emre kültür olarak ne yapmýþtýr ? Þunlarý yapmýþtýr :

Anadoluda þiirde Türk dilinin hakimiyetini saðlamýþtýr.

yüzyýlda Karamanoðlu Mehmetbey Türkçeyi Resmi dil yapmýþ ve Yûnus Emre, Aþýk Paþa gibi ozanlarýmýz Türk diliyle þiirler söylemiþler, yazmýþlar ve kendilerinden sonra gelen bir çok mütefekkirleri de etkilemiþlerdir.

Halk Edebiyatýmýz ve Türk felsefesi açýsýndan Yûnus Emrenin önemi büyüktür. Felsefe de büyük bir çýðýr açmýþ, bu açtýðý yeni felsefenin ismi :

Ýslâm felsefesidir.

Türk sanatýný þiirleriyle, düþünceleriyle, hoþ görüsüyle geliþtirmiþ. Mevlitlere, ilâhilere girerek anýlýr olmuþtur.

Yûnus Emre bizim töremiz haline gelmiþtir. Kardeþliði, birliði, barýþý, hoþgörüyü vurgulamýþtýr.

Onun þiirini okuduðumuz zaman, öfkeli isek sakinleþiyoruz. Aceleci isek durgunlaþýyoruz, dalgýn isek dikkatlerimizi kontrol altýna alabiliyoruz.

Hepsinin ötesinde de “Yûnus Emre insanlýðýn ýstýrabýný fark etmiþ evrensel acýyý çekmiþ, sonsuza yönelmeyi bilmiþtir.”

Prof. Dr. Saim Sakaoðlu  (67)

YÛNUS EMRE’DE DÝL ÞUURU

Söz eri, gönül eri olan Yûnus Emre, ayný zamanda Türkçemizin de ses bayraðýdýr. Yaþadýðý yüzyýlýn nice kahrýna karþý koyarak güzel Türkçemizle söylemesi, Onun diline verdiði deðerin en güzel ölçüsüdür. Günümüzde belki bazý özellikleri sebebi ile yadýrgadýðýmýz Tükçesini dönemin en deðerli emaneti olarak kabul edebiliriz. Bu emaneti günümüze taþýyanlarýn hepsi bir Yûnus duyarlýlýðý gösterememiþ, diline sahip çýkamamýþtýr. Hal böyle olunca da Yûnus döneminin Türkçesi günümüze gelinceye kadar oldukça önemli sayýlabilen deðiþikliklere uðramýþ, hatta yer yer bizleri üzecek boyutlara ulaþmýþtýr. Yûnus’un kurduðu Türkçe kalesine yabancý bayraklar çekilmiþ, Türkçemiz anlaþýlmaz ifadelerin arasýnda adeta soluk alamaz hale gelmiþtir. Bu durumu anlayabilmek için bazý mýsralarý örnek olarak vermemiz gerekiyor. Söze Yûnus’tan baþlayalým :

  Keleci bilen kiþinin yüzini að ide bir söz

  Sözi biþirüb diyenin iþini sað ide bir söz

Bu mýsralarda 16 kelime yer almaktadýr ve hepsi de Türkçedir; bir tane bile yabancý kelime yoktur. Ancak Yûnus’un bütün mýsralarýnýn b öyle olmadýðýný da söyleyelim. Geliþigüzel seçtiðimiz birkaç mýsrayý bu gözle inceleyelim; bakalým Yûnus’da yabancý kelimelere yönelme ne ölçüdedir:

  Gönül içerü dostýla ben kapuda feryâd ü zar,

  Bin yýl zari kýlurýsam iþbu nedür diyü sormaz .

* * *

  Görmedin delü oldum, yanýldum günah kýldum,

Ussum aklum aldurdum, Esridüm ayrýlmazýn.

* * *

  Ere irdüm erde buldum maksudum,

  Bulýmadum taþradan sormaðýla

Mýsralarý dilleri açýsýndan incelersek bazý yabancý kelimelerin yer aldýðýný göreceðiz. Birinci beyitteki, “dost” , feryad ü zar , “zari” ; ikinci beyitteki, “günah” , “akl”; üçüncü beyitteki”maksud” kelimeleri Türkçe deðildir. Ancak bu kelimelerden bazýlarý adeta bizim kelimelerimiz kadar bizim olmuþtur: dost, günah, akl, vb.

Yûnus’taki Türkçe olmayan kelimelerin bir özelliði de din konusunda olmalarýdýr; o kelimelersiz bir Yûnus’un düþünülemeyeceðini unutmayalým.

Anadolu, Yûnus’un görüþleriyle süslenirken pek çok þairimizin ayný güzelliði paylaþamadýðýný görüyoruz. Ýçlerinde aþýk tarzý þiirler yazanlarýn da yer aldýðý þairlerimiz, Arapça ve Farsça kelimelerle adeta yepyeni, fakat Türkçenin güzelliðinin iyiliðine olmayan bir dili ortaya koyuvermiþlerdir. Hepimizin, Osmanlý sultanlarýnýn en uzun saltanatý sürdürdüðünü bildiðimiz (1520-1580) Kanuni Sultan Süleyman’ýn ölümü üzerine yazdýðý ünlü mersiyesiyle tanýdýðýmýz Baki’nin yine çok sevilen bir gazelindeki beyte bu gözle bir bakalým:

  Minnet Hüda’ya devlet-i dünya fena bulur.

  Baki kalýr sahife-i alemde adýmýz

Bu güzel beyitte sadece üç kelime, “bulur”, “kalýr” ve “adýmýz” kelimeleri Türkçedir; bir de “ Hüda’ya” derken “ya” ve “alemde” derken “de” ekleri ... Ya öbürleri ?

Gevheri, 17. Yüzyýlýn birkaç ünlü adýndan biridir aþýk þiiri alanýnda ... Diðerlerini de Karacaoðlan, Aþýk Ömer, Erciþli Emrah, Bursalý Halil, Kayýkçý Kul Mustafa, Kuloðlu, Üsküdari olarak sayabiliriz. Gevheri’den alacaðýmýz bir dörtlüðe bakalým. O da aruz ölçüsüyle ve “divan” tarzýnda yazmýþ:

  Cam-ý çeþmimdir görünen eldeki peymane-var

  Saki-i gam dil surahiden alýr meyhane-var

  Gevheri bu keyf ile çok söyledin divane-var

  Kail idim bir kelâmý akýlane söylesem

Þiirdeki yirmi dört kelimenin sadece on tanesi Türkçe, öbürleri ise Arapça ve Farsça... Bu ölçüyü bir de Karacaoðlan’da arayalým.Acaba hece ölçüsü ile yazan bu Türkçe bülbülü nasýl þakýmýþ.

  Çukurova bayramlýðýn giyerken

  Çýplaklýðýn üzerinden soyarken

  Þubat ayý kýþ yelini koðarken

  Cennet demek sana yakýþýr daðlar

“Bayram, “Þubat” ve “Cennet” gibi , o günü de bu günkü kadar Türkçeleþmiþ olan kelimelerin dýþýnda hepsi Türkçedir. Galiba, dil açýsýndan Yûnus’un izini býrakmayan Karacaoðlan’dýr. Tabii baþkalarý da var: Dadaloðlu gibi , Erciþli Emrah gibi.

Yûnus’u mýsralarla, beyitlerle, dörtlüklerle deðil de kelimelerle deðerlendirmek istersek karþýmýza daha güzel bir sonuç çýkacaktýr. Yûnus, adeta, yabancý kelimelerin karþýsýnda can çekiþmeyi terkedilen Türkçe kelimelere yeni bir hayat kazandýrmaya çalýþmýþtýr. Þu kelimeler Yûnus’un þiir bahçesinde açmýþken daha sonraki yüzyýllarýn þairlerinin bahçelerinde solup gitmiþlerdir.

  Bayýk                :Gerçek, açýk

  Becit                  :Sýcak

  Bilü                   :Bilgi, ilim

  Buþu                  :Öfke

  Karak                 :Göz bebeði

  Key                    :Çok; iyi, iyice

  Öð                     :Akýl

  Öðür                  :Eþ

  Yuvan   -            :Avunmak

  Yuyla    -            :Koklamak

Bu kelimelerden günümüzde kullanýlaný kaldý mý ki acaba ? Belki bir “öðür”ü günümüzde “yaþýt” olarak görebiliyoruz.

Yûnus Emre’nin Türk Diline yaptýðý hizmeti, dönemin dilini yakýndan inceleyen bir bilim adamýnýn, hocam merhum Prof.Dr.Faruk K. Timurtaþ’ýn kaleminden takip etmek, hem bir deðerbilirlik olacaktýr, hem de Yûnus; ona büyük emekler vererek bilim dünyasýna yeniden kazandýran bir bilim adamýnýn kaleminden takdim edilecektir. Prof. Timurtaþ, Yûnus Emre’nin þiir ve tasavvuf alanýnýn ötesinde , dil alanýndaki yerini þöyle anlatmaktadýr:

“Yûnus Emre, Eski Anadolu Türkçesinin en büyük temsilcilerinden biridir. Bu dilin meydana gelmesinde en mühim rolü oynadýðý, onu son derece güzel kullanýp iþlediði, geliþtirdiði için, hatta bu devrenin en büyük san’atkarý kabul edilebilir.”

“...Anadolu Selçuklu Devleti zamanýnda din ve ilim dili olarak Arapça, edebiyat dili olarak Farsça kullanýlýyordu. Bir ara çeþitli sebepler, bilhassa milli þuur noksanlýðý yüzünden Farsa, saray dili olmuþ, resmi dil olarak kullanýlmýþtý. Ýþte Yûnus Emre ve öteki þairler, böyle bir hava ve çevre içerisinde Türkçe’yi edebi dil haline getirmiþlerdir. Sarayda, okumuþlar muhitinde Türkçe arka planda olmakla beraber, halk sadece kendi dilini kullanmýþtýr. Bu güne intikal etmemesine raðmen, zengin bir sözlü edebiyata dayanmýþlardýr.”

“Mevlâna Celaleddin’in pek az Türkçe þiiri vardýr. Oðlu Sultan Veled de , daha ziyade Farsça yazmýþtýr. Eserlerini Türkçe meydana getirenler Ahmet Fakih, Þeyyat Hamza, Dehhani ve Yûnus Emre’dir. Hepsinden büyük san’atkâr olduðundan, Türkçe’yi mükemmel kullandýðýndan dolayý, yeni edebi dilin meydana geliþinde en tesirli hizmeti Yûnus Emre görmüþtür.” (68)

Görüleceði üzere, Yûnus’tan söz edilirken hep Türkçe’nin yýlmaz savunucusu görüþü öne çýkmaktadýr; bu görüþ son derece doðrudur.

Yûnus’un yukarýda sözünü ettiðimiz kelime seçimi konusunda da merhum Prof.Timurtaþ’ýn deðerli tesbitleri vardýr. Bu konudaki görüþleri de þöyledir .

Yûnus’un dili , halk diline girdiði kadarýyla Arapça ve Farsça unsurlar da taþýr. Bu durum, öyle bir medeniyetin içerisinde bulunmanýn tabii sonucudur. Fakat Yûnus’ta, yabancý asýllý kelimelerin sayýsý fazla ve ölçüsüz deðildir. Halk dilindeki kadar ve halkýn kullandýðý derecededir. Bu sebeple , halk, Yûnus Emre’yi yüzyýllar boyunca severek okumuþtur, bugün de severek okumaktadýr. Türk Milleti , Yûnus’ta , kendi öz dilini ve kendi iç dünyasýný bulmaktadýr.

“Yûnus Emre’den sonra dilimiz,  halk Türkçesi ve yüksek zümre yazý dili olmak üzere iki kolda geliþmiþtir. Yüksek zümrenin yazý dili olmak üzere iki kolda geliþmiþtir. Yüksek zümrenin yazý dili gitgide  halkýn anlayamadýðý bir hale gelmiþtir. Yûnus Emere’nin terennüm ettiði halk Türkçesi ise, kendisinden sonra gelen halk san’atkarlarý tarafýndan bütün zenginliði ile devam ettirilmiþtir.” (69)

Yûnus Emre’nin dilini, “Yûnus’un Türkçesi” adýyla inceleyen diðer bir hocam, Prof.Dr.Necmeddin Hacýeminoðlu olaya daha baþka bir açýdan yaklaþýyor. O, eldeki dil ürünlerinin az olmasýndan söz ederek Yûnus döneminin dilini biraz ihtiyatla yaklaþmakta ve þöyle demektedir.

“Yûnus’un yetiþtiði (l3.) Asýr, Anadolu’da teþekkül edecek olan yeni yazý dilinin henüz kurulma çaðýdýr. Bu sebeple o devrin diðer þair ve yazarlarý gibi Yûnus Emre’nin dili de, müþterek Orta Asya yazý dilinin hususiyetlerini taþýmaktadýr. Yûnus’un  baþta Ahmed Yesevi olmak üzere, Horasan erenlerinin kurduðu fikir dünyasý içinde bulunmasý da, Orta Asya Türkçesinin izlerini taþýmasýný gerektirmektedir. Ýki ayrý coðrafi muhitte geliþen ayný kültür ve edebiyatýn dili, uzun müddet birbirinden malzeme alýp vermiþtir. Bu cümleden olarak, Eski Anadolu Türkçesinin mühim bir hususiyeti sayýlan yuvarlaklaþma hadisesi Yûnus Emre’de yaygýn halde deðildir. Ancak bu konuda kat’i hüküm þairin divaný ilmi bir þekilde yayýnlandýktan sonra verilecektir.” (70)

Söz ustamýzý böylece deðerlendiren Sayýn Hacýeminoðlu, Yûnus’un diline baðlý olarak uslubunu da deðerlendirmekte þu özelliklerini ortaya koymaktadýr:

Muhteva ile ifade tarzý birbirine çok iyi uymaktadýr. Onun uslübu açýk, yalýn, sade, düz, tabii, özentisiz, gösteriþsiz, süssüz ve dosdoðru bir söyleyiþtir.

Eserlerinde görülen ifade þekilleri ise þöylece sýralanmaktadýr : Osmanlý yazý dilinde pek kullanýlmýyan halk dili ve aðýz hususiyeti gösteren her þair ve yazarda görüldüðü gibi eserin konusuna ve hitap edilen zümreye göre biraz deðiþmektedir.

Sonuç olarak þunlarý söyleyebiliriz : Yûnus, diline sahip çýkan bir þairdir.  Çaðdaþlarýnýn göz önüne alamadýðý Türkçenin zenginliðini o hemen keþfetmiþ ve baþarýlý þiirler söylemiþtir. Kelime hazinesindeki farklýlýk, uslubundaki yalýnlýk, onu diðer þairlerden ayýran en büyük özelliðidir. Kýsacasý O, þiiri “tasavvufa” feda edercesine, fakat Türkçe’ye kesinlikle zarar vermeden örmüþ bir sanatkardýr.        

Sayýn Sevgi-Ayvaz GÖKDEMÝR’ler (71)

Yûnus Emre “GÜLDESTEDE” de :

“Nihat Sami Banarlý da Yûnus’un dilini þu cümlelerle deðerlendirmektedir.”sözleriyle baþlayýp Hocanýn isabetli görüþünü bize sunuyorlar.

“Böylelikle Anadolu’da XIII. Asýrda baþlýyan ve bir daha yerini hiç bir yabancý dile býrakmýyan Türkçenin bu kat’i; zaferinde Yûnus Emre’nin aziz hizmeti vardýr. Ancak, Yûnus Emre Türkçesi, bazýlarýnýn yanlýþ söyledikleri gibi bir “Öztürkçe” deðildir.Bu dil, ortak islâm medeniyeti içinde öteden beri geliþmeye baþlamýþ ve bu ortak medeniyet dillerinden Türkçeleþtirilmiþ zengin bir Ýslâmi Türk Dili’dir.

Türk Milleti bilhassa Anadolu ve Balkanlar Türkiyesinde hertürlü yabancý menþeli kelimeleri Yûnus Emre asrýndan bu yana, büyük bir temsil kudreti ile Türkçeleþtirmiþ, bunlarýn pek çoðunu kendi dilinin söyleyiþ inceliklerine uydurarak Türkçe sözler haline getirmiþtir.

Ýmaný ve ideali gereðince, geniþ halk topluluklarýna ses duyurmaya çalýþan Yûnus Emre’nin Türkçesi, iþte bu þartlar içinde sade ve çok güzel bir halk lisanýdýr.

Yûnus Emre, yeni vatan coðrafyasýnýn topraktan yükselen bütün güzel seslerini Türk halk diliyle birleþtirmiþ, Anadolu Türkçesine o çaðlara kadar hiçbir Türkçede (Hiçbir Türk þive ve lehçesinde ) görülmemiþ bir mûsiki iþlemiþtir.

Tasavvuf felsefesini , Yûnus, Türk diliyle söylemenin fakat hem güzel, hem kifayetli söylemenin sýrlarýný bulmuþtur. Dinîn ve tasavvufun Türklerden önce Araplar ve Ýranlýlar tarafýndan geliþtirilmiþ Arapça  ve Farsça sözleri, deyimleri, terimleri Yûnus’un Türkçesinde bir ebem kuþaðý altýndan geçmiþçesine milliyet deðiþtirip Türkçeleþmiþtir. Büyük þair bu yolda bir kelime bile uydurmaya tenezzül etmemiþ ; Ýlâhilerinin nice týlsýmlý sözlerini, kendileriyle haþýr-neþir olduðu Türk halkýnýn yaþayan dilinden derleyerek, bulamadýklarýný Arabi’den Farisi’den Türkçeleþtirerek böyle bir lisanla söylemiþtir.”

 

Yûnus Emre Divaný ile ve divandaki þiirlere getirdiði yaklaþýmlar, duygulu “açýklamalar”la dikkatleri toplýyan SN: MUSTAFA NECATÝ BURSALI “YÛNUS EMRE’NÝN DÝLÝ” ve Türk tarihindeki yeri baþlýðý altýnda özetle þunlarý söylüyor : (72)

“Yûnus’un lehçesi eski Anadolu lehçesidür ve Yûnus, eski Anladolu Türkçesinin en büyük temsilcisidir.

 Yûnus’un gönlü sanki bir pýnardýr.

 En derin düþüncelerini, en ince duygu ve heyecanlarý kolaylýkla dile getirebilmiþtir.

Yûnus, gâh aþk bahçelerinde bir bülbül gibi dem çekmiþ, gâh billur ýrmaklardan su içmiþ, gâh bir Mecnun gibi Leylâsýný aramýþtýr.

Ay yüzlü, ince gönüllü Yûnus, Sultan Veled, Dehhâni ve Gülþehri ile çaðdaþtýr. Ayný zamanda Hazret-i Mevlâna, Ahmet Fakih ve Þeyyad  Hamza da yine o asrýn þairleridir.

Anadolu Selçuklu Devletinin hüküm sürdüðü devirde din ve ilim dili Arapça, edebiyat dili de Farsça idi. Ýþte Yûnus, böyle bir zemin ve zamanda Türkçeyi edebî dil haline getirmiþtir.

“Yûnus Müslümandýr. Müslümanýn kitabý ise Allah’ýn Kelâmýdýr.

O da Arapça nazil olmuþtur ve Yûnus elbette o dilden de nasibini alacaktýr.

Yûnus Ozan mý ?

Hayýr. O mutasavvuf bir þairdir, Derviþtir, Ehlullahtýr, Hakk erenidir. Saz çalan biri deðildir.”

 

Deðerli kardeþim PROFESÖR Ý. HULÛSU GÜNGÖR (73)

“Yûnus Emre’nin dili” baþlýðý altýndaki yazýsýnýn son paraðrafýnda Prof. Dr. Louis Bazin’in bir uyarýsýný da aktarýyor. Makalenin tamamýný sunuyorum:

“Aradan geçen yedi yüzyýla yakýn zamandan beri þiirlerinin Lügat kullanýlmadan anlaþýlmasýný Yûnus Emre’nin halkýn kullandýðý dili seçmesinde ve onu çok baþarýlý kullanmasýnda aramalýdýr. Avrupalý çaðdaþlarýndan pek çoðu Kilise dili olan Latincenin etkisinden kurtulamazken ve çaðdaþlarýnýn bir çoðu Farsçayý tercih ederken, Yûnus Emre’nin Türkçeyi seçmiþ olmasý çok önemli ve bilinçli bir olaydýr.

Selçuklu Devletinde resmi dil olan Farsça yerine 1277 yýlýnda Karamanoðlu Mehmetbey, Konya da iktidarý ele alýp Türkçeyi Devlet dili olarak ilân ederken, o anda yaklaþýk kýrk yaþlarýnda bulunan Yûnus Emre’nin baþarýlý þiirleriyle, Türkçenin edebiyat dili olabileceðini ortaya koymasýnýn bu kararýn alýnmasýnda Mehmetbeye cesaret verdiðini düþünmek zor deðildir.

Dil, Yaþayan ve zamanla deðiþikliðe uðrayan bir nesnedir. Þimdiki günde, Dedenin torununu anlamakta güçlük çektiði dikkate alýndýðýnda;  Yûnus Emre’nin Türk dili konusunlda ne büyük bir mucize göstermekte olduðu hayranlýkla seyredilmektedir.”

 

PROF.DR. LOUIS BAZIN (74) ise:

“Yûnus’un kullandýðý Türkçenin  Fonetik, Morfoloji ve sentaks bakýmýndan 1300 yýlý civarýnda Ortaanadolu ve Batýanadolu’da konuþulan Oðuz Türkçesine uygun olduðunu belirtmektedir.

Keza bu Türkçede Karahanlý ve Çaðatayca öncesi Türkçeyi andýran Doðu Türkçesinin izine rastlanmamasýnýn Yûnus Emre’nin Horasan asýllý olmadýðýný gösterdiðine dikkat çekmektedir.”

 

Sn: Selâhattin YAÞAR : (75)” Yûnus Emre” isimli eserinin “üslubu” bölümünde, Yûnus Emre!nin dili ile ilgili mesajlar veriyor :

“Yûnus’un üslubunda dikkati çeken ikinci bað, dil ile din arasýndadýr.

Yûnus’un dilini dinînden ayrý düþünmek mümkün deðildir. Onda dil, dine yakýn bir kudsiyet kazanmýþtýr. Çünkü bütün dinî duygular dil ile seslendirilir ve þekillendirilir.

Yûnus Emre, bir millet þairi olduðu kadar bir medeniyet þairidir de Onun kullandýðý dilde esas, milletin dili, temel gaye ise medeniyetin bütünüdür. Onun için bu üslübta Türkçe kelimelerin yanýnda yer yer ve ölçülü bir þekilde , temsil ettiði manalar kadar, Milletimizin akýl ve dimaðýna yerleþmiþ Arapça ve Farsça kelimeler de yabancýlýklarýný  hissettirmeden kullanýlmaktadýr.

 Bu itibarla, “Yûnus Emre Türkçesi” günümüzde her kelimeyi yanlýþ kullanmaya alýþmýþlarýn bilerek veya bilmeyerek söyledikleri gibi öztürkçe deðildir. Bu dil ortak Ýslâm medeniyeti içinde öteden beri geliþmeye baþlamýþ, yine ortak medeniyet dillerinden Türkçeleþmiþ kelimelerle zengin bir Ýslâmî Türk dilidir.

Nasýl bugünkü batý medeniyeti milletlerinin dillerinde eski Yunan ve Latin dillerinden veya birbirlerinden alýnmýþ, yýðýn  yýðýn kelime varsa, dünkü Ýslâm medeniyeti milletlerinin dillerinde de baþka dillerden alýnma birçok kelime vardýr.” Diyen Nihat Sami Banarlý hocaya hak vermek gerekir . (76)

Yûnus’un üslubunda dil çok önemlidir. Ve deðiþik bir ehemmiyet arz etmektedir. Onun Arapça ve Farsça’yý çok iyi bildiði ve çok geniþ bir kültürü olduðu halde, azami denebilecek kadar sade fakat güzel bir Türkçe ile þiirlerlini söylemesinin, bir üslup hevesinden öte, gaybî sebepleri olsa gerektir.”

 

Bilgi Yayýnevinin “Yûnus Emre” isimli eserinde Sn. Muzaffer UYGUNER, “söyleyiþ” baþlýðý altýnda özetle: (77)

Yûnus Emre, halkýn söyleyiþine çok yakýndýr.

Seher yeli, Çugal, Çevgen, Öd aðacý gibi o günlerin günçel halk araclarýn anlatýrken de halkýn yaþayýþýndan  alýnan benzetmeler kullanmýþtýr. Söz geliþi; Sevginin temizliði için ;  “Sýfatýn  arýlýðý bulgur- u- nohut gibi

Ýki kaþýn ay alnun gencaya verür sebak “

Ýçinde yaþanýlan doða; sevinç umut özlem, sýla gibi öðeler;  ölüm korkusu, Tanrý, yaþama sevinci gibi kavramlar Yûnus’un þiirinde halka yakýn bir çizgidedir. Kendine özgü bir anlatým tekniði, rahat ve yalýn bir söyleyiþ , görgü ve edintileri, bigiyi duyguyla yoðurup açýk bir anlatýþ içinde görülür.

 

Maarif Kitaphanesi Yûnus Emre Divaný (78)

Yûnus Emre’nin Dili Üzerine:

“O halk adamýdýr. Zaten asýl deðeri burdadýr. Bu derya adam bütün bir aþk felslefesini en sade dili ile, bir iki mýsralýk söyleyiþi içinde hiç okuma yazma bilmiyen kiþilerin bile gönüllerini çoþturan bir sanat ve zevk önderidir. Yûnus’un þiirleri milyonlarca kütlenin gönlünü aþk ateþi ile daðladý, tutuþturup yaktý.

Nerede bir “sade” söyleyiþ varsa, onun eseridir, diyebiliriz. Onun anlayýþýnda, maddenin derinlikleri içinde taþan, iç varlýðý sezmeye çalýþan, gönül sýrlarýný keþfetme yolunda ilerleyen bir seziþ ve ruha iþleyiþ hali vardýr. Deha mertebesine ulaþmýþ nice ünlü ve önemli simalar içinde Yûnus en baþta gelen mütevazi bir halk adamýdýr.

Yûnus bugün aramýzda yaþýyor. O, þiirleri ile benliðimizde, tarihimizde  dipdiri ayný sadelik ve heyecaný hissettiriyor. Bu sebepledir ki Yûnus’un hayatý destanlaþýyor.”

 

PROF. ANNEMARIE SCHIMMEL : (79)

“Tasavvufun boyutlarý” adlý eserinde “Türk halk Tasavvufu”  bölümünde Yûnus Emre’nin dili ile ilgili görüþlerini özetle þöyle açýklýyor:

“Musammat biçimini kullanarak Kafiyeli dörtlükleriyle basit Türk Halk Türküsü biçimine yaklaþýr.”

Yûnus büyük bir anlatým ustasýydý. Yûnus’un dizelerinin gerçek tazeliðinin zevkine varmak için, uçsuz bucaksýz Anadolu yaylalarýný tanýmak gerekir.

“Taþ baðýrlý sýra daðlar” düþmanýdýr Yûnus’un, çünkü onu sevgili efendisinden ayýrmaktadýr. ; ancak “kar kaplý tepelerden siyah perçemler gibi sarkan bulutlar” saçýný döker, onun için “ahuvah” eder : Kalbi sel olur, gövdesi yaz alçaðýnda toza döner de, kendisini bilinmiyen bir yere götürecek aþk rüzgârýna kaptýrýr.”  “Gel gör beni aþk neyledi !” en ünlü þiirlerinlden birinin nakaratýdýr.

Ýman-ý bütündür Kur’an’a.

“Kur’an-ý bilmeyen

Doðmamýþ gibidir.”

Beþ vakit namaz farzdýr. Namaz kadar önemli bir þey de bütün doðanýn katýldýðý zikirdir:

“Daðlar ile taþlar ile çaðýrayým Mevlâm seni

Seherlerde kuþlar ile çaðýrayým Mevlâm seni

Sular dibinde mahi ile, sahralarda ahû ile

Abdal olup Yahû ile çaðýrayým Mevlâm seni”

Cennetteki herþey, ses, koku, meltem, büyüme, sevme “Allah”dan baþka þey deðildir. Çünkü her þey “Allah” içinde kaybolur. Yûnus, Peygamberi tutkuyla (ihtirasla) sevenlerdendir.” Peygamber Þefaatcidir, yaratýlýþýnýn sebebidir; Adý güzel kendi güzel Muhammed’in :

“Kovana giren her arý

Muhammede binbir salâvat getirir.”