BÖLÜM III

TÜRKDİLİ-TÜRKÇE

Türk dilini detaya inmeden ele almaya çalışacağım. Önce,önem  verdiğim iki noktaya  değinmek isterim.

 Dil  toplumları millet yapan, “ulus” olarak birleştiren ana unsurlardandır.

Türkler  altı bin yıllık geçmişlerine rağmen halâ millet olarak varlıklarını devam ettiriyorlarsa bunda Türkçe’ye, Türk diline sıkıca sarılmalarının büyük payı vardır. Eğer milliyetinizi, dilinizi, dinînizi, vatanınızı, bayrağınızı, örf ve adetlerinizi  unutmaya  veya  önemsememeye  başlarsanız,  güneşte kalmış buz kalıbı  örneği, yavaş yavaş erir, buharlaşır, yok olur  gidersiniz.

Türk dilinin  “Anadolu’daki üç temel direği- Üç Karamanlı” adı altında yayınlamağa devam ettiğimiz birincisi “Karaman Oğlu Mehmet Bey”de,ikincisi “Yûnus Emre” de( kısmet olur inşallah) üçüncüsü, “Mustafa Kemal Atatürk”te iletmeye çalıştığımız  ana mesaj, Türk Milleti için Türk dilinin önemini ortaya koymak, üç ayrı zamanda, özverileriyle büyük başarılara ulaşmış “Üç Karamanlı” dahinin azimli, disiplinli, ileriyi görerek ortaya koydukları çalışmalarını, mücadelelerini  :   fedakârlıklarını sizlere hatırlatmak, anlatmaktır. Onlara saygı borcumuz var. Vatanımız, milletimiz, dinîmiz, dilimiz, bayrağımız  için hizmet verenlerin hepsine Allah’tan (C.C)  rahmet diliyorum.

Değineceğim ikinci nokta: Dil ile birlikte milliyet ve onun tamamlayıcı unsurları örf ve adetlerimize aynı önemi verişim, ırkçılık ve kafatascılıktan dolayı değildir. Faşistlik hiç değildir.

Türk Milliyetçiliği, Dil, Din, Bayrak ve Vatanla bütünleşen  Türklükten ibarettir. Bu bir gerçek, yaşayan bir olgudur.

Ve insanoğlunun soyuna, sopuna önem vermesi, onunla gururlanması övünmesi, geçmişine, atalarına saygının gereği olduğu gibi yüce dinîmiz İslâmiyetin de bir emridir.

Konuların akışı içerisinde Türkçe’nin peşisıra, “eski Türk’lerde Din ve İslâmiyet” bölümlerini takiben, Kur’an-ı Azimüşşan’da, Türklerle ilgili ayet ve Peygamber efendimizin hadislerine değinerek, yukarıda saydığım değerlere sahip çıkmanın aynı zamanda dinî bir vecibenin yerine getirilmesi anlamı taşıdığını hatırlatmaktan ibarettir.

Türkçe’ye devam edelim. (41) Türkçe, Ural-Altay dil öbeğine (grubuna) bağlı dildir.Tarihi  yayılma alanı, Batı ve Doğu Türkistan’ın dışına taşarak, Altaylara,Cungarya ve Moğolistan’a kadar uzanır. 

Başlangıçta Ortaasya’nın doğusunda bulunan Tabgaçlar, Çin yönetiminde Türk’lüklerini unutup Çinli haline geldiler.

yy’dan önce dokuz boydan oluşan Oğuzlar Batıya yayılmaya başladılar. X. Ve XII.yüzyıllarda ise Kuzeye, Güneydoğuya , Günaybatıya  doğru yayılmaları  büyük boyutlara  ulaşarak çoğaldı.

Türk’ler IX.yy ikinci yarısında kitlesel olarak  İslâmiyeti kabul ettiler.

İslâm kaynaklarında  Türk’ler hakkında üç ayrı tabir, terim kullanılır.

Müstakil Devlet halinde olanlara (TÜRK) denir.

Sadece Oğuzlar için TÜRK ve TÜRKMEN denir.

Daha VIII.yy’dan itibaren sızma yolu ile Türk yurdundan gelerek Müslüman olup, Abbasiler döneminde Arap ordularında görev alan Türk’lere de  ATRAK adı verilir. Arapçada (gece gelen ) anlamı taşıyan “ Tarık” kelimesinin çoğuludur.

Oğuzların Kınık boyunda yer alan Selçuklular Güneybatıya inerken, Doğu Karahanlılar da Çin Türkistanına girdiler.

Anadoluda, Büyük Selçukluları takiben, Anadolu Selçukluları, arkasından Karamanoğulları ve Beylikler devri ve daha sonrada Osmanlılar ortaya çıktı.

Karamoğulları, özellikle Mehmet Bey, Türkçe’nin korunması ve yaşatılmasında en büyük  görevi üstlendiler. Osmanlı döneminde Türk dili Kuzey Afrika’ya, Balkanlara ve Batı Avrupaya kadar yayıldı.

XVI.yy’da ise Bâbür Şahın Hindistan’a girmesiyle Türkçe bu yarımadaya da ulaşmış oldu.

XI.ve XII.yy.dan sonra Kuzeybatıya gelmiş bulunan Türk kavimleri Volga Irmağı yakınlarında durakladılar. XII.yyda Altınordu devletinin resmi dili Türkçe oldu. Kıpçaklar, Batıya yönelmeye başladıktan sonra Ural bölgesindeki Fin-Ugur  topluluklarını Türkleştirdiler. Türk dili Arap ve Fars dünyasında da etkili oldu. İranlıların  Kuzey kolu, Türkçe’nin etkisi ile farklı bir yapıya büründü.

Kıpçak Türkçesi de (Kıpçakça)  XIV ve XV yüzyıllarda Mısırda Memluklular döneminde yaygın bir dil olarak kullanıldı.

 

TÜRKÇENİN SINIFLANDIRILMASI

Coğrafi dağılım bölge, kavim, fonetik ayraçlar, yön gibi durumlar göz önüne alınarak sınıflandırmalar yapıldı.

Türkolojinin Kurucularından J.Klaproth, (1823) te Türk topluluğunun Etnolengüistik sınıflandırmasını yaptı.

1933’te ise, V. Radloff Coğrafi temele dayanan fonetik ayraçları da göz önüne alan sınıflandırmayı getirdi.

1922’de Aleksandr N.Samoyloviç, ilk olarak ses tarihine dayanan bir sınıflanldırma ortaya koydu

Daha sonra Kaare Grönbech’in tarihi sınıflandırması :

I-Eski Türkçe

II-Orta Türkçe

III-Yeni Türkçe  ve bunların alt birimleri

Ligeti : I- Batı Türkçe’si

II- Doğu Türkçe’si olarak ikiye ayırmış

Yakutcayı bu iki ana lehçenin dışında bırakmıştır. İki ana lehçe arasındaki farka gelince:

I-Batı Türkçe’sine (l-r) esaslı olarak (lir) Türkçe’si demiş.

II-Doğu Türkçe’sine (ş-z) esaslı olarak (şaz) Türkçe’si adını vermiştir.

Sergey Efimoviç Malov, Türkçe’yi Kronolojik (Zaman bilimi yönünden) bir sınıflandırma ortaya koyarak:

En eski  Türk Dilleri

Eski Türk Dilleri

Yeni Türk Dilleri

En Yeni Türk Dilleri ayrımıyla, bunları alt sınıflara bölmüştür.

Nikolay A. Baskakov ise 1952 ve 1960 yıllarında, Türk dillerini:

Kronik tabakalanmalara göre ve 

Fonetik niteliklere göre sınıflandırmıştır.

Karl H.Menges :

Tarih , Kronoloji, göç , temas, girişme, tabakalanma,gramer,fonetik gerçekleri göz önüne alarak uygun görünüşte bir sınıflandırma getirmiştir. Şöyle ki ;

A-Merkezi ve Güneybatı Asya veya Türküt Bölümü :

Merkezi Asya Grubu (Doğu Türküt) :

Eski Türkçe çağına ait diller.

Eski Türkçe : Orhon ve Yenisey yazıtları.

Eski Klasik Uygurca.

Orta Türkçe çağına ait diller.

Uygurcadan Çağataycaya geçiş ;

Doğu Lehçesi: Karahanlı Türkçe’si (XI-XII yy)

Kuzebatı Lehçesi : Harizm’ce : (XIII-XIV yy)

Çağatayca (KlasikÇağ : XV-XVI yy) sonraki ve modern diller .

Özbekçe (Yarı İrancalaşmış)

Yeni Uygur

Kırgız

Güneybatı veya Oğuz Grubu : (Batı Türküt):

Eski Devir : Eski Anadolu (Selçuklu-Karamanlı ) Türkçesi, Eski Osmanlıca

Yeni Devir : (Batı) Osmanlı Türkçe’si,  Karamanlı (Türkçe’si) veya Türkiye Türkçe’si

Yeni Devir (Doğu) :Türkmence .

B-Kuzeybatı ve Kıpçak Bölümü:

I- Orta Türkçe Çağının Kuzeybatı Kolu :

Kuman

Kıpçak

3-Modern Diller

Karadeniz Hazar Dilleri:

1-Karaim (Karay,Karaylar, Karaitler)

Karaçay ve Bolkar

Kazan-Tatar

Kumuk

III- Volga-Kama- Batı Sibir dilleri:

1-Kazan- Tatar ile Tebter, Mişer, Kasım Tatarcası

         2-Batı Sibir Lehçeleri : Turalı,Tümenli,Tobollu , Işımlı, Kurdak,Irtışlı.

Baraba

Küerik

Başkurt ve Tibter

IV-Aral-Hazar Dilleri

Kazak

Özbekçe (İrancalaşmamış)

Nogayca

Kırgızca ve Karakalpakca

C- Oyrotça ve Lehçeleri :

  Altay - Kiji , Telenget, Lebed veya Kuğu- ve Yış-kiji (Tuba)   [ Tuba Lehçesi, Şorcaya bir geçiş niteliğindedir.]

Ç- I- Merkezi Güney Sibir, Abakan veya Hakas grubu:

  1-Sor ;

  2-Abakan (Lehçeleri : Sagay,Koybal,Kaça,Kızıl,Beltir.) ;

II- Doğu veya Tuva Grubu ( Tannu-Tuva veya Urankay) ;

Karagas

Soyon (Tuba,Tuva,Tıba veya Urankay da denir.)[Bu Grup Kuzeydoğu grubuna bir geçiş niteliği taşır.]

D-Kuzeydoğu, Doğu Sibir ve Yakut Grubu :

Yakut (Saha) dili ve Dolganların Lehçesi :

E-Volga-Bulgar veya Hun-Bulgar veya eski Kuzeybatı Grubu :

1-Volga Bulgarcası

2-Çuvaş (her ikisinde de Hun’ca unsurlar vardır.)

Türk Lehçelerinin tümü başlangıcından (eski Türkçe) bugüne kadar ses ve yapı bakımından bir takım değişmelere uğramış ve bugün lehçeleri biribirinden ayıran özelllikler, bu gelişmeler sonucu ortaya  çıkmıştır.

Lehçeler arasındaki farklılık (kelime hazinesi ,cümle yapısı v.b.) bu lehçeleri konuşan boyların bağlı bulunduğu dinler, ilişki kurduğu devletler, girdikleri kültür çerçevesinden gelmektedir.

 

 

TÜRKÇENİN TARİHİ  DÖNEMLERİ:Türkçe’nin yazı dili olarak geçirdiği tarihi gelişim şöyle sıralanabilir:

Eski Türkçe

Orta Türkçe

Yeni Türkçe

Modern Türkçe

1-ESKİ TÜRKÇE: (VI-X  yy)

“Eski Türkçe” terimi Orhon ve Yenisey yazıtları ile Uygurca metinlerde kullanılan dili anlatmaktadır.

Yazıtlar ikinci Göktürk İmparatorluğundan kalmıştır. Bu İmparatorlukta Göktürkçe devletin “ resmi dili” idi. (Yazıtlardaki harfleri Danimarkalı bilgin Vilhelm Thomsen [1893] yılında çözdü. (42)

Göktürk yazıtlarından ilk bahseden: XII.yy’da İranlı Tarihçi Cüveynî : “Tarih-i Cihanküşa “ adlı eserinde söz etti. 1709-1722 yıllarında Sibiryada sürgünde bulunan İsveçli Subay Johann Von Strahlenberg Sibiryada Yenisey bölgesinde, bilinmeyen bir yazı ile yazılmış yazıtlara rastladı. O sıralarda da Sibiryada bulunan Daniel Messerschimidt yazıtlarla ilgili olarak Petersburg bilimler akademisinde (1720) de bir bildiri sundu. 1721 de sürgünden dönen J.von Strahlenberg yazıtlarla ilgili bir eser yayınladı . Sonraki yıllarda birçok bilgin (Spaskiy,Krug, Abel, Remusat, Yadrintsev, W.Radloff, Heikel, A.Von Gabain, Lumir Jisi v.d) yazıtlarla ilgilendi. Araştırmalar yapıldı. Eserleri yayımlandı, sonunda 1893’te Vilhelm Thomsen çözdü.

Bu dile, Göktürkçe ye; Eski Türkçe ,Runik Türkçesi, Eski Orhon Türkçesi , Eski Oğuzca , Türkü, Orhon Türkçesi, gibi isimler de verilmiştir.

Fin’li bilgin Heikel : Orhon harfleri orijin bakımından “run” harflerinden doğmuştur fikrini 1891’ de belirtmiştir.

Otto Donner bu harflerin Küçük Asya  (Anadolu’dan) Ligya, Hitit ve Frizi harflerinden geldiğini söyler.

Thomsen ve Gauthiot soğd harflerinden türediğini beyan ederler.

W.Radloff :Arami ve runî ‘dir der. Aristov ve Mallitskiy: Türk damgalarından çıktığını söylerler. Bu görüşü Reşit Rahmeti Arat ve Ahmet Caferoğlu da kabul eder.

1904’te Sokolov, yazının aslının aramî olduğunu , ancak Türkler tarafından millileştirildiğini savunur.

Ahmet Cevat Emre: Orhon yazısının menşeinin Sümer lineerleri olduğunu ,

E.V. Polianov da Türk damgalarından türediğini, kısmen arami soğd ve pehlevi harflerinin etkisinde kalındığını ve satırların sağdan sola, işaretlerin ise aşağıdan yukarı doğru yazılmış olmasına bakarak Çince’nin etkisinin de bulunduğunu iddia eder.

 

 

 

 

2- ORTA TÜRKÇE (XI-XV yy) (43)

Orta Türkçe deyimi ile, ilk İslâmi  metnin yazılmasıyla yeni edebi Türk lehçelerinin oluşumunun tamamlandığı zaman arası dönem anlatılmak istenir. Birinci dönemde :

Batı Türkistan da kurulan (840-1212) ilk İslâm devleti Karahanlılar  (İlek- Hanlar da denir.) Hükümdarları Satuk Buğra Hanın ölümü : 959) , X yy’ lın başlarında İslâmiyetin kabulünden sonra  Ortaasya Türk dünyasında yeni bir dönem başlamıştır. Bu ilk Türk İslâm devletinde önceleri eserler Uygur harfleriyle yazılırken,  daha sonra Arap harflerinin kullanılması yaygınlaştı. Bu döneme ait dil özellikleri Kaşgarlı Mahmut’un Divan-û Lugat-it -Türk (Türk Dilleri Lûgati)  adlı eserinde ayrıntılı olarak verilmiştir. Divanda bu dönemin yazı diline “Hakaniye Türkçesi” denmektedir. Hakaniye Türkçesi daha sonra Doğu Türkçesi (veya Çağatayca ) denilen edebî  şivenin  temeli olmuştur.

Orta Türkçenin ikinci Döneminde : (XIII yy)

Divanü -Lugat-it- Türk’te Hakaniye Türkçesi ile karşılaştırılan  Oğuz ve Kıpçak lehçeleri,  birer edebî yazı dili olma niteliğini kazandı. Batıya göç eden Türk boylarının lehçelerine  de “Batı Türkçe’si” adı verildi.

Batı Türkçe’sinin temelini Oğuzca oluşturur.

Batı Türkçesini de Kuzey ve güney olarak iki kolda incelemek gerekir. Kuzey kolunu : Kuman -Kıpçak Türkçe’si Güney kolunu da Oğuz’ca  oluşturmaktadır. Büyük Selçuklu İmparatorluğunun yıkılışından sonra , Oğuz lehçesi bir kaç alt birime ayrıldı. Anadolu Türkçesi, Azerice, Türkmence, Bunlar arasında küçük farklar vardır.

Azerice: Anadolu Türkçe’sinin; Türkmence : Doğu Türkçe’sinin etkisiyle gelişmişlerdir.

 Orta Türkçe’yi, Çağatayca, Azerice ve Türkmence ye çok kısa değinerek tamamlayacağım.

 

ÇAĞATAYCA: (43)

“Türk lehçelerinden biridir. Orta Asya Türk yazı dilinin gelişmesindeki üçüncü devri işaret eder. Doğu Türkçe’si diye adlandırılır.”

Hakaniye (Karahanlı) ve Harizm-Altınordu yazı dilinin devamı olarak Timur’lular devrinde (1405-1502) oluşan Çağatayca, Ali Şir Nevaî’nin eserlerinde klasik şeklini almıştır. Orta Asya Türk devletlerinde, müslüman Türklerde XIX yy sonuna kadar kullanıldı. Sonradan “Sartça” adıyla Türkistanda kullanılan yazı dili, gerçekte yerli ağızların etkisi altında kalan Çağatayca dır.

 

AZERİCE : (44)

                             Azeri Türkçesi

Osmanlıcaya çok yakın ve onun gibi Oğuz kökünden gelme Türk lehçesidir. Kuzey ve Güney Azerbaycan dışında kalan, Kuzey Kafkasya, Gürcistan,Ermenistan, Horasan, Kars, Nahçıvan ve Hamadan gibi Türklerin bulunmuş olduğu bölgelerde konuşulmaktadır. Yerli ağız farklarına rağmen, Doğu Anadolunun bazı bölümlerinde Azeri şivesine benzer dile rastlanır.

Çeşitli ağızlar bulunmasına rağmen, edebî Azeri Türkçesi, Türkiye Türkçesinin tesiri altındadır.

 

TÜRKMENCE : (45) 

Türkmence, Türkmenistanda bir Türk lehçesidir. Türkiye, Suriye, Irak, İran, Afganistan, Çinde bulunan. Türkmenler tarafından da konuşulur. İki ana diyeleği vardır :

Asıl Türkmence (Yomit, Teke, Çavdar, Göklen, Ersarı, Satır, Sarık)

Özbekleşmiş Türkmence (Nohur,Anaul, Haşarlı, Nerezim vd.)

 

3-YENİ TÜRKÇE : (XV-XX yy) (47)

Orta Türkçenin, XV.yy dan sonraki Türk lehçelerinin XX.yy ‘a kadarki görünümüdür. Klasik Çağataycanın yerini Özbekçe almış, Memlük Kıpçakçası iyice olgunlaşmıştır. Anadoluda bu yüzyıllarda Oğuzcadan gelişen ve Osmanlıca adı verilen edebi dil kullanılıyordu .

 

4-MODERN TÜRKÇE : (XX.yy)

“Doğuda , Kuzeydoğu Sibiryada : Yakutca

Çin-Moğolistan sınırının batı ucu : Sarı Uygur ve Salar

 Altay-Abakan-Sayan Bölgesi: Soyon, Karakaş, Abakan, Şor Türkçeleri”

Daha Kuzeyde : Çolım, Baraba, Tobol, Batı Sibirya, Başkurt, Kazan, Volga Türkçeleri ve Çuvaşça.

Orta Asyanın Moğolistan-Tibet -Çin  sınırından Hazar denizine uzanan bölgelerde : Yeni Uygur, Kırgız, Kıpçak-Özbek, Türkmen, Karakalpak ve Kazak Türkçeleri.

Güneybatı Batı İranda küçük bir bölgecikte: Kaşkay Aynollu Türkçeleri

Hazar Denizi batı kıyısından-Doğu Trakyaya : Nogay, Kumuk, Azeri, ve Türkiye Türkçeleri.

Kýrýmda bir bölgecik:  Kafkaslarda bir bölgecik: Karaçay ve Balkar Türkçeleri.  Kýrým Tatarcasý, Kýrým Osmanlýcasý .

Karadeniz Kýyýsýnda Bulgaristan-Romanya Sýnýrý  : Gagavuz, Çýdak Türkçeleri

Makedonya : Rumeli Aðýzlarý

Ukranya-Polonya-Litvanya : Karaim Türkçesi .

Modern Türkçe içerisinde yer alan Türkiye Türkçesi: Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti ve Osmanlý Ýmparatorluðu sýnýrlarý içindeki Türklerin konuþma ve yazý dilidir.

Türkiye Türkçesi , Yeni Oðuzcanýn batý kolu arasýndadýr ve Azeri  Türkçesi ile Türkiye Türkçesinden oluþur ki “Yeni Türkçe” adýda verilir.Yeni Oðuzcanýn Doðu kolunu, Türkmence oluþturur.

 

TÜRK DÝLÝNÝN BUGÜNKÜ DURUMU :

Konuyu derinliðine ele almýþ bulunan Dç. Doktor Rýdvan Öztürk Bey’in Çevre dergisinde “Türk dilinin” bugünkü durumu baþlýðý ile yayýnlanan yazýsýný aynen alýyorum. (48)

Türk Dili yahut Türkçe; aslýnda ayný anlamý açýklayan bu iki kelime, bugün bazý farklý anlayýþlarýn verdiði yeni anlamla dar bir kalýba sokulmak istenmektedir.

Yazýlý ve sözlü iletiþim araçlarýna sýkça duymaya alýþtýðýmýz “Türki” kelimesi ile konuyu açmak mümkündür.”Türki”, kelime yapýsý açýsýndan yabancý ek getirilmiþ bir kelimedir. “Türki” kelimesinin bugünkü kullanýþýna uygun olarak bakýldýðýnda bu ekin nispet ifade ettiði görülür. Nispet ifadesi; düþünülen bir þeyin asýl olmadýðý, o asla baðlý, onunla ilgili olduðu anlatýlmak için kullanýlýr. Bu ince ayrýmý göremezsek, “Türki” kelimesi üzerinde yansýtýlmaya çalýþýlan art niyeti de anlayamayýz. Tabii olarak da eski Sovyetler Birliði Türkolojisinin yaygýn   olarak  kullandýðý “Türkçe konuþan halklar” tabirine haklýlýk  kazandýrýrýz.

Bugün Kazakistan, Kýrgýzistan , Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan’ýn birer cumhuriyet olarak yer aldýðý coðrafyanýn-çok deðil- bir asýr önceki ismi “Türkistan”dýr. Farsça bir ekle türetilmiþ  olan bu kelimenin anlamý ise , “Türk yurdu” demektir. Sakýncalý bulunduðu için olsa gerek, Çinde “Sinkiang” diye, eski Sovyetler Birliði’nde ise yukarýda adý geçen Cumhuriyyet isimleri ile deðiþtirilmiþtir. Þimdi bu coðrafyada yaþayan herhangi bir vatandaþa “l9.yüzyýla kadar burada Türkler yaþýyordu da , siz onlarýn yerine mi yerleþtiniz, yoksa yüzyýllardýr bu topraklarda mý yaþýyorsunuz ? “ Sorusu sorulsa , elbette “Yüzyýllardýr biz bu topraklarda yaþýyoruz” cevabý alýnacaktýr.

Kazak, Özbek, Uygur vb. Türkçelerin tarihi geçmiþine ait yine onlar tarafýndan yazýlmýþ kitaplara baktýðýmýz zaman Türkiye Türklerinin,Türkçe’nin tarihi dil yadigârlarý diye sahiplendiði Orhun Abideleri’ne Divan-ü Lûgati’t Türk’e, Kutadgu Bilig’e  ve benzerlerine onlarýn da sahip çýktýðýný görürüz. O halde geçmiþte bir köke sahip çýkan bu toplumlardan bir kýsmý bozuldu mu ki, biz onlara Rus Türkolojisinin “Türkçe konuþan halklar” tabirine uygun olarak “Türki, Çaðdaþ Türkiler” gibi isimlendirmeler veriyoruz. Bu ayrýmý yapmakla onlarý Türk’ten ayrý bir unsurmuþ gibi, sonradan Türkleþmiþ gibi göstermeye çalýþmak en azýndan bir hüsnüniyetlilik deðildir. Aksi takdirde 1989 yýlýnda Sovyetler Birliði’nde yapýlan nüfus sayýmýnda olduðu gibi sadece Ahýskalýlarý sayýp Sovyetler Birliði’nde toplam 207 369 Türk vardýr, sonucuna ulaþýrýz.” (49)

Yine bu Türk toplumlarýnýn konuþtuðu dil açýsýndan baktýðýmýz zaman da, “Türkçe” tabiriyle sadece Türkiye Türklerinin lisaný kastedildiði görülür. Gerek Batý Türkolojisinde, gerekse Rus Türkolojisinde bu ayrým yapýlmýþtýr. Batý Türkolojisinde bunun için Turkisch Language “Türkçe, Türk Dili”, Turkic language “Türkî dil, Türk dilleri” tabiri;  Rus Türkolojisi’nde  ise Tyurkaskiy yaziky “Türk dilleri” , Tyurki “Türk milletleri, Türkçe konuþan milletler” tabiri kullanýlmaktadýr. (50) Görüleceði üzere, farklý milletler ve bunlarýn farklý dillerinden bahsedilmektedir. Bugün yazý dili haline getirilmiþ olan Türkçelerin bir yüzyýl öncesine gidildiðinde iki ana kaynaða dayandýðý görülür. Bunlardan biri Osmanlý Türkçesi, diðeri ise Çaðatay Türkçesi’dir. Çaðatay Türkçesi’ne geçmiþ dönemde “Türki” yani “Türkçe” tabiri kullanýlmýþtýr. Meselâ Babürnamede bugün Özbekistan sýnýrlarý içindeki Endican’dan bahsederken”... eli Türk’dür. Þehr ve bazariside Türki bilmes kiþi yoktur ...” denilmektedir. (51) Türk ve Türkî (Türkçe) tabirinin Türkistan coðrafyasýndaki tarihi örneklerini çoðaltmak mümkün.

Türkî veya Çaðatay Türkçesi  l9. Yüzyýlýn ortalarýna kadar Türkistan’ýn tamamýnda Kazan’dan Kaþgar’a  kadar edebi dil olarak kullanýlmýþtýr. (52) l9. Yüzyýla kadar Türk bölgelerinde dilimiz isimlendirilirken “Türk dili (tili) , “Türkçe, Türkî” gibi ifadeler kullanýlmýþtýr. (53)

Yüzyýllýk bir geçmiþ ile yazý dili haline gelmeye baþlamýþ olan bugün yirmiyi aþkýn Türkçe’nin   ayrý dillermiþ gibi gösterilmesi yahut temelde bir kaynaktan çýkmýþ, ama bugün ayrý ayrý dillermiþ gibi gösterilmesi doðru deðildir.

Almanya’da yayýnlanmýþ bir eserde Karakalpak ve Noðay Türçe’leri için belirtildiði gibi. (54) Tatar, Baþkurt-Karaçay , Malkar, Kýrgýz, Kumuk, Türkmen, Kazak, Özbek, Uygur Türkçe’leri  de  Orta Asya  “Türki”sinin yani Türkçe’nin halk diliyle ifade edilmesi sonucu ortaya çýkmýþ varyantlarýdýr.

Bu varyantlara zamanla 19-20. Yüzyýla kadar edebî dil haline gelmemiþ olan Çuvaþ Saha (Yakut) , Altay, Hakas,Tuvave Cagauz Lehçeleri de ilâve edilmiþtir. Aslýnda bu ayrýmlar 1880’li yýllarda Ýsmail Gaspýralý’nýn “Dilde, fikirde , iþte birlik” þiarý ile çekiþen, çeliþen , Rus papazý müsteþrik Nikolay Ýlminskiy ile misyoner Nikola Ostroumov’un ayýrýcý fikirleri sonucu ortaya çýkmýþ bir siyasi politikanýn sonucudur.

Ostroumov 1883-1917 yýllarý arasýnda çýkardýðý “Türkistan Vilâyetinin Gazeti” isimli gazetesiyle bozuk þehir aðzýný Özbek yazý dili haline getirmeye çalýþmýþ; N.Ýlminskiy ise her Türk boyunun konuþma dilinin ayrý ayrý birer yazý dili olmasýnýn, bilhassa Tatar, Kazak ve Özbek aydýnlarýna telkin etmiþtir. Bu düþünce daha sonra 20. Yüzyýlýn ilk yarýsýnda siyasi otoritenin de etkisiyle gerçekleþme zemini bulmuþtur. (55)

Bugün yazý dili haline gelmiþ olan Türkçeler hakkýnda birçok tasnif çalýþmasý yapýlmýþtýr. Bu tasnif çalýþmalarýnda Türkçe bilhassa ses deðiþikliklerine göre gruplandýrýlmýþtýr. 19. Yüzyýlýn baþlarýndan itibaren pekçok müsteþrik tarafýndan yapýlan onlarca tasnif, bugün bile tam bir neticeye baðlanamamýþtýr. Son  olarak Talât Tekin’in tasnif çalýþmasýyla bu problemin 1990’lý yýllara kadar uzadýðýný görürüz. (56)

Artýk yazý dili haline gelmiþ Türkçeleri nüfus çokluðuna göre þöyle sýralayabiliriz. (57)

 

 

  Türkiye Türkçesi...........................   62 437 369

  Azeri Türkçesi...............................   24 791 106

  Özbek Türkçesi.............................   18 686 240

  Kazak Türkçesi..............................    9 137 878

  Uygur Türkçesi..............................    8 262 199

  Kazan Tatar Türkçesi......................  6 645 588

  Türkmen Türkçesi...........................  4 018 297

  Kýrgýz Türkçesi................................2 630 998

  Baþkurt Türkçesi...............................1 449 462

  Karakalpak Türkçesi..........................  423 436

  Yakut(Saha) Türkçesi........................  382 555

  Tuva Türkçesi...................................   336 924

  Kumuk Türkçesi................................  282 178

  Kýrým Tatar Türkçesi.........................268 739

  Cagauz Türkçesi................................  247 164

  Karaçay Türkçesi...............................  156 140

  Hakas Türkçesi .................................  151 428

  Balkar Türkçesi.................................    88 771

  Nogay Türkçesi.................................    75 564

  Altay Türkçesi...................................    71 317

  Þor Türkçesi......................................    16 572

Bugün dünyada Türkçe konuþan en az 142.418.281 kiþi ile bulunmaktadýr.Bu Türkçeleri “Fundamenta” tasnifine göre sýralarsak ilk sýrayý 91.493.936 kiþi ile Güney Batý (Oðuz) grubu (Türkiye Türkçesi, Azeri Türkçesi,Türkmen Türkçesi,Cagauz Türkçesi); Ýkinci sýrayý 26.948.439 (38.000.000)kiþi ile Güney-Doðu grubu (Özbek Türkçesi, Uygur Türkçesi);Üçüncü sýrayý 12 077 874 kiþi ile merkez grubu (Kazak Türkçesi, Kýrgýz Türkçesi, Karakalpak Türkçesi, Nogay Türkçesi) Dördüncü sýrayý 8 890 678 kiþi ile Kuzey-Batý grubu (Kazan-Tatar Türkçesi, Baþkurt Türkçesi, Kumuk Türkçesi , Karaçay Türkçesi, Balkar Türkçesi);  Beþinci sýrayý ise 559 669 kiþi ile Kuzey Doðu grubu (Altay Türkçesi, Hakas Türkçesi, Tuva Türkçesi) alýr.

Rakamlardan da anlaþýlacaðý üzere bütün Türk dünyasýnýn 2/3’lik kýsmýný Türkiye Türkçesinin ekseriyetini teþkil ettiði Güney-Batý grubu, kalan 1/3’lik kýsmýnýn yarýdan fazla kýsmýný ise Uygur ve Özbek Türkçeleri grubunun meydana getirdiði görülür.Eðer Türk Dünyasý’nýn birbiriyle yakýnlaþmasý; dilde, fikirde ve iþte birliði isteniyorsa, toplam nüfusun 2/3’lük kýsmýný teþkil eden Güney Batý grubunun en fazla nüfusa hitap eden ve en çok iþlenmiþ olan üyesi Türkiye Türkçesi’nin diðer Türk Topluluklarýnca ikinici bir yazý dili gibi öðrenilmesi gerekmektedir. Aslýnda bu gereklilik1880’li yýllarda  “Tercüman Gazetesi” vasýtasýyla Ýsmail Gaspýralý tarafýndan hayata geçirilmeye çalýþýlmýþ; olumlu neticeler de ilk plânda Kazan, Kýrým ve Bakü’de kendinî göstermiþti. Güney-Batý grubu üyelerinin de tercihen  Özbek, Kazak veya Tatar Türkçeleri’nden en az birine aþinalýk kazanmasý gerekmektedir.

Prof. Ercilasun Hoca çok anlamlı bir gerçeği dillendiriyor:

1992 yýlýnda 150 iþ adamý bürokrat ve gazeteciye uygulanan bir ankette Türkçe anlaþma imkâný : Azerbaycan da %88 , Türkmenistan da %63 , Özbekistan da  %60 , Kýrgýzistan da % 39  , Kazakistan da % 26 olarak tesbit edilmiþtir. Bir Türkiye Türkü’nün, adý geçen lehçelerri konuþan Türklerle % 70-90’lýk bir anlaþma seviyesine ulaþmasý için Azeri Türkçesi için bir kaç gün; Türkmence ve Özbekçe için bir hafta; Kýrgýzca, Kazakça ve Baþkurtça için 1-1,5 ay gerekmektedir. (58)

Sonuç olarak: Türk dünyasýný iyi anlamanýn ilk aşaması dil ve dil anlayýþýyla sýký sýkýya baðlýdýr. Dolayýsiyle Türk Dili’nin bugünü ve yarýný için ilk plânda yapýlmasý, uygulanmasý gerekenleri þöylece sýralayabiliriz.

“Türkî” tabiri geçmiþte “Türkçe” anlamýnda kullanýlmýþtýr.Bugün ise Rusça’daki anlamýna uygun olarak “Türk Milletleri, Türkçe konuþan milletler” anlamýnda kullanýlmaktadýr. Dolayýsýyla bu tabirin, bu düþüncenin  Türk insanýnýn da zihninde yer etmesini saðlayacaktýr. Bu tabire hem ilmî açýdan, hem de fikrî açýdan katýlmamýz, onu kabullenmemiz mümkün deðildir. Zaten 1992 yýlýnda UNESCO tarafýndan bile, Türk dili dünyanýn en çok konuþulan 5. Dili ilân edilirken böyle bir ayrým yapýlmamýþtýr. Þayet böyle bir ayrým yapýlmýþ olsa idi, (1978 yýlý istatistiklerine göre) Türkiye Türkçesi (45 000 000) 21. Sýrada. Özbek Türkçesi (13 641 000) 42.sýrada. Tatar Türkçesi (11 168 000) 47. Sýrada... yer alacaktý. (59) Bundan dolayý Türkçe’nin bu kollarý için tasniflerde “uzak lehçe”, “yakýn lehçe” tabirleri, bu insanlar için ise “Türkî” yerine “Türk” tabiri kullanýlmalýdýr.

Türkiye Türkçesi’nin Türkistan coðrafyasýnda o bölge lehçelerinin yanýsýra bir ortak dil  hüviyetine büründürülmesi gerekmektedir. Bu açýdan Türk Cumhuriyetleri ile kültürel münasebetlerin sýklaþtýrýlmasý, iletiþim araçlarýnýn bu yöndeki faaliyetlerinin arttýrýlmasý ; Türkiye de , geniþ nüfusa hitap edebilen Özbek, Kazak gibi Türk Lehçeleri’nin kademeli şekilde, bilhassa öðrenim kurumlarýna yerleþtirilmesi uygun olacaktýr.

Çeþitli toplantýlarda bir çok Türk ülkesinden gelmiþ Türk ilim adamlarýnca üzerinde anlaþýlmýþ olan 35 harflik lâtin alfabesinin bütün bölgelerde uygulamasına çalýþýlmalýdýr.

Dilde birliðin ilk adýmý alfabedeki birlikten geçmektedir.